1. Hukuk Dairesi 2016/13794 E. , 2020/747 K.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, ...2. Noterliği'nin 13.01.1991 tarihli ve 511 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile ...’i vekil tayin ettiğini, ...’in anılan vekaletname ile 21, 23, 28, 79, 91, 95, 98, 101, 106, 107, 111, 112, 116, 118, 122 ve 127 nolu parsel sayılı taşınmazlardaki payını davalılara temlik ettiğini, devirlerden haberi olmadığını ve kendisine ödeme yapılmadığını, okuma yazma bilmediğini ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile payı oranında adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, muvazaa iddiasının yazılı delil ile ispatlanması gerektiğini, davacının durumdan haberdar olmamasının mümkün olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının ispatlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden tarafların ortak mirasbırakanı ...’in 17.09.1991 tarihinde öldüğü, ...2. Noterliğinin 13.01.1991 tarih ve 511 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile davacı ...’nin ve bir kısım ... mirasçılarının dava dışı ...’i mirasbırakanlarından intikal eden taşınmazlar için vekil tayin ettikleri, ...’in anılan vekaletname uyarınca 03.09.2002 tarihli işlem ile ...’nin 28, 101, 111, 112 ve 118 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını ... mirasçılarından ... ve ..a devrettiği, yine ...’in anılan vekaletname uyarınca 01.08.2003 tarihli işlem ile ...’nin 21, 23, 79, 91, 95, 98, 106, 107, 116, 122 ve 127 nolu parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını ... mirasçılarından ....,...,...,...,...,...,...,...,...,...’a temlik ettiği, 03.09.2002 ve 01.08.2003 tarihli işlemlerde aynı taşınmazlardaki bir kısım ... mirasçılarının paylarının da aynı kişilere temlik edildiği, eldeki davanın da 07.03.2012 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karış en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesi (818 sayılı Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen 'Vekil, vekalet borcunun bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hallerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekalet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.' hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır.
Vekaletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumlulu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilimiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK'nin 6. maddesi gereği herkesin iddiasını ispatla mükellef olduğu kuşkusuzdur.
Somut olayda, davacının tek tanık bildirdiği, davacının eşi olan tanığın da vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle temliklerin yapıldığına ilişkin beyanda bulunmadığı ve davacı ile birlikte başka mirasçıların da paylarını davalılara aynı şekilde devrettiği görülmüştür. Dolayısıyla HMK’nin 190. ve TMK’nin 6. maddeleri uyarınca iddia usulünce kanıtlanmış değildir.
Hâl böyle olunca, iddianın kanıtlanamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
Davalılar vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10/02/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
1. Hukuk Dairesi 2016/13794 E. , 2020/747 K.
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 21 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 11 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 14 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 18 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 15 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 10 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 8 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 18 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 15 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen İctihat
-
- 0 Cevaplar
- 28 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat