22. Hukuk Dairesi 2016/29188 E. , 2020/2558 K.


Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

22. Hukuk Dairesi 2016/29188 E. , 2020/2558 K.

'İçtihat Metni'


MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, kıdem ve ihbar tazminatı ile fazla mesai ve ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında davacının fazla mesai alacağının hesaplanmasında uyuşmazlık vardır.
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları, delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın bu tür yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır. İşyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez.
Somut uyuşmazlıkta; davacı taraf dava dilekçesinde çalışma süresi boyunca sabah 07.30 ile akşam en erken 24.00 saatleri arası çalıştığını iddia etmiştir. Ancak hükme esas alınan bilirkişi raporunda, fazla mesai süresi tespit edilirken davacının ilk aydan sonraki aylarda 07.00-23.00 saatleri arası çalıştığı kabulüyle 07.30’da çalışmaya başladığını belirten davacının talebi aşılarak işe başlangıç saati olarak 07.30 saatinin esas alınması suretiyle yapılan hesaplamaya göre karar verilmesi hatalı olup kararın bu yönüyle bozulması gerekmiştir.
Diğer yandan; hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacı tanıklarının beyanlarına göre fazla mesai alacağı hesaplanmış olmakla birlikte davacı tanıklarından ... davacıyla 2 sene çalıştığı, ... ise davacıyla beraber çalıştığı, kendisinin halen davalı işyerinde çalışmaya devam ettiği beyanında bulunmuşlardır. Tanıklar ancak kendi çalışma dönemlerindeki çalışma şekli ile ilgili bilgi sahibi olabilirler ve tanıklıklarına ancak kendi çalışma dönemleri ile sınırlı olarak itibar edilebilir. Bu durumda; tanıkların davalı işyerinde çalışma sürelerini gösteren Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtları temin edilmeli, davacı ile birlikte çalıştıkları sürelerle bağlı kalınarak fazla çalışma ücreti alacağı konusunda bir değerlendirme yapılmalıdır. Yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
3-Taraflar arasında ıslaha karşı zamanaşımı def’i konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu 'eksik bir borç' haline dönüştürür ve 'alacağın dava edilebilme özelliğini ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları, Borçlar Kanununun 126/1 maddesi (6098 Sayılı TBK 147) uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7 nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447 inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir.
Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def'i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı def'i cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin ileri sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir.
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı def'inde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
Somut olayda dosya içeriğine göre; davacı tarafın 29.03.2016 tarihli ıslah dilekçesinin davalı tarafa 08.04.2016 tarihinde tebliğ edildiği, ıslaha karşı davalı tarafça 19.04.2016 havale tarihli dilekçe ile süresinde zamanaşımı def’inde bulunulduğu görülmektedir. Ancak buna rağmen, mahkemece davalı tarafın ıslaha karşı zamanaşımı def’i dikkate alınmadan hüküm verilmiş olması hatalı olup bozma nedenidir.
4-Mahkemece davacı taleplerine ilişkin olarak reddedilen kısımların yapılan hakkaniyet indiriminden kaynaklanması nedeniyle davalının vekalet ücretine hak kazanamayacağı gözetilmeksizin davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi de hatalıdır.
5-Diğer yandan, davacı tarafça gerek dava dilekçesinde gerekse ıslah dilekçesinde kıdem tazminatı alacağına fesih tarihinden itibaren faiz uygulanmasını talep edilmiş olup, mahkemece ıslah edilen kıdem tazminatı alacağı yönünden dahi faiz başlangıç tarihinin fesih tarihi olduğunun dikkate alınmaması hatalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 13.02.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.







F.K.


Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2020 Yılı Kararları” sayfasına dön