1. Hukuk Dairesi 2016/18249 E. , 2020/2103 K.


Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

1. Hukuk Dairesi 2016/18249 E. , 2020/2103 K.

'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları...ın maliki olduğu 1809 parsel sayılı taşınmazı oğlu olan davalı ...’a satış suretiyle temlik ettiğini, ...’ın diğer davalı ...’ye, ...’nin de öteki davalı ...’ya devrettiğini, işlemlerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı, muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini istemişlerdir.
Davalılar, yapılan satışların gerçek olduğunu, muvazaanın bulunmadığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, muvazaa iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden, mirasbırakan...ın 1809 parsel sayılı taşınmazının tamamını 02.03.2005 tarihinde davalı ...'a satış suretiyle temlik ettiği, taşınmazın, 01.09.2005 tarihinde ... tarafından eşi olan diğer davalı ...'ye, 16.04.2014 tarihinde... tarafından da kardeşi olan öteki davalı ...'ya devredildiği, 1919 doğumlu mirasbırakanın 21.06.2009 tarihinde öldüğü, geriye mirasçıları olarak çocukları davacılar, davalı ... ile dava dışı...,...,....,... ve ...ün kaldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere uygulamada ve öğretide 'muris muvazaası' olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 241/1. maddesine göre, mahkeme gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edindiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verebilecektir. Ancak, değinilen kanun hükmünün uygulanabilmesi için ismi bildirilen tanıkların hangi konuda tanıklık yapacaklarının belirtilmiş olması gerekmektedir. Bunun aksinin kabulü adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurur.
Somut olaya gelince mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
Şöyle ki, davacı taraf delil listesinde 3 tanık ismi bildirdiği halde tanıklarından sadece Hacı ...'ın dinlenmesi, ...ve ...ç'ın, haklarında vazgeçme olmadığı halde mahkemece de herhangi bir gerekçe gösterilmeden dinlenmemeleri doğru olmadığı gibi, davacının tanık listesinde adı geçmeyen...ın dinlenmesi de doğru değildir.
Hâl böyle olunca, davacıların dinlenmeyen tanıklarının yukarıdaki ilkeler uyarınca dinlenmesi, tespit edilen olguların tüm delillerle birlikte değerlendirilerek, mirasbırakanın dava konusu taşınmazı temlikinde gerçek irade ve amacının mal kaçırmak olup olmadığının duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulması ve varılacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken davacı tanıklarının bir kısmı dinlenilmeksizin savunma hakkı kısıtlanarak işin esası bakımından yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Kabule göre de, tarafların tanık listelerinde yer almayan mahalli bilirkişi olarak beyanı alınan Seyit Bayram Balta'nın beyanlarının hükme esas alınması da doğru görülmemiştir.
Davacıların yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.06.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.












Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2020 Yılı Kararları” sayfasına dön