8. Hukuk Dairesi 2019/5024 E. , 2019/8862 K.

Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

8. Hukuk Dairesi 2019/5024 E. , 2019/8862 K.

'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali Ve Terkin


Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalılar ... vekili ile davalı ... vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

K A R A R

Davacı Hazine vekili, davalılar adına kayıtlı 736 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında kalan kısmının tapu kaydının iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece davanın kısmen kabulü ile 736 parsel sayılı taşınmazın 17.01.2008 tarihli fen bilirkişisi ...i tarafından dosyaya sunulan krokide gösterilen A (3522,70 m2), B (575,80 m2), C (553,73 m2) miktarındaki kısımlarının iptali ile davacı Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm, davalılar vekillerince temyiz edilmiştir.
Dava, tapu iptali ve terkin isteğine ilişkindir.
1.Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller Mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davalılar vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Davalılar vekillerinin diğer temyiz itirazlarına gelince
Davacı tarafça dava konusu parselin kıyı kenar çizgisi kapsamında kalan kısmına ilişkin tapu kaydının iptaline karar verilmesinin talep edildiği, yapılan yargılamada anılan parselin 17.01.2008 tarihli krokide gösterilen A (3522,70 m2), B (575,80 m2), C (553,73 m2) kısımlarının kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında kaldığı belirlendiğine göre, Mahkemece bu kısımlarının tapu kayıtlarının iptali ve kıyı olarak tapu sicilinden terkinine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde tapu kaydının iptali ile birlikte Hazine adına tesciline dair hüküm kurulması doğru olmamıştır. Ne var ki, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden temyiz edilen hükmün 1. fıkrasının HUMK'un 438/7 (HMK 370) maddesi uyarınca düzeltilerek onanması gerekmiştir.
SONUÇ: Davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle kabulü ile hükmün 1. fıkrasındaki “iptali ile davacı Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline” söz dizisinin hükümden çıkarılmasına, yerine “tapu kaydının iptali ve kıyı olarak tapu sicilinden terkinine” söz dizisinin yazılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK'nin Geçici 3. maddesi yollaması ile HMK'nin 370. maddesi (1086 sayılı HUMK'un 438/7. fıkrası) gereğince DÜZELTİLMİŞ BU ŞEKLİ İLE ONANMASINA, davalılar vekillerinin sair temyiz itirazlarının (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle reddine, taraflarca HUMK'un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine, 10.10.2019 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
Dava, 3621 sayılı Kıyı Kanunu’ndan kaynaklanan tapu iptali talebine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen kararın davalılar vekili ve davacı vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 15/06/2009 tarihli ve 2009/6353-6841 sayılı kararı ile 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa'nın 2. maddesi ile 3402 sayılı Yasa'nın 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen, “ Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır” hükmü gözetildiğinde, on yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması, hak düşürücü süre olumsuz dava şartlarından olup, kamu düzeni ile ilgili olması nedeniyle mahkeme kararının bozulmasına karar verildiği, Mahkemece, bozma ilamına uyularak, davanın hak düşürücü süre yönünde reddine, davacı tarafından yapılan yargılama masraflarının üzerinde bırakılmasına, davalı lehine vekalet ücretine takdirine yer olmadığına karar verilmiştir.
Hükmü, davacı Hazine vekili temyiz etmiştir. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 06.05.2010 tarihli, 2010/4531 - 5357 sayılı kararı ile davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin yerel mahkeme kararında isabetsizlik olmadığı belirtilerek bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının reddine karar verilip, hüküm, yargılama gideri ve vekalet ücreti yönünden bozulmuştur. Mahkemece, bozma ilamına uyularak yeniden davanın reddine, davacı tarafından yapılan 398,00 TL yargılama giderinin davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine, davacı Hazine vekil ile temsil edilmediğinden vekalet ücreti takdirine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm, davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 23/03/2011 tarihli 2011/2759-3257 sayılı kararı ile Mahkemece uyulan bozma kararı geregince davanın reddedilmesinde ve yargılama giderlerinin yazılı olduğu üzere hüküm altına alınmış olmasında, karar tarihi itibariyle isabetsizlik bulunmamakta ise de karardan sonra 19/01/2011 tarihinde yürülüğe giren 6099 sayılı Yasa’nın 16. maddesi ile 3402 sayılı Yasa’nın 36. maddesine ilave düzenlemeler getiren 36/A maddesine göre yargılama gideri ve vekalet ücreti yönünden karar verilmek üzere hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece bozma ilamına uyularak davanın reddine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına davalılar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm, davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 25/04/2014 tarihli 2013/14718 Esas, 2014/8224 sayılı Kararı ile Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarihli, 2009/31-77 sayılı kararı ile hak düşürücü süreye ilişkin hükmün iptal edildiği, 23/07/2011 tarihinde kararın Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında, 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün verildiği tarih itibariyle doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasa’nın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de, 10/03/1969 tarihli ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere, iptalin kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemeyeceği ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girmeyeceği, buna göre davanın reddine ilişkin kurulan hükmün Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra doğru olduğunun söylenemeyeceği, buna göre işin esası hakkında değerlendirme yapılmak ve 6099 sayılı Yasa hükümleri gözetilmek suretiyle, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle hükmün bozulduğu, davalılar vekilinin karar düzeltme talebinin reddedildiği, Mahkemece bozma ilamına uyularak, davanın kısmen kabulüne, yargılama masraflarının davacı üzerinde bırakılmasına, 1800 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine karar verilmiş, hüküm, bir kısım davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin ilk kararın, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince hak düşürücü süre yönünden davanın reddi gerektiğinden bahisle bozulduğu, bozma ilamına ilişkin karar düzeltme talebinin reddedildiği, Mahkemece, bozma ilamına uyularak davanın reddine karar verildiği, Hazine vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince hükmün esası yönünden temyiz itirazlarının reddedildiği, hükmün yargılama masrafı ve vekalet ücreti yönünden bozulduğu, bozma ilamına ilişkin olarak davacı Hazine vekilinin karar düzeltme talebinde bulunmadığı, Mahkemece bozmaya uyularak verilen davanın reddi ve davacı tarafından yapılan yargılama masrafının davalılardan alınıp davacıya verilmesine ilişkin karar, Hazine vekilinin temyizi üzerine 1. Hukuk Dairesince hükmün esası yönünden davanın reddedilmesinde isabetsizlik bulunmadığı belirtilerek 3402 sayılı Yasa’nın 36/A maddesine göre yargılama gideri ve avukatlık ücreti yönünde karar verilmek üzere bozulmuş, Mahkemece bozmaya uyularak yeniden davanın reddine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına ilişkin verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince hükmün esası yönünden de bozulmuştur.
Mahkemece, bozmaya uyularak davanın esasına ilişkin verilen hak düşürücü süre yönünden davanın reddi kararı, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince 06/05/2010 tarihli ve 21/03/2011 tarihli bozma kararları ile esasa ilişkin temyiz itirazları reddedilerek artık kesin hüküm haline gelmiştir. Her ne kadar Mahkeme hükmün onanan kısmı yönünden de bozmadan sonra verdiği kararlarda yeniden hüküm kurmuş ise de, bu usuli bir hata olup, sonuca etkili değildir ve yok hükmündedir. Hükmün onanan kısmı kesinleşmiş artık kesin hüküm haline gelmiştir. Kesin hüküm, hükmü veren mahkeme de dahil olmak üzere bütün mahkemeleri bağlar. Kesin hüküm kamu düzenine ilişkin olduğundan, tarafların iradesine tabi değildir.
Hukuki güvenlik ve yargıya güven kesin hüküm müessesesi ile sağlanır. Hukuki güvenlik ilkesi hukuk devleti ilkesinin olmazsa olmaz koşulu olup, mevcut emredici hukuk kurallarının herkese eşit şekilde ve düzgün bir şekilde uygulanmasını da içeren bir ilkedir. T.C. Anayasa’sının 2. maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri sayılırken, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu vurgulanmıştır. Hukuk devleti kişilerin hukuki güvenliğini sağlayan bir devlettir.
Hukuki güvenlik ilkesi, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını önceden bilmesi, tutum ve davranışlarını buna göre güvenle düzene sokabilmesi anlamına gelir. Hukuk devleti hukuk kurallarının onu koyanlar da dahil olmak üzere, her kişi ve kuruluşu bağlamasını ifade eder. Hukuk devleti kavramının özünü devlet organlarının hukuka bağlılığı yani, yönetimin eylem ve işlemlerini hukukun içinde kalarak yerine getirmesi oluşturmaktadır.
T.C. Anayasası 36. maddesi ' Herkes .. adil yargılanma hakkına sahiptir. ' hükmünü içerir. Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılanma başlığı taşıyan 6. Maddesinde ' Herkes …. davasının ….. hakkaniyete uygun …… olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. ' denilmektedir.
Adil yargılanma hakkının en önemli alt kavramlarından birisi, silahların eşitliği ilkesidir. Yargılamada taraflar arasında adil, hakkaniyete uygun bir denge kurulması gerekir.
Anayasa’nın 2. maddesiyle benimsenen hukuk devletinde, hukuki güvenliği sağlayan bir düzen kurulması asıldır. Böyle bir düzende devlete güven ilkesi vazgeçilmez temel unsurlardandır. Hukuk devletinde yasama, yürütme ve yargının hukuka bağlı olması gerekir. Yargısı hukuka bağlı olmayan bir devlette vatandaşların kendilerini güvencede hissedebileceklerini söylemek mümkün değildir.
Hukuk devletinde bireyler devlete güven duyabilmeli aynı şekilde devlet de bu güveni vatandaşa verebilmelidir.
Kesin hükme saygı uluslar arası hukuk düzenine özgü hukukun genel ilkelerinden biri olarak da kabul görmektedir. . Eğer bir hukuk sistemi içerisinde yargının verdiği ve bağlayıcı olan bir kesin hüküm işlevsiz bir duruma getirilmiş ise adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden söz edemeyiz.
Somut olayda, Mahkemece verilen davanın hak düşürücü süre yönünden reddine ilişkin karar esas yönünden, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan iki ayrı temyiz incelemesinde esas yönünden temyiz itirazları reddedilmek suretiyle kesinleşmiştir. Kesin hüküm gücü kazanan bir kararın, bozmaya konu edilmesi, kamu düzenini bozacak bir sonuç yaratır. Mahkemece verilen davanın reddine ilişkin karar esas yönünden kesinleştiğine göre, kararın bozulması uluslararası hukuk düzeninde kabul görmüş ilkelere, T.C Anayasası’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesine, hukuki güvenlik ilkesine, adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil eder. Devlete ve yargıya güveni ciddi bir şekilde sarsar. Mahkemece davanın esası yönünden verilen kısmen kabul kararının açıkladığım nedenlerle bozulması gerektiği kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun düzelterek onamaya ilişkin görüşlerine katılmıyorum. 10.10.2019



Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2019 Yılı Kararları” sayfasına dön