1. Hukuk Dairesi 2020/2954 E. , 2020/5969 K.

Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

1. Hukuk Dairesi 2020/2954 E. , 2020/5969 K.

'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında birleştirilerek görülen tenkis, tapu iptali ve tescil-bedel- olmazsa tenkis istekli davalar sonunda yerel mahkemece, asıl ve birleştirilen davaların kabulüne ilişkin olarak verilen karar asıl ve birleştirilen davalarda davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 25.02.2020 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılardan ... ve vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacı vekili Avukat ... ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Asıl dava, tenkis birleştirilen davalar, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil ile bedel, olmazsa tenkis isteklerine ilişkindir.
Davacı, davalı ...’na yönelttiği asıl davada, mirasbırakan babası ...’nun 01.02.2002 tarihli vasiyetname ile tüm taşınmazlarını oğullarına vasiyet ettiğini, bu vasiyetnameden 22.03.2010 tarihinde okununca haberdar olduğunu, vasiyetnameden önce de mirasbırakanın tüm taşınmazlarını kadastro sırasında oğullarının üzerine yazdırdığını, son kalan dava konusu 92,128 ve 133 parsel sayılı taşınmazların vasiyetnameye konu edildiğini ileri sürerek bu taşınmazların aynen olmadığı taktirde nakten tenkisini istemiştir.
Davacı, ... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/220 Esas 2014/91 Karar sayılı birleştirilen ve davalılar ..., ... ile ...’na yönelttiği davada mirasbırakanın rızası hilafına evlilik yaptığını, mirasbırakanın bu davranışı affetmediği için taşınmazlarını üç oğluna kaçırdığını ileri sürerek dava konusu 15 ada 7 parsel sayılı taşınmazda bulunan 1, 2, 4 no’lu bağımsız bölümlerin muris muvazaası nedeniyle tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tescilini, bu taşınmazla ilgili heyelan nedeniyle devlet tarafından tahsis edilen tapu kaydı var ise tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adına tescilini, dava dışı 3. kişiye devredilen 3 no’lu bağımsız bölüm yönünden bedelin tahsilini, dava dışı 3. kişiye devredilen dava konusu 6 parsel sayılı taşınmaz yönünden bedelin davalı ...’dan tahsilini, olmadığı taktirde tenkisini istemiş davacı 05/01/2016 tarihli dilekçesinde, dava konusu 15 ada 7 parsel sayılı taşınmazda davalılar tarafından dava dışı ... ve ... ...’a pay satışları yapıldığını, heyelan nedeniyle afet konutları verildiğini, 3. kişilere satılan paylar bakımından bedelin ödenmesi, aksi taktirde tenkisin değerlendirilmesi gerektiğini 21/03/2016 tarihli dilekçesinde, dava konusu 15 ada 7 parselde 1, 2, 4 no’lu bağımsız bölümlerin heyelandan dolayı yıkılması nedeniyle yerine tahsis edilen 120 ada 93 ve 94 parseller üzerine inşaa edilen F-5, V-5, M-5, H-5 no’lu b.b.lerin iptal tescilini istemiştir.
Davacı, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/126 Esas 2011/155 Karar sayılı birleştirilen ve davalı ...’na yönelttiği davada mirasbırakanın 1.2.2002 tarihli vasiyetnamesinin iptali için Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/135 esas sayılı dosyası üzerinden dava açtığını, dava konusu 124, 132, 126, 71, 119, 123, 132, 156 parsel sayılı taşınmazların mirasbırakan tarafından muvazaalı olarak oğlu ...’e devredildiğini, onun tarafından da muvazaalı olarak 17/06/2010 tarihinde satış yoluyla davalı oğlu Uğur Selçuk’a temlik edildiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tescilini, olmadığı taktirde tenkisini istemiş birleştirilen davanın 10.11.2011 tarihli duruşma tutanağına göre, dava konusu taşınmazlardan ... Mevkii 132 parsel olarak gösterilen taşınmazın parsel numarasının 137 parsel olarak düzeltildiği belirtilmiştir.
Davacı, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/32 Esas 2012/97 Karar sayılı birleştirilen ve davalılar ..., ..., ...’na yönelttiği davada, mirasbırakanın kendi parası ile davalı çocuklarına 1222 ada 11 parselin ½ payını 2.2.1973 tarihinde, ½ payını da 14.07.1982 tarihinde satın aldığını ve üzerindeki binanın da mirasbırakan tarafından yaptırıldığını, davalıların yaş itibariyle bu taşınmazı almalarının mümkün olmadığını ileri sürerek tenkisini istemiş ön incelemede uyuşmazlık konusu, iptal tescil, olmadığı taktirde tenkis olarak nitelendirilmiştir.
Davacı, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/136 Esas 2011/104 Karar sayılı birleştirilen ve davalılar ..., ..., ...’na yönelttiği davada, mirasbırakanın bir kısım taşınmazının kadastroda davalılar üzerine tespit gördüğünü, bir kısmını muvazaalı olarak devrettiğini, kardeşinden alması gereken hisseleri davalı oğullarına devrettirdiğini, bazı tapuları kendi aralarında ve akrabaları arasında trampa ederek danışıklı işlemler yaptıklarını ileri sürerek dava konusu 115 ada 24, 108 ada 48 parseller, 75, 158, 154, 145, 142, 121, 83 parseller, 109, 63, 64, 68, 69, 90, 91, 106, 14, 108 parseller, 117 ada 24 parsel, 110, 111, 112, 114, 116, 155, 107 parseller, 117 ada 20 parsel, 115 ada 26, 116 ada 5, 117 ada 21 parseller, 124, 13, 125, 132, 137, 156, 159, 126, 67, 71, 119, 120, 122, 123, 155 ada 1 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının miras payı oranında iptali ile adına tescilini, olmadığı taktirde tenkisini istemiştir.
Davalılar, dava konusu bazı taşınmazların 3. kişilerden edinildiğini ve mirasbırakanla ilgisi bulunmadığını, 1222 ada 11 parseldeki binanın son üç katının kendileri tarafından inşaa edildiğini, afet konutlarında davalı ... ve ...’a tahsis edilen bölüm bulunmadığını, hayatları boyunca anne ve babalarını hiç yalnız bırakmadıklarını, onlara baktıklarını, davacının ise ailenin rızasına aykırı şekilde kaçarak evlendiğini, bayramlarda dahi ziyaret etmediğini, mirasbırakanın minnet duygusuyla tasarrufta bulunduğunu, vasiyetnamenin iptalini gerektirecek bir neden olmadığını, mirasbırakanın 3. kişilerden satın aldığı taşınmazları davalılar adına kaydettirmesi durumunda muris muvazaasının söz konusu olmayacağını, kadastro sırasındaki tasarruflara karşı ancak tenkis istenebileceğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, eksiğin giderilmesi suretiyle getirtilen kayıtlardan 1927 doğumlu mirasbırakan ...’nun 19.11.2009 tarihinde ölümü üzerine davacı kızı ... ile davalı oğulları ... (1959 doğumlu), ... (1953 doğumlu), ...’nun (1964 doğumlu) mirasçı kaldıkları, davalılardan ...’nun ise davalı ...’in oğlu olduğu, ... 3. Noterliğinin 01.02.2002 tarih 1532 yevmiye no’lu düzenleme şeklindeki vasiyetnamesine göre, mirasbırakan ...’nun “128 ve 133 parsel sayılı taşınmazlarımı oğlum ...’na ve yine evlatlarım ..., ..., ... ile aralarında yapmış olduğum rızai taksim neticesinde kendilerine isabet eden taşınmazlar aynen rızai taksim sonundaki şekli ile baki ve muteber olmak şartı ile kendilerine düşen taşınmazları yine kendilerine vasiyet ediyorum” şeklinde vasiyette bulunduğu, vasiyetnamenin açılmasına ilişkin ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/20 Esas 2010/56 Karar sayılı dosyasında davacıya 25.02.2010 tarihinde tebligat yapıldığı, davacının 22.03.2010 tarihli duruşmaya katıldığı ve vasiyetnameyi kabul etmediğini beyan ettiği, anılan duruşmada vasiyetnamenin açılıp okunduğunun tespitine karar verildiği anlaşılmaktadır. Tapu kayıtlarının, kadastro tespit tutanaklarının ve dayanak kayıtların incelenmesinde
Asıl davada dava konusu

.................
.................

Hemen belirtilmelidir ki duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, 6100 sayılı HMK'nin 298. maddesi uyarınca, kararı gerekçesi ile birlikte tam olarak yazması ve hüküm sonucunu 6100 sayılı HMK'nin 297/2. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne var ki, uygulamada 6100 sayılı HMK'nin 294.maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur.
Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HMK’nin yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargının, hakimin ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.10.04.1992 tarihli 1991/7-1992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararında kısa karar ile gerekçeli kararın çelişkili bulunmasının bozma nedeni oluşturacağı, bozmadan sonra yerel mahkemenin önceki kısa kararla bağlı olmaksızın çelişkiyi kaldırmak kaydı ile karar verebileceği öngörülmüştür.
Somut olaya gelince 29.03.2016 tarihli duruşmada, asıl ve birleştirilen davalarda tapu iptali ve tescil talebinin kabulüne, sair hususların gerekçeli kararda hüküm altına alınmasına şeklinde karar verildiği, bedel isteğiyle ilgili bir karar verilmediği, gerekçeli kararın hüküm kısmında ise iptal tescilin yanı sıra bedel talebine ilişkin olarak da hüküm kurulduğu, bu suretle kısa karar ile gerekçeli karar arasında farklılık ve çelişki doğduğu anlaşılmaktadır. Değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek kısa kararla çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir.
Kabule göre ise asıl dava tenkis isteğine ilişkin olup bilindiği üzere miras, mirasbırakanın ölümüyle açılır (TMK 575.md). Türk Medeni Kanunu'nun 571/1. maddesi ise “Tenkis davası açma hakkı, mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her halde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın açılması tarihinin üzerinden on yıl geçmekle düşer. ” hükmünü amirdir. Bu süre hak düşürücü nitelikte olup hakim tarafından yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alınır.
Tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (bağış) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul mirasbırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik ) dışı terekenin tümüyle bilinmesiyle mümkündür. Tereke mirasbırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu malvarlığı kıymetleri ile iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Mirasbırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin 743 sayılı Kanun uygulanacaksa bir aylık 4721 sayılı Kanun uygulanacaksa üç aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tespiti gerekir (TMK m.564). Mirasbırakanın TMK'nin 506. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve sübjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez.
Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya TMK'nin 565. maddesinin 1, 2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken TMK'nin 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı Kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.
Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (Sabit Tenkis Oranı) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (TMK m.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir.
Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihini kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca süratle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, karar tarihindeki rayice göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak naktin ödetilmesine karar verilmelidir.
Somut olayda, tenkis davalarında karar verebilmek için öncelikle mirasbırakanın terekesinin saptanması, bunun için de mirasbırakanın terekesini ilgilendiren iptal tescil davalarının sonuçlanması gerektiğinde kuşku yoktur. Diğer yandan, 6100 sayılı HMK 167. maddesi gereğince yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamak için, birlikte açılmış veya sonradan birleştirilmiş davaların ayrılmasına, davanın her aşamasında talep üzerine veya kendiliğinden karar verilebileceği açıktır. Eldeki davada, tapu iptal tescil ile bedel, olmazsa tenkis istekli birleştirilen davaların sonucu, tenkis istekli asıl davayı doğrudan etkileyeceğine göre, ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/474 Esas 2016/340 Karar sayılı dosyası üzerinden görülen ve asıl dava olan tenkis davasının tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydı ile tapu iptal tescil talebini içeren birleştirilen davalar sonuçlandıktan sonra yukarıda değinilen somut olgu ve ilkeler çerçevesinde inceleme ve araştırma yapılarak sonucuna göre karar verilmesi öte yandan davacı tarafça vasiyetnamenin iptaline ilişkin olarak açıldığı beyan edilen davanın da tespit edilip akıbetinin araştırılarak, sonucuna göre değerlendirme yapılması gerekirken değinilen hususlar gözardı edilerek eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeyle tenkis istekli asıl davada yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Tapu iptali ve tescil ile bedel, olmazsa tenkis istekli birleştirilen davalara gelince
Uygulamada ve öğretide 'muris muvazaası' olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Bilindiği ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, ''muris muvazaası, mirasbırakanın danışıklı olarak mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklaması halinde, saklı pay sahibi olsun yada olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki satış sözleşmesinin BK'nun 18. Maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinde şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek, dava açabilmelerine olanak veren hukuki bir olgu'' olarak tanımlanmaktadır. Kural olarak Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları konuları ile sınırlı, gerekçeleri ile aydınlatıcı ve sonuçları ile bağlayıcıdır. Butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkan tanıyan 01.04.1974 tarih, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda, iradesini satış doğrultusunda açıklaması icap eder.Somut olaya gelince öncelikle, birleştirilen Kapatılan ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/32 Esas 2012/97 Karar sayılı dosyasında dava konusu edilen 1222 ada 11 parsel sayılı taşınmazın geldisi olan 296 ada 6 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitine dayanak 2.2.1973 tarih 20 sıra no’lu tapu kaydının tapu müdürlüğünden getirtilerek denetlenmesi, bu taşınmazda mirasbırakan ...’den davalılara bir temlik olup olmadığının, var ise 01.04.1974 tarih ½ sayılı İBK kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin açıklığa kavuşturulması birleştirilen dört dava yönünden, mirasbırakan tarafından tapu memuru huzurunda, tapulu taşınmazlarıyla ilgili, satış yoluyla yaptığı temlikler bakımından 01.04.1974 tarih ½ sayılı İBK’nın uygulanabileceği, aksi halde terditli tenkis isteğinin incelenmesi gerektiği gözetilerek, yukarıda değinilen somut olgu ve ilkeler çerçevesinde inceleme ve araştırma yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken birleştirilen davalar yönünden de eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Asıl ve birleştirilen davalarda davalıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 2.540.00. TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.11.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.












Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2020 Yılı Kararları” sayfasına dön