1. Hukuk Dairesi 2015/6955 E. , 2018/12 K.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü
-KARAR-
Dava, yanılma (hata) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, 14 parsel sayılı taşınmazın 3. ve 4. kat dairelerini kaba inşaat olarak satın alıp ince işlerini yaptırdığını, 2013 yılı Ekim ayında kurulan kat irtifak planına göre yaptırdığı dairelerin, 2. ve 3. Kat daireler olarak tapuya kayıtlı olduğunu öğrendiğini ileri sürerek, 14 parsel sayılı taşınmazın 2.kat 6 nolu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile adına tesciline, 4.kat 8 nolu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile davalı adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davada hak düşürücü sürenin geçtiğini, abonelik başvurusu ile hatanın öğrenildiğinin kabulü gerektiğini, davacının kötüniyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının iradesinin hata kavramı içerisinde kaldığı ve hukuken bu iradenin korunması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden 171 ada 14 parsel sayılı taşınmazın 6 numaralı bağımsız bölümünün 14.06.2013 tarihinde kişi kimlik bilgilerinin düzeltilmesi suretiyle davalı ... adına tescil edildiği, dava dışı 7 ve dava konusu 8 no'lu bağımsız bölümlerin ise 23.08.2002 tarihinde kat irtifakı tesisi suretiyle davacı adına tescil edildiği kayden sabittir.
Sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) tıpkı 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) gibi esaslı hatanın (yanılmanın) tanımı yapılmamış, 31. ve 32. maddelerde sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK'nin 35. (BK'nin 25.) ve TMK'nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın.
Sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, TBK'nin 35. (BK'nin 26.) maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.
Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille ispat edilebilir.
Bilindiği ve Türk Borçlar Kanununun (TBK) 39. maddesinde düzenlendiği üzere'Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak 1 yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır' hükmü amirdir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından ve hak düşürücü süre kamu düzeni ile ilgili bulunduğundan mahkemece, davanın her aşamasında tarafların ileri sürmesine gerek kalmadan resen gözetilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Somut olaya gelince davalı, davacının bağımsız bölümlere yönelik abonelik işlemlerinin tesisi sırısında aldanmayı (hata) öğrendiğini savunmuş, ne var ki mahkemece bu konuda hükme yeterli araştırma ve inceleme yapılmamıştır.
Hal böyle olunca, öncelikle yukarıda değenilen ilkeler çerçevesinde araştırma ve inceleme yapılması, Türk Borçlar Kanununun 39. maddesi yönünden davacının yanılmayı (hata) öğrendiği tarihin açıkça tespit edilmesi, davanın hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığının belirlenmesi, süresi içerisinde açıldığının tespiti halinde taraf delillerinin eksiksiz bir biçimde toplanarak yanılma (hata) iddiasının açıklığa kavuşturulması ve sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile yetinilerek yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
1. Hukuk Dairesi 2015/6955 E. , 2018/12 K.
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 98 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 124 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 104 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 95 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen İctihat
-
- 0 Cevaplar
- 104 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 101 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 103 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 93 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 100 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 126 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat