21. Hukuk Dairesi 2017/4250 E. , 2018/8463 K.


Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

21. Hukuk Dairesi 2017/4250 E. , 2018/8463 K.

'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ... 1. İş Mahkemesi


TÜRK MİLLETİ ADIN
KARAR
A)Davacı İstemi;
Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının davalı ... ...’ın üstlendiği elektrik direkleri dikilmesi, bakım ve onarımları işlerinde diğer davalı ... işçisi olarak çalışırken 14/06/2011 tarihinde iş kazası geçirdiğini, davalıların müteselsilen ve tam sorumlu olduklarını beyanla maddi ve manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiş, ıslah dilekçesiyle maddi tazminat istemini artırmış, birleşen davada da sigortalı ile beraber, eş ve çocuk için manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
B)Davalı Cevabı;
Davalı...vekili cevap dilekçesinde;davacı tarafın iddilarının zamanaşımına uğradığını, müvekkili şirketin arıza, bakım ve onarım işlerini yüklenici firmalar vasıtasıyla yaptığını, davacının diğer davalı ...Ltd. Şti'nin taahhüdünde bulunan işte görev yapmakta iken olayın meydana geldiğini, müvekkili şirketin herhangi bir kusur veya ihtimali bulunmadığını, dolayısıyla sorumluluğunun bulunmadığını, diğer davalı ile müvekkili arasında imzalanan Hizmet Alım Sözleşmesinin ilgili maddelerinde iş güvenliği ve işçi sorumluluğun yüklenici diğer davalı şirkete ait olduğunu, beyanla açılan davanın reddini talep etmiştir
C)İlk Derece Mahkemesi Gerekçesi:
“Açılan asıl dava ve birleşen davanın iş kazası nedeni ile davacının yaralanmasına bağlı maddi ve manevi tazminat talebine ilişkin olduğu ,davalı...vekilinin cevap dilekçesi ile müteveffanın yüklenici firma bünyesinde çalıştığı ve iş güvenliği önlemlerini almaktan yüklenici firmanın sorumlu olduğu ,kusurları olmaması ve zamanaşımına uğraması sebebi ile açılan davanın haksız olduğundan bahisle davanın reddini talep ettiği, davalı ...şirketinin davaya cevap vermediği ve duruşmalara katılmadığı ,dosya kapsamına alınan belgelerin incelenmesinde ,davalı...ile davalı ...inşaat Elek.ve İnş San.ltd.şti arasında 20/09/2010 tarihinde hizmet alım sözleşmesi imzalandığı ,davacının alt işveren ... şirketi bünyesinde çalıştığı ve arıza bakım onarım çalışması esnasında 14/06/2011 tarihinde geçirdiği kaza sonucu yaralandığı , SGK tarafından düzenlene tahkikat raporu ile olayın iş kazası olduğunun tespit edildiği, ... Sulh Ceza Mahkemesinin 2012/169 esas ve 2013/24 karar sayılı ilamı ile birleşen dava davalısı ve davalı ...şirketi ortaklarından ve müdürü olan ... asli kusurlu kabul edilerek hakkında mahkumiyet hükmü kurulduğu ve kararın kesinleştiği ,
Mahkememizce tarafların kusurunun tespiti için dosya üç kişilik bilirkişi heyetine tevdi edilmiş ve 26/09/2014 havale tarihli heyet raporu ile olayda ,davacı ... in %20,davalı Yedaş'ın %20 ve davalı ... şirketinin %55 ve birleşen dava davalısı ... inin ise %5 kusurlu olduğunun tespit edildiği görülmüş ,davacı ve davalı vekili tarafından yapılan itirazlar yerinde olmadığından yeniden kusur raporu alınmasına gerek görülmemiş,
Kocatepe Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezinin raporuna göre bu kaza nedeniyle davacının %60 oranında malül kaldığının tespit edildiği görülmüş ve rapora itiraz üzerine maluliyet oranını tespiti için davacının tüm tedavi evrakları dosya kapsamına alınarak dosyamız ... ya gönderilmiş ve ... 3.İhtisas kurulunun 02/09/2015 tarihli raporu ile davacının meydana gelen kaza nedeni ile %60 malul kaldığının tespit edildiği görülmekle, her ne kadar Sgk maluliyet oranına itiraz üzerine dosyanın öncelikle Yüksek Sağlık Kuruluna gönderilmesi ve itiraz üzerine ... ya gönderilmesi gerekmekte ise de ,son raporun ... dan alındığı ve usul ekonomisi gözetilerek ve yargılamanın sürüncemede kalmaması değerlendirilerek Yüksek sağlık kurulundan yeniden rapor alınması yoluna gidilmemiş ve davacı ... in yaralanması ve maluliyeti nedeni nedeniyle maddi zararının oluştuğu,İş kazası sonucu sürekli iş göremezlik nedeniyle sigortalının maddi tazminatının hesaplanmasında, gerçek ücretin esas alınması gerekmekle yapılan emsal ücret araştırması neticesinde davacının gerçek ücretinin 850,00 kabulü ile , objektif nitelikte ve kanaat getirici bulunan bilirkişi Av.... tarafından sunulan 04/04/2016 havale tarihli raporda; davacının maluliyeti nedeni ile davacının gerçek ücreti , tarafların kusur durumu dikkate alınarak ve davacıya bağlanan peşin sermaye değeri mahsup edilerek düzenlenen rapora göre davacının iş göremezlik zararının 288.033,50 tl olduğunun belirtildiği anlaşılmış,davacı vekilinin 01/12/2016 tarihinde maddi tazminat talebi yönünden talep sonucunu 287.033,50 tl artırarak davasını ıslah ettiği görülmüş ,
Birleşen 2015/523 esas sayılı dosya ile davacı ... in yaralanması ,davacılardan Hülyanın eşinin felç kalması ,davacılardan Hümeyra'nın ise babası Nurettin in yaralanması sebebi ile duydukları üzüntü ve acının karşılığı ,manevi tazminat talep ettikleri,yargıtay yerleşik içtihatlarında da belirtildiği üzere Borçlar Kanunun 56 maddesi uyarınca özel haller göz önünde tutularak manevi zarar adı altında hak sahiplerine verilecek olan paranın adalete uygun olmasının gerektiği, hükmedilecek paranın zararı uğrayandan manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşıyacağı, bir cezalandırma aracı olmadığı, zenginleştirme aracı olamayacağı, felaketi özlenir hale getiremeyeceği ve takdir edilecek miktarın mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olması gerektiği anlaşılmıştır. Olayın gelişimi tarafların sosyal ve ekonomik durumları, olayın meydana geldiği tarih, davacı ... in yaşı ,yaralanması sebebi ile %60 oranında malul kaldığı tarafların olaydaki kusur durumları ve hakkaniyet ilkeleri gözönünde bulundurularak, davacı ... in bizzat yaralanması ve malul kalması sonucu yaşamış olduğu manevi acı ve ızdırap sebebi ile manevi zararının oluştuğu, davacı ...'nın davacı ... in eşi ,davacı ...'nın ise davacı ... in kızı olup ,6098 sayılı Borçlar Kanunun 56/2 maddesi gereğince ağır bedensel zarar halinde zarar görenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebileceği ,bu halde zarar gören davacı ... in geçirdiği kaza neticesinde ayaklarının ancak yere sürüyerek yürüyebildiği ve %60 oranında malul kalarak ağır bedensel zarara uğradığı bu halde zarar görenin ağır bedensel zararı nedeni ile eşi ve kızı olan davacı ... ve Hümeyra'nın duydukları acı ve ızdırap nedeni ile manevi olarak zarara uğradıkları anlaşılmakla ,
Her ne kadar davalı...vekili davacı zarar gören Nurettin in kendi işçileri olmadığı iddiasında bulunmuş ise de ,davalı...ile davalı ... Şirketi arasında düzenlenen hizmet alım sözleşmesi değerledirilidiğinde davalı...ile davalı ... şirketi arasında alt işverenlik ilişkisinin bulunduğu ve davacı Nurittin in alt işveren davalı ...şirketi işçisi olarak sözleşme kapsamında davalı Yedaş'ın işini yaparken kaza geçirerek yaralandığı ,İş Kanunu'nun 2.maddesinin 7.fıkrasına göre bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkinin asıl işveren-alt işveren ilişkisi olduğu Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumlu olduğu , asıl işveren, doğrudan bir hizmet sözleşmesi bulunmamakla birlikte 4857 sayılı İş Kanunu'nun 2. maddesinin 6. fıkrası gereğince alt işverenin işçilerinin iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle uğrayacakları maddi ve manevi zarardan alt işveren ile birlikte müteselsilen sorumlu olduğu bu nedenle meslek hastalığına veya iş kazasına uğrayan alt işverenin işçisi veya ölümü halinde mirasçıları tazminat davasını müteselsil sorumlu olan asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açabilecekleri gibi yalnızca asıl işverene veya alt işverene karşı da açabileceği , davacı ... in alt işveren davalı ...şirketi bünyesinde asıl işveren davalı Yedaş'ın işini yapma esnasında meydana gelen yaralanması nedeni ile davacıların uğradıkları maddi ve manevi zarardan asıl işveren olarak davalı Yedaş'ın ve alt işveren davalı ...şirketi ve kazaya kusuru sebep olan davalı ... nin müşterek ve müteselsilen sorumlu olduğu değerlendirilmiştir.” şeklinde belirtilmiştir.
D )İlk Derece Mahkemesi Kararı :
“1-Davanın Kabulü İle ;Davacı ... için 288.033,50 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 14/06/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine
Birleşen 2015/523 Esas Sayılı Dava Yönünden Davanın Kısmen Kabulü İle ;Davacı ... için 60.000 TL ,davacı eşi ... için 30.000 TL ve davacı çocuğu ... için 15.000 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 14/06/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine ,fazlaya ilişkin talebin Reddine” şeklindedir.
E) İstinaf Başvurusu
İlk Derece Mahkemesinin 27.12.2016 tarihli kısa kararına karşı, davacı vekilinin 30.12.2016 tarihli, davalı...vekilinin 02.01.2017 tarihli süre tutum dilekçeleri ile istinaf başvurusunda bulunduğu, davacı vekiline kararın 17.01.2017 tarihinde tebliği üzerine 25.01.2017 tarihinde isitnaf başvurusunun gerekçelerini açıklayan dilekçeyi verdiği, davalı...vekiline kararın 17.01.2017 tarihinde tebliğ edildiği, 31.01.2017 tarihinde istinaf başvurusunun gerekçelerini açıklayan dilekçeyi ibraz ettiği iş bu temyize konu Bölge Adliye Mahkemesi Kararının ise 20.11.2018 tarihinde verildiği anlaşılmıştır.
F)Bölge Adliye Mahkemesi Gerekçesi;
‘Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükme yönelik davalı...vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.

Davacılar vekilince, davacılar için hükmedilen manevi tazminat miktarının az olduğu bildirilerek istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
Dava; iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davalı...vekilinin yasal 8 günlük süre içinde gerekçeli kararın tebliğinden sonra gerekçeli istinaf başvuru dilekçesini sunmak üzere istinaf başvurusunda bulunmuş ise de gerekçeli kararın tebliğ edildiği 17/01/2017 tarihinden itibaren 8 günlük istinaf süresi geçirildikten sonra 31/01/2017 tarihinde gerekçeli istinaf dilekçesini sunduğu, süresinden sonra verilen istinaf dilekçesine değer verilemeyeceği ve HMK'nun 355. Maddesi gereğince yapılan incelemede kamu düzenine aykırılık tespit edilmediği anlaşıldığından davalı...vekilinin İstinaf başvurusunun esastan reddine, dosyadaki yazılara, hükmün dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere, bu delillerin takdirinde isabetsizlik görülmemesine göre usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılan hükme yönelik davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK 'nın 353/1-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiş, açıklanan sebeplerle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”şeklindedir.
G)Bölge Adliye Mahkemesi Kararı;
“1-İlk derece mahkemesinin kararının yasal ve hukuksal gerekçeleri ile dayanağı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığından 6100 sayılı HMK'nun madde 353/1-b.1 hükmü gereğince davacı vekilinin İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE,
2-İlk derece mahkemesinin kararının yasal ve hukuksal gerekçeleri ile dayanağı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığından 6100 sayılı HMK'nun madde 353/1-b.1 hükmü gereğince davalıYeşilırmak Elektrik Dağıtım A.Ş. vekilinin İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE,” şeklindedir.
H)Taraf Vekillerinin Temyiz Nedenleri;
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle: manevi tazminatın az takdir edilmesi yönünden kararın bozulmasını talep etmiştir.
Davalı Vekili temyiz dilekçesinde özetle: Davaya konu olayda elektirik çarpması olayının vaki olmadığını, davacıya gerekli eğitimler verildiğini, davacının şahsi koruyucular kullanılmadığınıbu nedenle kusur raporu ile tespit edilen kusurların yerinde olmadığını, bilirkişi heyetinin yeterli olmadığını, hesaba esas alınan ücret, manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu, itirazları dikkate alınmadığı için savunma hakkının kısıtlandığına işaretle kararın bozulmasını talep etmiştir.
I) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
Dava, sigortalının iş kazasından sürekli iş göremezliğe uğraması nedeniyle sigortalının ve yakınlarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, yerel mahkeme kararında işaret olunduğu üzere asıl davanın kabulüne, birleşen davanın ise kısmen kabulüne karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince davacı istinaf dilekçesinin esası incelenerek istinaf başvurunun esastan reddine karar verilmişken; davalı YEDAŞ’ın istinaf başvurusunun gerekçelerinin yasal süre içerisinde bildirilmediğinden incelenemeyeceği, kamu düzenine de aykırılık bulunmadığından davalı istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere karar tarihinde yürürlükte bulunan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunun 8/2.maddesine “İstinaf yoluna başvurma süresi, karar yüze karşı verilmişse nihaî kararın taraflara tefhimi, yokluklarında verilmiş ise tebliği tarihinden itibaren sekiz gündür”. Aynı Kanunun 15. maddesine göre ise bu Kanunda açıklık bulunmıyan hallerde Hukuk Muhakemeleri Kanunun hükümleri uygulanıcağına işaret edilmiştir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 321.maddesinin 2.fıkrasına göre ise kararın tefhimi için hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanamadığı ve bu nedenle zorunlu olarak hüküm özetinin tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Bu hüküm doğrultusunda, hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilmediği hallerde gerekçeli kararın taraflara tebliği zorunludur (Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru sayılı kararı da aynı yöndedir).
Mahkemece, taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi halinde temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar. Ancak, hüküm tüm unsurları ve gerekçesi ile birlikte tefhim edilmiş ise artık hükmün HMK’nın 321/2 maddesine göre usulüne uygun ve eksiksiz bir biçimde tefhim edildiği kabul edilir ve temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren başlar. 5521 sayılı Kanun‘un 8.maddesinde yer alan ve temyiz süresinin başlangıcına esas alınan tefhim kavramının “hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal“ olarak anlaşılması zorunludur.
Tarafların, gerekçeli karar tebliğ edilmeden önce, temyiz süre tutum dilekçesi veye gerekçeli temyiz dilekçesi sunmak suretiyle kararı temyiz ettikleri hallerde dahi, kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanmaları mümkün olduğundan, bu gibi hallerde bile gerekçeli kararın taraflara tebliği gerekir.
Davanın tümden kabul veya tümden reddedildiği hallerde, reddedilen bir talebi bulunmadığından davacının veya davacı yararına kurulan bir hüküm bulunmadığından davalının kararı temyizde ilke olarak hukuki yararı bulunmadığı kabul edilmekte ise de tarafların kararın gerekçesini temyiz etme hakları bulunduğundan gerekçeli karar taraflara tebliğ edilmelidir.
Nitekim davacı ve davalı vekilinin kararın tefhiminden itibaren yasal süresi içerisinde sundukları istinaf yoluna başvurularına dair süre tutum dilekçeleri ile kararı istinaf ettiklerini beyan ettikleri anlaşılmaktadır.
Öte yandan 6100 sayılı HMK’da istinaf gerekçelerinin bildirilmesi için ve yine Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf incelemesinin süresini sınırlandıran bir hukuki düzenleme yer almamaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19/09/2018 tarih ve 2018/9-584 E- 2018/1332 K sayılı ilamında da belirtildiği üzere;
1982 Anayasasının “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36’ncı maddesi uyarınca, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”Ayrıca Anayasanın 90’ıncı maddesinin son fıkrasında usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacağı ifade edilmiştir.
Bu bağlamda ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6’ncı maddesinde adil yargılanma hakkı ayrıntılı yer almış olup, gerek Anayasa gerekse AİHS düzenlemelerine koşut olarak da 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 27’nci maddesinde hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiştir.
HMK'nın 27’nci maddesi uyarınca;
'(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir'.
Hukuki dinlenilme hakkı çoğunlukla 'iddia ve savunma hakkı' olarak bilinmektedir. Ancak bu hak iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır.
Hakkın temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
Bunlardan ilki “bilgilenme hakkı” dır. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerek karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir. Hak sahibinin kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında tam bir şekilde bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, belge ve bilgiler yargılamada esas alınamaz. Bilgilenmenin şekli bakımından, hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalı, ilgilinin bilgilenmesi şeklen değil, gerçek anlamda sağlanmaya çalışılmalıdır.
Bu hakkın ikinci unsuru, “açıklama ve ispat hakkı”dır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum 'silahların eşitliği ilkesi' olarak da ifade edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) adil yargılanma hakkını düzenleyen 6’ncı maddesinin birinci bendinin ilk cümlesinde yer alan silahların eşitliği ilkesi, yine AİHS’ne göre, mahkeme önünde sahip olunan hak ve vecibeler bakımından taraflar arasında tam bir eşitliğin bulunması ve bu dengenin bütün yargılama boyunca korunmasıdır. Başka bir deyişle, silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarından birini diğeri karşısında avantajsız bir duruma düşürmeyecek şekilde her iki tarafın deliller de dâhil olmak üzere, iddia ve savunmasını ortaya koymak için makul bir olanağa sahip olması, tarafların denge içinde olması demektir. Söz konusu ilke tarafların usulüne uygun olarak mahkemenin önüne gelmelerini sağlayan tebligat işlemi açısından da önemlidir. Çünkü ancak hukuka uygun bir usulde gerçekleşen tebligat üzerine, durumdan haberdar olan taraflar iddia ve savunmalarını eşit şekilde yapabileceklerdir.
Hukuki dinlenilme hakkının üçüncü unsuru, “tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesi”dir. Bu değerlendirmenin de karar gerekçesinde yapılması gerekir (6100 sayılı HMK’nın gerekçesi m. 32). Yargılama bakımından, sadece bir tarafın dinlenip diğerinin dinlenmemesi, tek yönlü karar verilmesi demektir. Yargılamada yer alan taraflar yargılamanın objesi değil, süjesidir. Hukukî dinlenilme hakkı doğru karar verilmesinin garantisidir; bu nedenle, haksızlığa karşı koyabilme imkânı tanır. Bu hak, hukuk devletinin, insan onurunun korunması ve eşitlik ilkesinin, hak arama özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının bir gereğidir.
Bütün bu açıklamalar doğrultusunda, Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf başvurusunu incelediği 31.05.2017 tarihi itibariyle dosya kapsamına girmiş ve kararın tebliği tarihinden itibaren de makul bir süre içerisinde sunulmuş bulunan, davalı istinaf isteminin gerekçelerini içeren dilekçesi incelenmek suretiyle, davacının istinaf talebinde olduğu gibi, davalının istinaf talebi yönünden de işin esasına geçilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davalı istinaf başvurusunun gerekçelerinin süresinde ibraz edilmemesi ve kamu düzenine bir aykırılık da olmadığına işaretle davalı istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince yapılacak iş, davalı vekilinin gerekçeli istinaf sebeplerinin makul süre içerisinde sunulduğu değerlendirmek suretiyle gerekçeli istinaf başvurusu hakkında bir karar vermekten ibarettir.
O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve davacı ve davalı...vekilinin bu aşamada temyiz istirazlarının sair yönleri incelenmeksizin Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA, dosyanın davalı...vekilinin gerekçeli istinaf dilekçesi incelenmek üzere Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 20/11/2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi. Başkan






Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2018 Yılı Kararları” sayfasına dön