14. Hukuk Dairesi 2016/18494 E. , 2020/7266 K.
'İçtihat Metni'
14. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 05.07.2013 gününde verilen dilekçe ile temliken tescile dayalı tapu iptali ve tescil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; asıl ve birleştirilen davanın reddine dair verilen 24.05.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi asıl ve birleştirilen davada davacılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, temliken tescil isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, asıl davada davalıya ait 2187 ada 152 parsel sayılı tarla vasıflı taşınmaz üzerinde müvekkilinin miras bırakanının evi bulunduğunu, evin değerinin arazinin değerinden fazla olduğunu, bu sebeple uygun bir tazminat gereği arazinin tamamı veya bir kısım mülkiyetinin malzeme malikine geçirilmesi gerektiğini beyan ederek, davalılar murisi adına olan tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tapuya tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacılar vekili asıl dava ile birleştirilen dava dosyasında ise 2178 ada 152 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan evin harici bağışlama sözleşmesi gereği iyi niyetli olarak yapıldığını beyan ederek, Türk Medeni Kanununun 724. maddesine göre yapı değerinin araziden fazla olması nedeniyle davalılar murisi adına olan tapu kaydının iptali ile müvekkilleri adına tapuya tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar davanın reddini talep etmişlerdir.
Mahkemece, davaya konu taşınmaz tapuda kayıtlı çapa bağlı taşınmazlardan olduğu, başkasının taşınmazına bilerek bina inşa eden davacıların iyi niyetli olduğundan söz edilemeyeceği, davacıların bağış iddiasını kanıtlayacak deliller sunmadıkları ve malzemenin arazi değerinden fazla olması şartının da gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, asıl ve birleştirilen davada davacılar vekili temyiz etmiştir.
TMK’nın 684 ve 718. maddeleri hükümleri gereğince yapı, üzerinde bulunduğu taşınmazın mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) haline gelir ve o taşınmazın mülkiyetine tabi olur. Ancak, yasa koyucu somut olaydaki taşınmazların durumunu genel hükümlere bırakmamış, bu konumdaki taşınmazların maliki ile yapıyı yapan kişi arasındaki ilişkiyi TMK’nın 722, 723. ve 724. maddelerinde özel olarak düzenlemiştir. Uyuşmazlığın bu kapsamda değerlendirilmesi gerekecektir.
Bir kimsenin kendi malzemesi ile başkasının tapulu taşınmazına sürekli, esaslı ve mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) niteliğinde yapı yapması halinde malzeme sahibinin iyiniyetli olması yanında diğer bazı koşullar da mevcutsa malzeme sahibi yapının bulunduğu alan ile yapının kullanılması için zorunlu arazi parçasının tescilini mülkiyet hakkı sahibinden isteyebilir.
TMK’nın 724. maddesinde yapı sahibine tanınan bu hak, kişisel hak niteliğinde olup, bina sahibi ve onun külli halefleri tarafından, inşaat yapılırken taşınmazın maliki kim ise ona ya da onun külli haleflerine karşı ileri sürülebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, taşınmaza sonradan malik olan kişiye karşı da bu kişisel hak ancak yapı sahibini bu haktan mahrum bırakmak amacıyla arsa sahibi ile el ve işbirliği içinde olduğu iddiasıyla ileri sürülebilir.
Malzeme sahibinin TMK’nın 724. maddesine dayanarak tescil talebinde bulunabilmesi bazı koşulların varlığına bağlıdır;
a) Birinci koşul, malzeme sahibinin iyiniyetli olmasıdır.
TMK’nın 724. maddesi hükmünden açıkça anlaşılacağı üzere, taşınmaz mülkiyetinin yapı sahibine verilebilmesi için öncelikli koşul iyiniyettir. Öngörülen iyiniyetin TMK’nın 3. maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyiniyet olduğunda da kuşku yoktur. Bu kural, malzeme sahibinin, elattığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesini veya beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşılık bilebilecek durumda olmamasını ya da yapıyı yapmakta haklı bir sebebinin bulunmasını ifade eder.
Malzeme sahibinin tescil istemi ile açtığı davada iyiniyetin varlığı iddia ve savunmaya bakılmaksızın mahkemece re’sen araştırılmalıdır. Ne var ki, 14.02.1951 tarihli ve 17/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi olay ve karinelerden, durumun özelliklerine göre kendisinden beklenen dikkat ve özeni göstermemiş olduğu açık bulunan malzeme sahibinin temliken tescil talebinde bulunması mümkün değildir. Çünkü bu gibi durumlarda kötüniyet karşı tarafın ispatı gerekmeden belirlenmiş olur. Ayrıca iyiniyet inşaatın başladığı andan tamamlandığı ana kadar devam etmelidir. (Sübjektif koşul)
İyiniyet koşulunun gerçekleşmediği durumlarda diğer koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasına gerek bulunmamaktadır.
b) İkinci koşul, yapı kıymetinin taşınmazın değerinden açıkça fazla olmasıdır. (Objektif koşul)
c) Üçüncü koşul ise yapıyı yapanın (malzeme sahibinin), taşınmaz malikine uygun bir bedel ödemesidir.
d) Yukarıda değinilen üç koşulun yanı sıra, yapının bulunduğu arazi parçası davalıya ait taşınmazın bir kısmını kapsıyor ise tescile konu olacak yer, inşaat alanı ile zorunlu kullanım alanını kapsayacağından mahkemece iptal ve tescile karar verebilmek için bu kısmın ana taşınmazdan ifrazının da mümkün olması gereklidir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince; dava konusu yerde davacılar murisi ... tarafından inşa edilen ev vasıflı yapının 09.04.2009 tarihli basit yazılı satış sözleşmesi başlıklı belgeye dayalı olduğu anlaşılmaktadır. Davalılar resmi nitelikte olmayan bu belge ile davacıların murisine dava konusu parseli davacıların murisine devrettiklerine dair inandırıcı işlem yapmışlardır. Buna dayalı olarak da davacılar murisi parselin kendisine devredildiği inancı ile yapıyı inşa etmiştir. Bu durumda davacılar murisinin yapıyı inşa ederken iyiniyetli olarak kabulü zorunludur. Ancak TMK’nın 724. maddesine dayalı tescil hükmü kurulabilmesi için yukarıda yazılı diğer hususların da gerçekleşmesi gerekmektedir. Mahkemece yapılan incelemede yapının bulunduğu arazinin ana taşınmazdan ifrazının da mümkün olmadığı belirtilmiştir. O halde mahkemece bu gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken, mahkemece yazılı ret gerekçesi ile hüküm kurulması doğru görülmemiş ise de; hüküm sonucu esas bakımından usul ve Kanuna uygun olduğu anlaşıldığından Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438/son maddesi gereğince hükmün gerekçesinin değiştirilerek ve düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile yerel mahkeme kararının gerekçesinin açıklandığı şekilde DEĞİŞTİRİLEREK ve DÜZELTİLEREK ONANMASINA, peşin yatırılan temyiz harcının yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.11.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.Başkan
14. Hukuk Dairesi 2016/18494 E. , 2020/7266 K.
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 24 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 15 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 15 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 15 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 20 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 15 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 12 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 9 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 9 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 10 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat