14. Hukuk Dairesi 2020/1771 E. , 2020/6586 K.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 22.08.2012 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil talebi üzerine bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 12.05.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, yüklenici ve arsa sahibi sıfatları birleşen davalıdan satın almaya dayanan tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı, 4 parsel sayılı taşınmazdaki 6 numaralı bağımsız bölümü 75.000 TL bedelle satın alarak satış bedelinin 69.000 TL bölümünü ödediğini, bakiye 6.000 TL bedelin ise tapu devrinde ödeneceğini, davalıların tapu kaydını devretmeye yanaşmadığını ileri sürerek taşınmazın adına tescilini istemiştir.
Davalılar, taşınmazın davalı ... tarafından yaptırıldığını, davacı ile aralarında bir sözleşme bulunmadığından davacının işgalci olduğunu, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen kararın temyizi üzerine Dairemizin 24.02.2015 tarih, 2014/16256 Esas- 2015/1912 Karar sayılı ilamıyla'.... davacı tüketici yüklenicinin temlikine dayalı olarak tapu iptali ve tescil isteğinde bulunduğundan o yerde ayrı bir tüketici mahkemesi varsa çekişmenin tüketici mahkemesinde görülmesi aksi halde davaya tüketici mahkemesi sıfatıyla bakılması yasadan kaynaklanan bir zorunluluktur. Mahkemece kamu düzeninden olan görev hususu re’sen gözetilerek yukarıda yazılı olduğu şekilde işlem yapılması gerekirken çekişmenin esasının incelenip hükme bağlanması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.’’ gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yeniden yapılan yargılama sonunda, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Anayasanın 90. maddesinin beşinci fıkra hükmü uyarınca, milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacak olması nedeniyle ilk olarak belirtilmesi gerekir ki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 6. maddesinin birinci fıkrasına göre: “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir.
Bu bağlamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), devletlerin yasal sistemlerini mahkemelerin 6. maddede yer alan şartlara, makul bir sürede yargılama dahil olmak üzere uyacak şekilde düzenlemek ile görevli olduğunu belirtmiştir (AİHM, Zimmerman ve Steiner –İsviçre, 13 Temmuz 1983, 29. paragraf).
Bir davaya taraf olan herkesin karşı taraf karşısında kendisini önemli bir dezavantajlı konumda bırakmayacak şartlarda, iddialarını mahkemeye sunabilmesi için makul bir fırsata sahip olabilmelidir (AİHM, De Haes ve Gijsels-Belçika, 24 Şubat 1997).
Tarafların gösterilen tüm delillerden haberdar olması ve görüş bildirebilmesi de adil yargılanma hakkı kapsamında gözetilmesi gereken ilke olarak belirtilmiştir (AİHM, Borgers-Belçika, 30 Ekim 1991).
Anayasanın 141. maddesinde de “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir” denilmek suretiyle davaların makul bir süre içerisinde bitirilmesi gerekliliği açıkça düzenlenmiştir.
Açıklanan bu ilkelere paralel olarak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yargılamanın makul sürede bitirilmesini sağlamak amacıyla düzenlemeler yapılmış ve bu amaca ulaşılabilmesi için önemli bir katkı sağlayan delillerin bildirilme zamanı özel olarak düzenlenmiştir.
Delillerin belirli bir zaman dilimi içinde gösterilip sunulması yargılamayı çabuklaştıracak olmasının yanı sıra, taraflara da gösterilen delillerden haberdar olarak zamanında bunlara karşı delil veya görüş bildirebilme imkânı tanıyacak, böylece uyuşmazlıklar en kısa sürede adilane çözüme kavuşacaktır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu, tarafların delillerini göstermelerini esas itibariyle dilekçeler aşamasıyla sınırlandırmıştır. Yargılamanın mümkün olduğu ölçüde kısa sürede sonuçlanabilmesi için bu tür sınırlandırmalara yer verilebilmektedir.
Bilindiği üzere, genel olarak hukuk davalarında belgelerin (senetlerin) taraflarca ibrazı, HMK m.219’da ve tarafın belgeyi ibraz etmemesi hali ise HMK m.220’de düzenlenmiştir.
6100 sayılı HMK’nın “Tarafların belgeleri ibrazı zorunluluğu ” başlıklı 219/1. maddesine göre; taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. “Tarafın belgeyi ibraz etmemesi” başlıklı 220. maddesine göre ise, ibrazı istenen belgenin ibrazı için mahkemece kesin bir süre verilir (m.220,1); ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin mahkemece yemin teklif edilir (m.220,2) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir (m.220,3).
Hemen belirtmek gerekir ki, karşı taraf yeminden kaçınırsa doğrudan aleyhinde hüküm tesis edilmeyecek ve hakim onun neden yemin etmediğini araştırdıktan sonra takdir yetkisini kullanacaktır (Belgesay, Deliller, s. 74). Bu sistemde kendisinden belge istenen tarafa duyulan güvenin önemli bir rol oynadığı açıktır. Karşı tarafın belgenin elinde olduğunu inkar etmesi ve akabinde yemin eda etmesi; delil ikame eden tarafın iddiasını ispatlamasını önlemek için yeterli olabilecektir (Pekcanıtez, Pekcanıtez usul cilt II s. 1818).
Somut olaya gelince; davacı yargılamanın başından itibaren davalı ile arasında yapılan sözleşmeye dayalı tescil talebinde bulunmuş, 03.03.2016 tarihli duruşmada sözleşmenin davalılar elinde olduğunu beyan etmiş, aynı oturumda davalı vekili; davalılar ile davacı arasında harici satış sözleşmesi yapılmadığını ileri sürmüş, davacı vekili de temyiz aşamasında sözleşmenin aslını temin ederek dosyaya ibraz etmiştir.
Bu durumda yukarıda açıklanan ilkelere göre, mahkemece; davacının sözleşmenin kendisinde olmayıp davalılarda olduğunu beyan etmesi, bu beyana karşılık davalıların inkar etmesi karşısında 6100 sayılı HMK’nın “Tarafın belgeyi ibraz etmemesi” başlıklı 220/2. maddesine göre ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden davalılara, böyle bir belgenin ellerinde bulunmadığına, özenle aradıkları hâlde bulamadıklarına ve nerede olduğunu da bilmediklerine ilişkin yemin teklif edilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.10.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
14. Hukuk Dairesi 2020/1771 E. , 2020/6586 K.
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 133 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 113 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 78 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 188 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 95 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 25 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 89 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 22 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 17 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 12 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat