8. Hukuk Dairesi 2018/15288 E. , 2020/7510 K.

Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

8. Hukuk Dairesi 2018/15288 E. , 2020/7510 K.

'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın Tespiti
İLK DERECE
MAHKEMESİ : İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi hükmüne karşı, bir kısım davalılar vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması sonunda İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun kabulüne karar verilmiş, bu kez Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmiş, bu kez hükmün duruşmalı yapılması suretiyle Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 24.11.2020 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacılar vekili Avukat ... geldi. Karşı taraftan gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi, gereği düşünüldü.

K A R A R

Davacılar vekili, ortaklığın giderilmesi davasına konu olan 5834 ada 3 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan binanın 1960 yılında vekil edenleri ... ve ... ile diğer vekil edenlerinin miras bırakanları ... ve ... ve payını daha sonra kardeşlerine devretmiş olan ... tarafından inşa edildiğini, tarafların miras bırakanı ...'nun taşınmaz üzerinde zilyetlik ve mülkiyet hakkı bulunmadığını, belirterek 5834 ada 3 parsel sayılı taşınmaz üzerinde yer alan binanın vekil edenlerine ait olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar vekili, kök muris ...'nun 1960 yılında Çağlayan'daki fırın yerini zilyedinden satın aldığını, natamam aldığı bu yeri tamamlayarak fırını ölüm tarihi olan 1977 yılına kadar işlettiğini, kök muris öldükten sonra davacı erkek çocukların kız kardeşlerini hesaba katmadan babalarına ait fırınları paylaştıklarını, tüm mirasçıların katılmadığı miras taksim sözleşmelerinin geçersiz olduğunu, mevcut muhdesata yapılan bir ilave gider varsa bu giderler için eda nitelikli bir alacak davasının açılması gerektiğini, davanın hukuki dayanağı olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile 5834 ada 3 parsel sayılı taşınmaz üzerinde yer alan binanın davacılara ait olduğunun tespitine karar verilmesi üzerine, karara karşı davalılar vekili tarafından istinaf talebinde bulunulmuş, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6.Hukuk Dairesinin 26.04.2018 tarihli ve 2018/335 Esas, 2018/354 Karar sayılı kararı ile, davalılar vekilinin istinaf talebinin kabulüne, İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/224 Esas ve 2016/321 Karar sayılı kararının kaldırılmasına, davanın dava şartı yokluğundan reddine karar vermiştir. Bu defa, karara karşı davacılar vekili tarafından temyiz talebinde bulunulmuştur.
Dava, muhdesatın tespiti istemine ilişkindir.
Tüm dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu 5834 ada 3 parselin, 398 m2 miktarlı arsa vasfıyla davalı olduğu belirtilerek malik hanesinin açık bırakıldığı, yargılama sırasında, 30.01.2015 tarihli kadastro tespiti davalı veya komisyonda itirazlı yerlerin tescili işlemi ile (kesinleşme tarihi 07.03.2013) Maliye Hazinesi adına tescil edilerek kayıt oluşturulduğu, muhdesat bilgileri kısmında 'Kargir bina ...'na aittir' şerhinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 684/1. maddesi hükmüne göre, bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur. Aynı Kanun'un 718. maddesine göre ise, arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer. 22.12.1995 tarihli ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı üzere Eşya Hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Bu nedenle kavak ve söğüt ağaçları, kendiliğinden yetişebilen ya da ekonomik amaçla yetiştirilen ve kesilip satılabilen ağaçlar olması nedeniyle muhdesat niteliğinde olmayıp, taşınır hükümlerine tabi mal niteliğinde olduğundan, bu tür ağaçlarla ilgili sorunun çözümünün TMK'nin 728. ve 729. maddelerinde aranması gerekir.
Muhdesat, sahibine arazi mülkiyetinden ayrı, bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Muhdesat sahibinin hakkı, sadece şahsi bir haktır (TMK mad. 722, 724 ve 729). Taşınmaz üzerindeki bina, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez. Ne var ki çoğun içinde azda vardır kuralı gereğince, muhdesatın mülkiyetinin aidiyetinin tespiti isteğinin, muhdesatı meydana getirenin tespitini de kapsadığı kabul edilmelidir. Muhdesatın aidiyeti isteğiyle açılan bu tür davalarda, güncel hukuki yararın mevcut olması ve iddianın kanıtlanması durumunda muhdesatın davacı tarafça meydana getirildiğinin tespitine karar verilmesi gerekir.
Kadastro Kanunu ise, kadastro bölge ve çalışma alanlarında üzerinde çalışma yapılan taşınmazlara uygulanan özel nitelikli bir kanundur. 33. maddesinde, Kadastro Kanunu'nun uygulandığı alanların dışında da uygulanabilecek genel nitelikli maddelere yer verilmiş olup. 19. madde ise genel nitelikli maddeler arasında sayılmamıştır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 19/2. maddesi, muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetine ve tapunun beyanlar sütununda gösterilmesine izin veren özel yasal düzenleme getirmiştir. Anılan kanun maddesinde, taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlardan birine ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilebileceği belirtilmiştir. Aynı Kanun'un 12/3. maddesi gereğince, on yıllık hak düşürücü süre içinde kadastrodan önceki nedenlere dayanılarak genel mahkemelerde açılan davalara 19. madde uygulanır ve iddianın kanıtlanması halinde muhdesatın mülkiyetinin arz malikinden başkasına aidiyeti ile tapunun beyanlar hanesine tesciline karar verilebilir
Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesince, eldeki dosya davalılarının, davacılara yönelttiği dava ile 5834 ada 3 parselde bulunan binadaki ortaklığın giderilmesine karar verilmesini talep ettikleri, ancak dava konusu taşınmazda paydaş olmadıkları, muhdesatın üzerinde bulunduğu taşınmazın mahallinde kamulaştırma işlemi veya kentsel dönüşüm uygulaması yapıldığı hususunun da ileri sürülmediği, bu durumda davacıların tespit davası açmakta güncel hukuki yararı bulunmadığı gerekçesi ile hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmiş ise de, dava konusu 5834 ada 3 parsel sayılı taşınmazın davalı olduğu belirtilerek malik hanesinin açık bırakıldığı, yargılama sırasında, 30.01.2015 tarihli kadastro tespiti davalı veya komisyonda itirazlı yerlerin tescili işlemi ile (kesinleşme tarihi 07.03.2013) Maliye Hazinesi adına tescil edilerek kayıt oluşturulduğu, tespiti talep edilen muhdesatın (binanın) davacı beyanlarına göre 1960 yılında inşa edildiği hususları birlikte değerlendirildiğinde, az yukarıda bahsedilen 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 19/2. maddesinin, başka bir deyişle davacıların taleplerinin tespit öncesi nedene dayanıp dayanmadığı hususunun tartışılmadan karar verildiği anlaşılmaktadır. Şöyle ki, az yukarıda da, açıklandığı üzere, dava konusu muhdesatın kadastro tespit tarihinden önce inşa edildiği tespit edildiğinde, Kadastro Kanunu'nun 19/2. maddesine göre, hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmesi doğru olmayacaktır. O halde, dava konusu taşınmazın kadastro tutanağının ve tescile esas tüm kayıtların dosya arasına alınması, yine dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede ilk tesis kadastro çalışmalarına ait belgelerin getirtilmesi, gelen belgelere göre, binanın inşa edildiği 1960 tarihinin kadastro tespit tarihinden önce ya da sonra olduğunun belirlenmesi, tespitten sonra olduğunun belirlenmesi halinde, şimdiki gibi davanın usulden reddine karar verilmesi, tespitten önce olduğunun belirlenmesi halinde, Kadastro Kanunu’nun 19. maddesi uyarınca hukuki yarar olduğunun kabulü ile, toplanmış ve toplanacak delillerde çerçevesinde bir karar verilmesi olmalıdır. Tüm bu hususlar düşünülmeden, yazılı gerekçe ile davanın usulden reddine karar verilmesi yanlış olup, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulüyle HMK’nin 371. maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine, karardan bir suretin de İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 3.050,00 TL avukatlık ücretinin davalılardan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacılara verilmesine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 24.11.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2020 Yılı Kararları” sayfasına dön