1. Hukuk Dairesi 2015/10712 E. , 2018/1186 K.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ-TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü
-KARAR-
Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup mahkemece muvazaa iddiasının ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vasisi, davacının ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/667 Esas 2012/1769 Karar sayılı kararı ile vesayet altına alındığını, kısıtlının rahatsızlığı sırasında tedavisinin psikiyatrist olan davalı kızı ... tarafından takip edildiğini, demans hastası olduğu halde doktor raporu olmaksızın ... Başkonsolosluğu vasıtasıyla kısıtlıya ait 1020 ada 12 Parsel sayılı taşınmazda kayıtlı 7 nolu bağımsız bölümün satışı için vekaletname alınarak, 300.000 TL değerinde olan daireyi 105.000 TL bedelle diğer davalıya satış suretiyle devrettiğini ve bu satıştan elde ettiği parayı kısıtlıya ödemediğini ileri sürüp, dava konusu taşınmazın tapusunun iptali ile davacı kısıtlı adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ..., taşınmazın satışını internette ... ilanından öğrendiğini ve emlak ofisi ile temasa geçerek 295.000 TL istenen dairenin 275.000 TL bedelle satışı konusunda anlaştıklarını, satışın yapılacağı 29.12.2012 günü ... Bankası ... Şubesindeki hesabından 273.248,96 TL tahsil ettiğini, tapuda satış bedelinin düşük gösterilmesinin daha az masraf olması amacıyla olduğunu, bu durumun satış işlemini geçersiz kılmayacağını, davalı ..., davacı kısıtlının o tarihteki vasisinden ve eşinden gördüğü şiddet nedeni ile kendisine sığındığını, ... Konsolosluğundan tasdikli iki adet mahkeme kararından anlaşılacağı gibi vasi ... ile eşi ... hakkında kısıtlıya yaklaşmama kararı verildiğini ve ... Mahkemesince vasinin vasiliğinin kaldırıldığını, kısıtlının vasilik kararından 10 ay önce satış bedelini aldığına dair ibraname verdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Çekişme konusu taşınmaz davacı kısıtlıya ait iken, davacının 05.11.2011 tarihinde kızı davalı ...'i satış işlemi için vekil tayin ettiği, vekilin 29.11.2011 tarihinde taşınmazı diğer davalı ...'e satış yolu ile devrettiği, ... ... Eğitim ve Araştırma Hastanesinden 10.09.2012 tarihinde davacının medeni haklarını kullanamaz durumda olduğu, bir başkasının
yardım ve bakımına muhtaç olduğu ve yaşlılığı nedeniyle vasi tayininin gerekli olduğuna dair rapor tanzim edildiği ve bu rapora istinaden davacıya 05.10.2012 tarihinde ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/667 Esas 2012/1769 Karar sayılı kararı ile vasi tayin edildiği, davacının temyiz tarihinden sonra öldüğü kayden sabittir.
Bilindiği üzere davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.06.1941 tarihli 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafiklerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK'nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Somut olayda, her ne kadar davacıya ... Eğitim ve Araştırma Hastanesinden edinilen rapora istinaden ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/667 Esas 2012/1769 Karar sayılı kararı ile vasi tayin edildiği görülse de yukarıda değinilen ilke ve düzenlemeler kapsamında bunun yeterli olduğunu söyleyebilme imkanı yoktur.
Hal böyle olunca, öncelikle davacının öldüğü ve mirasçılarından birisinin davalı sıfatı taşıdığı gözetilerek davacı terekesine temsilci atanması sağlanarak onun huzurunda yargılamaya devam edilmesi, davacıya ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kağıtları, reçeteler vs. eklenerek vekaletname, temlik, ibraname ve dava tarihlerinde hukuki işlem ehliyetinin bulunup bulunmadığı konusunda Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınması, varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün belirtilen nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
1. Hukuk Dairesi 2015/10712 E. , 2018/1186 K.
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 24 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 18 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 7 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 29 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 30 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 15 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 19 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 15 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 19 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 18 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat