17. Hukuk Dairesi 2015/18501 E. , 2018/10262 K.


Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

17. Hukuk Dairesi 2015/18501 E. , 2018/10262 K.


'İçtihat Metni'

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili, davalının yönetimindeki araç ile 10.09.2004 tarihinde davacıya çarpıp yaraladığını, davacının vücudundaki kırıklar nedeniyle aylarca hastanede yattığını ve çalışma gücünü önemli ölçüde yitirdiğini ileri sürerek, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 500,00 TL tedavi gideri, iş ve güçten kalmaya dayalı olarak 500,00 TL maddi tazminat ve 15.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili ise; davacı tarafın iddialarının doğru olmadığını, olayda davalının kusuru bulunmadığını, kazanın davacının kusuru nedeniyle meydana geldiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, tedavi giderleri ile ilgili davanın reddine, devamına maddi tazminat açısından ıslah edilmiş şekli ile kabulüne ve 500,00 TL maddi tazminat bedelinin kaza tarihi 10.09.2004 tarihinden itibaren ve bakiye 24.981,85 TL bedelin de ıslah tarihi 12.05.2015 tarihinden itibaren yasal faizleri ile birlikte toplam 25.481,85 TL olarak davalıdan tahsiline, manevi tazminat talebinin davacının maluliyet oranı ve kusur durumları da dikkate alınarak kısmen kabulü ile 2.500,00 TL manevi tazminat bedelinin kaza tarihi 10.09.2004 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine hükmedilmiş, hüküm taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına göre, taraf vekillerinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, trafik kazası sonucu oluşan cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Olay tarihi itibariyle yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 41. maddesinde (6098 sayılı TBK'nun 49. md) haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de (TBK'nun değişik 72. md) haksız fiilden zarar görenin, bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların, zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine (TBK'nun 72. maddesinde 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür) tabi bulunduğu belirtilmiştir.
Buna karşılık 2918 sayılı KTK'nun 109/1. maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler için, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak 10 yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Maddenin özellikle 2. fıkrasında 'dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa' ifadesi ile kanun koyucu taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3. kişi), fiil cezayı gerektiriyor ise uzamış ceza zamanaşımının uygulanacağını kabul etmiştir. Görüldüğü gibi, BK'nun 60. ve 2918 sayılı KTK'nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir. (TBK'nun 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır.) 2918 sayılı Kanun'un anılan madde hükmünde gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır.Dahası söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten, sigortacı) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece, kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür (HGK'nun 05.06.2015 tarih 2014/17-2198 E, 2015/1495 K. sayılı kararı).
Açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; davaya konu trafik kazası sonucu davacı, vücudunda kemik kırığı
oluşacak biçimde yaralanmıştır. Davacı taraf, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun yürürlükte bulunduğu dönemde açtığı davada, fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğunu belirterek, kısmi dava şeklinde davasını açmış; daha sonra alınan bilirkişi raporuyla saptanan miktara göre, davacı için talep edilen maddi tazminat miktarını artırmıştır. Davacı tarafın ıslah yoluyla, talep edilen maddi tazminat miktarını artırdığı tarih 12.05.2015 olup, davalı vekili tarafından, yasal sürede ıslah edilen kısma ilişkin olarak, zamanaşımı def'inin ileri sürüldüğü görülmektedir.
Bu durumda mahkemece; 10.09.2004 tarihinde meydana gelen kaza nedeniyle, ceza zamanaşımı süresinin dolmasından sonra ıslah ile talep miktarının artırıldığı; davalı vekilinin ıslaha karşı zamanaşımı def'ini ileri sürmesinin, yerleşik Yargıtay uygulamaları ile kabul gördüğü; davalı vekili tarafından yasal sürede zamanaşımı def'inin ileri sürüldüğü gözetilerek; maddi tazminatın ıslah yoluyla artırılan kısmı için zamanaşımı nedeniyle red karar verilmesi gerekirken; yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
3-Kabule göre de, hükmedilen maddi tazminatın tamamı için olay tarihi olan 10.09.2004 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken, kaza ve ıslah tarihinden itibaren faiz işletilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin, (3) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harçların istek halinde temyiz eden taraflara geri verilmesine 07.11.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.






Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2018 Yılı Kararları” sayfasına dön