1. Hukuk Dairesi 2016/10491 E. , 2018/10423 K.
'İçtihat Metni'
.....
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar bir kısım taraf vekillerince yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 22.05.2018 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Avukat ... ile diğer temyiz eden davalı .....vekili Avukat ..., davalılar ... v.d. vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı ... gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Asıl ve birleştirilen dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Asıl davada davacı, mirasbırakan babası ......maliki olduğu 107 ada 7 parsel sayılı taşınmazın, mirasbırakanın ölümünden kısa bir süre sonra üvey kardeşleri davalılar .... murisin borçlarının acilen ödenmesi gerektiği, aksi takdirde miras kalan yerlerin kaybedileceği yönündeki telkinleriyle davalı annesi .....verdiği vekaletname kapsamında davalı şirkete satış suretiyle temlik edildiğini, davalı vekil.....her hangi bir satış bedeli ödenmediğini, işlemlerin muvazaalı olduğunu ileri sürerek miras payı oranında tapu kaydının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde 191.250-TL’nin davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiş, birleştirilen davada davacı ..., devir tarihinde yaşının küçük olması nedeniyle velayeten işlemi gerçekleştiren davalı annesi Gülay’ın yeterli inceleme ve araştırma yapmadan velayet hakkını kötüye kullanarak işlemi gerçekleştirdiğini, temlikin bedelsiz ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek miras payı oranında tapu kaydının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde 191.250-TL’nin davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
./..
Davalılar, iddiaların yersiz olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 107 ada 7 parsel sayılı taşınmazın elbirliği mülkiyetine tabi iken davacı ...’un bu taşınmazdaki payının tamamının 01.05.2009 tarihli satış yetkisini içeren vekaletnameye istinaden, birleştirilen dosyada davacı ...’in payının ise velayeten davalı ... tarafından davalı ......isimli şirkete satış suretiyle temlik edildiği, aynı resmi akitte taşınmazda elbirliği halinde malik olan diğer davalıların da paylarını aynı davalı şirkete devrettikleri anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 33. maddesi hükmü uyarınca olayları bildirmek taraflara hukuki nitelendirmeyi yapmak ve ona uygun yasal düzenlemeyi tayin ve tespit ederek uygulamak mahkemeye aittir.
İddianın ileri sürülüş biçimi ve dosya kapsamından asıl dava vekalet görevinin kötüye kullanılması, birleştirilen dava ise velayet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Ne var ki, mahkemece davanın muvazaa hukuksal nedenine dayalı olduğundan bahisle sonuca gidilmiş olması doğru değildir.
Bilindiği üzere Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen 'Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.' hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
../...
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Ayrıca birleştirilen davadaki iddianın niteliğine göre isteğin 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 2. kitabının 2.kısmının 7.ayrım başlığını taşıyan “çocuk malları” ile ilgili bölümde yer alan (T.M.K’nun 352 ila 363. maddeleri) düzenlemelerinden kaynaklandığı sabittir. Belirtilen iddialarla açılan davaların 18.1.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4. maddesi hükmü gereğince kurulan Aile Mahkemelerince çözüme kavuşturulacağı tartışmasızdır. Görev kamu düzeni ile ilgili olup resen gözetilmesi gerekli bir usul kuralıdır.
Öte yandan, birleştirilen davalar birlikte görülmekle beraber ayrı dava olma özelliklerini koruduklarından her bir dava hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerekmektedir. Nitekim 6100 sayılı HMK'nın 297/2. maddesinde hüküm kısmında isteklerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi ve infaza imkan sağlayacak içerikte bulunmasının zorunlu olduğu düzenlenmiştir.
Oysa ki eldeki davada, karar başlığında birleştirilen davanın gösterilmemesi doğru olmadığı gibi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 297/2. maddesi gözetilerek her bir dava hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerektiğinin düşünülmemesi de doğru değildir.
Hal böyle olunca, öncelikle birleştirilen dava yönünden 4787 Sayılı Yasanın 2.maddesi hükmü gözetilmek suretiyle görev yönünden, asıl dava bakımından ise yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca davanın vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı olduğu gözetilerek anılan neden üzerinde durulması ve hasıl olacak sonuca göre HMK 297/2. maddesine uygun şekilde bir karar verilmesi gerekirken hatalı takdir ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Tarafların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 30.12.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden taraf vekilleri için 1.630.00'ar.-TL. duruşma vekâlet ücretinin karşılıklı olarak alınıp birbirlerine verilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
1. Hukuk Dairesi 2016/10491 E. , 2018/10423 K.
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 2 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 7 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 7 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 8 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 9 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 29 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 23 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 18 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 10 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 21 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat