Hukuk Genel Kurulu 2017/375 E. , 2019/594 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “şikâyet” talebinden dolayı yapılan inceleme sonunda İstanbul 9. İcra (Hukuk) Mahkemesince şikâyetin kabulüne dair verilen 02.06.2011 tarihli ve 2011/618 E., 2011/604 K. sayılı karar, borçlu ... vekili ve borçlu ... vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmekle Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 16.02.2012 tarihli ve 2011/18377 E., 2012/3911 K. sayılı kararı ile;
“...19.10.2005 tarih ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 138/4. maddesinde “ Fonun alacaklı olduğu ve 2004 sayılı İcra İflas Kanunu uyarınca yapılan takiplerde borçlular tarafından yapılan itirazlar satış dışında takip işlemlerini durdurmaz" hükmüne yer verilmiştir. Fon alacaklarının takip ve tahsiline ilişkin olarak getirilen bu istisnai düzenlemeden anılan kanunun 143.maddesinde belirtilen varlık yönetim şirketleri yararlanamaz. Bu nedenle olaya 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 138/4.maddesinin uygulanması yerinde değildir. Bir kısım borçlular takibe konu genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan 39.375,05 TL asıl alacak tutarını takip dosyasına yatırarak ödeme emrinde belirtilen faiz ve fer'ilerine itiraz ettiklerinden icra müdürlüğünce bu miktar ve kişiler yönünden takibin durdurulmasına karar verilmesi doğrudur.
Diğer taraftan bir kısım borçluların ödeme emrine itirazlarının alacaklıya hangi tarihte tebliğ edildiği ve alacaklının İİK.nun 264/2.maddesinde yazılı 7 günlük sürede itirazın kaldırılmasını isteyip istemediği veya mahkemede itirazın iptali davası açıp açmadığı ve böylece ihtiyati haczin hükümsüz kalıp kalmadığı araştırılmamıştır.
Alacaklı tarafından maddede yazılı sürelere riayet edilmesi şartıyla, borçluların ödeme emrine itirazı üzerine İİK.nun 66.maddesi gereğince durdurulması ve asıl alacağın ödenmesi hacizlerin kaldırılmasına neden olmaz.
O halde mahkemece, icra müdürlüğünün hacizlerin kaldırılmasına yönelik kararı yönünden yukarıda açıklanan ilkeler ışığında araştırma yapılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde şikayetin kabul edilmesi isabetsizdir…” gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
İstem; icra memuru işleminin şikâyet yolu ile iptaline ilişkindir.
Şikâyetçi vekili; müvekkili şirketin alacağını teminen İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05.05.2011 tarihli ve 2011/318 E.,2011/320 K. sayılı ihtiyati haciz kararı uyarınca Bankacılık Kanunu’nun 140'ıncı maddesi ve halefiyet kuralları uyarınca teminatsız olarak ihtiyati haciz kararı verildiğini, bu karara istinaden İstanbul 8. İcra Dairesi’nin 2011/11084 sayılı dosyası ile kararın infaz edilerek esas takibe geçildiğini, borçlulardan ... ve ...'ın 12.05.2011 tarihinde vekili aracılığı ile dosyaya yapmış oldukları beyanla borç aslını kabul ederek ödediklerini ve borcun fer’ilerine itiraz ettiklerini, icra dairesinin de talep uyarınca vermiş olduğu karar ile ihtiyati haciz tutarı ödendiğinden borçluların haczedilen menkul ve gayrimenkul malları üzerindeki hacizlerin kaldırılmasına karar verildiğini, borçluların borcun asıl alacak tutarını kabul ederek faiz ve fer’ilerine itiraz etmiş olmalarının Bankacılık Kanunu’nun 138'inci maddesinin 4'üncü fıkrası gereği satış dışındaki başkaca işlemleri durdurmadığını ileri sürerek 12.05.2011 tarihli müdürlük işleminin şikâyet yolu ile ortadan kaldırılmasını talep etmiştir.
Mahkemece; şikâyetçinin Bankacılık Kanunu’nun 138'inci maddesindeki hak ve yetkilere haiz olduğu, somut olayda borçluların borcun asıl alacak tutarını kabul ederek faiz ve fer’ilerine itiraz etmiş olmalarının 138'inci maddesinin 4 üncü fıkrası gereği satış dışındaki takip işlemlerini durdurma imkân ve olanağının bulunmadığı hâlde icra müdürlüğünün şikâyete uğrayan 12.05.2011 tarihli kararı ile ihtiyati haciz miktarını kasaya alındığından bahisle hacizlerin fekkine ve takibin borçlularla sınırlı olarak durdurulmasına dair kararının usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle talebin kabulü ile 12.05.2011 tarihli müdürlük işleminin şikâyet yolu ile ortadan kaldırılmasına dosya üzerinden karar verilmiştir.
Borçlular ... vekili ve ... vekilinin ayrı ayrı temyiz itirazları üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Mahkemece önceki gerekçelere ek olarak; somut olayda takip alacaklısı RCT Varlık Yönetim A.Ş.’nin TMSF'nin iştiraki olup şirketin %75,025 hissesinin fona ait olduğu, dolayısıyla bu özelliği ile müşteki RCT Varlık Yönetim A.Ş.’nin literatürde de kabul edildiği üzere (Pekcanıtez,H:/Erdönmez,G.: Bankacılık Kanunu’nun İcra ve İflas Hukuku Açısından Değerlendirilmesi, Bankacılar Dergisi, Yıl:2005 Sayı:55, s.42) Bankacılık Kanunu’ndaki istisnalardan istifade edilebilmesinin fonun bu şirketlere en az %20 oranında ortak olması gerektiğinin benimsendiği, buna göre bir varlık yönetim şirketinin ondan devraldığı alacakların devir tarihi itibarıyla fon alacağı sayılacağı ve şirketin bu alacakları tahsil etmek için borçlu aleyhine İİK hükümlerine göre başlatmış bulunduğu takipler ile alacağın tahsiline yönelik davalara kaldığı yerden devam edileceğinin ifade edildiği (Pekcanıtez/Erdönmez, s.42), bu görüşün özü itibarıyla Bankacılık Kanunu’nun 132'nci maddesinin 8'inci fıkrasına dayandığı nazarı itibara alındığında şikâyetçinin gerçekleşen takipte fona tanınan yetkilerin hamili olarak takip dosyasına alacağın fer’ileri ile birlikte yatırılmasından sonra kullanılan itiraz hakkının satıştan başka takip muamelelerini durduramayacağına ilişkin Bankacılık Kanunu’nun 138'inci maddesinin 4'üncü fıkrasından istifade hakkına sahip olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı borçlular ... ve ... vekili tarafından temyize getirilmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun 138'inci maddesinin 4 üncü fıkrasındaki düzenlemeden, anılan Kanun'un 143'üncü maddesinde belirtilen ve fondan alacağı devralan, TMSF’nin iştiraki olduğu anlaşılan varlık yönetim şirketinin yararlanıp yararlanamayacağı, somut olayda ihtiyati haczin hükümsüz kalıp kalmadığına yönelik olarak mahkemece araştırma yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Alacaklının borçlular aleyhine İİK’nun 260'ıncı maddesinin 2'nci fıkrası uyarınca 39.375,05TL miktarındaki alacak için ihtiyati haciz kararı alıp, bu karar uyarınca borçlu malları üzerine ihtiyati haciz koyduktan sonra toplam 400.426,48TL’lik alacak için genel haciz yolu ile ilamsız icra takibi başlattığı, borçlulardan ... ve ... vekilinin 39.375,05TL olan asıl alacak miktarını kabul edip icraya ödediği, alacağın faiz ve fer’ilerine süresinde itiraz ettikleri, icra müdürlüğünce 12.05.2011 tarihli kararla ihtiyati haciz miktarı ödenmekle bu borçlular için hacizlerin fekkine ve takibin durdurulmasına karar verildiği, bu kararın alacaklı vekilince şikâyet konusu yapıldığı görülmektedir.
Şikâyetçi RCT Varlık Yönetim A.Ş, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu kapsamında kurulan varlık yönetim şirketlerinden olup; eldeki dosyada alacaklı durumunda bulunan Toprakbank A.Ş’nin kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağını daha önce devralan dava dışı TMSF ile aralarında düzenlenen “Kredi Alacağı Temlik Sözleşmesi” ile devir ve temlik almıştır.
Bankacılık Kanunu’nun 143'üncü maddesinin 1'inci fıkrasında “…Bankalar ve Fon dâhil diğer mali kurumların alacakları ile diğer varlıklarının satın alınması, tahsili, yeniden yapılandırılması ve satılması amacıyla, kuruluş ve faaliyet esasları Kurul tarafından belirlenen varlık yönetim şirketleri de kurulabilir. Varlık yönetim şirketleri alacaklarının tahsili ve alacakların ve/veya diğer varlıkların yeniden yapılandırılması kapsamında alacak tahsili amacıyla edindiği gayrimenkul veya sair mal, hak ve varlıkların işletilmesi, kiralanması ve bunlara yatırım yapılması ve yine alacaklarını tahsil etmek amacıyla borçlularına ilâve finansman sağlamak veya sermayelerine iştirak etmek dâhil olmak üzere her türlü faaliyeti gerçekleştirmeye yetkilidir…” şeklinde varlık yönetim şirketlerinin faaliyet alanı belirtildikten sonra, aynı maddenin 4'üncü fıkrasında fonun en az yüzde yirmi hissedar olduğu varlık yönetim şirketlerinin, Fondan devraldığı alacaklarla ilgili olarak bu Kanunun 132'nci maddesinin sekizinci fıkrası ve 138'inci maddesinin beşinci fıkrasında Fona tanınan hak ve yetkileri kullanacağı hüküm altına alınmıştır.
Aynı Kanunun 132'nci maddesinin 8'inci fıkrasında “…Bu Kanunun 107'nci maddesi uyarınca bir bankanın alacaklarının devralınması hâlinde bu alacaklar, devir tarihi itibarıyla Fon alacağı hâline gelir ve bu alacaklarla ilgili olarak borçlu aleyhine 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre başlatılmış bulunan takipler ile alacağın tahsiline yönelik davalara kaldığı yerden devam edilir.” düzenlemesi ile 138'inci maddesinin 5'inci fıkrasında “…Fonun alacaklı olduğu dosyalarda yaptırılan kıymet takdirleri ile satış ilânlarının borçlular dışındaki ilgililere tebliği, ilânda belirtilen süreler geçerli olmak kaydıyla, varsa bilinen son adreslerine yapılacak tebligat ile yoksa keyfiyetin ilanen tebliği suretiyle yapılır.” hükmü yer almaktadır.
Bankacılık Kanunu’nun 143'üncü maddesi sadece aynı Kanunun 132'nci maddesinin 8'inci fıkrası ve 138'inci maddesinin 5'inci fıkrasına atıf yapmakla açık sayma metodunu kullanmıştır. Zira bu hususta genişletici yorum yapma olanağı da bulunmamaktadır.
Bankacılık Kanunu’nun 143'üncü maddesinin aynı Kanunun 132'inci maddesinin 8'inci fıkrasına göndermede bulunması, şikâyetçi şirkete fondan devralınan alacaklarla ilgili olarak borçlu aleyhine 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre başlatılan takipler ile alacağın tahsiline yönelik davalara kaldığı yerden devam edilmesi hakkını verir. Söz konusu 8'inci fıkranın ilk cümlesi Fonun bu Kanunun 107'inci maddesi uyarınca bir bankanın alacaklarının devralınması hâlinde bu alacakların devir tarihi itibariyle fon alacağı hâline gelmesine ilişkin olup, şikâyetçi varlık yönetim şirketinin fondan devraldığı alacakların fon alacağı hâline geldiği şekilde yorumlanması mümkün değildir.
Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 189'uncu maddesinin 1'inci fıkrası “Alacağın devri ile devredenin kişiliğine özgü olanlar dışındaki öncelik hakları ve bağlı haklarda devralana geçer.” şeklinde düzenlenmiş olup, buna göre Bankacılık Kanununun 138'nci maddesinin 4'üncü fıkrası; fona, fon olması nedeniyle tanınan bir ayrıcalık olup, fon alacağının varlık yönetim şirketine devri ile bu fıkrada tanınan hak şikâyetçi şirkete geçmez. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Bankacılık Kanunu’nun 138'inci maddesinin 4'üncü fıkrasında yer alan “…Fonun alacaklı olduğu ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu uyarınca yapılan takiplerde borçlular tarafından yapılan itirazlar satış dışında takip işlemlerini durdurmaz.” hükmünden varlık yönetim şirketleri yararlanamaz.
Öte yandan alacaklının İİK’nın 260'ıncı maddesinin 2'nci fıkrası uyarına 39.375,05TL miktarındaki alacak için ihtiyati haciz kararı alıp, borçlunun mallarına ihtiyati haciz koydurduğu, bir kısım borçluların takipte talep edilen toplam 400.426,48TL alacağın, 39.375,05TL olan asıl alacağı kabul edip geri kalan kısmına icra müdürlüğünde itiraz ettikleri, kabul edilen alacak kısmını ödedikleri anlaşılmaktadır.
İİK’nın 91'inci maddesi uyarınca ihtiyati haciz kapsadığı alacak miktarı kadar mahcuzları sınırlandırdığından ve borçluların takibin kesinleşmediği aşamada ihtiyati haciz kararında yazılı alacak miktarını ödediğinden icra müdürünün hacizleri kaldırmasında usulsüzlük bulunmamaktadır. Dolayısıyla ihtiyati haciz merasimini düzenleyen İİK’nın 264'üncü maddesi uyarınca ihtiyati haczin hükümsüz kalıp kalmadığının araştırılmasına gerek yoktur. Bu nedenle bozma kararında yer alan “…Diğer taraftan bir kısım borçluların ödeme emrine itirazlarının alacaklıya hangi tarihte tebliğ edildiği ve alacaklının İİK.nın 264/2. maddesinde yazılı 7 günlük sürede itirazın kaldırılmasını isteyip istemediği veya mahkemede itirazın iptali davası açıp açmadığı ve böylece ihtiyati haczin hükümsüz kalıp kalmadığı araştırılmamıştır. Alacaklı tarafından maddede yazılı sürelere riayet edilmesi şartıyla, borçluların ödeme emrine itirazı üzerine İİK.nın 66. maddesi gereğince durdurulması ve asıl alacağın ödenmesi hacizlerin kaldırılmasına neden olmaz.
O hâlde mahkemece, icra müdürlüğünün hacizlerin kaldırılmasına yönelik kararı yönünden yukarıda açıklanan ilkeler ışığında araştırma yapılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde şikayetin kabul edilmesi isabetsizdir…” şeklindeki paragrafların, çıkartılarak yerine “…O hâlde mahkemece, şikâyetin reddi yerine yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir…” sözcüklerinin yazılması gerektiği Kurulda yapılan görüşmeler sırasında kabul edilmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında Bankacılık Kanunu’nun 143'üncü maddesinde aynı Kanunun 138'inci maddesinin 4'üncü fıkrasına atıf bulunmaması nedeniyle varlık yönetim şirketlerinin Bankacılık Kanunu’nun 138'inci maddesinin 4'üncü fıkrası düzenlemesinden yararlanamayacağı hükmü gözardı edilmek suretiyle mahkemece önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından hükmün yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: 1- Bozma ilâmında yer alan " …Diğer taraftan bir kısım borçluların ödeme emrine itirazlarının alacaklıya hangi tarihte tebliğ edildiği ve alacaklının İİK.nın 264/2. maddesinde yazılı 7 günlük sürede itirazın kaldırılmasını isteyip istemediği veya mahkemede itirazın iptali davası açıp açmadığı ve böylece ihtiyati haczin hükümsüz kalıp kalmadığı araştırılmamıştır. Alacaklı tarafından maddede yazılı sürelere riayet edilmesi şartıyla, borçluların ödeme emrine itirazı üzerine İİK.nın 66. maddesi gereğince durdurulması ve asıl alacağın ödenmesi hacizlerin kaldırılmasına neden olmaz.
O hâlde mahkemece, icra müdürlüğünün hacizlerin kaldırılmasına yönelik kararı yönünden yukarıda açıklanan ilkeler ışığında araştırma yapılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde şikayetin kabul edilmesi isabetsizdir…” şeklindeki paragrafların çıkartılarak yerine “…O hâlde mahkemece, şikâyetin reddi yerine yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir…” sözcüklerinin yazılmasına,
2- Borçlular ... ve ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara iadesine, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun’un 29. maddesi ile eklenen Geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 21.05.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
İhtiyati Haciz Kararındaki Borcun Ödenmesi Halinde Haczin Kaldırılması Gerektiği
- Hepsihukuk
- Mesaj Panosu Yöneticisi
- Mesajlar: 2291
- Kayıt: 28 Mar 2021, 13:29
- İletişim:
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 449 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Hepsihukuk
-
- 0 Cevaplar
- 627 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Hepsihukuk
-
- 0 Cevaplar
- 500 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Hepsihukuk
-
- 0 Cevaplar
- 307 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Hepsihukuk
-
- 0 Cevaplar
- 463 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Hepsihukuk
-
- 0 Cevaplar
- 527 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Hepsihukuk
-
- 0 Cevaplar
- 248 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Hepsihukuk
-
- 0 Cevaplar
- 268 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Hepsihukuk
-
- 0 Cevaplar
- 304 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Hepsihukuk
-
- 0 Cevaplar
- 282 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Hepsihukuk