17. Hukuk Dairesi 2018/5387 E. , 2018/12387 K.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki, trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, kararda yazılı nedenlerle, davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hüküm, davalılar vekilleri tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalılardan Ömer'in sürücüsü olduğu minibüste yolcu olarak bulunan davacıların murisi Muharrem'in Ömer'in kusuru ile meydana gelen kazada vefat ettiğini belirterek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davacılar için 1.000,00'er TL destek tazminatı ve 75.000,00'er TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; kazaya karışan aracın mülkiyeti müvekkili adına olsa da uzun süreli araç kiralama sözleşmesi ile aracın kiralandığını, bu nedenle müvekkilinin işleten sıfatı bulunmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece Emine için 34.490,51 TL maddi 40.000,00 TL manevi, ... için 1.845,82 TL maddi 30.000,00 TL manevi, Gökçe İçin 5.336,99 TL maddi 30.000,00 TL manevi ve Sena için 16.207,63 TL maddi 30.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmiş, hüküm süresi içerisinde davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına göre, davalı ... vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
2918 sayılı KTK'nın hükümlerine göre, trafik kaydı “işleteni” kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak, trafik kaydına rağmen işletenliğin 3. kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir yasa hükmü yoktur. Aynı Yasa'nın 3. maddesinde, “işleten: Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı Kanun'un 85. maddesinde ise, “Bir motorlu aracın işletilmesi, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen bilet ile işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması kaydıyla), artık üzerindeki fiili hakimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekip, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir. Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay'ın uygulamalarında, kiracının işleten sıfatının belirlenmesinde, kira sözleşmesinin uzun süreli olması, araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması gerekmektedir. Ancak bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması şarttır.
Somut olayda, mahkemece kazaya karışan aracın, maliki olan ... tarafından dava dışı ... İnşaat Taah. Taşımacılık ith. İhr. Tic. San Ltd Şti.'ye 10 yıllık süre ile kiralandığı belirtilmiş ve bunu gösteren kira sözleşmesi dosyaya sunulmuştur. Uzun süreli araç kira sözleşmesinin akdedilmesi nedeniyle ...'nın işletenlik sıfatı sona ermiş olup aleyhine açılan davanın reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
3-Davalı ... vekili, desteğin ölümü sebebi ile sosyal güvenlik kurumu tarafından davacılara peşin sermaye değerli gelir bağlandığını ileri sürerek bağlanan bu gelirin hesaplanan tazminattan indirilmesi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan davacılara yapılan ödemenin niteliği ve ödemenin zarar sorumlularına rücu imkanı bulunup bulunmadığı araştırılıp 5510 sayılı yasa hükümleri değerlendirilip zarar sorumlusuna rücu imkanı veren bir ödeme ise, davacıya yapılan ödemenin peşin sermaye değerinin hesaplanan tazminattan indirilmesi gerekir.
Somut olayda meydana gelen kazada servis araç sürücüsünün tam kusurlu oluğu belirlenmiştir. Buna göre servis araç sürücüsünün üçüncü kişi olduğu açıktır. Hal böyle olunca ilk peşin sermaye değerinin rücuya tabi olan bölümünün 5510 sayılı Yasanın 21/4. Maddesi dikkate alınarak belirlenmesi gerekir. 5510 sayılı yasanın 21/4. maddesinde ise “... İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edilir.” hükmü düzenlenmiştir.
Somut olay bakımından SGK tarafından davacılara yapılan ödemelerin peşin sermaye değerlerinin belirtilmesine rağmen bu hususta yeterli araştırma yapılmadan karar verilmesi doğru değildir.
4-Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de gözönünde tutularak, B.K.’nun 47. maddesindeki özel haller dikkate alınarak, hak ve nasafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır.
Zira, M.K'nun 4.maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nasafete göre hükmedeceği öngörülmüştür.
Yukarıda belirtilen hususlar, sosyal ve ekonomik durum araştırması dikkate alındığında, davacılar lehine takdir olunan manevi tazminatın bir miktar fazla olduğu görülmüş ve hakkaniyete uygun manevi tazminata hükmedilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı ... vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı ... Başkanlığının temyiz itirazlarının, (3) ve (4) nolu bette açıklanan nedenlerle davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalılara geri verilmesine 18/12/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
17. Hukuk Dairesi 2018/5387 E. , 2018/12387 K.
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 11 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 7 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 6 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 3 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 7 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 11 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 33 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 16 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 8 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 11 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat