8. Hukuk Dairesi 2020/2980 E. , 2020/7309 K.


Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

8. Hukuk Dairesi 2020/2980 E. , 2020/7309 K.

'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın Tespiti

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonucunda Mahkemece verilen davanın kabulüne dair kararın davalı Hazine vekili ile davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairenin 08.10.2019 tarihli ve 2019/5106 Esas, 2019/8699 Karar sayılı ilamı ile bozulmasına karar verilmişti. Davacılar vekili tarafından süresinde kararın düzeltilmesi istenmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR

Davacılar, 2/B uygulamaları sonucu 454 ve 495 parsel sayılı taşınmazların kendilerine satış suretiyle temlik edildiğini, taşınmazların dışında yer alan ve ... Devlet yolu çalışmaları kapsamında kamulaştırma sahası içerisinde kalan tespit harici alandaki ağaçların kendileri tarafından meydana getirildiğini ileri sürerek aidiyetin tespitine karar verilmesini istemişlerdir.
Mahkemece, iddianın kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne dair verilen karar, davalı ... vekili ve Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dairenin 08.10.2019 tarihli ve 2019/5106 Esas, 2019/8699 Karar sayılı ilamında belirtilen “.. davacılara 2/B uygulaması sonucu satış suretiyle tescil edilen 454 ve 495 parsel sayılı taşınmazlar ile bu taşınmazların kuzeyinde yer alan ve davacılar tarafından meydana getirildiği ileri sürülen ağaçların tapu kütüğü kapatılan ve orman niteliğinde olan 174 parsel sayılı taşınmazda yer aldığı ve yukarıda açıklandığı üzere orman sayılan taşınmazlar üzerinde meydana getirilen muhdesatlara hukuken değer verilemeyeceği açıktır. Hal böyle olunca, davacılar tarafından orman sayılan yerlerden olduğu anlaşılan taşınmaz bölümleri üzerinde dikilen muhdesatlarla ilgili açılan davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabule karar verilmesi doğru değildir.” gerekçeyle hüküm bozulmuş olup, davacılar vekilince karar düzeltme talebinde bulunulmuştur.
Dava, muhdesatın tespiti isteğine ilişkindir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden 454 parsel sayılı taşınmazın davacı ..., 495 parsel sayılı taşınmazın ise davacı ... adına 6292 sayılı Kanun gereği (2B uygulaması sonucu) satış suretiyle tescil edildiği, taşınmazların kuzeyinde yer alan tespit harici bırakılan ve Hassa - ... Devlet Yolu kamulaştırma plan sınırı içerisinde yer alan kısımlara davacılar tarafından muhtelif sayıda ağacın meydana getirilmiş olduğu, Dairenin 12.03.2018 tarihli geri çevirme kararı üzerine Karayolları Genel Müdürlüğünün 22.06.2018 tarihli ve 24.07.2018 tarihli cevaplarında yol güzergahında kalan ve çekişmeli taşınmazların da içerisinde bulunduğu alanın öncesinde 174 parsel sayılı taşınmaza isabet ettiğinin anlaşıldığı, 174 parsel sayılı taşınmazın ise orman olduğu gerekçesiyle 29.12.1971 tarihinde tapu kütüğünden terkin edildiği anlaşılmaktadır.
1. Dosya muhtevasına, dava evrakı ile tutanaklar münderecatına ve Yargıtay ilâmında açıklanan gerektirici sebeplere, farazi hesaplama üzerinden tespit olunmasına göre yerinde olmayan ve HUMK'un 440. maddesinde yazılı hallerden hiç birisine uymayan davacılar vekilinin 10.12.2014 tarihli fen bilirkişi raporunda B ve C ile gösterilen kısımlarda bulunduğu iddia edilen muhdesatlara yönelik (aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair) karar düzeltme istemlerinin reddine karar verilmiştir.
2. Davacılar vekilinin, 10.12.2014 tarihli fen bilirkişi raporunda A ve D ile gösterilen kısımlarda bulunan muhdesatlara yönelik karar düzeltme itirazlarına gelince
Bilindiği üzere bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (72l s.lı TMK mad. 684/1). Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını da kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (TMK mad.718). 22.12.1995 tarihli ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi Eşya Hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Kavak ve söğüt ağaçları, kendiliğinden yetişebilen ya da ekonomik amaçla yetiştirilen ve kesilip satılabilen ağaçlar olması nedeniyle muhdesat niteliğinde kabul edilmemektedir. Muhdesat, şahsi bir hak olup (TMK mad.722, 724 ve 729), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez.
Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 s.lı HMK mad.106/2) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararın bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re'sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK mad.l 14/1-h, 115) .
Öğretide ve Yargıtayın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir.
26.05.2004 tarihli ve 5177 sayılı Kanun'un 35. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 19. maddesine eklenen ek fıkra hükmüne göre, başkası adına tapulu veya tapusuz bir taşınmazın kamulaştırılması halinde, taşınmazda malik olmayan ancak üzerindeki muhdesatı meydana getiren kişilere muhdesatın kamulaştırma bedelinin kendisine verilmesini sağlama amacıyla tespit davası açma hakkı tanınmış ise de, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki, kamuya ait mera, yaylak, kışlak, genel harman yeri, orman, aktif dere yatağı niteliğindeki taşınmazların özel mülkiyete konu olamayacakları, bu taşınmazların zilyetlikle edinilemeyecekleri, bu nedenle bu nitelikteki taşınmazlar üzerinde meydana getirilen muhdesatlara da hukuki değer verilemeyeceği göz önünde bulundurulmalıdır.
Bunun yanında, davacıların taleplerinin bir yandan da mülkiyet hakkının ihlali açısından incelenmesi gerektiğinden (Anayasa Mahkemesinin 29.05.2019 tarihli ve 2016/58283 numaralı ... başvurusu), davacıların, Hazineye ait ve özel mülkiyete konu olamayacak bir taşınmazı kullanması sebebiyle haksız zilyet durumunda olduğu açık olmakla birlikte, mülkiyet hakkı sahibinin davalıyı taşınmazdan tahliyesi yoluna gidip gitmediğinin, ecrimisil bedeli tahsil ettirilip ettirilmediğinin, davacının ağaç dikerek ve yetiştirerek taşınmazı kullanması nedeniyle ağaçların davacı yararına ekonomik bir değerinin bulunduğundan, ağaçlar yönünden davacıların Anayasanın 35. maddesi kapsamında korunmaya değer bir menfaatinin bulunup bulunmadığı, yapılan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıyıp taşımadığı, müdahalede kamu yararına dayalı bir amaç olup olmadığı hususları yanında davacının mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi, bu değerlendirmede ölçülülük ilkesinin elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluştuğunun gözetilmesi, özellikle kamusal makamların tutum ve davranışlarının inceleme konusu yapılması, olayın gelişiminde kamu makamlarının edilgen tutumu sebebiyle bütün zarara tek başına davacıların katlanması sonucuna yol açılıp açılmayacağının, şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yükleyip yüklemeyeceğinin, davacıların mülkiyet hakkının korunması ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengenin davacılar aleyhine bozulup bozulmadığının ve müdahalenin ölçülü olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Somut olaya gelince Mahkemece yukarıda yazılı ilkeler doğrultusunda davacıların tespitini istediği muhdesatların davacılara 2/B uygulaması sonucu satış suretiyle tescil edilen 454 ve 495 parsel sayılı taşınmazlar ile bu taşınmazların kuzeyinde yer alan ve davacılar tarafından meydana getirildiği ileri sürülen ağaçların tapu kütüğü kapatılan ve orman niteliğinde olan 174 parsel sayılı taşınmazda yer aldığı sabittir. Devletin hüküm ve tasarrufunda olan bu taşınmazlar üzerinde meydana getirilen muhdesatlara hukuken değer verilemeyeceği hususu dikkate alınırken, mülkiyet hakkının ihlali ve davalı mülkiyet sahibi Hazine'nin davacıları meşru bir beklenti içerisine sokup sokmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. O halde, Mahkemece yapılacak iş, (10.12.2014 tarihli fen bilirkişi raporunda A ve D ile gösterilen kısımlarda bulunan) ağaçların yaşları ve cinslerinin tereddüte mahal bırakılmayacak şekilde tespit edilerek, öncesi orman niteliğindeki taşınmazda yer alan muhdesatta, özellikle yukarıda yazılı mülkiyet hakkının ihlali bakımından da inceleme, araştırma ve değerlendirme yapılarak, davalı mülkiyet sahibi Hazine'nin, davacının bu haksız kullanımına karşı suskunluk ve eylemsizliği var ise bunun davacılara meşru bir beklenti içerisine sokup sokmadığı konusunda, Mahkeme görüşünün ortaya konulması, ondan sonra toplanan ve/veya toplanacak tüm delillerin sonucuna göre bir hüküm verilmesi gerekir.
Mahkemece böylesine bir araştırma ve soruşturma yapılmadan, eksik araştırma ve soruşturma ile yazılı şekilde hüküm verilmesi usul ve Yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
Kararın yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmasına karar verilmesi gerekirken farklı gerekçelerle bozulmasına karar verilmesi doğru olmadığından davacılar vekilinin bunlara yönelik karar düzeltme talebinin 1086 sayılı HUMK'nun 440-442maddeleri uyarınca kabulüne karar vermek gerekmiştir.


SONUÇ: Yukarıda (2) nolu bentte açıklanan sebeple davacılar vekilinin ( 10.12.2014 tarihli fen bilirkişi raporunda A ve D ile gösterilen kısımlarda bulunan muhdesatlara yönelik) karar düzeltme talebinin kabulü ile Dairemizin 08.10.2019 tarihli ve 2019/5106 Esas, 2019/8699 Karar sayılı bozma ilamının gerekçesinin ORTADAN KALDIRILMASINA, Yerel Mahkeme hükmünün gösterilen değişik gerekçeyle BOZULMASINA davacılar vekilinin (10.12.2014 tarihli fen bilirkişi raporunda B ve C ile gösterilen kısımlarda bulunduğu iddia edilen muhdesatlara yönelik) sair karar düzeltme taleplerinin yukarıda (1) nolu bentte gösterilen sebeplerle REDDİNE, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 17.11.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.






Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2020 Yılı Kararları” sayfasına dön