7. Hukuk Dairesi 2016/34663 E. , 2016/17863 K.
'İçtihat Metni'
Mahkemesi :Asliye Hukuk Mahkemesi
(İş Mahkemesi Sıfatıyla)
YARGITAY İLAMI
Davacı vekili, Dairemizin 03.11.2014 gün ve 2014/12565- 2014/19980 E.K sayılı onama kararının maddi hataya dayandığını ileri sürerek, maddi hatanın giderilmesi isteğinde bulunmuştur.
Dairemiz kararında maddi hata yapıldığına dair dilekçede özetle dosya kapsamında yer alan delillere ve iş bu dava ile aynı şekilde aynı iş yeri ile ilgili aynı davalı hakkında dava açan ve dosyasında ibraname olan diğer işçilerin ... 1.Asliye İş Mahkemesinde görülen davalarında mahkemece dosyaların bilirkişiye gönderildiği ve bu ibranamelerin makbuz niteliğinde değerlendirildiğini ve Dairemizce bu kararlar hakkında onama kararı verilerek işçilerin haklarına kavuştuğunu, bu nedenle ibraname nedeni ile davanın tümden reddine karar veren yerel mahkeme kararının bozulması gerektiğini, onama kararının maddi hataya dayandığını iddia etmiş ve Dairenin onama kararının kaldırılmasını istemiştir.
Dosya ve ekleri ile davacı vekilinin maddi hata talepli dilekçesinin incelenmesinde, davacının düz işçi olduğu ve fazla çalışma, genel tatil ve hafta tatili ücretleri talepli dava açtığı ve mahkemece hiçbir araştırma yapılmadan ibraname nedeni ile davanın reddine karar verildiğini ancak Daire tarafından aynı taleplerle ve aynı davalıya karşı açılan emsali nitelikte ki çok sayıda dosyada ibranamelerin makbuz hükmünde kabul edilerek bakiye alacaklara hükmedildiğini ve bu kararların onanarak işçilerin haklarına kavuştuğunu bu nedenle maddi hataya dayalı olarak aynı iş yerinde aynı şartlarda çalışan ve iş yeri dosyaları birbiri ile aynı olan kimi işçilerin alacak taleplerinin kabul edildiğini kimi işçilerin ise ret edildiğinden bu ret kararlarının onanmasının hatalı olduğunu iddia ettiği görülmektedir. Her ne kadar Dairemizce ibraname nedeni ile davacının dava konusu alacakların ödendiğinden bahisle davanın reddine dair verilen bu karar onanmış ise de ilgili ibraname içeriği ve Dairemizce 2014/18830E, 2014/ 18831E, 2015/ 14526E sayılı dosyalarda ibranamelerin makbuz niteliğinde kabul edilerek bakiye alacaklara hükmedilen kararların onandığı ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun ibranameye ilişkin hükümleri de göz önünde bulundurulduğunda ibranameye ilişkin ödemeler içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz kabul edilerek, belirlenen alacaklardan mahsubu ile bakiye alacakların tahsili gerekirken gerçek ücret alacak tutarlarının ne olduğu dahi belirlenmeden ibranameye değer verilerek davanın tümden reddi isabetsiz olmuştur. Emsal kararlarımız ve yerleşik içtihatlara göre, Dairemizin anılan kararının maddi hataya dayandığı görülmekle ortadan kaldırılmalı, davacının 02.06.2014 tarihli karara yönelik temyiz itirazları yeniden incelenmelidir.
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekillince istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2- Davacı, davalı şirkete ait Kavşak bendi H.E.S inşaatında çalıştığı dönem içerisinde bir kısım ücret alacaklarının ödenmediğini, projenin belirsiz süreli sona ermesi gerekçe gösterilerek iş akdine son verildiğini ve ücret ödemelerinde sorun çıkartılarak hep birtakım evraklar imzalatılmaya zorlandığını bu nedenle çalışması karşılılığında ödenmeyen fazla çalışma, genel tatil alacağı ve hafta tatili ücret alacalarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı, davacının çalıştığı dönem içerisinde kendisine tüm asli ve feri haklarının ödendiğini, davacının dava konusu talepleri yönünden hiçbir alacağı olmadığını, dosyaya ibraz edilen ibra belgesinde fazla, çalışma, hafta tatili resmi tatillerden ötürü tüm hak ve alacaklarını aldığını beyan ettiği ve bunun imzaladığı belge ve para ödeme makbuzları ile sabit olduğunu, yine imzalı bordrolarda da fazla mesai alacağının olmadığının anlaşıldığını gece çalışması adı altında istenen alacakların gerçek dışı olduğunu işçilerin sözleşmelerinde böyle bir düzenleme olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, 25.06.2013 tarihli ibranamenin BK'nın 420. Maddesinde belirtilen şartları taşıdığı görüldüğünden, ibra sözleşmesine itibar etmek gerektiği, zira ibranamede davacının iş akdinin fesih tarihi ve ibranamenin düzenlenme tarihinin açıkça yazıldığı, davacı tarafından ibranamenin altının imzalandığı, ibranamenin, iş akdinin fesih tarihi olan 25.04.2013 tarihinden bir ay sonra düzenlendiği, davacının alacak kalemlerinin tek, tek belirtildiği, belirtilen alacak kalemlerinin 11.06.2013 tarihinde 9.466,48 TL olarak İş Bankası'na davacı adına yatırıldığı, dolayısıyla 25.06.2013 tarihli ibranamenin BK'nın 420. Maddesine uygun olarak düzenlendiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Taraflar arasında dosya içerisinde bulunan ibranameye değer verilip verilmeyeceği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Türk Hukukunda ibra sözleşmesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, kabul edilen Yasanın 132 inci maddesinde “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” şeklinde kurala yer verilmiştir.
İş ilişkisinde borcun ibra yoluyla sona ermesi ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420 inci maddesinde öngörülmüştür. Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420 inci maddesinde, iş sözleşmesinin sona ermesinden itibaren bir ay içinde yapılan ibra sözleşmelerine geçerlilik tanınmayacağı bildirilmiştir. Aynı maddede, alacağın bir kısmının ödenmesi şartına bağlı ibra sözleşmelerinin (ivazlı ibra), ancak ödemenin banka kanalıyla yapılmış olması halinde geçerli olacağı öngörülmüştür. 4857 sayılı İş Kanununun 19 uncu maddesinde, feshe itiraz bakımından bir aylık hak düşürücü süre öngörülmüş olmakla, feshi izleyen bir ay içinde işçinin işe iade davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu noktada feshi izleyen bir aylık süre, işçinin eski işine dönüp dönmeyeceğinin tespiti bakımından önemlidir. O halde feshi izleyen bir aylık sürede işverenin olası baskılarını azaltmak, iş güvencesinin sağlanması için de gereklidir. Geçerli ve haklı neden iddialarına dayanan fesihlerde dahi ibraname düzenlenmesi için feshi izleyen bir aylık sürenin beklenmesi gerekir. Bir aylık bekleme süresi kısmi ibra açısından işçinin bir kısım işçilik alacaklarının ödenmesinin bir ay süreyle gecikmesi anlamına gelse de temelde işçi yararına bir durumdur. Hemen belirtelim ki bir aylık bekleme süresi ibra sözleşmelerinin düzenlenme zamanı ile ilgili olup ifayı ilgilendiren bir durum değildir. Başka bir anlatımla işçinin fesih ile muaccel hale gelen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücreti gibi haklarının ödeme tarihi bir ay süreyle ertelenmiş değildir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun değinilen maddesinde, işverence yapılacak olan ödemelerin banka yoluyla yapılması zorunluluğunun getirilmesi, ibranamenin geçerliliği noktasında sonuca etkilidir. Ancak banka dışı yollarla yapılan ödemelerde de borç ibra yerine tamamen veya kısmen ifa yoluyla sona ermiş olur.
Sözü edilen yasal düzenleme, sadece işçinin alacaklı olduğu durumlar için işçi yararına kısıtlamalar öngörmektedir. İşverenin cezai şart ve eğitim gideri talep ettiği yine işçinin vermiş olduğu zararın tazminine dair uygulamalarda ve hatta sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde işçinin işverene borçlu olduğu durumlarda, taraflar, herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın işçinin borçlarını ibra yoluyla sona erdirebilirler.
Değinilen maddenin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri tazminat ve alacaklar dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün haklar yönünden uygulanır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Ancak 6098 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olmadığı dönemde imzalanan ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. İbranamenin feshi izleyen bir aylık süre içinde düzenlenmesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılmamış oluşu 01.07.2012 tarihinden önce düzenlenen ibra sözleşmeleri için geçersizlik sonucu doğurmaz.
Somut olayda dosyaya sunulan ve davacı tarafından imzalı ancak el yazılı olmayan 25.06.2013 tarihli ibranamede dava konusu alacaklara ilişkin olarak “ …Ulusal bayram ve genel tatil günlerinde yaptığım tatillere ilişkin ücretlerimin tamamını ilgili aylarda aldım. Yaptığım fazla çalışma ve hafta tatili çalışmaların karşılığını izin olarak kullandım. Kullanamadığım pazar, resmi tatil ( ulusal bayram ve genel tatil) ve fazla çalışmalarımın kalan tamamının 2 katı karşılığı 4.875,00 TL aldım, …“ şeklinde beyanın yer aldığı görülmüştür. Mahkemece bilirkişi raporu dahi aldırılmadan ilgili ibraname ve ödeme belgeleri dikkate alınarak davanın reddine karar verilmiştir.
Borçlar Kanunun 420/1 ve 2 fıkraları 'işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.
Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.' hükmünü içermektedir. Dosya kapsamına göre davacının hak ettiği gerçek alacak tutarları hesaplanarak yapılan ödemeler içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz kabul edilerek belirlenen alacaklardan mahsubu ile bakiye alacakların tahsiline karar verilmelidir. Bu itibarla mahkemece öncelikle bilirkişi incelemesi yaptırılarak davacının talep ettiği ücret alacakları hesaplanmalı varsa bu alacaklara ilişkin ödemeler hesaplanan alacaklardan mahsup edilmeli ve tüm dosya kapsamında yer alan belgeler değerlendirilerek davacının alacağı olup olmadığı tespit edilmelidir. Mahkemece yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup davacının bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerinde olduğundan Dairemiz onama kararı kaldırılarak hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Dairemizin 03.11.2014 günlü, 2014/12565- 2014/19980 E.K. nolu ONAMA kararının kaldırılmasına, temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 31.10.2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
(M) (M)
KARŞI OY YAZISI
Somut uyuşmazlıkta davacı, davalı işyerinin Kavşak bendi HES inşaatında çalıştığını, işlerin durması sebebiyle iş akdinin feshedildiğini, hafta tatili kullandırılmadığını, resmi tatil günlerinde çalıştığını, ücretinin düşük gösterilip bir kısmının elden ödendiğini belirterek fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil ile gece çalışma ücretine ilişkin alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
Davalı, davacının dava açmakta hukuki yararının olmadığını, alacakların zamanaşımına uğradığını, fazla mesai, hafta tatili, genel tatil alacağı olmadığını, denkleştirme usulünün uygulandığını, davacının ibra sözleşmesi imzaladığı 07.01.2011 ile 01.07.2011 tarihleri arasında Enerji-Sa'nın talimatı ile işlerin durduğunu 01.07.2011 tarihinde iş başı yapıldığını, 24.02.2012 tarihinde meydana gelen kaza sebebiyle yine işlerin durduğunu, bu sürelerde çalışma yapılmadığını, gece çalışması adı altında alacak talep edemeyeceğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, 06.07.2013 tarihli ibranamede davacının dava konusu alacaklarını tek tek belirterek ödendiğini, buna ilişkin banka dekontunun bulunduğunu, 06.07.2013 tarihli ibranamenin de 6098 sayılı Yasanın 420. maddesine uygun olması nedeniyle açılan davanın reddine karar verilmiş, verilen karar Dairemizin 2014/12571 E. 2014/19964 K. sayılı ilamı ile onanmıştır.
Davacı aynı mahiyette olan davalarda ibranamelerin makbuz niteliğinde değerlendirildiğini ve Dairemiz tarafından bu kararların onandığını bu nedenle ibraname nedeniyle davanın tümden reddine karar veren yerel mahkeme kararının bozulması gerektiğini, onama kararının maddi hataya dayandığını iddia ederek Dairenin onama kararının kaldırılmasını istemiştir. Dairemizin 2016/35263 E. 2016/17859 Karar sayılı ilamı ile, 'mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılarak davacının fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücret alacakları hesaplanmalı varsa bu alacaklara ilişkin ödemeler hesaplanan alacaklardan mahsup edilmeli, davacının fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil alacağı olup olmadığı tespit edilmesi gerekiren mahkemece yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olduğundan Dairemiz onama kararının kaldrılmasına ve temyiz olunan kararın bozulmasına' karar verilmiştir.
İş ilişkisinde borcun ibra yoluyla sona ermesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 420. maddesinde öngörülmüştür. Sözü edilen hükme göre işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi ile sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkca belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu halde dahi ödemelerin banka aracılığıyla yapılması gerekir.
İbranamede davacıya kıdem, ihbar ve izin ücreti karşılığının miktar belirtilerek ödendiği, kullanamadığı ulusal bayram genel tatil ve fazla çalışmaları karşılığı kalan miktarın iki katının karşılığının miktar olarak belirtilip ödendiği, tüm normal ücretleri, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde yaptığı çalışmalara ilişkin ücretlerinin tamamını ilgili aylarda aldığını belirtilmiştir. İbraname usulüne uygun olarak fesihden bir ay sonra düzenlenmiş ve banka aracığıyla ile ödemeler yapılmıştır. Kaldı ki 22.Hukuk Dairesi ve 9.Hukuk Dairesinin bir çok kararında ibranamede alınan miktarlar açıklanmasa da alacaklar tek tek sayıldığından ibranameye değer verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Tüm dosya kapsamı ve mevcut deliller birlikte değerlendirildiğinde dosyaya sunulan ibranamenin 6098 sayılı Borçlar Kanununun 420. maddesinde belirtilen şartları taşıdığı anlaşıldığından mahkeme kararının onanması görüşünde olduğumuzdan Sayın çoğunluk görüşüne katılamamaktayız. 31/10/2016
7. Hukuk Dairesi 2016/34663 E. , 2016/17863 K
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 23 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 12 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 25 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 18 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen İctihat
-
- 0 Cevaplar
- 9 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 25 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 14 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 45 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen İctihat
-
- 0 Cevaplar
- 16 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 23 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat