14. Hukuk Dairesi 2020/399 E. , 2020/2428 K.
'İçtihat Metni'
14. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 17.12.2013 gününde verilen dilekçe ile inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescil, ikinci kademede tazminat talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 09.03.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, tarafların ana-oğul olup davacı ile diğer aile fertlerinin yıllardır...'da yaşadığını, davalının ise ...'da kaldığını, davacının...'dan gönderdiği paralarla satın alınan dava konusu 6 adet taşınmazın, daha sonra tapunun kendisine devredileceği inancıyla davalı oğlu adına tescilini kabul ettiğini, ancak daha sonra davalının taşınmazları devretmeye yanaşmadığını, taşınmazları satın alacak ekonomik gücünün de bulunmadığını ileri sürerek dava konusu taşınmazların davalı adına olan tapu kayıtlarının iptali ile davacı adına tescilini, olmadığı taktirde rayiç bedellerinin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davacının diğer oğlu ... ile aralarındaki sorunlardan dolayı ondan mal kaçırmak amacıyla davaya konu 3673, 1630 ve 1569 parsel sayılı taşınmazları tapuda satış göstermek suretiyle kendisine bağışladığını, 108 ada 11 no'lu parselin bedelini ise kendisinin ödediğini, davacı annesinin bu taşınmaz için para göndermediğini, yine oturduğu evin bulunduğu 3675 no'lu parselin bedelini de kendisinin ödemiş olup evin iki katını ve ahırı da kendisinin yaptırdığını, sadece üçüncü katı annesinin yaptırdığını, 4174 no'lu parseli de yine kendisine bağışladığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacı tanıkları ile mahalli bilirkişilerin ve özellikle davalının zımnen davacının iddialarını doğrular nitelikteki beyanlarını gerekçe göstererek davacının bir kısım taşınmazların bedelini yurtdışından göndermek suretiyle davalı adına satın aldığı, bir kısım taşınmazları ise diğer oğlu Yaşar'dan mal kaçırmak amacıyla davalı oğluna satış göstermek suretiyle devrettiği kanaatıyla davanın kabulü ile dava konusu 3673 no'lu parselde davalı adına kayıtlı 28/280 payın ve diğer 5 adet taşınmazın davalı adına olan tapu kayıtlarının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Bilindiği üzere, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 285. maddesinde bağışlama sözleşmesi “bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak bir kazandırma yapmayı üstlendiği sözleşme” olarak tanımlanmış, 290. maddesinde de koşullu bağışlamaya yer verilmiş buna göre; “bağışlamanın bir koşula bağlanarak” yapılabileceği ifade edilmiştir. 288. maddesinde “bir taşınmazın veya taşınmaz üzerindeki ayni bir hakkın bağışlanması sözü vermenin geçerliliği ancak resmi şekilde yapılmış olmasına bağlıdır”, “şekle uyulmaması sebebiyle geçersiz olan bağışlama sözü verme, bağışlayan tarafından yerine getirildiğinde elden bağışlama hükmündedir. Ancak geçerliliği resmi şekle bağlanmış olan bağışlamalarda bu hüküm uygulanmaz” düzenlemesine yer verilmiştir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 705. maddesine göre de taşınmaz mülkiyetinin kazanılması tescille olur. Türk Medeni Kanunu'nun 706. maddesinde de taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerli olması resmi şekilde düzenlenmiş olmalarına bağlıdır düzenlemesine yer verilerek taşınmaz mülkiyetinin devri amacıyla yapılan sözleşmelerin resmi şekilde yapılmasının geçerlilik şartı olduğu açıkça ifade edilmiştir.
Bağıştan dönme (rücu) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 295. (818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 244.) maddesinde aynen; “Bağışlayan, aşağıdaki durumlardan biri gerçekleşmişse, elden bağışlamayı veya yerine getirdiği bağışlama sözünü geri alabilir ve bağışlananın istem tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde, bağışlama konusunun geri verilmesini isteyebilir:
1. Bağışlanan, bağışlayana veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse.
2. Bağışlanan, bağışlayana veya onun ailesinden bir kimseye karşı kanundan doğan yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranmışsa.
3. Bağışlanan, yüklemeli bağışlamada haklı bir sebep olmaksızın yüklemeyi yerine getirmemişse.” şeklinde hükme bağlanmıştır.
Somut olaya gelince; davacı inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil talebinde bulunmuş ise de, mahkemece 06.04.2015 tarihinde yapılan keşifteki beyanında, dava konusu edilen 1630 ve 1569 parsel sayılı taşınmazları tapuda satış yoluyla davalıya devrettiği halde gerçekte bir bedel almadığını ve oğlu olan davalıya bağışladığını, 3673 parsel sayılı taşınmazı ise bedelini vermek suretiyle bağışladığını, ancak şimdi pişman olduğundan bağıştan rücu ettiğini beyan etmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 288/2. maddesi uyarınca bir taşınmazın bağışlanması ancak resmi şekilde yapılmış olmasına bağlıdır. Davacı tarafından taşınmazların bağışlandığı iddia edilmekte ise de, resmi şekil koşuluna uygun bağış akdi kurulmadığı gibi anılan yasanın 295. maddesinde belirtilen bağışlamanın geri alınması koşulları da gerçekleşmediğinden, dava konusu 1630, 1569 ve 3673 parsel sayılı taşınmazlar yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, bu taşınmazlar yönünden davanın kabulü ile tapu iptali ve tescile karar verilmesi doğru değildir.
2- Davaya konu 108 ada 11 parsel, 3675 ve 4174 parsel sayılı taşınmazlar yönünden temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir.
İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “Delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “Tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “Delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde hakimin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2015 tarihli, 2014/14-516 E. 2015/2838 K. sayılı kararı da bu doğrultudadır.)
Somut olayda ise davalı, 09.05.2014 tarihli celsede, ... ve ... mevkiinde bulunan iki adet taşınmazı davacının kendisine verdiğini ve istenildiği taktirde iade edebileceğini belirttiğinden, anılan mevkilerde bulunan taşınmazların parsel numaraları belirlenmek suretiyle bu taşınmazların davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi gereklidir. Belirtilen mevkiler dışında kalan diğer taşınmaz yönünden ise davacı, inançlı işlemi yazılı bir delil yahut yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge ile kanıtlayamadığından, bu taşınmaz yönünden de davanın bu gerekçe ile reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş; hükmün açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28.02.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
14. Hukuk Dairesi 2020/399 E. , 2020/2428 K.
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 103 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 24 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 13 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 18 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 38 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 18 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 18 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 121 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 8 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 10 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat