4. Hukuk Dairesi 2017/2009 E. , 2018/2494 K.


Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

4. Hukuk Dairesi 2017/2009 E. , 2018/2494 K.

'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ : ...Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi


Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 03/08/2015 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne dair verilen 14/10/2016 günlü karara karşı davalının istinaf başvurusu üzerine yapılan incelemede istinaf başvurusunun kabulüne,... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/418-2016/522 sayılı kararının kaldırılmasına, manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne dair verilen 25/01/2017 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili ve davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle HMK 355. maddesindeki kamu düzenine aykırılık halleri resen gözetilmek üzere istinaf incelemesinin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı kuralına uygun biçimde inceleme yapılıp karar verilmiş olmasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Davalının diğer temyiz itirazlarına gelince
Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkili ile davalının çok eskiden tanıştıklarını ancak görüşmediklerini, sosyal medya üzerinden tesadüfen karşılaşan müvekkili ve davalının birkaç defa yüz yüze görüştüklerini, kendi rızaları ile iki kez cinsel birliktelik yaşadıklarını, sonrasında davalının müvekkilini, gerek telefonla gerekse mesajlarla ısrarla ve defaten aramaya başladığını, müvekkil ile tekrar görüşebilmek için mail'lerinde hamile olduğunu belirttiğini, davalının müvekkilinin eşine gönderdiği mail ile aşk yaşadıklarını anlattığını,...Cumhuriyet Başsavcılığına müvekkilinin kendisine zorla tecavüz ettiği, kendisini darp ettiği ve şiddet uyguladığı şeklinde iddialarla müracaatta bulunduğunu ve bu iddiaların birçok basın ve yayın kuruluşunda da yer aldığını,...Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/86572 sayılı soruşturma dosyası ile müvekkili hakkında atılı suçlardan kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verildiğini belirterek herhangi bir yargı kararı ile ispatlanmamış kadına şiddet ve tecavüz iddialarını kamuoyuna yayıp müvekkilini telafi edilmesi imkansız bir şekilde hem şahsi olarak hem de ticari olarak zarara uğratan davalıdan müvekkilinin uğradığı manevi zararının tazminini, ispatlanmamış iddialarının yazılı, görsel ve işitsel iletişim araçları, sosyal medya ve internet üzerinden yayınlamasının önlenmesine karar verilmesini ve önleme kararının basın ve yayın kuruluşları dahil üçüncü kişilere bildirilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince, isteminin kısmen kabulüne karar verilmiş davalının istinaf başvurusu üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 4.HD'sinin 2017/53 esas 2017/53 karar sayılı kararı ile davalı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile sübuta yönelen istinaf isteminin reddine, manevi tazminatın kısmen kabulüne dair verilen karar davacı ve davalı vekilince temyiz edilmiştir.
TBK 58. maddesi (818 sayılı BK 49. maddesi) hükmüne göre, kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir. Hakim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde objektif olarak gösterilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hüküm vereceği Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde belirtilmiştir. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
Somut olaya gelince olay tarihi, olayların gelişim şekli, tarafların konumu ve yukarıda belirtilen ilkeler dikkate alındığında, davacı yararına hüküm altına alınan tazminat miktarı fazla olup daha alt düzeyde manevi tazminata karar verilmesi gerekirken yazılı biçimde karar verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nun 371. maddesi uyarınca davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine ve davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 29/03/2018 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Dava kişilik haklarına saldırı nedenine dayalı manevi tazminat istemine ilşkindir.
İlk derece mahkemesince, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, davalının istinaf başvurusu üzerine, İzmir Bölge adliye Mahkemesince davalının, subuta ilişkin istinaf isteminin reddine, hükmedilen manevi tazminata dair istinaf isteminin ise kabulu ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yeni miktar üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Anılan karar, tarflarca temyiz edilmiş olup hükmedilen manevi tazminat miktarının daha alt düzeyde takdiri gerektiğinden bahisle Dairemizce bozulmuştur.

Davacı vekili, müvekkili davacının ünlü bir işadamı olduğunu, davacının, eskiye dayalı tanıdığı olan davalı ile 25 yıl sonra sosyal medya üzerinden tesadüfen irtibat kurduğunu, yurtdışında yaşayan davalı ile iş seyahatleri esnasında biraraya geldiğini ve rıza ile cinsel birlliktelik yaşadıklarını, davlının evliliğini henüz sona erdirmediğini öğrenen müvekkilinin davalıyı terk ettiğini, bu durumu kabullenmeyen davalının cinsel saldırıya uğradığından bahisle Cumhuriyet başsavcılığına şikâyette bulıunduğunu, ayrıca yaşanılan ilişkiyi müstehcen ifadelerle eşine mesaj atmak suretiyle kişilik haklarına saldırıda bulunduğundan bahisle manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili, müvekkilinin iş dünyasında tanınmış bir aileden geldiğini, davacı ile 25 yıl öncesine dayalı bir tanışmasının olduğunu, o yıllarda davacının evlilik teklifini reddeden davalının, yıllar sonra kendisi ile sosyal medya (facebook) üzerinden irtibat kuran davacıya cevap verdiğini, davalının... şehrinde bir arkadaşının partisine katıldığı sırada davacının da aynı otele gelerek davalının karşısına çıktığını, davacının, davalının kaldığı otel odasına girip, rızası olmadığı halde davalı ile cinsel birliktelik yaşadığını, darp ettiğini, bu nedenle davalının Anayasal şikayet hakkını kulandığını, olayı basına vermediğini, muhtemelen adliye muhabirleri tarfından haber yapıldığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü Anayasa’nın 36. maddesinde “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır, 25. maddesinde, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı belirtilmiş, BK’nın 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.
Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir.
Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Somut olayda, tarafların gerek davacının cinsel saldırıya uğradığını iddia ettiği ... şehrinde ve sonrasında başka yerlerde buluştukları, rızaya dayalı cinsel birliktelik
yaşadıkları, hatta hamile kalan davalının kürtaj olduğu, taraflar arasında sorunlu bir dönemin başladığı, davalının, yaşadığını iddia ettiği olayları sıralayarak Cumhuriyet başsavcılığına başvurduğu, davacının da karşı iddia ve iftira suçlamasıyla şikayette bulunduğu, yapılan soruşturma sonunda, davacı hakkında delil yetersizliğinden, davalı hakkında ise, Anayasal şikâyet hakkının kullanıldığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın verildiği anlaşılmıştır.
Şu durumda, mahkemece, yukarıda açıklanan olgular gözetilerek, istemin tümden reddi gerekir, yerinde olmayan gerekçeyle davalının tazminat ile sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerektiği düşüncesinde olduğumdan Dairemiz çoğunluğunun görüşüne katılmıyorum. 29/03/2018





KARŞI OY YAZISI

Dava kişilik haklarına yapılan saldırı nedenine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacı, davalı ile önceden tanıştıklarını, sosyal medya üzerinden arkadaşlıklarını devam ettirdiklerini birkaç defa yüz yüze görüştüklerini, kendi rızası ile iki kez cinsel ilişkiye girdikleri, sonrasında davalı tekrar görüşmek istediğini ancak kendisinin görüşmeyi kabul etmediğini, bunun üzerine davalının eşine gönderdiği mesajda davacı ile aşk yaşadığını anlattığını,...C.Başsavcılığına verdiği şikayet dilekçesi ile kendisine zorla tecavüz ettiğini, ayrıca şiddet uyguladığını belirtiğini,...C.Savcılığınca yapılan soruşturma sonucunda hakkında takipsizlik kararı verildiğini belirterek uğradığı manevi zararın ödetilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
İlk Derece mahkemesince istemin kısmen kabulüne karar verilmiş, davalının istinaf başvurusu üzerine, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin kararı ile sübuta yönelik istinaf başvurusunun reddine, manevi tazminatın miktarına yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile bir miktar manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiş, karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davasını davalının kendisi hakkında...C.Başsavcılığına yaptığı haksız şikayet ile yaşanan ilişkiyi eşine mail yoluyla bildirilmesi nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığı olgusuna dayandırmıştır.
Gerek Dairemizin gerekse HGK’nın bir çok kararında da belirtiliği üzere, şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı halinde haksız şikayetten bahsedilemez. Kişinin gerçek olguya dayanan iddiasını kısmen ya da tamamen doğrulayacak kanıtlara dayanarak resmi mercilere başvurması uygulamada ve doktrinde hukuka uygun bir davranış olarak kabul edilmektedir. Yapılan şikayet sonucu takipsizlik kararı verilmesi hiçbir zaman şikayet hakkını, kişilik haklarına zarar verecek şekilde hukuka aykırı kullanıldığının ölçüsü olamaz. Anayasa ve yasalarla sağlanan özgürlük ortamında verilen hakların kullanılması kısıtlanamaz ve bu özgürlüğün kullanılması nedeniyle tazminat sorumluluğu doğmaz.
Kişilik hakları, kişinin kendi hür ve bağımsız varlığının bütünlüğünü sağlayan, herkese karşı ileri sürülebilen ve kaynağını Anayasa’dan alan, yani Anayasa’nın teminatı altında bulunan mutlak bir haktır. Bunun yanında yine kaynağını Anayasa’dan alan başka hak ve özgürlürler de vardır. Anayasa'da Hak Arama Hürriyeti olarak tanımlanan ve yargı mercileri önünde hak arama, ihbar ve şikayet ve dava açma özgürlüklerini de kapsayan haklar vardır. Hiç kuşku etmemek gerekir ki, sözü edilen bütün bu hak ve özgürlükler asla sınırsız değildir. Bir diğer anlatımla toplumda sulh ve huzurun gerçekleşmesi, adil bir dengenin kurulabilmesi için, bu Anayasal hakların gösterdiği özellikler itibariyle başkalarının hak ve çıkarlarıyla olan ilişkilerine göre daraltılması ve ve genişletilmesi gerekir. Hak ve çıkarların karşı karşıya gelmesi, yani hukuki çıkarların (yararların) çatışması halinde çatışan çıkarlar arasındaki sınırın, MK.nun 1. maddesindeki ana kural uyarınca hakim tarafından büyük bir özenle çizilmesi gerekir. Hakim, çatışan çıkarlar arasındaki bu sınırın MK'nun anılan maddesi uyarınca hukuk yaratarak belirlerken, Adalete uygun bir sonuca varması için öğretide ve uygulamada kabul edilmiş ve genelleşmiş olan kıstaslardan da yararlanmalıdır. Hiç Kuşku yok ki, hukuken korunan varlıklar olarak haysiyet, şeref ve hak arama özgürlüğü
soyut kavramlar olarak ele alındığından birinin diğerine üstünlüğü yoktur. Hukukça korunan
üstün hak ve çıkarın var olması da tek başına asla yeterli değildir aynı zamanda bu hak ve çıkarın kötüye kullanılmamış olması da gerekir. Anayasamızın 36 maddesinde herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu düzenlenmiş olup dava açma hakkı Anayasal bir hak ise de bu hakkın sınrları içinde kullanılması gerekir.
Somut olaya bakacak olursak davacı, davalı ile bir ilişki yaşamış ve sonrasında onunla görüşmek istememiştir. Davalı yaşadığı cinsel ilişkinin zorla olduğunu, davacının kendisine şiddet ve zor kullanarak tecavüz ettiğini iddia ederek davacı hakkında şikayetçi olmuştur. Taraflar arasında cinsel birliktelik yaşadığı konusunda uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık ilişkinin nasıl gerçekleştiği konusundadır.
Tarafların cinsel birliktelik yaşamaları sonradan yapılan şikayeti haklı görerecek delil ve emarenin varlığının kabulünü gerektirecek niteliktedir. Her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesi özel dairesi karar gerekçesinde tarafların gizli ilişki yaşamalarını maddi bir olgu olduğunu ve emare niteliğinde olmadığını belirtmiş olsada maddi olgunun kabulü emarenin de bulunduğunun kabulünü gerektireceğinden kendi içinde çelişkili bir gerekçedir. Davalının, davacının eşine gönderdiği mesajlarda cinsel birliktelik yaşadıklarını anlatması ise yaşanan gerçek bir olaya ilişkin olup, kişilik haklarına saldırı olarak değerlendirilemez. Yine davacının tanınan bir işadamı olması nedeniyle tarafların yaşadıkları ilişkinin basın-yayın organlarında yer alması da, davalının haksız bir eylemi olarak kabul edilemez. Butün bu hususlar dikkate alındığında davanın reddi gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun görüşüne katılmıyorum. 29/03/2018











Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2018 Yılı Kararları” sayfasına dön