8. Hukuk Dairesi 2020/4048 E. , 2020/8250 K.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali Ve Terkin
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup, hükmün taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı Hazine vekili, 440 ada 3 parsel sayılı taşınmazın Giresun ... adına kayıtlı olduğunu, taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde bulunduğunu, kıyıların herkesin eşit ve serbest yararlanmasına açık olduğunu, kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetildiğini belirterek 440 ada 3 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Giresun ... vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
İhbar edilen ... vekili, idare tarafından söz konusu taşınmazın Kamulaştırma Planında 354.41 m2'lik kısmının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı tespit edildiğini, söz konusu taşınmazın kamulaştırma işlemlerine başlandığını ve halen devam ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İhbar edilen ... vekili, dava sonucunun kurumlarını da etkileyeceğini belirterek, davalı yanında davaya dahil edilme talebinde bulunmuştur.
Mahkemece, bozmadan önce davanın kısmen kabul, kısmen reddine, 440 ada 3 parsel sayılı taşınmazın 03.03.2006 tarihli bilirkişi raporuna ekli krokide A harfi ile gösterilen 3338.18 metre karelik kısmının kıyı alınında kalması nedeniyle tapusunun bu miktar yönünden iptaline ve tapu kütüğünden terkinine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacı Hazine vekili ve davalı Giresun ... vekili tarafından temyiz edilmiştir. Daire’nin 24.04.2017 tarihli ve 2015/12167 Esas 2017/6099 Karar sayılı ilamı ile ‘…mahkemece, dava konusu parselin 3338.18 m2 lik kısmının kıyı alanında kalması nedeniyle tapusunun bu miktar yönünden iptaline ve tapu kütüğünden terkini ile davanın kabulüne karar verilmiş ise de, hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporu hüküm kurmaya elverişli değildir. Söz konusu rapor incelendiğinde parselin bulunduğu arazilerin dolgu sahası içerisinde olduğu belirlenmiş, doldurma ve kurutma suretiyle kazanılan arazilerin Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğu özel mülkiyete konu olamayacağı belirlenerek, rapora ekli krokiye göre A ile gösterilen 3338,13 m2 lik kısmın kıyı kenar çizgisi içinde B ile gösterilen 8201,87 m2 lik kısmının ise kıyı kenar çizgisi dışında kaldığı tespit edilmiştir. Ancak hükme esas alınan bilirkişi raporu iki jeoloji mühendisi ile bir harita mühendisi ve bir şehir plancısının katılımıyla düzenlenmiştir. Ayrıca raporda belirtilen hususların hangi bilimsel verilere dayandığı, kıyı kenar çizgisinin nasıl tespit edildiği denetime elverişli bir şekilde izah edilmemiştir. Hal böyle olunca, mahkemece yapılması gereken iş 3 kişilik jeolog ya da jeomorfolog, 1 harita mühendisi ve 1 ziraat mühendisinden oluşacak bilirkişi kurulu aracılığıyla, davalıların da katılımına imkan verecek şekilde, dava konusu taşınmazda yeniden keşif yapılması, taşınmazın farklı noktalarında toprak yapısını net bir şekilde belirleyecek derinlikte gözlem çukurları açılarak bu çukurlardan alınan verilerin incelenmesi, açılan gözlem çukurlarının harita üzerinde işaretlenerek gösterilmesi ve topoğrafik memleket haritalarından da yararlanılarak kıyı kenar çizgisinin tespit edilmesi, idarenin kıyı kenar çizgisi çalışmalarına ilişkin verilerden de yararlanılarak kıyı kenar çizgisinin tespit edilmesi, keşfen tespit edilen kıyı kenar çizgisi ile Bakanlık tarafından onaylanan kıyı kenar çizgisinin fen bilirkişi tarafından kroki üzerinde gösterilmesi, farklılık olursa sebebinin açıklattırılması, mahkemenin ve Yargıtay'ın denetimine elverişli rapor alınması, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesidir…’gerekçesi ile bozulmuştur. Mahkemesince, bozmaya uyma kararı verilerek, yeniden yapılan yargılama neticesinde, davanın kabulü ile, 440 ada 3 parsel sayılı taşınmazın 10.07.2019 tarihli bilirkişi raporunda gösterilen 8.201,87 m2 kısmının kıyı alanında kalması nedeniyle tapusunun bu miktar yönünden iptaline ve tapu kütüğünden terkinine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm davalı ... vekili ile davacı Hazine vekili tarafından yargılama giderleri ile vekalet ücretine ilişkin olarak temyiz edilmiştir.
Dava, 3621 sayılı Kıyı Kanunu'na dayalı olarak açılmış tapu kaydının iptali isteğine ilişkindir.
Somut olayda, Mahkemece, bozmaya uyma kararı verilerek, 440 ada 3 parsel sayılı taşınmazın 8.201,87 m2 lik kısmının iptaline karar verilmiş ise de, bozma gereklerinin tam olarak yerine getirildiğini söyleyebilme olanağı yoktur. Şöyle ki, Mahkemece, her ne kadar bozmadan sonra yapılan keşif sırasında oluşturulan bilirkişi kurulu içtihatlara uygun olarak oluşturulmuş ve taşınmaz üzerinde gözlem çukurları açılarak inceleme yapılmış ise de, hükme esas alınan bilirkişi raporu incelendiğinde, idarenin kıyı kenar çizgisi çalışmalarına ilişkin verilerden yararlanılmadığı, keşfen tespit edilen kıyı kenar çizgisi ile Bakanlık tarafından onaylanan kıyı kenar çizgisinin fen bilirkişisi tarafından kroki üzerinde gösterilmediği, kroki üzerinde sadece bozmadan önceki hükme esas alınan 03.03.2006 tarihli bilirkişi raporunda belirlenen kıyı kenar çizgisi ile keşfen belirlenen kıyı kenar çizgisinin işaretlendiği, kaldı ki, 03.03.2006 tarihli raporda taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmı 3.338,13 m2 belirlenmişken, eldeki dosyada hükme esas alınan raporda 8.201,87 m2 olarak belirlendiği ve bu şekilde bilirkişi raporları arasında çelişki bulunduğu görülmektedir. Ayrıca, dava konusu 440 ada 3 parsel sayılı taşınmazın dava açıldığı tarihte dosya arasına alınan tapu kaydında yüzölçümünün 11.540,00 m2 olduğu, yargılamanın devamı sırasında dosya arasına alınan tapu kayıtlarında ise yüzölçümünün 8.201,87 m2 olduğu anlaşılmıştır. Bilirkişi raporunda da, taşınmazın yüzölçümü değişikliğinin sebebi ortaya konulmadan tapu kaydının 8.201,87 m2 lik kısmının (tamamının) iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır. O halde, Mahkemece yapılması gereken iş, 03.03.2006 tarihli bilirkişi raporunun, idarenin kıyı kenar çizgisi çalışmalarına ilişkin verilerin ve son olarak taşınmazın toplam yüzölçümünü arasındaki farklılarının göz önünde bulundurularak, bilirkişiden ek rapor alınması ve oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi olmalıdır. Tüm bu hususlar düşünülmeden yazılı şekilde karar verilmesi yanlış olup, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenle yerinde olduğundan kabulüyle, usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK'nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma sebebine göre davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK'un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 15.12.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
K A R Ş I O Y
Davacı Hazine vekili, davalı ... adına kayıtlı Merkez ... Köyünde bulunan 440 ada 3 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının 3621 sayılı Kıyı Kanunu’na göre, kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmın tapu kaydının iptaline karar verilmesini talep etmiş, Mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 19.03.2009 tarihli ve 2009/701 Esas– 2009/3476 Karar sayılı ilamı ile hüküm, davanın hak düşürücü süre yönünden reddi gerektiğinden bahisle bozulmuş, Hazine vekilinin karar düzeltme talebi reddedilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmiş, Hazine vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 08.04.2010 tarihli ve 2010/2924 E-4049 K. sayılı ilamı ile hükmün esası yönünden temyiz itirazları reddedilerek, yargılama masrafı ve vekalet ücreti yönünden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yeniden davanın hak düşürücü süre yönünden reddine, davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davacı vekili lehine takdir edilen 1.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Hükmü taraf vekilleri temyiz etmiştir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesince, 30.09.2013 tarihli ve 2012/13286 Esas-13630 K sayılı karar ile hüküm esas yönünden de bozulmuştur. Bozma ilamında, Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarihli 2009/31-77 sayılı kararı ile hak düşürücü süreye ilişkin hükmün iptal edildiği, iptal hükmünün yürürlüğe girdiği, 10.03.1969 tarihli ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere iptalin kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemeyeceği, henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına gireceği, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra, Mahkemece verilen ret kararının doğru olduğunun söylenemeyeceği, 6099 sayılı Yasa’nın değerlendirilmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğinin belirtildiği, bozma ilamına ilişkin davalı vekilinin karar düzeltme talebi reddedilmiş, Mahkemece bozma ilamına uyularak davanın kısmen kabul kısmen reddine ilişkin verilen karar Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 2015/12167 Esas 2017/6099 sayılı karar ile eksik inceleme nedeniyle bozulmuş, Mahkemece bozmaya uyularak davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Mahkemece bozma kararı üzerine davanın hak düşürücü süre yönünden reddine ilişkin verilen karar esas yönünden, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince esasa yönelik temyiz itirazları reddedilmek suretiyle onanmıştır. Her ne kadar Mahkeme hükmün onanan kısmı yönünden de bozmadan sonra verdiği kararda yeniden hüküm kurmuş ise de, bu usuli bir hata olup, sonuca etkili değildir ve yok hükmündedir. Hükmün onanan kısmı kesinleşmiş artık kesin hüküm haline gelmiştir. Kesin hüküm, hükmü veren mahkeme de dahil olmak üzere bütün mahkemeleri bağlar. Kesin hüküm kamu düzenine ilişkin olduğundan, tarafların iradesine tabi değildir.
Hukuki güvenlik ve yargıya güven kesin hüküm ilkesi ile sağlanır. Hukuki güvenlik ilkesi hukuk devleti ilkesinin olmazsa olmaz koşulu olup, mevcut emredici hukuk kurallarının herkese eşit şekilde ve düzgün bir şekilde uygulanmasını da içeren bir ilkedir. T.C. Anayasa’sının 2. Maddesi’nde Cumhuriyetin nitelikleri sayılırken, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu vurgulanmıştır. Hukuk devleti kişilerin hukuki güvenliğini sağlayan bir devlettir.
Hukuki güvenlik ilkesi, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını önceden bilmesi, tutum ve davranışlarını buna göre güvenle düzene sokabilmesi anlamına gelir. Hukuk devleti hukuk kurallarının onu koyanlar da dahil olmak üzere, her kişi ve kuruluşu bağlamasını ifade eder. Hukuk devleti kavramının özünü devlet organlarının hukuka bağlılığı yani, yönetimin eylem ve işlemlerini hukukun içinde kalarak yerine getirmesi oluşturmaktadır.
T.C. Anayasası 36. Maddesi “Herkes ….. adil yargılanma hakkına sahiptir.”hükmünü içerir.Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılanma başlığı taşıyan 6. Maddesinde “Herkes …. davasının ….. hakkaniyete uygun …… olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir.” denilmektedir.
Adil yargılanma hakkının en önemli alt kavramlarından birisi, silahların eşitliği ilkesidir. Yargılamada taraflar arasında adil, hakkaniyete uygun bir denge kurulması gerekir.
Anayasa’nın 2. Maddesiyle benimsenen hukuk devletinde, hukuki güvenliği sağlayan bir düzen kurulması asıldır. Böyle bir düzende devlete güven ilkesi vazgeçilmez temel unsurlardandır. Hukuk devletinde yasama, yürütme ve yargının hukuka bağlı olması gerekir. Yargısı hukuka bağlı olmayan bir devlette vatandaşların kendilerini güvencede hissedebileceklerini söylemek mümkün değildir.
Hukuk devletinde bireyler devlete güven duyabilmeli aynı şekilde devlet de bu güveni vatandaşa verebilmelidir.
Kesin hükme saygı uluslar arası hukuk düzenine özgü hukukun genel ilkelerinden biri olarak da kabul görmektedir. . Eğer bir hukuk sistemi içerisinde yargının verdiği ve bağlayıcı olan bir kesin hüküm işlevsiz bir duruma getirilmiş ise adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden söz edemeyiz.
Somut olayda, Mahkemece verilen karar esas yönünden, Yargıtay 1.Hukuk Dairesince onanarak kesinleşmiştir. Kesin hüküm gücü kazanan bir kararın, bozmaya konu edilmesi, kamu düzenini bozacak bir sonuç yaratır. Mahkemece hak düşürücü süre yönünden davanın reddine ilişkin karar esas yönünden onanıp kesinleştiğine göre, bozma ilamına konu edilmesi doğru değildir. Bu durum, uluslararası hukuk düzeninde kabul görmüş ilkelere, T.C Anayasası’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesine, hukuki güvenlik ilkesine, adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil eder. Devlete ve yargıya güveni ciddi bir şekilde sarsar. Açıkladığım nedenlerden dolayı Mahkemece verilen hükmün esası ile ilgili karar daha önce kesinleşmiş olduğundan, Mahkemece esasa ilişkin verilen kararın bu nedenle bozulması gerektiği kanaatinde olduğumdan, sayın çoğunluğun bozma gerekçesine katılmıyorum.
8. Hukuk Dairesi 2020/4048 E. , 2020/8250 K.
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 25 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 28 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 21 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 16 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 14 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 20 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 25 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 30 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 16 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 13 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat