1. Hukuk Dairesi 2017/1641 E. , 2020/1287 K.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraflarca (davalı tarafça duruşma istekli olarak) yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 25.02.2020 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılar vekilleri Avukat ..., ...ile diğer temyiz eden davacı vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukusal nedenine dayalı tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan babası Salih Sevinç’in, dava konusu 471 parsel sayılı taşınmazdaki 3170/4920 oranındaki bir kısım payını 23.11.1976 tarihinde davalı oğlu ...’ye, kalan 1750/4920 payını da 22.08.1985 tarihinde davalı ...'nin eşi olan, davalı gelini ...’ye mirastan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak satış yoluyla temlik ettiğini, mirasbırakanın taşınmaz satmaya ihtiyacı olmadığı gibi davalıların da alım gücü bulunmadığını, dava konusu taşınmazın davalılar tarafından 3. kişiye satılmış olması nedeniyle uğranılan zararın tazmini gerektiğini, taşınmazın dava tarihi itibariyle tespit edilecek değerinin gerçek zarar olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla belirsiz alacak davası şeklinde şimdilik 100.000 TL’nin yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiş aşamalarda, talebini 1.968.000,00 TL olarak yükseltmiştir.
Davalılar, hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerinin geçtiğini, satışın bedeli mukabilinde yapıldığını, yaşlı ve sosyal güvencesi olmayan mirasbırakanın hasta ve yatalak kızının tedavi giderlerini karşılamak durumunda ve ihtiyaç içerisinde olduğunu, taşınmazın yabancıya gitmemesi için diğer mirasçıların bilgisi dahilinde davalı ...’nin 1976 yılında mirasbırakandan pay satın aldığını, mirasbırakan üzerinde kalan payı da diğer davalı gelini ...’nin 1985 yılında birikimleriyle satın aldığını, alım güçleri bulunduğunu, kaldı ki semenin emek ve hizmet de olabileceğini, zira mirasbırakanla aynı binada yaşayıp hasta kızına baktıklarını, mirasbırakan henüz hayatta iken dava konusu taşınmazı 3. kişiye sattıklarını ve bu satış bedelinden her bir mirasçıya para verdiklerini, ölüm ve satış tarihlerinden uzunca bir süre sonra açılan davanın kötüniyetli olduğunu belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, sebepsiz zenginleşmeye ilişkin zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar Yargıtay 3. Hukuk Dairesince, “ ...muris muvazaası, sahtecilik, vekaletin kötüye kullanılması iddiasına dayalı davalar, herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi olmaksızın her zaman açılabilir yine miras payı hakkına dayalı muvazaalı işlemler için açılacak davalarda mirasçılar arasında zamanaşımı işlemez. Hal böyle olunca, taraflarca gösterilen delillerinin toplanması, toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilerek davanın esası yönünden bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir...” gerekçesiyle bozulmuş mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden 1902 doğumlu mirasbırakan Salih Sevinç’in 09.03.1999 tarihinde ölümü üzerine çocukları davacı ..., davalı ... (1945 doğumlu) ile dava dışı ..., ... ve ...’in mirasçı kaldıkları, davalı ...’nin ise davalı ...’nin eşi olup, mirasbırakanın eşi Ayşe’nin 1996 yılında, kızları Saime’nin ise 1983 yılında öldüğü, dava konusu 471 parsel sayılı taşınmazın tamamı mirasbırakan Salih Sevinç adına kayıtlı iken tamamını 4920 hisse itibar ederek 3170/4920 payı 23.11.1976 tarihinde davalı oğlu Necati’ye, kalan 1750/4920 payı da 22.08.1985 tarihinde davalı gelini ...’ye satış yoluyla temlik ettiği, dava konusu taşınmazın 766 ada 3 parsele gittiği ve 24.02.1995 tarih 1741 yevmiye no’lu imar işlemiyle 766 ada 3 parselde 741/2400 payın davalı ..., 409/2400 payın davalı ... adlarına kayıtlı iken bu paylarını 06.11.1996 tarihinde dava dışı Siracettin Gider’e satış yoluyla temlik ettikleri mahkemece, dava konusu kök 471 parsel sayılı taşınmazın dava tarihi itibariyle saptanan değerinden davacının 1/5 miras payına isabet eden değere hükmedildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere uygulamada ve öğretide 'muris muvazaası' olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 günlü 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.
Somut olaya gelince, mirasbırakanın davalı oğlu Necati’ye temlikte bulunduğu tarihte 74, davalı gelini ...’ye temlikte bulunduğu tarihte 83 yaşında olup temlik tarihinde mirasbırakanın eşinin de sağ olduğu, mirasbırakan ve eşinin omurilik felci olan bir de kızlarının bulunduğu, mirasbırakanın, eşinin ölümünden sonra üç yıl daha yaşadığı, davalı tanığı Erdinç ile davacı tanığı Kevser’in beyanlarından anlaşıldığı üzere mirasbırakanın omurilik hastası kızına da davalıların baktığı, semenin mutlaka para olması gerekmeyip bakımın da semen olarak kabulü gerektiği, mirasbırakan ile davalıların aynı binada farklı dairelerde oturdukları, dava dışı 1437 parsel sayılı bahçeli ev vasıflı taşınmaz mirasbırakan adına kayıtlı iken ölümüyle mirasçılarına intikal ettiği ve hatta davacı da dahil diğer mirasçıların bu taşınmazdaki paylarını davalı ...’ye 2000 yılında satış yoluyla temlik ettikleri, mirasbırakanın mal kaçırma amacıyla hareket etse idi bu taşınmazını da devredebileceği, davalı ...’nin 1963 yılı itibariyle sigorta kaydının bulunduğu ve minibüsçüler odasında da 1970-1987 yılları arasında kaydı olduğu ve minibüs işletmeciliği yaptığı nazara alındığında alım gücünün bulunmadığından söz edilemeyeceği, mirasbırakanın ise herhangi bir sosyal güvencesinin bulunmayıp hasta kızının tedavi giderlerini karşılamak durumunda olduğu dosya kapsamıyla sabittir. Öte yandan, mirasbırakanın diğer çocuklarından mal kaçırmasını gerektirir somut bir bilgi ya da olgu ortaya konulmadığı gibi dinlenen davacı tanıklarının temlike ilişkin bilgileri olmayıp duyuma ve tahmine dayalı beyanları karşısında muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı da açıktır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine. Davalı tarafın yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince temyiz eden taraflardan gelen davalılar vekili için 2.540.00. TL. duruşma vekâlet ücretinin diğer temyiz eden davacıdan alınmasına, alınan peşin harcın davalılara geri verilmesine, aşağıda yazılı 23.00 TL. bakiye onama harcının davacıdan alınmasına, 25/02/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Dava, muris muvazaası hukuki sebebine dayalı alacak davasıdır.
İlk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş, sayın çoğunluk tarafından karar bozulmuştur.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık murisin amacının mal kaçırmak olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Muris muvazaasının dayanağı olan 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kanrarında belirlenen ilkeler hususunda bir tereddüt bulunmamktadır. Söz konusu ilkelerin somut olaya uygulanması esnasında amacın belirlenmesi sürecinde uyuşmazlık çıkmaktadır.
Somut olayda, davalı, murisin tek erkek çocuğudur ve tanık anlatımları ile düzenli bir işi bulunmamaktadır. Minübüs ise yine muris tarafından davalıya alınmıştır. Muris bu oğlu ve gelini ile birlikte yaşamaktadır. Taşınmazın bir bölümünü önce oğluna kalanı ise daha sonra bu oğlunun eşine vermiştir. Murisin oturduğu evi dahi davalılara vermemesi nedeniyle muvazaanın olmadığı gerekçesine katılmak mümkün değildir. Zira muris bir tek taşınmazını dahi mal kaçırmak maksadıyla devredebilir. Buna engel bir durum bulunmamaktadır.
Sonuç itibariyle murisin oturduğu ev dışındaki taşınmazını birlikte yaşadığı tek oğlu ve onun eşi olan gelinine devretmesi, bu oğlunun işinin olmaması ve muris tarafından geçiminin temini birlikte değerlendirildiğinde murisin amacının diğer mirasçılardan mal kaçırmak olduğu kanaat ve sonucuna vardığımdan davanın kabulüne ilişkin kararın onanması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılmıyorum.
1. Hukuk Dairesi 2017/1641 E. , 2020/1287 K.
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 11 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 15 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 6 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 4 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 32 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 14 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 3 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 4 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 4 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 6 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat