Devlet Malları Tabiri, Haczedilemezlik ve Devletin Borcunu Ödeme Usulü


Menkul ve Gayrimenkul Haczi, Kıymet Takdiri ve Muhafazası, Yediemin İşlemleri, Haczi Kabil Olan ve Olmayan Mallar, İstihkak İddiaları, Hapis Hakkı Uygulamaları.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hepsihukuk
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesajlar: 2291
Kayıt: 28 Mar 2021, 13:29
İletişim:

ANAYASA MAHKEMESİ Esas Sayısı: 1992/13 Karar Sayısı: 1992/50 İçtihat


İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Suluova İcra Tetkik Mercii Hakimliği

İTİRAZIN KONUSU : 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı "İcra ve İflas Kanunu"nun 18.2.1965 günlü 538 sayılı Kanunla değişik 82. maddesinin 1. bendinin, Anayasa'nın 10. maddesinin üçüncü ve 138. maddesinin dördüncü fıkralarına aykırılığı savıyla iptaline karar verilmesi istemidir.

I- OLAY :

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından taşınmazı kamulaştırılan davacı, 2942 sayılı Kamulaştırma Yasası uyarınca açtığı bedel artırımı davası sonunda, taşınmazın takdir edilen değerinin artırılmasına ilişkin kararın, yerine getirilmesi için 14.9.1989 tarihinde icra dairesine başvurmuş, alacağının haciz yoluyla tahsilini istemiştir.

İcra Müdürlüğünce, İcra ve İflas Yasası'nın 82. maddesinin 1. bendi uyarınca borçlu idarenin mallarının haczi mümkün olmaması nedeniyle istemi reddedilen alacaklı, dayanılan yasa hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürerek İcra Müdürlüğünün kararının kaldırılması istemiyle İcra Tetkik Mercii Hakimliğine, İcra ve İflas Yasası'nın 16. maddesine göre şikayette bulunmuştur.

Anayasa'ya aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varan İcra Tetkik Mercii Hakimliği, 10.12.1991 günlü kararıyla bu kural iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.

II- İTİRAZIN GEREKÇESİ :

İtiraz yoluna başvuran mahkemenin gerekçesi aynen şöyledir :

"Mahkememizce davaya konu Suluova İcra Müdürlüğünün 1989/399 sayılı icra dosyası celp edilmiş icra dosyası ile birlikte toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, İİK.nun 82/1 maddesinin Anayasa'nın 10/3 ve 138/4. maddelerine aykırı olduğu kanaatına varılmıştır.

Çünkü; Devlet mallarının haczedilemeyeceğine dair kanun hükmü şu gerekçelerle izaha çalışılmıştır.

1- Devletin borçlarını rızası ile ödeyeceği farz olunur.

2- Alacaklının şahsi menfaati için devlet mallarını haczi hususi menfaatin umumi menfaata tercih edilmesi demek olacağından caiz görülemez.

3- Devlet kendi kudretini kendisine karşı kullanamaz.

Ancak dava konusu olayda görüldüğü gibi davalı idare ilamın icraya konmasından itibaren 3 yıl gibi bir süre geçmesine rağmen dosyanın incelenmesinden anlaşılacağı üzere kararın kesinleşmesinden önce tehiri icra istemek hatta sıfatına göre teminatsız tehiri icra istemek hakkı olmasına rağmen yasal haklarını dahi kullanmamış kaldı ki takip konusu ilamın kesinleşmesi üzerine dahi kendisine muhtıra tebliğine rağmen borcunu ödememiştir. Belirlenen bu gerçek karşısında devletin borçlarını rızası ile ödeyeceğini farz etme gerçekleşmemiştir. Çünkü devleti somutta seçilen ya da atanan kişiler temsil etmekte devlet adına eylem ve işlemlerde bulunmaktadırlar. Olayımızda olduğu gibi hukuka uymayı kendisine görev kabul etmeyen devlet görevlisi kişiler arkasına sığındıkları devlet malı haczedilemez hükmü sayesinde mahkeme ilamının 3 yıldır yerine getirmedikleri gibi keyfi tutumları ile isterlerse zaman aşımı süresi dolana kadar dahi yerine getirmeyebilirler. Bu da hukuk devleti ilkesinden uzaklaşmak olurki kamu yararının kişi yararına üstün tutulması hukuk devleti ilkesine tercih edilemez. Pratikte yarattığı bu hukuka aykırı durumlarda gözönüne alındığında İİK.nun 82/1 maddesi Anayasa'nın 10/3 ve 138/4 maddelerine aykırıdır.

Kaldı ki 23-25 Nisan 1972 de yapılan 1. Hukuk Kongresinde devlet mallarının haczedilmeyeceği hakkındaki hükmün değiştirilmesi önerilmişse de bu hükmün konuluş nedeni devletin borçlarını kendiliğinden ödeyeceğinin tabii bulunduğu ilkesine dayandığından bu konuda temennide bulunulmasına lüzum görülmemiştir. Yaşanan bu olay dahi değişen ve gelişen ülke şartları karşısında mahkememizce Anayasaya aykırı görülen bu hükmün değişmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Yukarıda açıklandığı gibi kongrede temennide bulunmamanın gerekçesi kabul edilen devletin borçlarına kendiliğinden ödeyeceği ilkesi günlük yaşamda gerçekleşmemektedir. İşte bu nedenlerle mahkememizce İİK.nun 82/1 maddesi Anayasa'nın 10/3 ve 138/4 maddelerine aykırı olduğu kanaatına varılmıştır."

III- YASA METİNLERİ :

A. İptali İstenen Yasa Kuralı :

2004 sayılı İcra ve İflas Yasası'nın "Haczi caiz olmayan mallar ve haklar" başlıklı 82. maddesinin 1. bendi şöyledir :

"MADDE 82.- Aşağıdaki şeyler haczolunamaz;

1. Devlet malları ile mahsus kanunlarında haczi caiz olmadığı gösterilen mallar,

............................."

B. İtirazda Dayanılan Anayasa Kuralları :

1. "MADDE 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Hiçbir kişiye, aileye zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."

2. "MADDE 138.- Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.

Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.

Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.

Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."

IV- İLK İNCELEME :

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, Yekta Güngör ÖZDEN, Güven DİNÇER, Servet TÜZÜN, Mustafa ŞAHİN, İhsan PEKEL, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER, Erol CANSEL, Yavuz NAZAROĞLU, Haşim KILIÇ ve Yalçın ACARGÜN'ün katılmalarıyla 18.2.1992 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında; dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasına geçilmesine, esas incelemenin, 2004 sayılı İcra ve iflas Kanunu'nun itiraz konusu 82. maddesinin 1. bendinde yer alan "Devlet malları" ibaresi ile sınırlı olarak yapılmasına oybirliğiyle karar verilmiştir.

V- ESASIN İNCELENMESİ :

İşin esasına ilişkin rapor, mahkemenin başvuru kararı ve Anayasa'ya aykırı olduğu ileri sürülen yasa kuralı ile dayanılan Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ve öteki yasama belgeleri okunup incelendikten, 2949 sayılı Yasa'nın 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca çağrılan, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü, Milli Emlak Genel Müdürlüğü ve Muhakemat Genel Müdürlüğü yetkililerinin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

A. İtiraz Konusu Kuralın Anlam ve Kapsamı :

1. İcra ve İflas Kanunu'nun değişik 82. maddesinin 1. bendinde, "Devlet malları ile mahsus kanunlarında haczi caiz olmadığı gösterilen malların haczedilemiyeceği hüküm altına alınmış, böylece Devlet malına "haciz edilmeme" ayrıcalığı getirilmiştir.

a) Kural olarak borçlunun malvarlığı kapsamında bir değeri olan mal, alacak ve hakları onun alacaklılarına karşı bir çeşit güvence oluşturur ve bu nedenle alacaklılar tarafından borç için haczettirilebilir. Ancak insanı düşünceler ve kamu düzeni bakımından, borçlunun bir kısım mal, alacak ve haklarının haczi mümkün olmadığı kabul edilmiştir. Burada temel düşünce borçlunun ve ailesinin yaşaması ve ekonomik varlığını sürdürmesi için gereksinim duyulan malların borçlu elinde bırakılmasıdır.

b) Devletin, yapı ve nitelik açısından diğer kamu tüzelkişilerinden ayrı bir varlık olup kamu hizmetlerini görebilmesi için örgütlenme ve personel yanında, taşınır ve taşınmaz mallara, araç ve gereçlere de gereksinimi vardır. Bu mallar hukuksal bakımdan özel mülkiyetteki mallardan farklı olduğu gibi, elde edilmeleri, yararlanma koşulları, elden çıkarılması bakımından değişik kurallara bağlıdır.

Kamu malları, nitelikleri, kullanma biçimleri ve kamu hizmeti ile ilişkileri yönünden yönetimin özel hukuk alanındaki mallarından farklıdır.

Kamu mallarıyla ilgili olarak çeşitli Kanunlarda değişik hükümler bulunmaktadır. Kamu hizmetinin yürütülmesinde gerekli olan bu malların tümünü içermek üzere "devlet malları", "devlet emlakı", "idare malları", "idare emlakı", "milli emlak kamu malları", "hazine malları", "maliye hazinesi malları" gibi kavramlar kullanılmıştır.

Devlet mallarını tanımlayan 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Yasası"nın 2. maddesinde; "Devletin emvali, Devletçe tarh ve cibayet olunan her türlü tekalüf ve rüsum ile Devlete ait nükud ve esham ve hertürlü menkul ve gayrımenkul eşya, emval ve kıyem ve bunların hasılat icaratı ile satış bedellerinden terekküp eder" denilmektedir.

Bu kurala göre Devlet malları; Devletçe konulan ve toplanan vergiler ve resimler ile Devlete ait paralar ve pay senetleri ile her türlü taşınır ve taşınmaz mal ve bunların kira geliri ve satış bedellerinden oluşmaktadır.

c) 1050 sayılı Yasa'nın 23. maddesinde de devlete ait tüm taşınmaz malların tapu idaresince hazine adına tescil ve bunların Maliye Bakanlığınca idare olunacağı hüküm altına alınmıştır. Buradaki devlet malı kavramının içine nelerin gireceği konusu tartışmalara neden olmuş ve Danıştaya başvurulup görüş istenmiştir. Danıştay Genel Kurulu 26.12.1946 tarihinde verdiği istişari kararında "1050 sayılı Yasa da sözüedilen Devlet kavramının dar kapsamlı olduğu ve sadece genel bütçeli idareleri kapsadığı" belirtilmiştir. Buna göre katma ve özel bütçeli idareler kendi adlarına taşınmaz sahibi olabileceklerdir.

Yargıtay; İcra ve İflas Yasası'nın 82. maddesinin 1. bendinin uygulanması bakımından hangi malların "Devlet malı" sayılarak haczedilemiyeceğini incelerken; "Devlet malları" kavramının "Devlet tüzelkişiliği içindeki genel ve katma bütçeli dairelerin ellerinde bulunan ve idare ve muhasebesi 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa tabi malları kapsadığını" belirtmiştir (Yargıtay 12. H.D., 28.5.1984, G. 4590/6805, 23.3.1981 G. 1427/3627 sayılı kararları).

Bu konuda öğretide de değişik terimler kullanılmakta farklı tanımlar yapılmaktadır. Kimi bilimsel görüşlerde "Devlet malları" denildiği zaman, "gerek kamu hizmetlerine doğrudan doğruya özgülenmiş bulunan ve gerek sağladığı mali menfaatler vesaire ile dolayısıyla yararlanılan tekmil malların anlaşılacağı belirtilmektedir.

2. Dava konusu Devlet mallarına karşı haciz yoluyla takip yapılmasını önleyen kural, devletin kamu malları ile özel hukuka tabi olan özel malları arasında bir ayırım yapmamıştır.

Kamu hizmetlerine özgülenmiş ve halkın doğrudan yararlandığı malların haczedilememesi ilkesi, kamu hizmetlerinin görülebilmesini kolaylaştırarak hukuk devletinin gerçekleşmesine yardımcı olur.

Bu hizmetler; Devlet ve kamu tüzelkişileri tarafından veya bunların gözetimleri altında genel ve ortak gereksinimleri karşılamak, kamu yararını sağlamak için yapılan ve topluma sunulan devamlı ve düzenli çalışmalardır.

B. İtiraz Konusu Kuralın Anayasa'ya Aykırılığı Sorunu :

Yasa'nın 82. maddesinin 1. bendindeki Devlet mallarının haczedilemiyeceğine ilişkin hükmün gerekçesi aynen;

".... Devletin ödemeye mecbur olduğu bir borç için bütçede tahsisat bulunmadığı veya Devlet borçları için Muhasebei Umumiye Kanunu'unda mevcut usul ve salahiyetlerle borcun ödenmesine imkan olmayan ahvalde Maliye Bakanlığı'nın gelecek sene bütçesine bu borçlar için tahsisat konulması mecburiyetinin kanuna bir hüküm olarak dercini teklif etmiş ise de, hükümetin bu mecburiyeti esasen mevcut olup, aksi halde alakadar dairelerin mesuliyetini araştırmak mümkündür.

Haczi caiz olmayan mallar, bu mevzuda umumi kanun addedilmesi icap eden İcra Kanunu'nda tayin ve tesbit edilmiş olmakla beraber diğer kanunların da kendi bünyelerinin icabı olan bazı istisnaları ihtiva edebileceklerine nazaran birinci bend; Devlet mallarıyla mahsus kanunlarında haczi caiz olmadığı gösterilen şeklinde tanzim edilmiştir." (TBMM Adalet Komisyonu 1/28 - 1/279 sayılı Tutanak M.).

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nda İcra ve İflas Yasası'nın görüşmelerinde ".... esasen Devletin güven ve haysiyet sahibi ve borçlarını ödeme yeteneği ve kudretini taşıyan müessese olması sebebiyle uygulanması imkanı olmayan cebir ve tazyike tabi olmadan borcunu yerine getireceği, ...... devlet mallarının haczedilemeyeceğine ilişkin hükmün, kamu düzeni düşüncesine dayandığı ...." belirtilmiştir.

İcra ve İflas Yasası'ndaki "Devlet mallarının haczedilmezliğine" ilişkin hükmün konuluş nedeni, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 15.1.1947 günlü, Esas: 1946/14, Karar: 1947/5 sayılı kararı ile "... İcra ve İflas Kanunu'nun 82. maddesinde Devlet mallarının haczedilemiyeceğine dair konulmuş olan hüküm, kamu hizmetlerinin düzenli ve arasız bir tarzda yürütülmesini sağlamak maksadını güder ... Devletin kendisine ait borcu ödemesi lüzumu, Devlet kamu kişiliğinin itibar ve haysiyeti icabından bulunmakla Devletten alacaklı bulunan kişilerin kovuşturma yollarına başvurmalarına lüzum ve ihtiyaç bulunmayacağı aşikardır. Kaldı ki; kamu hizmetlerinin görülmesine ayrılmış olan malların hacze konu olabileceklerini düşünmek, Devletin yerine getirmekle görevli bulunduğu hizmetlerin ifa vasıtalarını ortadan kaldırmak gibi arzu edilmeyen bir netice doğurur." biçiminde açıklanmıştır.

Öğretiye göre de; Devleti niteleyen egemenlik, buna karşı zor kullanılmasıyla bağdaşamaz. Zor kullanılması Devlete tanınmış bir yetki olduğundan bunu Devletin kendisine karşı kullanması düşünülemez. Kamu hizmetlerinin aksatılmadan ve kesintiye uğramadan sağlanması ve bütçenin getirdiği esasların cebri icra sonunda tahmin dışı ihlallere uğratılmaması esastır.

Sonuç olarak Devlet mallarının haczedilmeyeceğine ilişkin kural, Devletin borçlarını kendiliğinden ödeyeceği ve bunun hukuk devletinin gereği olduğu esasına dayanır. Devlet mallarının haczi, bu malların kullanma biçimini değiştireceğinden, devletin malvarlığında ve mali hukukta sürekliliğe engel olarak, kamu yararına zarar verir. Uyuşmazlık konusu olayda, borcun hiç ödenmemesinden değil, bütçe olanaklarına göre yılını aştığı için gecikerek ödemenin sağlanacağından söz edilmektedir. Devletin etkinliklerinde kamu hizmeti ve dolayısıyla kamu yararı önde geldiğine göre, bir alacaklının kişisel çıkarı için devlet mallarının haczi, diğer bir deyişle, özel yararın kamu yararına yeğlenmesi (tercih edilmesi) söz konusu olamaz.

Öbür yandan; 23-25 Nisan 1972 günlerinde Ankara'da yapılan 1. Türk Hukuk Kongresinde, İcra ve İflas Yasası'nın Devlet mallarının haczedilemiyeceğine ilişkin kuralının değiştirilmesi gerektiği önerisi, bu hükmün konuluş nedeninin "Devletin borçlarını kendiliğinden ödeyeceğinin doğal olduğu ilkesine dayandığı", görüşüyle kabul edilmemiştir.

1. Anayasa'nın 10. Maddesinin Üçüncü Fıkrası Yönünden İnceleme :

İtiraz yoluna başvuran mahkeme, dava konusu maddenin, devletin borçlarını kendiliğinden ödeyeceği varsayıldığı için yürürlüğe konulduğunu, oysa, dava konusu olayda görüldüğü gibi bunun gerçekleşmediğini, devleti temsil edenlerin borcu ödemediklerini, isterlerse ilamlı borcu zamanaşımına uğratabileceklerini hukuk devletinde bu tür bir kamu yararının özel yarara tercih edilemiyeceğini bu nedenle bu hükmün Anayasa'nın 10. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

Anayasa Mahkemesi'nin birçok kararında da vurgulandığı gibi, yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez. Anayasa'nın 10. maddesinde yer alan eşitlik, mutlak anlamda bir eşitlik olmayıp, haklı nedenlerin varlığı durumunda farklı uygulamalara olanak veren bir ilkedir. Durum ve konumlarındaki farklılık, hukuksal özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar ve kuruluşlar için değişik kurallar ve değişik uygulamaları gerekli kılar. Aynı durumda olanlar için ayrı düzenlenme Anayasa'ya aykırılık oluşturur. Kimi yurttaşların haklı bir nedene dayandırılarak değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz. Anayasa'nın amaçladığı eşitlik eylemli değil hukuksal eşitliktir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulması Anayasa'nın öngördüğü eşitlik ilkesine uygun düşer.

Başka bir anlatımla kişisel nitelikleri ve durumları aynı olanlar arasında yasalara konulan kurallarla değişik uygulamalar yapılamaz. Kamu yararı ya da başka haklı nedenlere dayanılarak yasalarla farklı uygulamalar getirilmesinde, eşitlik ilkesinin zedelendiği sonucu çıkarılmaz. Kimi kişileri konum farkı nedeniyle, belli bir konuda öbürlerinden ayrı tutmak, ayrı düzenlemeye bağlı kılmak ya da genel bir düzenlemenin kapsamı dışında bırakmak, onlara ayrıcalık tanımak olmayıp durumlarındaki değişikliğin gereği olan bir uygulamadır.

Yasayla getirilen kısıtlamanın topluma sağlayacağı yarar, kişilerin uğrayacağı zarara göre ağır bastığından burada kamu yararının varlığını kabul etmek gerekir. Bu konuda da bireyle toplum yararının karşılaştığı durumlarda toplum yararının üstün tutulması doğaldır. Ayrıca kamu yararına dayanılarak, ayrım yapılmasının eşitlik ilkesini zedelemiyeceği ve kamu yararının, "kişinin ve toplumun huzur ve refahını sağlamak" anlamına geldiği Anayasa Mahkemesi'nin kararlarında yinelenmiştir.

Günümüzde kamu yararı kavramı yanında, "toplum yararı", "ortak çıkar", "genel yarar" gibi birbirinin yerine kullanılan kavramlarla anlatılmak istenen, tümünün "bireysel çıkar"dan farklı onun, üstünde ya da dışında ortak bir yararı amaçlamasıdır.

Toplumsal yaşamın adalet ve kararlılık içinde oluşmasını sağlayan öğe, devletin, gerçek kişilere tanınmayan üstün iradesidir. Kişilere getirilen kimi yükümlülüklerin devlete yüklenmesini istemek, eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığı gibi, toplumsal yaşamın dengeli ve sağlıklı biçimde sürdürülmesine olanak veren "devlet" kavramının üstün anlamı ile de bağdaşmaz.

İnsanın, doğuşla kazandığı değeri ve onuru nedeniyle, kamu yararına ya da başka bir haklı nedene dayanmaksızın, değişik ölçülerle insanlar arasında ayırım yapılamaz ve yasaların uygulanması yönünden hiçbir fark gözetilemez. Yasa önünde eşitlik ilkesine saygı göstermek, Devlet organları ve yönetim makamları için bir görevdir. Bu kurumlar, bütün işlemlerinde kişiler arasında bir ayırım yapmadan çalışmalarını sürdürmek zorundadırlar. Devlete karşı icra kovuşturması yapılabilirse de Devlet mallarının haczedilmesi devlet kavramı ve işlevleri karşısında olanaksızdır.

Devletin varlığını sürdürebilmesi ve yargı ve cebri icra görevi de içersinde olmak üzere, kamu hizmetlerini yürütebilmesi için yapılan bu düzenleme, kamu yararının gerçekleştirmeye yönelik olup, haklı bir nedene dayandığından, Yasa önünde eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kuralın, Anayasa'nın 10. maddesine aykırı bir yönü yoktur.

Yekta Güngör ÖZDEN, Güven DİNÇER, Servet TÜZÜN ve Mustafa GÖNÜL bu görüşe katılmamışlardır.

2. Anayasa'nın 138. Maddesinin Dördüncü Fıkrası Yönünden İnceleme :

Anayasa'nın Mahkemelerin bağımsızlığını düzenleyen 138. maddesi, hakimlerin görevlerinde bağımsız olduklarını, Anayasa'ya, ve yasalara ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vereceklerini, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere emir ve talimat verilemiyeceğini, tavsiye ve telkinde bulunulamıyacağını, görülmekte olan dava hakkında Yasama Meclisinde soru sorulamıyacağını, yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduklarını öngörmektedir.

Hukuk devletinde yasama, yürütme ve yargı organları, yetkilerini ancak Anayasa ve yasaların çizdiği sınırlar içinde kullanmak zorundadırlar. Anayasanın 11. maddesinde, Anayasa hükümlerinin; yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu, 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı, yargı yolunun açık bulunduğu, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiş, 138. maddesi de yukarda değinildiği gibi bu organlar ve idarenin mahkeme kararlarını, hiçbir suretle değiştiremeyeceklerini ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceğini vurgulamıştır.

Kamulaştırma, kamu yararı amacıyla özel mülkiyet içinde bulunan kimi taşınmaz malların devlet ya da kamu tüzelkişilerine duyulan gereksinme sonucu başvurulan bir yoldur. Bu yolla tek yanlı irade ile ve bir bedel karşılığında idare kendisine lazım olan taşınmaz malların mülkiyetini kazanmış olur.

Anayasa'nın 46. maddesinde, kamulaştırılan taşınmaz malların karşılıklarının nakden ve peşin ödenmesi koşulu kimi ayrıcalıklar dışında benimsenmiş ve gerçek karşılığın nasıl saptanacağı 2942 sayılı Kamulaştırma Yasası'nda gösterilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Kararlarında da "kamu işlerinin görülebilmesi için zorunlu bulunan taşınmazların kamulaştırılmasında çağdaş anlayışa göre kamu yararının varsayıldığı" açıklanmıştır.

Kamulaştırma Yasası'nın 17. maddesinde, "idari ve adli yargıya başvurulmadığı veya itiraz edilmediği, bu konuda açılan davaların sonuçlandığı ... takdir edilen ve artırılan bedelin tamamı milli bankalardan birisine yatırılması" durumunda tescil istemi için başvurulabileceği öngörülmüştür. Buna göre idarenin hem takdir edilen, hem artırılan kamulaştırma karşılığı bedel toplamını milli bankalardan birisine mal sahibi adına yatırmadıkça taşınmazın tescilini isteme olanağı yoktur. Devletin borcunu ödemeyeceği düşünülemez. Nitekim bu nedenle 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu'nun mahkeme ilamlarının yerine getirilmesini düzenleyen 59. maddesinde, "Mahkeme ilamına müstenit olan düyun (borç) tertibinde karşılığı bulunmadığı takdirde ihtiyat faslından naklonulacak tahsisattan (ödenekten) ve bu tertipte de tahsisat mevcut değilse masarifi gayri melhuze (beklenmeyen giderler) faslından tediye olunur." denilmiştir. Böylece yasakoyucunun, devletin ilama dayalı borcunu ödemesini sağlayıcı hükümlerle bu konuda gerekli önlemleri aldığı görülmektedir.

Yönetimin her türlü işlem ve eyleminin yargı denetimine bağlı tutulması, hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir. Yönetim, yargı kararlarını yerine getirmek zorundadır. Yönetimin yargı kararlarını yerine getirmekte gecikmesi ya da yerine getirmemesi yönetimin tazminata mahkum edilmesini gerektiren bir hizmet hususu olduğu gibi görevi savsaklama, ya da görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur.

Devlet mallarının haczolunmazlığı kuralı kamu hizmeti görevini yerine getirmenin gereğidir. Bu yolla hem devletin ve kamunun, hem de ilgili öbür yasa kurallarıyla kişilerin zararları önlenmiş olur. Öte yandan bu ilkenin kabulüyle, haklı ve anayasal bir neden olmaksızın mahkeme kararlarının yerine getirilmesinin geciktirilmesi olanağının borçlu yönetimin istencine (iradesine) bırakılmış olduğu görüşü de geçersizdir.

Belirtilen nedenlerle itiraz konusu kurala ilişkin Anayasa'nın 138. maddesinin dördüncü fıkrasına aykırılık savı yerinde görülmemiştir.

Yekta Güngör ÖZDEN, Güven DİNÇER, Servet TÜZÜN ve Mustafa GÖNÜL bu görüşe katılmamışlardır.

VI- KARAR :

İlk inceleme evresinde verilen sınırlama kararı uyarınca incelenen 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Yasası'nın 18.2.1965 günlü, 538 sayılı Yasa ile değişik 82. maddesinin 1. bendinde yer alan "... Devlet malları ..." sözcüklerinin, Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptale yönelik istemin REDDİNE Yekta Güngör ÖZDEN, Güven DİNÇER, Servet TÜZÜN ile Mustafa GÖNÜL'ün karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

21.10.1992 gününde karar verildi.
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“Haciz ve Kıymet Takdiri” sayfasına dön