8. Hukuk Dairesi 2015/15649 E. , 2018/2705 K.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali ve Tescil
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı vekili dava konusu 446 ada 10 parsel sayılı taşınmazın hazine adına kayıtlı olduğunu, bu yere ait tapu kaydında davacı adına muhdesat şerhinin bulunduğunu, taşınmaz üzerindeki evin geçici olarak davalı kardeşe verildiğini, davacının daha sonra bu evi geri istediğini ancak kardeşinin vermediğini bu nedenle dava konusu taşınmaz ve muhdesatlara yönelik olarak davacının zilyetliğinin belirlenerek, muarazanın ve davalının vaki müdahalesinin önlenmesini talep etmiştir.
Davalı vekili dava konusu taşınmaz üzerindeki evin tarafların anne ve babalarına ait olduğunu, hak düşürücü sürenin dolduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davalının taşınmazın zilyedi olduğu, davacının davalının oturmasına izin verdiği, TMK 984. maddesine göre dava açma hakkının 2 ay ve 1 yıllık süreye tabi olduğu, bu süreler içinde davanın açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Dava zilyetliğin tespiti ve vaki müdahalenin önlenmesi talebine ilişkindir.
Bilindiği üzere 6100 sayılı HMK‘nın 4. maddesinde sulh hukuk mahkemelerinin görevi belirlenmiş olup buna göre, dava konusunun değer ve tutarına bakılmaksızın kiralanan taşınmazların ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dahil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalar, taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin davalar, taşınır ve taşınmaz mallarda salt zilyetliğin korunmasına yönelik olan davalar ve bu kanun ile diğer kanunların sulh hukuk mahkemesi ve sulh hukuk hakimini görevlendirdiği davalardır. Yine Kanunun 383. maddesinde çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkemenin aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece sulh hukuk mahkemesi olduğu düzenlenmiştir.
Öte yandan aynı kanunun 2. maddesinde asliye hukuk mahkemelerinin görevi belirlenmiş olup buna göre “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın mal varlığı haklarına ilişkin davalarla şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Bu kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir. “düzenlemesi yer almaktadır.
Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2009/8-518 e. 2009/573k. İçtihadında “TMK 981, 982 ve 983. maddeleri mal üzerinde zilyetlikten başka hiçbir hakkı bulunmayan kişilerin zilyetliğinin korunması için konulmuş hükümleri ihtiva etmektedir. TMK'nın 973. maddesinde zilyetlik 'bir şey üzerinde fiili hakimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir' biçiminde tanımlanmıştır. TMK'nın 982 ve 983. maddelerinde zilyetlik herhangi bir hakka bağlı olmaksızın dava yoluyla korunmuştur. Hemen belirtmek gerekir ki, zilyetliğin korunması davasıyla zilyet, zilyetliğin hakka dayandığını ispat külfetine katlanmadan sadece zilyetliğini öne sürerek sulh hukuk mahkemelerinde uygulanan basit yargılama usulünün sağladığı kolaylıklardan yararlanır. Zilyet, zilyetliğin arkasında bulunan ayni (nesnel) veya şahsi (kişisel) bir hakka dayandığı takdirde dava bir hak davası niteliğini kazanır.” denilmekle salt zilyetliğin korunması davaları ile zilyetliğin tespiti davaları arasındaki fark net bir şekilde açıklanmıştır.
Somut olaya gelince davacı vekili dava konusu 446 ada 10 parselin hazine adına kayıtlı olduğunu, bu parsel üzerinde 42 m2 lik bir ev bulunduğunu, davacının zilyet olarak Maliye Hazinesine ecrimisil ödediğini, aynı yere yönelik tapu kayıtlarında evin davacıya ait olduğuna dair muhdesat şerhinin bulunduğunu evin 11.05.1983 tarihinde yapıldığını, 7-8 sene önce evi kardeşi davalıya geçici olarak bıraktığını,davalının evi geri vermediğini ileri sürerek davacının zilyetliğinin belirlenmesini ve muarazanın ve vaki müdahalenin önlenmesini talep ettiğine ve temyiz dilekçesinde de dava konusu yerin zilyetliğinin davacıya ait olduğunun tespiti ile davalının buradan çıkarılmasını talep ettiğini yinelediğine göre yukarıda açıklanan bilgiler ışığında davaya bakma görevi asliye hukuk mahkemesine aittir. Mahkemece, görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, davanın salt zilyetliğin korunması olarak nitelendirerek işin esasına girip yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda belirtilen nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüne, usul ve yasaya aykırı bulunan hükmün 6100 sayılı HMK.nın Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMKnın 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, HUMK'nın 440/III- 3 bendi gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 26.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
8. Hukuk Dairesi 2015/15649 E. , 2018/2705 K.
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 13 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 9 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 17 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 14 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 11 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 19 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 14 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 13 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 18 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 12 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat