14. Hukuk Dairesi 2016/14365 E. , 2019/7678 K.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 11.06.2015 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 10.05.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m. 188) yemin (HMK m. 225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde hakimin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2015 tarihli, 2014/14-516 E. 2015/2838 K. sayılı kararı da bu doğrultudadır) .
İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; davacı, davaya konu 336 parsel sayılı taşınmazın 1/2 payını satın aldığını ve davalı abisi adına tescil edildiğini belirterek tapu iptali tescil isteminde bulunmuş olup, iddialarını yazılı delil veya delil başlangıcı ile kanıtlayamamıştır. Ancak, dava dilekçesinde yemin deliline de dayanmış olduğundan bu hakkı hatırlatılmalı, sonucuna uygun bir hüküm kurulmalıdır. Değinilen yön gözetilmeden davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir.
Kabule göre de; 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 8. maddesi 5578 sayılı Kanunla değiştirilerek; tarım arazileri; doğal özellikleri ve ülke tarımındaki önemine göre, nitelikleri mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ve marjinal tarım arazileri olarak sınıflandırılmıştır. Taşınmazların belirlenen parsel büyüklüğünün; mutlak tarım arazileri ve özel ürün arazilerinde 2 hektar, dikili tarım arazilerinde 0,5 hektar, örtü altı tarımı yapılan arazilerde 0,3 hektar ve marjinal tarım arazilerinde 2 hektardan küçük olamayacağı, tarım arazilerinin bu büyüklüklerin altında ifraz edilemeyeceği, bölünemeyeceği veya küçük parsellere ayrılamayacağı düzenlenmiştir. Ayrıca kanunun bu hükmü de dikkate alınmadan davanın kabulü doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, istek halinde temyiz harcını yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.11.2019 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
KARŞI OY
Davacı vekili dava dilekçesinde; ... İli, ... İlçesi, ... Mahallesi 336 parsel sayılı taşınmazın, önceki malik ...’dan müvekkili tarafından verilen parayla satın alındığını, taşınmazın satışına davacının kardeşi ve davalı konumdaki ... ’ın aracılık ettiğini, bu nedenle taşınmazın davalı adına tescil edildiğini, davalının taşınmazın tapusunu müvekkiline devretmeye yanaşmadığını belirterek, tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tescilini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazın ½ payının müvekkili adına kayıtlı bulunduğunu, diğer malik ...’ın payını satılığa çıkarması üzerine müvekkilinin alıcı olduğunu, davalıdan bu maksatla borç para aldığını kabul etmiş, ancak iddia edildiği gibi payın davacı tarafından veya davacı adına satın alınmadığını belirterek, tescil talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili 24/3/2016 tarihli beyanında; davalının daha önceden ½ payının bulunduğunu, taşınmazın tamamının dava konusu olmadığını, ½ payının davalı olduğunu belirtmiştir.
Mahkemece, davacının davasında haklı olduğu belirtilerek, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Sayın çoğunluk, davanın inançlı işleme dayalı tapu iptal ve tescil davası olduğunu ve davacının iddialarını yazılı delille veya yazılı delil başlangıcı ile ispatlayamadığını, ancak davacının yemin deliline dayandığını belirterek hükmün bozulmasına karar vermiştir. Mahkemenin kabulü çerçevesinde yapılan eleştiride ise, 5403 sayılı Kanun hükümleri değerlendirilmeden taşınmazın paya bölünerek tesciline karar verilmesini eksik inceleme nedeniyle doğru bulmamıştır.
I- Kanunlarımızda, gerek inançlı işlemi gerekse inanç sözleşmesini doğrudan düzenleyen bir hüküm bulunmamaktadır.
5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, “mülkiyet hakkına dayanan” tapu iptal ve tescil davalarında inançlı işlemin ispatı için yazılı delil aranmış olup, inançlı işlemin geçerliliği için şekil şartı aranmamıştır.
II- 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun;
1- 'İspat hakkı' kenar başlıklı 189. maddesinin üçüncü fıkrasında, '(3) Kanunun belirli delillerle ispatını emrettiği hususlar, başka delillerle ispat olunamaz.',
2- 'Kanunda düzenlenmemiş deliller' kenar başlıklı 192. maddesinde, '(1) Kanunun belirli bir delille ispat zorunluluğunu öngörmediği hâllerde, Kanunda düzenlenmemiş olan diğer delillere de başvurulabilir.',
3- 'Senetle ispat zorunluluğu' kenar başlıklı 200. maddesinde, '(1) Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.
(2) Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir.',
4- 'Senede karşı tanıkla ispat yasağı' kenar başlıklı 201. maddesinde, '(1) Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.',
5- 'Delil başlangıcı' kenar başlıklı 202. maddesinde, '(1) Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir.
(2) Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.',
6- 'Senetle ispat zorunluluğunun istisnaları' kenar başlıklı 203. maddesinin birinci fıkrasının 'a' bendinde '(1) Aşağıdaki hâllerde tanık dinlenebilir:
a) Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.',
Hükümlerine yer verilmiştir.
6100 sayılı Kanunun 189. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, bir hususun belirli delillerle ispatını ancak kanun emredebilir.
Bu hüküm uyarınca, içtihadı birleştirme kararı ile dahi bir hususun belirli bir delille ispatı şart koşulamaz, yargılama ispat konusundaki kanun hükümlerine göre yapılmalıdır.
“Mülkiyet hakkına” dayanarak, inançlı işlem iddiasıyla açılan tapu iptal davası ile “şahsi hakka” dayanarak inançlı işlem iddiasıyla açılan tapu iptali davası arasında farklılık bulunmaktadır. Şöyle ki, mülkiyet hakkına dayalı tapu iptal davasında, davaya konu taşınmazın mülkiyetinin önceden davacıda bulunduğu, teminat amacıyla veya başka bir sebeple davalıya devredildiği ve yapılan inanç sözleşmesi gereğince taşınmazın mülkiyetinin davacıya iadesi gerekirken, davalı tarafın bu inanç sözleşmesine aykırı davranması nedeniyle iadeye yanaşmadığından tapunun iptali ile davacı adına tescili talep edilmektedir. Mülkiyet hakkına dayanan tapu iptali davasında, davacı taraf mülkiyetinde bulunan taşınmazı resmi akit ile davalıya devrettiğinden senede karşı tanıkla ispat yasağını düzenleyen HMK'nın 201. maddesi nazara alınarak, taraflar kardeş olsalar bile resmi sözleşmenin aksi tanıkla ispat edilemez.
Ancak, resmi sözleşmeye konu olan olayların gerçekte farklı olduğu veya resmi sözleşme dışında, taraflar arasında yapılmış gizli bir inanç sözleşmesi bulunduğu iddia edilir ise bu durumun mevcudiyetini aynı kuvvetteki bir delille, yani resmi bir sözleşmeyle ispat edilmesini beklemek hayatın olağan akışına ters düştüğünden, 1947 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararıyla, hiç olmazsa bu durumun yazılı delille ispatlanabilmesine imkân tanınmıştır. Böylece, resmi sözleşmenin aksini ispat yükü zorlaştırılmamış, aksine kolaylaştırılmıştır.
III- Dava konusu olaya gelince; davacı ile davalı arasındaki akrabalık ilişkisi “kardeş” yakınlığındadır. Davaya konu olay, “mülkiyet hakkına” dayanmayıp, “şahsi hakka” dayalı tapu iptal ve tescil davasıdır. Tapu iptal davasının şahsi hakka dayanması halinde, davalı tarafın iddianın aksini ispat amacıyla senet ileri sürmemesi halinde, HMK'nın 201. maddesi uyarınca bir senedin varlığından ve senede karşı tanıkla ispat yasağından söz edilemeyecektir.
Mahkemece, her iki tarafa aynı derecede yakınlıkları bulunan şahitlerin beyanları gerekçe gösterilerek, davacının iddiasını ispat ettiği ve davasında haklı olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile taşınmazdaki davalıya ait 1/2 payın iptali ile davacı adına tesciline karar verilmiştir. Şahsi hakka dayanan ve kardeşler arasında yapılan inanç sözleşmesi, şahitlerle de ispat edilebileceğinden, mahkemenin şahit beyanlarını yeterli görmesinde bir yanlışlık yoktur.
Mahkemece, her iki tarafın tanıkları dinlenmek suretiyle, tanık beyanları esas alınarak davacının iddialarını ispat ettiği kabul edilmiş ise de, taşınmazın zeytinlik niteliğinde tarım arazisi olduğu, taşınmaza tek kişinin malik olduğu nazara alınmadan, 5403 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde ½ payının iptali ile davacı adına tescilinin mümkün olup olmadığı değerlendirilmeden hüküm kurulmasında eksik inceleme söz konusudur.
Yukarıda açıkladığım gerekçelerle, hükmün sadece bu gerekçeyle bozulması gerektiğini düşündüğümden, sayın çoğunluğun davanın yazılı delil veya yazılı delil başlangıcıyla ispatına yönelik diğer bozma sebeplerine katılamıyorum.
14. Hukuk Dairesi 2016/14365 E. , 2019/7678 K.
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 10 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 9 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 21 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen İctihat
-
- 0 Cevaplar
- 11 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 56 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 17 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 17 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 19 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 11 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 14 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat