8. Hukuk Dairesi 2015/24137 E. , 2018/16011 K.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : İstihkak
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
K A R A R
Davacı 3. kişiler vekili, hacze konu mahcuzların borçluya ait olmadığını, davacı şirketin faaliyet alanı ile ilgili olduğunu açıklayarak davanın kabulüne ve tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı alacaklı vekili, sunulan sözleşmelerin ve faturaların her zaman düzenlenebilir nitelikte olduğunu, mal kaçırma amacı ile hareket edildiğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, haczin gerçekleştirildiği yer, borçlunun ortağı ve temsilcisi olduğu davacı 3. kişi şirkete ait işyeri olup, limited şirket ortağının şahsi borcu nedeniyle şirket mallarının haczedilemeyeceği, ancak ortağın şirket hissesi ve tasfiye payı üzerine haciz uygulanabileceği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dava, üçüncü kişilerin İİK'nin 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.
1- Davacı ..., takip borçlusu olup, borçlunun hem 3. kişi ...ni temsilen, hem de kendi adına asaleten dava açtığı dava dilekçesinde belirtilmiştir. Ne var ki, malı haczedilen borçlunun istihkak davası açma hakkı bulunmamaktadır. İİK'nin 96 ve devamı maddelerinde istihkak davasının 3. kişi veya alacaklı tarafından açılabileceği öngörülmüş, borçluya dava açma hakkı tanınmamıştır. Bu durumda, davacı ... açısından sıfat yokluğu nedeni ile davanın reddine karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi doğru olmamıştır.
2-11.7.2014 tarihinde yapılan hacizde, 3. kişinin istihkak iddiası üzerine, İcra Müdürlüğünce, haczin İİK'nin 97. maddesi uyarınca yapılmasına karar verildiği, alacaklı vekilince istihkak iddiasının kabul edilmemesi üzerine, müdürlükçe dosyanın İİK'nin 97. maddesi uyarınca istihkak konusunda karar verilmek üzere, İcra Mahkemesine gönderildiği, ... İcra Hukuk Mahkemesi'nin 21.07.2014 tarihli 2014/283-2014/344 sayılı kararı uyarınca, takibin devamına, üçüncü kişinin kararın tebliğinden itibaren 7 gün içinde istihkak davası açmakta muhtariyetine karar verildiği, anılan mahkeme kararının 3. kişiler Serkan Soytek ve ...’na ayrı ayrı 09.09.2014 tarihinde tebliğ edildiği, temyize konu davanın ise 7 günlük yasal süre geçtikten sonra 17.09.2014 tarihinde açıldığı anlaşılmakla davacılar Serkan ve Yasemin yönünden davanın süresinde açılmadığı gerekçesi ile reddine karar verilmesi gerekirken, davanın kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur.
3- Dava konusu haciz, borçluya ödeme emri tebliğ edildiği adreste ve borçlunun huzurunda yapılmıştır. Bu halde İİK'nin 97/a maddesindeki mülkiyet karinesi borçlu, dolayısıyla davacı alacaklı yararınadır. Karinenin aksinin davacı 3.kişi tarafından ispat edilmesi gerekir. İspat yükü altında olan ve karinenin aksini her türlü delille kanıtlama olanağına sahip olan davacı üçüncü kişi ...’nun dayandığı adi nitelikteki satım sözleşmesi ve bu sözleşme uyarınca tanzim edilen faturalar her zaman temini mümkün olan belgelerden olup, anılan bu sözleşme ve faturaların borcun doğumundan sonraki tarihleri taşıdığı da görülmektedir. Buna göre karinenin aksinin kanıtlandığı kabul edilemez. O halde, Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönüne alınarak, davacı ...’in açtığı davanın reddi yerine oluşa ve dosya içeriğine uygun düşmeyen gerekçe ile kabulüne yönelik hüküm kurulmuş olması da doğru olmamıştır.
4- Davacı ... İnş. Tur. Tic. İth. San. Ltd. Şti. yönünden ise
Türk Medeni Kanunu’nun 47/1. maddesinde tüzel kişiler, kendilerini oluşturan kişi veya mal topluluklarından bağımsız ve ayrı kişilikler olarak tanımlanmıştır. Tüzel kişiler süreklilik arz eden ortak bir amacı gerçekleştirebilmek için ortaklarından ayrı ve bağımsız bir kişiliğe sahip olduğundan, malvarlıkları da ortaklarının malvarlığından ayrıdır. Bu nedenle, ortaklığın alacaklılarına karşı sadece ortaklığın sorumlu olacağına dair sınırlı sorumluluk ilkesi kabul edilmiştir Ancak uygulamada, sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü yükümlülükler ile borçlardan ve sorumluluklardan kurtulmak için tüzel kişiliğin bir araç olarak kötüye kullanıldığı ve kişilerin tüzel kişilik perdesinin arkasına sığındığı istisna da olsa bazen görülebilmektedir.
Tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin amacı ise, tüzel kişiliğin ayrılığı ilkesinin kötüye kullanılarak hukuki sorumluluktan kaçınmayı önlemek, hakkaniyeti sağlamaktır. Temelini Medeni Kanun m. 2 de düzenlenmiş olan dürüstlük kuralından alan bu teori ile uygulamada şirketlerin tüzel kişiliğin perdesine sığınarak alacaklılarına borçlarını ödemelerinden kaçınmalarına engel olmaktadır. Perdeyi aralamak teorisiyle, tüzel kişiliğin ayrılığı ilkesinin kötüye kullanıldığı durumlarda farklı tüzel kişilik savunması kabul edilmeyerek perdenin arkasındaki kişi sorumlu tutulabilmektedir. Başka bir anlatımla perdeyi aralama teorisiyle birlikte tüzel kişinin borcundan üyelerin, üyelerin borcundan tüzel kişinin ya da ana ortaklıkla yavru ortaklıkların özdeş kılınarak sorumlu tutulmasına olanak sağlanmaktadır. ( Coşkun Koçak, Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması 1. Uluslararası Ticaret Sempozyumu 02 Şubat 2008 Marmara Üniversitesi Hukuk FakültesiYayını s.h.58)
Teorinin uygulanması sonucunda tüzel kişiliğe hukuken tanınan kişilik tamamen ortadan kaldırılmamakta, sadece somut olaya özgü olarak istisnaen tüzel kişi ile üyeleri arasındaki mutlak olan şahıs ve mal ayrılığı ilkesi uygulanmamaktadır.
Somut olayda, dosya kapsamında yer alan ticaret sicil kayıtlarına göre takip borçlusu ... davacı şirkette 599 hisseye, diğer ortak ... ise 1 hisseye sahiptir. Hakim ortak olan borçlu, tüzel kişiliğin perdesine sığınarak alacaklılarına karşı borçlarını ödemekten kaçınmıştır. Buna göre, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması sureti ile tüzel kişi ile üyeleri arasındaki mutlak olan şahıs ve mal ayrılığı ilkesi uygulanmayarak davacı 3.kişi şirketin davasının reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün İİK'nin 366. ve HUMK'nin 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca İİK'nin 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 20.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
8. Hukuk Dairesi 2015/24137 E. , 2018/16011 K
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 28 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 114 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 23 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 12 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 23 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 18 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 20 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 23 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 15 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 13 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat