14. Hukuk Dairesi 2018/214 E. , 2018/6518 K.


Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

14. Hukuk Dairesi 2018/214 E. , 2018/6518 K.


'İçtihat Metni'

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki eski hale getirme bedelinin tahsili davasından dolayı mahal mahkemesinden verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükmün; Dairemizin 11.10.2017 gün ve 2015/7301 Esas, 2017/7454 Karar sayılı ilamı ile bozulmasına karar verilmişti. Süresi içinde davacı ... vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı ... vekili, davalının 822 parsel sayılı meranın 36058 m2'lik bölümüne tecavüz ettiğini meranın eski hale getirilmesi için fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 81.688,69TL'nin dava tarihinden itibaren faizi ile birlikte tahsilini istemiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Yargılama sırasında yapılan keşif sonucunda çekişme konusu mera parseli üzerinde davalı tarafından yapılmış mermer atölyesi, şantiye binası gibi yapılar ile üretim sahası olarak kullanılan bölümler bulunduğu, fen bilirkişilerin rapor ve eki krokisinde A, B ve C harfleri ile gösterilen bu bölümlere elatma olduğu belirtilmiştir.
Davacı ... vekili 27.03.2014 tarihli dilekçesi ile davayı ıslah ettiklerini, eski hale getirme bedelinin tahsili ile birlikte davalının fen bilirkişi krokisinde gösterilen bölümlere elatmasının önlenmesine ve mera parseli üzerindeki yapıların kal'ine karar verilmesini talep ettiklerini belirtmiştir.
Mahkemece, elatmanın önlenmesi ve kal isteminin kabulüne, eski hale getirme bedelinin tahsili davasının kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiştir.
Hükmü, taraf vekilleri temyiz etmiş, Dairemizce 11.10.2017 tarihinde, 'Dava edilmeyen bir hususun ıslah yolu ile dava konusu haline getirilmesinin mümkün olmadığı, bu durumda usulüne uygun olarak açılmış bir elatmanın önlenmesi ve kal davasının bulunmadığı, dava dilekçesindeki istek aşılarak elatmanın ölenmesi ve kal kararı verilmesinin doğru görülmediği' gerekçesi ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma kararına karşı davacı ... vekili tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 176 ve 182. maddelerinde düzenlenen ıslah müessesesi, 176/1. maddeye göre, taraflardan herhangi birinin yapmış olduğu bir usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesidir. Islahın amacı karşı tarafın açık muvafakatine ihtiyaç duyulmaksızın belli durumlarda (ıslahtan yararlanan) tarafın usul işlemlerini değiştirebilmesi veya genişletebilmesidir. Bu bakımdan ıslah yolu ile savunmanın değiştirilmesi, talebin arttırılması veya talebin değiştirilmesi mümkündür. Islah sözlü veya yazılı olarak ve tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir. Davacı veya davalının tek taraflı ve açık bir irade beyanı ile yapılabilen ıslahın tamamlanması ve hüküm ifade etmesi karşı tarafın ve mahkemenin kabulüne bağlı değildir.
Islah, tamamen ıslah veya kısmen ıslah şeklinde yapılabilir. Talep sonucunun genişletilmesi veya değiştirilmesi için başvurulan ıslah kısmen ıslahtır. Tamamen ıslahta ise davacı davasını baştan beri ıslah ederek talep sonucunu değiştirebilir.
Somut olaya gelince; eldeki davada davacı ...'dir. Dava dilekçesinde meranın eski hale getirilmesi bedelinin tahsilini istemiştir. Keşif sonucunda belirlenen duruma göre 27.03.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile dava dilekçesindeki talebe ek olarak elatmanın önlenmesi ve kal kararı da verilmesini istemiştir. Görüldüğü gibi davacı bu ıslah talebi ile mevcut talebine yeni bir talep eklemiştir. Islah yolu ile mevcut talebe yeni bir talep eklemek mümkündür. Davacı ...'nin harçtan muaf olduğu da gözetildiğinde mahkemece ıslah talebinin kabulü ile yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Dairemizce yapılan incelemede, yukarıda açıklanan hususlar dikkate alınmadan kararın bozulduğu anlaşıldığından davacı ... vekilinin karar düzeltme talebinin kabulü ile Dairemizce 11.10.2017 tarihli, 2015/7301 Esas, 2017/7454 Karar sayılı bozma ilamının kaldırılmasına karar verilmiş, taraf vekillerinin temyiz itirazlarının yeniden incelenmesine geçilmiştir.
Yukarıda açıklanan gerekçeler doğrultusunda; yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, mahkeme kararı ve dayandığı gerekçeler usul ve yasaya uygun bulunduğundan yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı ... vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 11.10.2017 tarihli ve 2015/7301 Esas, 2017/7454 Karar sayılı bozma ilamının KALDIRILMASINA, yeniden yapılan temyiz incelemesi sonucunda taraf vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun hükmün ONANMASINA, davacı ... Harçlar Kanununun 13/j maddesi gereğince harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, aşağıda yazılı onama harcının temyiz eden davalıya yükletilmesine, 09.10.2018 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)



KARŞI OY

Davacı ... vekili, davalının 822 parsel sayılı meranın 36058 m2'lik bölümüne tecavüz ettiğini meranın eski hale getirilmesi için fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 81.688,69TL'nin dava tarihinden itibaren faizi ile birlikte tahsilini istemiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Yargılama sırasında yapılan keşif sonucunda çekişme konusu mera parseli üzerinde davalı tarafından yapılmış mermer atölyesi, şantiye binası gibi yapılar ile üretim sahası olarak kullanılan bölümler bulunduğu, fen bilirkişilerin rapor ve eki krokisinde A, B ve C harfleri ile gösterilen bu bölümlere elatma olduğu belirtilmiştir.
Davacı ... vekili 27.03.2014 tarihli dilekçesi ile davayı ıslah ettiklerini, eski hale getirme bedelinin tahsili ile birlikte davalının fen bilirkişi krokisinde gösterilen bölümlere elatmasının önlenmesine ve mera parseli üzerindeki yapıların kal'ine karar verilmesini talep ettiklerini belirtmiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızdaki görüş farklılığı, dava dilekçesi ile dile getirilmemiş bir alacak kaleminin ıslah ile birlikte istenip istenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında öncelikle hukuk yargılamasında ıslah kurumunun esasları irdelenmelidir.
Amacının “adaletli karar vermek” olarak tanımlanabileceği hukuk yargılamasında (Yılmaz, E., Medeni Yargılama Hukukunda Islah, Değiştirilmiş 2. Bası, ...-2010, s.30) kararın adaletli olması, taraflar arasındaki uyuşmazlığı tarafları tatmin eder biçimde ortadan kaldırmasının (diğer deyişle, uyuşmazlığa bir daha ortaya çıkmamak üzere son vermesinin) yanı sıra ve ondan çok daha önemli olarak, toplumsal barışı sağlamaya yönelik olması demektir. Bunun için kararın maddî gerçeği yansıtması ve yapılmış olan yargılamanın basit, hızlı ve ucuz bir yargılama olması gerekir.(Yılmaz, E., Usul Ekonomisi, AÜHFD, 2008, s.248)
Bu noktada, iki önemli kavram üzerinde kısaca durmak yerinde olacaktır: Biçimsellik ilkesi ve usul ekonomisi ilkesi.
Usul hukuku biçimsellik (şekilcilik, formalizim) üzerine kurulmuştur ve bu nedenle “şeklî (biçimsel) hukuk” olarak adlandırılır. Davalarda biçimsellik tarafların yargılamanın sonucunu hesaplayabilmesi, yasa yolları ile bunu denetleyebilmesi, keyfilikten korunma, eşit davranılma gibi güvenceler sağlamakla birlikte; sıkı sıkıya şekle bağlılık olarak görülmemeli, maddi gerçeği bulmak ve adaletli karar vermek adına hakkaniyete uygun olarak değerlendirilmelidir.
Biçimselliğin bu doğrultuda yorumlanmasında usul ekonomisi ilkesi devreye girmektedir.
Usul ekonomisi, medenî yargılama hukukuna egemen olan ilkelerden biridir. Anayasanın 141. maddesinin dördüncü fıkrasında ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 77. maddesinde ifade edilen emredici nitelikteki bu ilke, yargılamanın amacına hizmet eden araçlardan biridir. Usul ekonomisi, yasalarda öngörülen düzenleme çerçevesinde yargılamanın kolaylaştırılmasını, yargılamada öngörülen olağan zaman süresinin aşılmamasını ve gereksiz gider yapılmamasını amaçlar ve bunu hâkime bir görev olarak yükler (Yılmaz, E., Usul Ekonomisi, AÜHFD, 2008, s.243). Yargıtaya göre de usul ekonomisi adaletin ucuz, çabuk ve isabetli olarak sağlanmasının temel kurallarındandır (HGK 10.4.1991, 15-91/202). Islahla dava konusunun artırılmamasına ilişkin HUMK m. 87 hükmünün son cümlesinin Anayasa Mahkemesince iptali kararında usul ekonomisi de gerekçe olarak yer almıştır (Anayasa Mahkemesinin 20.7.1999 tarihli ve 1/33 sayılı kararı, Resmî Gazete 4.12.2000, s.24220). Bu kararda “…müddeabihin ıslah suretiyle artırılmasına olanak tanınmaması davaların en az giderle ve olabildiğince hızlı biçimde sonuçlandırılmasına engel olacağından, Anayasanın 141. maddesine aykırıdır.” şeklindeki gerekçe ile bu yöndeki kuralın iptali gerektiği sonucuna varılmıştır.
Ne var ki; temelini basitlik, hızlılık ve ucuzluk kavramlarının oluşturduğu ve her davada uygulanma kabiliyeti bulunan emredici nitelikteki usul ekonomisi ilkesi mahkemeye ve taraflara acelecilik ve yargılamayı basite indirgeme sonucunu doğuracak şekilde sınırsız özgürlük tanımaz. Zira, yukarıda açıklanan usul hukukunun taraflara öngörülebilirlik koruması sağlayan şekilciliği ve bu ilkeden vücut bulan iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının usul ekonomisi ilkesi ile birlikte dengede tutulması “adaletli karar vermek” amacının sağlanması için zorunludur. Bu dengenin kendisini en çok hissettirdiği kavramlardan biri ise hukukumuzdaki ıslah kurumudur.
Islah, usulümüzde dava açılmasının hukuksal sonuçlarından olan iddianın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağını karşı tarafın rızası olmaksızın aşmanın yegâne yoludur.
Kavram olarak; taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesine ıslah denir. (HUMK m.83, HMK m.176) (Kuru, B., Hukuk Muhakemeleri Usulü, B.6.C.IV, ... 2001, s.3965 )
Eş söyleyişle ıslah, iyiniyetli tarafın davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksiklikleri tamamlamasına, bu çerçevede yeni deliller sunabilmesine olanak sağlayan bir kurumdur. (YİBK’nin 04.02.1948 gün, 1944/10 E.-1948/3 K., HGK’nın 16.03.2005 gün, 2005/13-97 E.-2005/150 K. s. İlamları)
Islahın temel amacı, dava değiştirme yasağını, hasmın rızasını almaya gerek duymadan aşmak; böylece yeniden dava açma yükünden kurtularak, davaya getirilmesi unutulan vakıaları davaya dahil etmek, dava sebebini değiştirmek ya da ibraz ile ikame edilmesi ihmal edilen delilleri davada ileri sürme olanağını tarafa sağlamaktır. (Tutumlu, M.A., Kuram ve Uygulama Işığında Medeni Usul Hukukunda Islah, 2010, s.17)
Uygulamada gözetilmesi gereken ve yukarıda izah edilen denge olgusu, bazı hallerde ıslah yoluna başvurulmasına engel oluşturur.
Bu noktada istem sonucu kavramını açıklamak gerekir.
İstem sonucu, dava konusunu belirleyen tek ve asıl ögedir. Öğretide istem sonucu, mahkemeden istenilen şey olup davanın mevzuunu teşkil eder (Postacıoğlu, İ. E., Medeni Usul Hukuku Dersleri, 6.Bası, ... 1975) ve mahkemenin davayı kabul etmesi halinde kararında neyi hüküm altına alacağı hususunun açıkça beyan edilmesi keyfiyeti olarak anlaşılmaktadır.(Bilge N./Önen E., Medeni Yargılama Hukuku Dersleri, 3. Baskı, ... 1978)
Dava konusunun ne olduğu istem sonucu ile belirleneceğine göre, istem konusu ile dava sonucu iddianın ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı ve bu nedenle de ıslah kurumu açısından bir özdeşlik göstermektedir (Yılmaz, E., Medeni Yargılama Hukukunda Islah, Değiştirilmiş 2. Bası, ...-2010, s.190). Dava konusunda yapılacak değişiklik, iddianın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı kapsamında kalmakla birlikte, ıslah yolunun işletilmesi ile sağlanabilmektedir. Bu halde dava konusunun veya istem sonucunun değiştirilmesi yönünde yapılabilecek değişiklik tamamen ıslah veya kısmen ıslah şeklinde gerçekleşebilir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun davanın tamamen ıslahını düzenleyen 180. maddesinde “Davasını tamamen ıslah ettiğini bildiren taraf, bu bildirimden itibaren bir hafta içinde yeni bir dava dilekçesi vermek zorundadır. Aksi hâlde, ıslah hakkı kullanılmış sayılır ve ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir.” şeklinde düzenleme mevcut iken kısmen ıslah 181. maddede kısmen ıslaha başvuran tarafa, ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verileceği, bu süre içinde ıslah edilen işlem yapılmazsa, ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edileceği kabul edilmiştir.
Tamamen ıslahta dava sebebi veya istem konusu tümüyle değiştirilmektedir. Böylece dava dilekçesindeki talepler artık hükme konu olamaz. Kısmen ıslahta ise önceden yapılan usuli bir işlemin düzeltilmesi, örneğin talep sonucunun arttırılması söz konusu olur. Uygulamada, istem sonucuna ilişkin fazlaya dair haklarını saklı tutan davacının dava değerini ıslah yolu ile arttırabileceği tartışmasız kabul edilmektedir. Bununla birlikte başından beri dava konusu edilmeyen bir şeyin ıslah yoluyla davaya ithaline ve dava konusu edilmesine yasal açıdan olanak bulunmamaktadır. (HGK’nın 29.06.2011 gün, 2011/1-364 E.-2011/453 K., 15.06.2016 gün, 2014/4-1193 E.-2016/800 sayılı İlâmları)
Tüm bu açıklamalar ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; davacı vekilinin ıslah dilekçesi ile açılan davadaki taleplerinin yanında dava dilekçesinde dile getirilmeyen bir alacak kaleminin de hükme bağlanmasını istemiş olması karşısında, bu yeni istemin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 119 vd. maddelerinde düzenlenen dava açma prosedürüne ilişkin usuli şartları taşımaması nedeniyle ek dava olarak da değerlendirilemeyeceği, bu halde davacı ...'nin elatmanın önlenmesi ve kal isteminin reddine karar verilmesi gerekmektedir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E 2015/7-917 ,K 2017/265 – HGK 2014/4-1193, 2016/800 )
Dairemizin 11.10.2017 tarihli ilamı bu doğrultuda olup, bozma ilamının kaldırılmasını gerektirir hukuki bir sebep bulunmadığından sayın çoğunluğun kararına katılamamaktayım.














Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2018 Yılı Kararları” sayfasına dön