4. Hukuk Dairesi 2016/15033 E. , 2019/867 K.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... ve ... aleyhine 16/06/2016 gününde verilen dilekçe ile evlilik birliği devam ederken üçüncü kişiyle birlikte olma iddiasına dayalı manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne dair verilen 11/05/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı ve davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan davalı ...’ya yönelik temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Davacının ve diğer davalı ...’un diğer temyiz itirazlarına gelince
Dava, evlilik birliği devam ederken üçüncü kişiyle birlikte olma iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş hüküm, davacı ve davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalı ... ile 1993 yılında evlendiklerini, davalı ...’ın diğer davalı ... ile tanışarak ilişkiye girdiğini, diğer davalı ...’in davalı ...'ın evli olduğunu bildiğini belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuş olup, tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
Davalı ... talep edilen manevi tazminatın zaman aşımına uğradığını, davacı aleyhine boşanma davası açtığını, davanın retle sonuçlandığını ve kesinleştiğini, davacıdan ayrı yaşadığı dönemde diğer davalı ile duygusal bir ilişki yaşamaya başladıklarını, davacının bu ilişkiyi boşanma davası sırasında bildiğini, bu davanın ancak boşanma davasında dile getirilebileceğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Davalı ..., diğer davalı ... ile müşterek bir çocuklarının olduğunu, davalı ...' ın eşinden uzun süredir ayrı yaşadığını, evliliğin fiilen bittiğini, kendisinden çocuğunun olması nedeniyle diğer davalı ile birlikte yaşadıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davalıların ahlaka aykırı davrandığı, bu aykırılığın hukuka aykırılığa da neden olduğu, davalıların hukuka aykırı eylemi nedeniyle davacının toplum içerisindeki statüsünün bozulduğu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesinde özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkının düzenlendiği, toplumda yaşayan diğer fertlerin de ailenin korunmasına yönelik hareketlerde bulunması gerektiği, aileyi oluşturan eşlere karşı 3. kişilerin sorumluluklarının bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.
Dosya kapsamından, davacı ile davalı ... arasındaki Aydın 1. Aile Mahkemesinin 2008/804 esas 2009/271 karar sayılı boşanma davasının reddine karar verildiği, kararın 13/07/2010 tarihinde kesinleştiği görülmüş olup, tarafların manevi tazminat davasının açıldığı tarihte evli oldukları anlaşılmıştır.
Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair 4787 sayılı Kanunun 4. maddesi uyarınca 4721 sayılı TMK'nın üçüncü kısmı hariç olmak üzere ikinci kitabı ile 4722 sayılı Türk Medeni Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’a göre aile hukukundan doğan davalarda aile mahkemesi görevlidir.
Davacının davalı ...’dan TMK'nın 174. maddesi gereğince manevi tazminat talep ettiği, dolayısıyla uyuşmazlığın aile hukukuna ilişkin bulunduğu anlaşılmaktadır. Şu durumda manevi tazminata ilişkin işbu davanın 4787 sayılı Yasanın 4. maddesi gereğince, aile mahkemesinde görülmesi gerekmektedir. Görev sorunu, açıkça veya hiç ileri sürülmese de kendiliğinden (re’sen) dikkate alınır. Mahkemece, açıklanan olgular gözetilerek manevi tazminata ilişkin istem yönünden mahkemenin görevsizliği nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi yerine işin esasının çözümlenmesi doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle de bozulması gerektirmiştir.
3-Davalı ...’nın temyiz itirazlarının incelenmesinde ise
Dava evlilik birliği devam ederken, üçüncü kişi ile birlikte olma iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dava konusu uyuşmazlık, evlilik birliği devam ederken, eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiden diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunup bulunmayacağı hususundadır.
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06/07/2018 tarihli ve 2017/5 E. - 2018/7 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere TMK 185/3 maddesinde düzenlenen sadakat yükümlüğü, evlilik sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, ihlal edilmesi durumunda yalnızca sözleşmenin taraflarının yani eşlerin birbirlerine karşı ileri sürebilecekleri nisbi hak niteliğindedir. Yani mutlak bir hak mahiyetinde olmadığı için, herkese karşı ileri sürülemez.
Davacı, kişilik hakkı ihlallerini düzenleyen genel hükümlere yani TMK’nun 24-25 ve TBK’nun haksız fiil sorumluluğuna ilişkin temel düzenlemesi olan 49/1 (BK. 41/1) ve kişilik değerlerinin zedelenmesine ilişkin TBK 58. (BK 49.) maddelerine de dayanamaz. Söz konusu yasa maddeleri gereğince haksız fiil sorumluluğundan söz edilebilmesi için, diğer şartların yanında ayrıca zarara sebep olan fiilin hukuka aykırı olması yani emredici bir hukuk normuna aykırı olması gerekir. Somut olayda, eş olmayan davalı yönünden fiilin hukuka aykırılık şartı gerçekleşmemiştir.
Müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin de uygulanması mümkün değildir. Zira, TBK’nun 61. (BK 50.) maddesinde birden fazla kişinin ortak kusurlu davranışları nedeniyle bir zarara yol açmaları durumunda müteselsil sorumluluğun söz konusu olacağı düzenlenmiştir. Bu kapsamda sorumluluğa gidilebilmesi için, aldatan eş ile birlikte olan davalının fiilinin de hukuka aykırı olması gerekir. Davalının dava dışı eş ile birlikteliği şeklindeki davranışı, aldatılan eş yönünden haksız fiil olarak nitelendirilemeyeceğinden müteselsil sorumluluk esasına göre de sorumluluğuna gidilemez.
Aldatılan eş yansıma yoluyla zarara uğradığını da iddia edemez. Zira, üçüncü kişinin aldatan eşe karşı herhangi bir hukuka aykırı eylemi ve verdiği herhangi bir zarar bulunmadığından, yansıma yoluyla istenebilecek zarar da sözkonusu olamaz.
TBK’nun 49/2 (BK.41/2) maddeleri gereği, fiilin emredici bir norma değil de sadece ahlaka aykırı olması durumunda, sorumluluğa gidilebilmesi için, failin zarar görene zarar verme kastıyla yani somut olayda, davalının davacı aldatılan eşe bilerek ve isteyerek zarar vermeyi amaçlamış olması gerekir. Sadece birlikte olduğu eşin evli olduğunu bilmesi bu tür sorumluluk için yeterli değildir.
Şu durumda açıklanan yasal düzenlemeler ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun yukarıda anılan kararı uyarınca yerel mahkemece, evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan davalıya karşı açılan davanın tümden reddedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda (2) nolu bentte gösterilen nedenlerle davacı ile davalılardan ... yönünden ve (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalılardan ... yararına BOZULMASINA, davacı vekilinin davalılardan ...’ya yönelik diğer temyiz itirazlarının ilk bentte gösterilen nedenlerle reddine ve taraflardan peşin alınan harçların istekleri halinde geri verilmesine 20/02/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.
4. Hukuk Dairesi 2016/15033 E. , 2019/867 K.
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 16 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 12 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 8 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 15 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 43 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 28 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 17 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 22 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 17 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 17 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat