17. Hukuk Dairesi 2015/14548 E. , 2018/7847 K.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yargılaması sonunda, kararda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, 21.01.2006 tarihinde, davalının trafik sigortacısı bulunduğu ve dava dışı sürücü idaresindeki aracın karıştığı tek taraflı trafik kazasında, araçta yolcu olarak bulunan ...'ın yaralandığını ve sakat kaldığını, ... şirketi tarafından yapılan ödemenin yetersiz olduğunu belirterek, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile 5.000,00 TL maddi tazminatın temerrüt tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiş, 20.04.2015 tarihli dilekçe ile talebini 38.333.92 TL olarak ıslah etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile, 38.333,92 TL maddi tazminatın temerrüt tarihi olan 26/12/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (poliçe limitiyle sınırlı kalmak kaydıyla) alınarak davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, özellikle, Dairemiz uygulamalarıyla benimsenen ilkelere göre yapılan hesaplamaları içeren bilirkişi raporunun hükme esas alınmasında bir usulsüzlük bulunmamasına göre; davalı vekilinin, aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, trafik kazası sonucu oluşan cismani zarar nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 41. maddesinde (6098 sayılı TBK'nun 49. md) haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de (TBK'nun değişik 72. md) haksız fiilden zarar görenin, bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların, zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine (TBK'nun 72. maddesinde 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür) tabi bulunduğu belirtilmiştir.
Buna karşılık 2918 sayılı ...'nun 109/1 maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler için, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak 10 yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Maddenin özellikle 2. fıkrasında 'dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa' ifadesi ile kanun koyucu taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3. kişi), fiil cezayı gerektiriyor ise uzamış ceza zamanaşımının uygulanacağı ifade edilmiştir. Görüldüğü gibi, BK'nun 60. ve 2918 sayılı ...'nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir. (TBK'nun 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır.) 2918 sayılı Kanun'un anılan madde hükmünde gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır. Dahası söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece, kuralın bunların tümü için geçerli olduğu hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür. (HGK'nun 5.6.2015 tarih 2014/17-2198 2015/1495 sayılı kararı)
Açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; davaya konu trafik kazası sonucu davacı, vücudunda kemik kırığı oluşacak biçimde yaralanmıştır. Davacı taraf, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun yürürlükte bulunduğu dönemde açtığı davada, fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğunu belirterek, kısmi dava şeklinde davasını açmış; daha sonra alınan bilirkişi raporuyla saptanan miktara göre, davacı için talep edilen maddi tazminat miktarını artırmıştır. Davacı tarafın ıslah yoluyla, talep edilen maddi tazminat miktarını artırdığı tarih 20.04.2015 olup, davalı vekili tarafından, yasal sürede ıslah edilen kısma ilişkin olarak, zamanaşımı def'inin ileri sürüldüğü anlaşılmaktadır.
Bu durumda mahkemece, 21.01.2006 tarihinde meydana gelen kaza nedeniyle, ceza zamanaşımı süresinin de dolmasından sonra ıslah ile talep miktarının artırıldığı üzere yerleşik ... uygulamaları ile kabul gördüğü, davalı vekili tarafından yasal sürede zamanaşımı def'inin ileri sürüldüğü gözetilerek; maddi tazminatın ıslah yoluyla artırılan kısmının, zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken; yanılgılı biçimde, davalının zamanaşımı itirazının reddiyle yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
3- 6100 Sayılı HMK'nun 331/2. maddesinde 'Görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi halinde yargılama giderlerine o mahkemece hükmedileceği...' düzenlenmiştir.
Dava, başlangıçta 6100 Sayılı HMK döneminde ... 8. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmış, görevsizlik kararı verilmesi üzerine, yargılamanın devam ettiği ... 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde davalı lehine HMK'nın 331/2. maddesi ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT'nin 7/1. maddesi gereğince vekalet ücreti tayini gerekirken, yazılı şekilde görevsizlik kararı nedeniyle davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmemiş olması doğru bulunmamıştır.
4-Kabule göre; davacı vekili dava dilekçesinde davacının % 10 oranında malul olduğunu ve ... şirketi tarafından yapılan ödemenin yeterli olmadığını belirtmiş, yine cevaba cevap dilekçesinde de; “...hasar dosyasında bulunan ve hesaplama yapılan özürlülük oranı olan % 10'luk oranı kabul ediyoruz.” şeklinde beyanda bulunmuş, yargılama aşamasında davacının yaralanması nedeniyle çalışma gücünde meydana gelen kaybın belirlenmesi için alınan raporda % 14,3
oranında maluliyet belirlenmiş, mahkemece bu orana göre yapılan tazminat hesabı hükme esas alınarak karar verilmiştir. Dava ve cevap dilekçelerinde açıkça maluliyetin % 10 olarak kabul edildiğinin belirtilmiş ve buna göre tazminat talep edilmiş olmasına göre, mahkemece davacı tarafından belirtilen ve kabul edilen maluliyet oranı esas alınarak karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması da doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin, yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarını REDDİNE; (2), (3) ve (4) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA; peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 17/09/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
17. Hukuk Dairesi 2015/14548 E. , 2018/7847 K.
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 14 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 5 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 16 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 35 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 19 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 23 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 19 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 9 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 112 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 16 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat