İCRA VE İFLAS DAİRELERİNİN İŞLEM VE EYLEMLERİNDEN DEVLETİN HUKUKİ SORUMLULUĞU (İİK. mad. 5, 6, 7)
Av. Talih UYAR
PLÂN:
I- İİK. mad. 5’e göre sorumluluğu düzenlenmiş kişiler
II- İİK. mad. 5’e göre sorumluluğun gerçekleşme koşulları
a- Kusur
b- Zarar
c- İlliyet bağı
III- Hukuki sorumluluk kaynağı olabilecek örnek olaylar
IV- Tazminat davası açabilecek kişiler
V- Hakkında tazminat davası açılabilecek kişiler
VI- Tazminat davasında g ö r e v l i mahkeme
VII- Tazminat davasında y e t k i l i mahkeme
VIII- Tazminat davasında z a m a n a ş ı m ı
IX- İİK. mad. 5, 6, 7’nin kapsamına girip girmediği tartışmalı olan özel durumlar
X- Devletin zimmet nedeniyle sorumluluğu
İİK. mad. 5’de; icra ve iflas müdürleri ile yardımcılarının ve icra-iflas dairesi katip, mübaşir ve hizmetlilerinin kusurlu hareketleri ile -takibin taraflarına ve üçüncü kişilere- vermiş oldukları zarardan dolayı devletin hukuki sorumluluğu düzenlenmiştir.
I-Bu kişilerin görevlerini yerine getirirken, kusurları ile -takibin taraflarına ve üçüncü kişilere- verdikleri zarardan Devlet (Adalet Bakanlığı), birinci derecede sorumludur.
Devletin bu görevlilerin kusurlu hareketlerinden dolayı kabul edilmiş olan sorumluluğu, “memurların ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarını ancak idare aleyhine açılabileceğini” düzenleyen Anayasanın 129. maddesine uygun bir düzenlemedir…
Görevini yerine getirirken, alacaklının ve borçlunun vekili gibi değil, tam bir tarafsızlıkla hareket etmesi gereken[1] ve yerine getirdiği görev[2] sıradan kamu hukukuna bağlı bir görev olmayıp, İcra ve İflas Kanunundaki özel hükümlere bağlı[3] ve kamu hizmetlilerinin en önemlilerinden olan kendisine has özellikleri bulunan, adaletin fiilen dağıtımı görevi olduğu için[4], icra müdürü (ve icra/iflas dairesinin diğer görevlileri) için öngörülmüş olan bu sorumluluk, onların İcra ve İflas Kanununu uygular ve yorumlarken çok dikkatli davranmalarını gerektirir.
Bu maddeye göre sorumluluğu düzenlenmiş bulunan kişiler;
a) İcra ve iflas müdürleri
b) İcra ve iflas müdür yardımcıları
c) İcra ve iflas katipleri
d) İcra ve iflas mübaşir ve hizmetlileri’dir.
II-Bu kişilerin sorumluluğu için, şu koşulların gerçekleşmesi gerekir:[5]
A- Görevlerini yaparken kusurlu hareket etmiş olmalıdırlar.
B- Bu hareketleri ile alacaklıborçlu ya da üçüncü kişilere zarar vermiş olmalıdırlar.
C- Doğan zarar ile kusurlu hareket arasında illiyet bağı bulunmalıdır.
A-Kusur, bilindiği gibi, hukuk düzeninin kınamaya layık gördüğü bir hareket tarzı[6] olup, kasıt ya da ihmal yani “ağır kusur” veya “hafif kusur” şeklinde belirir. Bu nedenle, icra müdürü/yardımcısı/katibi, hizmetlileri kasıtları (ağır kusurları) bulunmasa bile, ihmal ve dikkatsizlikleri (hafif kusurları) sonucunda sebep oldukları zarardan sorumludurlar.[7]
Kusurun saptanmasında, ilgilinin sıfatına göre, “normal niteliklere” sahip bir icra müdürü (yardımcısı, katip, hizmetli ‘müstahdem’) gibi hareket ederek işlem ya da eylem yapmış olup olmadığına bakılır.[8] Eğer, sorumluluğu sözkonusu olan kişi “icra memuru” ise ve bu kişi, normal yetenekli bir icra müdürü/yardımcısı vs. gibi işlem ya da eylemde bulunmuşsa ve eğer sorumluluğu sözkonusu olan kişi “icra katibi” ise ve bu kişi de normal bir icra katibi gibi davranarak, kendisine öğretilenlerin aynını uygulayarak görevini yapmışsa, kendisinin sorumluluğu sona erer. Başka bir deyişle, kusur; “kanuna ve hadiseye yani işlerin icabına uymayan yahut akıl ve mantık ile bağdaşmayan veya örf ve adetin yahut sosyal ve hukuki geleneklerin dışında kalan yani mutad olmayan bir hareket tarzı olabileceği gibi, memurun kanunen yapılması istenilen bir görevi yerine getirmemesi, yetkilerini kötüye kullanması veya görevinin ak-samadan yürütülmesi için gerekli tedbirleri almaması tarzında ihmali bir hareket” de olabilir.[9]
İlgili yasa, tüzük ve yönetmelik hükmünün, icra müdürü ya da yardımcısı (muavini) tarafından değişik biçimde yorumlanarak uygulanmış olması, başlı başına “kusurlu davranış” sayılarak sorumluluk kaynağı olamaz. Hiçbir yorumu gerektirmeyecek kadar çok açık olan bir hükme aykırı hareket edilmişse, ancak o zaman kusurlu davranılmış sayılarak, sorumluluk kabul edilebilir.[10] Şu hususu da hemen belirtelim ki, icra müdür ya da yardımcısının kendi yorumuna göre yaptığı işlemin, şikayet üzerine tetkik merciince bozulmuş olması da, başlı başına o memur ya da yardımcısı için hukuki sorumluluk kaynağı olamaz.[11]
Kusurlu işlem ya da eylem hakkında, zarar gören kişi tetkik merciine başvurup o işlemi iptal ettirme imkanına sahipken, bu yola gitmeden, doğrudan doğruya kusurlu işlemden dolayı uğradığı zararın ödenmesini, bu maddeye göre talep edebilir mi? Doktrinde[12] bu gibi durumlarda, zarar gören kişinin, kusurlu işlem hakkında, şikayet yoluna başvurup o işlemi iptal ettirmemiş olmasının bir “birlikte (müterafik) kusur” (BK. mad. 44) sayılacağı ve bu nedenle de artık, İİK. mad. 5’e göre “tazminat davası” açma hakkını yitireceği -yerinde olarak- kabul edilmektedir. Örneğin; “sıra cetvelinde alacağına yer verilmemiş olmasından dolayı, alacağını alamamış olan kişinin”, bu şekilde hatalı sıra cetveli düzenleyen icra müdürünün kusurlu olduğundan bahisle açtığı tazminat davası, -kendisine usulen tebliğ edilen sıra cetveline karşı, süresinde itirazda bulunmamakla, kendisi de kusurlu davrandığından- reddedilir.[13]
Sorumluluk kaynağı olabilecek kusura ilişkin olarak şu hususa da değinelim ki, özellikle yasa, tüzük, yönetmelikteki hükümlerin yorumu konusunda, icra müdürüne -ve yardımcısına (muavinine)- bağlı olduğu tetkik mercii hakiminden daha ağır bir sorumluluk yüklememek gerekir. Çünkü, merci hakimleri ancak HUMK. mad. 573 gereğince sadece “açıkça yasaya aykırı karar verilirse” sorumlu tutulabilmektedirler.[14]
Kanımızca, icra müdürünün (ve muavininin) tetkik merciinin talimatına göre hareket etmiş olması onu sorumluluktan kurtarmalıdır. Her ne kadar, icra müdürleri -ve icra müdür yardımcıları- görevlerini bağımsız olarak yerine getiriyorlarsa da, bu durum, onlara, “tetkik merciinin kararlarını tartışıp, bu kararlara uymama” hakkını vermez.[15]
Hukukumuzda, 657 sayılı kanunun yürürlüğe girmesinden önce, cebri icra faaliyetinden dolayı bir zararın meydana gelmesinde, hem icra memurunun kişisel kusurunun ve hem de devletin hizmet kusuru varsa, tazminatın, bu iki türlü kusurun derecesi gözönünde tutularak BK.nun 50. maddesine göre, memurla devlet arasında bölüştürüleceği, bu durumda, memurla devletin zarar görene karşı sorumluluğunun müteselsil olduğu, zarar görenin genel mahkemede açtığı dava yoluyla zararın tamamını, icra memuruna veya devlete, özel hukuk hükümlerine dayanarak tanzim ettirilebileceği kabul ediliyordu.[16] 657 sayılı kanunun yürürlüğe girmesinden sonra ve 3222 sayılı kanun ile İİK. 5’de değişiklik yapılmadan önce ise “icra müdürüne karşı genel mahkemede açılan tazminat davasında, davalı icra müdürü tarafından ileri sürülen hizmet kusuru iddiası mahkemece kabul edildiği takdirde, bu hususun icra müdürünün sorumluluğunun derecesini tayinde rol oynayabileceği, devletin sorumluluğuna hükmolunabil-mesine dayanak teşkil etmeyeceği, çünkü icra ve iflas hukukunda devletin sorumluluğunun ancak ikinci derecede ve icra müdürünün (ve diğer görevlilerin) veya kefilinin ödeyemediği zararların ödettirilmesi için kanunda yer aldığı”[17] kabul ediliyordu…
Bugün ise, icra müdürünün (ve diğer icra ve iflas dairesi görevlilerinin) kişisel kusurundan dolayı -görevlerini yaparken- ilgililere zarar vermeleri halinde, genel mahkemede (ve Adalet Bakanlığı aleyhine), buna karşın hizmet kusurundan dolayı ilgililerin zarar görmeleri halinde idari yargı yerinde (Adalet Bakanlığı aleyhine) tazminat davası açılması gerekir.
Olayda, icra müdürünün (ve diğer icra ve iflas dairesi görevlilerinin) görevleri ile ilgili olmayan kişisel kusurlarının bulunması halinde, kusurlu memurun kendisine karşı -genel mahkemede- BK. 41 vd.na göre tazminat davası açılması gerekir…[18] [19]
B-Zarar, “maddi” olabileceği gibi[20] “manevi” de olabilir.[21] [22] Doktrinde, bazı yazarların,[23] “manevi zararların maddenin kapsamı dışında kaldığını” belirtmesine rağmen Yargıtay,[24] “manevi zararların da sorumluluk sınırları içinde kaldığını” ifade etmiştir. Kanımızca da, maddede, manevi zararlardan icra memur ve müstahdemlerinin sorumlu olmadığı ya da daha özel koşullarla sorumlu olduğu ayrıca belirtilmediğine göre Yargıtay’ın benimsediği görüş daha isabetlidir. Ancak, hemen belirtelim ki, manevi tazminat’a hükmedebilmek için, dava konusu olayda; “kişilik haklarına haksız ve ağır bir saldırı” bulunması yeterli olup, ayrıca -4.5.1988 tarih ve 3444 sayılı Kanun ile BK. 49’daki “ağır kusur” koşulu kaldırılmış olduğundan- icra müdürü (ya da icra dairesinin diğer görevlileri)nin ağır kusurlu davranışta bulunmuş olmaları zorunlu değildir. Bu nedenle, borçluya ait olmadığı bilinen bir evde ya da işyerinde haciz yapılması, ev ve işyerinin gerçek sahibinin kişisel haklarına “ağır bir saldırı sayılır” ve devletin -manevi tazminat bakımından- sorumluluğunu gerektirir.
C-İlliyet bağı’nın icra müdürünün (ve icra dairesinin diğer görevlilerinin) kusurlu işlem ya da eylemi ile, ilgilinin uğradığı zarar arasında, “uygun illiyet ilkeleri”[25] ne göre bulunması gerekir. Yani, doğan zarar, kusurlu davranışın objektif ihtimallere ve hayat tecrübelerine göre, beklenmesi mümkün olan bir sonucu olmalıdır. Daha kısa bir deyişle zarar, icra memur ve hizmetlilerinin kusurlu davranışının uygun, olağan sonucu olmalıdır.
III-İcra müdürünün (ve icra iflas dairesinin görevlilerinin) sorumluluğunu gerektiren ve yukarıda koşullarını incelediğimiz olaylara, şunları örnek olarak gösterebiliriz:
1-İcra müdürünün talepten itibaren 3 gün içinde haczi yapmaması (İİK. mad. 79),
2-Satışı talep edilen ve gerekli masrafları yatırılan taşınır malların en geç bir ay, taşınmazların da iki ay içinde satışının yapılmaması (İİK. mad. 112, 123),
3-Haczi yapan memurun, ehil olmayan bir bilirkişiye başvurarak, kıymet takdir etmesi (İİK. mad. 87) ve bu kıymetin % 60’ı - % 40’ı ile hacizli malın satışına sebep olması,
4-Altın ve gümüş eşyanın, maden halindeki kıymetlerinden daha aşağı bir bedel ile satılmış olması (İİK. mad. 117),
5-Alacaklının saklanmak üzere verdiği kambiyo senedi aslının kaybedilmiş oması (İİK. mad. 167),
6-Borçluya ait olmadığı bilinen bir ev ya da işyerinde haciz yapılması,
7-Borçlunun kapısı kilitli olan ev ve işyerine haciz için, çilingir sağlanarak girilmesi gerekirken, kapısının kırılarak girilmesi (İİK.mad. 81),
8-Haciz ya da tahliye sırasında, ev ve işyerindeki eşyalar dışarı çıkartılırken, bunların hasara uğratılması,
9-Bilgisiz ya da tecrübesiz icra katibine, başaramayacağı ve sorumluluğunu taşıyamayacağı haciz işinin havale edilmiş olması,
10-Borçludan alacağı olan bir alacaklıya, sıra cetvelinde yer verilmemesi (İİK. mad. 141),
11-Satışa çıkarılan taşınmaz üzerindeki mükellefiyetlerin, arttırma şartnamesinde gösterilmemesi (İİK. mad. 125, 128),
12-Satış ilanı ilgililere tebliğ edilmeden, taşınmaz satışının yapılması (İİK. mad. 127),
13-Alacaklının rızası dışında, haczedilen malın borçlu elinde bırakılması (İİK. mad. 88/II)
Yüksek mahkeme, bu konuyla ilgili olarak;
-“Aleyhinde yapılan icra takibinde, borçlunun itirazı üzerine icra müdür yardımcısının ‘takibin durmasına’ karar vermemesi üzerine, adresinde yapılan (haksız) haciz nedeniyle borçluya tazminat ödemek zorunda kalan Adalet Bakanlığının açtığı rücu davasında, sorumlulukları içindeki dosyalarla ilgili aldıkları kararlar nedeniyle, icra müdür yardımcıları, icra müdürleri ile birlikte sorumlu olduklarından, her ikisi hakkında da (aleyhinde) karar verilmesi gerekeceğini”[26]
-“Yapılan ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takipte, icra memurunun, satış ilanının usulsüz olarak tebliğine rağmen, taşınmazı kusurlu olarak ihale etmesi ve ihalenin feshine rağmen taşınmazını geri alamamış olan kişinin taşınmazın değerinin tahsili için açtığı tazminat davasının kabulü gerekeceğini”[27]
-“İcra memurunun -kıymeti yüksek olan kamyon satışına ilişkin olayda- takdir hakkını yerinde kullanmayarak, gazete ile ilan yapmadan satışın gerçekleştirilmiş olması nedeniyle, ihalenin feshi üzerine, kamyonu ihaleden satın almış olan kişinin Adalet Bakanlığı aleyhine açtığı tazminat davasının kabulüne karar verilmesi gerekeceğini”[28]
-“İcra müdürü, ödeme emrine ilişkin tebligatın Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak tebliğ edilmiş olup olmadığını denetlemekle yükümlü olduğundan, yapılan usulsüz tebligat nedeniyle hakkındaki takibin kesinleşmesi sonucu taşınmazı (haksız olarak) satılan borçlunun Adalet Bakanlığı aleyhine açtığı tazminat davasını kabulü gerekeceğini”[29]
-“İstihkak iddiasına konu olan aracı, bu iddia çözümlenmeden satan icra memurunun bu kusurlu davranışından zarar gören kişinin İİK. mad. 5’e göre Adalet Bakanlığı aleyhine açtığı tazminat davasının reddine karar verilemeyeceğini”[30]
b e l i r t m i ş t i r…
IV-Kimler tazminat davası açabilirler? İcra müdürünün (veya icra dairesinin diğer görevlilerinin) kusurlu eylem ya da işleminden zarar gören alacaklı, borçlu ya da takibe taraf olmayan üçüncü kişiler BK. mad. 41 vd.na göre, sorumlular hakkında tazminat davası açabilirler, davacı olabilirler (İİK. mad. 5/1 ve 6/1).
V-Tazminat davası kimlere karşı açılabilir? Tazminat davası doğrudan doğruya Adalet Bakanlığı aleyhine açılır (İİK. mad. 5, c:1)[31].
Adalet Bakanlığı, icra müdürünün (ve diğer icra ve iflas dairesi görevlilerinin) kusuruyla doğan zararı mahkeme kararı ile ilgiliye ödedikten sonra, zararın meydana gelmesinde kusuru bulunan ilgililere rücu edebilir (İİK. mad. 5 c:2). Bu tazminat davasına adliye mahkemelerinde bakılır (İİK.mad. 5 c:3).
Adalet Bakanlığı kime karşı rücu davası açacaktır? Burada davalının kimliğini saptamak için, “zarara kimin kusurunun sebep olduğu” araştırılmalıdır. Bazı işi çok olmayan icra dairelerinde sadece bir “icra müdürü” görev yapar. Böyle durumlarda, davalıyı belirleme bir sorun yaratmaz. Bazı icra dairelerinde ise, bir “icra müdürü” yanında, gereksinmeye göre, bir ya da daha fazla sayıda “icra müdür muavini (yardımcısı)” ile bir ya da daha fazla “icra katibi” ve “mübaşiri” bulunur. Bu gibi yerlerde genellikle icra müdürleri “para alıp-verme ve kasa defterlerini tutma” görevlerini yürütürlerken, icra müdür yardımları, “takibin taraflarının ve üçüncü kişilerin talepleri hakkında kararlar vermekte ve gerektiğinde, haciz, tahliye, satış gibi işlemleri” yapmaktadır. Katipler de ara sıra kendilerine havale edilen “haciz işlemlerini” yürütmektedirler. Takibin tarafları ve üçüncü kişiler, icra müdüründen çok müdür yardımcıları ile ilişkide bulunmakta ve bunun sonucunda da çok defa “kusurlu hareket” ve “zarar” bu kişilerin işlem ve eylemlerinden doğmaktadır.
“Herkes kendi kursu ile sebep olduğu zarardan sorumlu” olduğundan, icra müdürü dışındaki kişiler de kural olarak, kendi kusurlu hareketleri ile sebep oldukları zarardan kişisel olarak sorumlu bulunmaktadırlar. Bu kişiler ancak, “icra müdürünün talimatıyla hareket etmişler” ve zarar da “bu talimatın kusurlu olmasından” doğmuşsa kendileri sorumluluktan kurtulurlar.[32] Örneğin; icra müdürü, borçluya ait olmadığını bildiği bir ev ya da işyerinde haciz yapmak üzere yardımcısına ya da katibine talimat vermişse, yahut; borçluya ait olmadığını bildiği bir eşyayı haczedip kaldırmak üzere yardımcısına ya da katibine talimat vermişse veya henüz yeni göreve alınmış tecrübesiz ve bilgisiz sayılabilecek bir icra katibine, önemli bir haciz ya da muhafaza altına alma görevini havale etmişse, bütün bu durumlarda, icra müdürünün hatalı talimatı açık olarak görüldüğünden, doğan zarardan icra müdürü sorumlu olur. Uygulamada taşıdığı önem nedeniyle şu hususu da belirtelim ki, icra müdürünün bir işi muavinine ya da katibine havale etmesi ile, o işin ne şekilde ve ne zaman yapılacağı hususunda talimat vermesi ayrı şeylerdir. Haciz ve tahliye işlemlerinin hangi muavin ya da katip tarafından yapılacağını icra müdürü dosyayı ona havale etmekle belirtir. Kural olarak, bir işin kimin tarafından yapılacağını icra müdürünün belirtmesi -yani o işi ilgili kişiye havale etmesi- icra müdürünü sorumlu kılmaz. Ancak, bu havale etmede kusurlu bir davranışı varsa -örneğin, az önce belirttiğimiz gibi acemi bir katibe başaramayacağı bir işi vermişse- icra müdürü o zaman sorumlu olur. Bunun dışında, icra müdürü, yanına “icra müdür yardımcısı” ya da “icra katibi” sıfatı ile atanmış olan kişilerin görevlerinin gerektiği bilgi ve tecrübeye sahip olduğunu farzetmekte ve kendilerinden bunu beklemekte haklı olacağından, bu kişilerin kusurlu hareketleri ile sebep oldukları zarardan sorumlu tutulamaz.[33]
İcra katibi ve hizmetliler (müstahdemler) icra müdüründen aldıkları talimatın dışına çıkmışlar ya da hiç talimat almadan hareket etmişlerse, bunun sonucunda doğan zarardan, icra müdürü sorumlu tutulamaz.
Zararın doğumundan birden fazla kişi sorumlu ise -örneğin; hem icra müdürü hem de icra katibi- bu durumda, her ikisi de aleyhlerine açılacak rücu davasında Adalet Bakanlığına karşı zincirleme olarak (müteselsilen) sorumlu olurlar (BK. mad. 50).
VI-Görevli mahkeme: Tazminat davasında görevli mahkeme, istenen tazminat miktarına göre asliye hukuk ya da sulh hukuk mahkemesidir.[34] [35]
VII-Yetkili mahkeme: Yetkili mahkeme de, davalı Adalet Bakanlığının bulunduğu yer olan Ankara mahkemesi (HUMK. mad. 9) veya zararı doğuran kusurlu eylem ya da işlemin yapıldığı yer (HUMK. mad. 21) mahkemesidir.
VIII-Zamanaşımı: Tazminat davası, zarar gören davacının, zararı öğrendiği tarihten itibaren bir yıl[36] ve her halde zararı doğuran işlem veya eylemin yapıldığı tarihten itibaren on yıl geçmesi ile zamanaşımına uğrar (İİK. mad. 7/I).
Kusurlu memur ya da hizmetlinin hukuki sorumluluğunu gerektiren eylem veya işlemi, eğer aynı zamanda suç teşkil ediyorsa, tazminat davasında bu ceza zamanaşımı uygulanır (İİK. mad. 7/II).
IX-Aşağıdaki özel durumların, İİK. mad. 5, 6, 7 kapsamına girip girmediği uygulamada duraksama konusu olmuştur:
A)İcra müdürü takip işlemleri ile ilgili herhangi bir işi havale ettiği icra dairesi dışındaki kişilerin -örneğin; bilirkişi, yediemin, eksperin- kusurlu eylemlerinden doğan zararlardan dolayı sorumlu mudur?
Örneğin; icra müdürü tayin ettiği bilirkişinin hatalı raporunu benimseyerek, sonraki takip muamelelerini geçmiş ve bu hatalı rapordan alacaklıborçlu ya da üçüncü kişiler için zararlı bir sonuç doğmuşsa, tazminat davası kime karşı -icra müdürünün bağlı olduğu Adalet Bakanlığına mı, hatalı rapor veren bilirkişiye mi, yoksa her ikisine mi- açılacaktır?
Federal Mahkemeye göre;[37] bu kişiler icra müdürüne ve icra müdürü de zarar görenlere karşı sorumludur. Bu nedenle, tazminat davasının, icra memuruna karşı açılması gerekir.[38]
Hukukumuzda ise, bu konuda iki görüş ileri sürülmüştür. Birinci görüş;[39] Federal Mahkemenin görüşüne katılırken, diğer görüş;[40] açılacak tazminat davasında, bilirkişi yanında -hatalı raporu benimsemenin icra müdürü için bir kusur sayıldığı durumlarda- icra müdürünün de “davalı” gösterilmesini önermektedir.
Kanımızca, ikinci görüşte gerçek payı daha fazladır. Çünkü İİK. mad. 5’de “kusur sorumluluğu” düzenlenmiş olduğundan, bilirkişiyi tayinde ve onun hatalı raporuna uymada, icra müdürü için bir kusur söz konusu ise, icra memurunun kusurlu eylem ve işlemlerinden devlet sorumlu olduğundan, devletin (Adalet Bakanlığının) açılacak tazminat davasında “davalı” gösterilmesi, maddenin amacına daha uygun düşer.
B)İcra ve iflas müdürü, konkordato komiseri olarak görev yaptığı zaman, yine İİK. mad. 5 gereğince sorumlu olur mu? Bu sorun hukukumuzda -1997 yılından önce İsviçre hukukunda olduğu gibi[41] [42]- tartışmalıdır. Bunun nedeni, icra ve iflas müdürleri hakkındaki hükümlerden hangilerinin konkordato komiserine de uygulanabileceğini belirten İİK. mad. 287/IV’de, 5. maddeye açıkça yollama yapılmamış olmasıdır…
Hukukumuzda bu konuda üç görüş ileri sürülmüştür. Bizim de katıldığımız birinci görüşe göre;[43] “İİK. mad. 287/IV hükmünde, İİK.nun -sorumluluğu düzenleyen- 5. maddesi sayılmamıştır. Bundan, 5. maddenin konkordato komiseri hakkında uygulanmayacağı, konkordato komiserinin BK. 41 ve sonraki hükümlerine göre sorumlu olacağı sonucuna varılır”. İkinci görüşe göre;[44] “konkordato komiserinin görevini yerine getirirken vermiş olduğu zararlardan doğan hukuki sorumluluğun, vekilin sorumluluğu hakkındaki hükümlere göre tayin edilmesi gerekir”. Nihayet üçüncü bir görüşe göre[45] ise “komiserin hukuki sorumluluğu hakkında mevzuatımızda herhangi bir hüküm bulunmadığından, bu durumda komiserler hakkında da 1982 Anayasasının 177. maddesinin (e) bendinde yer alan düzenleme işlerlik kazanır, buna göre; bir kamu görevlisi olan komiserin hukuki sorumluluğunun belirlenmesinde de Anayasanın kamu görevlilerinin hukuki sorumluluğunu öngören 129/V ve 40/II hükümlerinin doğrudan doğruya uygulanması gerekir. Bu durumda Anayasanın 129/V anla-mında kamu görevlisi, 40/II anlamında da resmi görevli durumunda bulunan konkordato komiserinin, komiserlik görevini yürütürken ya da yetkilerini kullanırken kusurlu tutum ve davranışlarıyla verdiği zarardan dolayı devlet birinci derecede sorumlu olacak, ancak onun da kusurlu konkordato komiserine rücu hakkı saklı bulunacaktır. Komiserin görevini ifa ederken ya da yetkilerini kullanırken, kusuruyla sebebiyet verdiği zararlardan dolayı devlete karşı açılacak olan tazminat davalarına adliye mahkemesinde bakılacak, görevli mahkeme, istenen tazminat miktarına göre sulh veya asliye hukuk mahkemesi, yetkili mahkeme ise davalı Adalet Bakanlığının bulunduğu yer olan Ankara mahkemesi olacaktır…”
Bu sorun da hukukumuzda açık olarak düzenlenmiş değildir. Kanımızca İİK. mad. 287, komiser hakkında, İİK.nun 8, 11 ve 16. maddelerinin uygulanacağını belirtmiş ve 5. madde bu sayılan maddeler arasında bulunmadığından, konkordato komiseri olarak görevlendirilmiş olan icra ve iflas müdürünün bu sırada kusurlu işlem ya da eylem ile sebep olduğu zararlardan, İİK.nun 5. maddesine göre değil, genel hükümlere göre (BK. 41 vd.) sorumlu olduğunu kabul etmek hem yasal düzenleme biçimine ve hem de -sonuçta, devletin de sorumluluğunu gerektireceği için- kanunun ruhuna uygun olacaktır.
C)İcra ve iflas müdürü, ortaklığın giderilmesi davalarındaki (izale-i şuyulardaki) satış memuru sıfatıyla görev yaptığı durumlarda veya ayrı (müstakil) satış memuru bulunan yerlerde, bir memur, satışı İİK. hükümlerine göre yapmakla mahkemece görevlendirildikten sonra, bu görevini yerine getirirken, kusurlu eylem ya da işlemi ile verdiği zararlardan devlet İİK. mad. 5’e göre mi sorumlu olacaktır?
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi ö n c e k i içtihatlarında “… satış memuru atanan mahkeme yazı işleri müdürü, icra müdürü ya da yardımcısı sıfatını taşımadığından, satış memurunun kusurundan doğan zarara ilişkin davalarda İİK.nun beşinci maddesinin uygulanmasına olanak bulunmadığını, davanın idari yargı yerinde görülmesi gerektiğini”[46] belirtmişken, y e n i tarihli içtihatlarda ise bu görüşünü değiştirerek -bir kararında oybirliğiyle,[47] başka bir kararında ise oyçokluğuyla[48]- “oraklığın giderilmesi kararına ilişkin satış işlemini gerçekleş-tiren görevlinin sorumluluğunun İİK.nun 5. maddesine göre değerlendirilmesi gerektiğini” ifade etmiştir…
Kanımızca, verilen ortaklığın satış suretiyle giderilmesi kararı çerçevesinde, satış işlemini İİK. hükümlerine göre HUMK. 571 uyarınca yerine getiren satış memurunun kusurundan doğan zararlardan devletin (Adalet Bakanlığının) sorumluluğunun İİK. 5 vd.na göre belirlenmesi daha isabetli olur…
D)İflas idare memurlarının kusurlu hareketlerinden doğan zararlar hakkında İİK. mad. 5 hükmü ne ölçüde uygulanacaktır?[49]
İİK. mad. 227’de “iflas idaresi hakkında uygulanacak hükümler” sayılırken İİK. mad. 5 de belirtilmemiştir. Ancak; İİK. 227/IV’de “iflas idaresini teşkil edenlerin kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumlu oldukları, bu davalara adliye mahkemelerinde bakılacağı” açıkça belirtilmiştir. Bu açık düzenlemeden de anlaşıldığı gibi, burada tazminat davası devlet aleyhine açılamayacaktır.
X-Devletin zimmet nedeniyle sorumluluğu: Bu sorumluluk maddeye 538 sayılı kanun ile -1965 yılında- eklenen fıkrayla sağlanmıştır. Gerçekten;
aa)İcra dairesince tahsil edilen paraların,
bb)İcra dairesine verilen hamiline yazılı senetlerin, poliçelerin ve diğer cirosu mümkün senetlerin ve altın, gümüş ve diğer kıymetli şeylerin, “ilgili memur tarafından zimmete geçirilmesinden” devlet, hak sahiplerine karşı, birinci derecede sorumludur.
Burada, ilgili memur -maddede bahsi geçen para ve senetleri vs.- devletin temsilcisi olarak ve amme kudretini kullanarak kabul ettiği için,[50] bu paraların kendisi tarafından zimmete geçirilmesinden dolayı devletin (Hazinenin), deyim yerinde ise özel bir (ağırlaştırılmış) sorumluluğu kabul edilmiştir.
İcra dairesine yatırılan veya icra dairesince tahsil olunan veya muhafaza altına alınan paraların, ilgili memur tarafından zimmete geçirilmesi halinde, zimmete geçirilen para, ilgili memura karşı ceza soruşturmasının sonucu ve Hazinenin bu parayı ödemesine dair bir hüküm verilmesi beklenmeden, Hazine tarafından derhal icra veznesine yatırılır… Hazinenin, asıl sorumlulara rücu hakkı saklıdır (İİK. mad. 6).
Maddede sadece, bunların “zimmete geçirilmesi”nden bahsedilmesine rağmen, devlet, alacaklıya karşı, icra memurunun yanlışlıkla başkasına ödediği paralardan dolayı da birinci derecede sorumludur.[51] Hükümet Tasarısı Gerekçesi’nde de belirtildiği gibi, icra veznesindeki paraya el koyan devlet olduğuna göre, başka bir deyişle organı olan memurun el koyduğu para veya değerli şeylere, doğrudan doğruya devlet el koymuş olacağına göre,[52] bu paranın ve İİK. mad. 88/1’de sayılan değerlerin ilgili memur tarafından zimmete geçirilmesi halinde, devletin hak sahiplerine karşı “birinci derecede sorumluğu” kuralının benimsenmesi hukuk ve adalet ilkeleri gereğidir. İcra ve iflas işlemleri nedeniyle alınan paraların bankaya yatırılması halinde, bu paralara ait faiz, ikramiye ve bunun gibi yararların devlete ait olduğu, 492 sayılı Harçlar Yasasının 36. maddesinde gösterilmiş olduğundan, bu nimetin gerektiğinde külfetine de devletin birinci derecede katlanmasından daha olağan bir husus olamaz.
Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü -13.9.1966 tarih ve 19811 sayılı- mütalaasında; icra memurlarının zimmete para geçirmesi halinde yapılacak işlemlerin neler olduğunu ayrıntılı biçimde açıklamıştır.
Hazinenin, sorumlu memura (icra dairesi görevlisine) karşı açacağı davada, rücu kararı verilebilmesi için, “ilgili memurun (görevlinin) zimmet fiilini işlediği” ve “Hazinenin zimmete geçirilen parayı alacaklıya ödediği”nin kanıtlanmış olması gerekir…
Rücu davası da adliye mahkemesinde görülür…
İcra memurunun, yasanın öngördüğü biçimde bir “icra eylem ve işlemi”nde bulunmaksızın sebep olduğu zararlardan devlet sorumlu olmaz. Örneğin; icra memuruna takip konusu borcu ödemek amacıyla verilen para karşılığında, kendisinden resmi bir makbuz alınmazsa, verilen para devlet kasasına girmemiş olduğundan, bunun zimmete geçirilmesinden de devlet sorumlu olmaz.[53] [54]
-BİBLİYOĞRAFYA-
ALTAY, S. : -Konkordato Hukuku, 1993
ANSAY, S. Ş. : -Hukuk ve İcra İflas Usulleri, 1960
ARAR, K. : -İcra ve İflas Hukuku, 1944, C:1
BELGESAY, M. R. : -İcra ve İflas Kanunu Değişen Maddeleri Şerhi, 1966
-İcra ve İflas Kanunu Şerhi, 1954
BERKİN, N. : -Cebri İcra Faaliyetinden Sorumluluk (İHFM. C:XXXVII,
1972/1-4)
-İcra Hukuku Dersleri, 1969
-İcra Memur ve Müstahdemlerinin Ödeyemedikleri
Zararlardan Devletin Mali Mesuliyeti (İBD. 1950/6)
-İflas Hukukunda Konkordato, 1948
-Konkordato Prosedürü ve Bu Prosedürün Islahı İçin
Düşünceler (İBD. 1949/5)
-İcra Hukuku Rehberi, 1980
EREN, F. : -Borçlar Hukuku (Genel Hükümler), 1998
-Sorumluluk Hukuku Açısından, Uygun İlliyet Bağı Teorisi,
1975
FEYZİOĞLU, F. : -Borçlar Hukuku (Genel Hükümler), 1976, C:1
GÜRDOĞAN, B. : -İflas Hukuku Dersleri, 1966
İMRE, Z. : -Doktrinde ve Türk Hukukunda Kusursuz Mesuliyet Halleri,
1949
KARAHASAN, M. R. : -Türk Borçlar Hukuku, 2003, C:1
KILIÇOĞLU, A. : -Borçlar Hukuku (Genel Hükümler), 2001, C:1
KURU, B. : -İcra ve İflas Hukuku, C: I, 1988
KURU, B. / ARSLAN, R. /
YILMAZ, E. : -İcra ve İflas Hukuku (Ders Kitabı), 2003
KUTAY, İ. : -İcrada Devletin Sorumluluğu (ABD. 1975/5)
MUŞUL, T. : -İcra Hukuku, 2001
OĞUZMAN, K. / ÖZ, T. : -Borçlar Hukuku, 1998
POSTACIOĞLU, İ. : -İcra Hukuku Esasları, 1982
TANRIVER, S. : -Konkordato Komiseri, 1993
TAŞPINAR, S. : -İsviçre Federal İcra ve İflas Kanununda Yapılan
Değişikliklere Genel Bir Bakış (75. Yaş Günü İçin Prof. Dr.
Baki Kuru’ya Armağan, 2004)
ULUKAPI, Ö. : -İcra ve İflas Hukuku, 2001
UMAR, B. : -“KURU/ARSLAN/ YILMAZ’ın İcra ve İflas Hukuku Ders
Kitabı Üzerine Gözlemler” (75. Yaş Günü İçin Prof. Dr. Baki
Kuru Armağanı, 2004)
-İcra ve İflas Hukukunun Tarihsel Gelişmesi ve Genel Teorisi,
1973
-Postacıoğlu’nun İcra Hukukunun Esasları Kitabının Tahlili
(İHFM. 1967/3-4)
UYAR, T. : -İcra ve İflas Dairelerinin Faaliyetinden Doğan Hukuki
Sorumluluk “Tür. Not. Bir Huk. D. 1981, S:31 – İzm. Bar. D.
1983/1)
ÜSTÜNDAĞ, S. : -İcra Hukukunun Esasları, 2004
________________________________________
[1] BERKİN, N. Cebri İcra Faaliyetinden Sorumluluk (İHFM. C:XXXVII, 1972/1-4, s:217)
[2] “İcra dairesince yürütülen işlemlerin hukuksal niteliği” için bknz: UMAR, B. “KURU/ARSLAN/YILMAZ’ın İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı Üzerine Gözlemler” (75. Yaş Günü İçin Prof. Dr. Baki Kuru Armağanı, 2004, 692 vd.)
[3] UMAR, B. Postacıoğlu’nun İcra Hukukunun Esasları Kitabının Tahlili (İHFM. 1967/3-4, s:340) – UMAR, B. İcra ve İflas Hukukunun Tarihsel Gelişmesi ve Genel Teorisi, 1973, s:44, dipn. 23
[4] BERKİN, N. agm. s:222
[5] KURU, B. İcra ve İflas Hukuku, C: I, 1988, s:82 vd. – KURU, B. / ARSLAN, R. / YILMAZ, E. İcra ve İflas Hukuku (Ders Kitabı), 2003, s:64 vd. – MUŞUL, T. İcra Hukuku, 2001, s:111 – ÜSTÜNDAĞ, S. İcra Hukukunun Esasları, 2004, s:41 – ULUKAPI, Ö. İcra ve İflas Hukuku, 2001, s:16 – BERKİN, N. agm. s:224 vd. – POSTACIOĞLU, İ. İcra Hukuku Esasları, 1982, s:40 vd.
[6] İMRE, Z. Doktrinde ve Türk Hukukunda Kusursuz Mesuliyet Halleri, 1949, s:9
[7] 16.12.1994 tarihinde yapılan ve 1.1.1997 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan İsviçre Federal İcra ve İflas Kanunundaki son değişikliğe göre; İİK. mad. 5 devletin birinci derecede ve sebep sorumluluğunu düzenlemektedir. Böylece, zarara uğrayanın artık zarar veren memurun kusurunu ileri sürmesine gerek kalmamıştır. Başka bir ifade ile, işlemi yapan organın kusurlu olması gerekmemektedir… (Bknz: TAŞPINAR, S. İsviçre Federal İcra ve İflas Kanununda Yapılan Değişikliklere Genel Bir Bakış (75. Yaş Günü İçin Prof. Dr. Baki Kuru’ya Armağan, 2004, s:604)
[8] KURU, B. age. s:82 – KURU, B. / ARSLAN, R. / YILMAZ, E. age. s:64 vd. – ÜSTÜNDAĞ, S. age. s:42 – POSTACIOĞLU, İ. age. s:40
[9] BERKİN, N. agm. s:224
[10] ANSAY, S. Ş. Hukuk ve İcra İflas Usulleri, 1960, s:26 – KURU, B. age. s:83 – KURU, B. / ARSLAN, R. / YILMAZ, E. age. s:64 vd. – BERKİN, N. İcra Hukuku Rehberi, 1980, s:61 – BERKİN, N. agm. s:238 – POSTACIOĞLU, İ. age. s:42
[11] ARAR, K. İcra ve İflas Hukuku, 1944, C:1, s:18 – ANSAY, S. Ş. age. s:26 – BERKİN, N. agm. s:238 – POSTACIOĞLU, İ. age. s:41
[12] KURU, B. age. C:1, s:83 – POSTACIOĞLU, İ. age. s:41 – BERKİN, N. agm. s:234 – BERKİN, N. age. s:61 – ÜSTÜNDAĞ, S. age. s:41, dipn. 44
[13] BERKİN, N. agm. s:235
[14] POSTACIOĞLU, İ. age. s:41 – BERKİN, N. İcra Hukuku Dersleri, 1969, s:25
[15] Aksi görüş için bknz: BERKİN, N. agm. s:236 vd. Sayın hocamıza göre; “icra memurları bağımsız vazife gördüklerinden, icra tetkik mercilerinin kanunsuz emirlerine itaat etmeleri, onları sorumluluktan kurtarmayacağı gibi bu sorumluluğun azaltılmasına da sebep teşkil etmez. Anayasaya göre, amirin kanuna muhalif emrine itaat ederek bu emri yerine getiren memur, sorumluluktan kurtulamaz (1982 Anayasası, mad. 138; 1961 Anayasası, mad. 125).” Kanımızca icra tetkik mercii hakimi, icra memurunun -idare hukukunda olduğu gibi- hiyerarşik amiri durumunda olmadığından ve tetkik mercii kararı da, icra memuru için bir “emir” olmayıp sadece icra ve iflas hukuku ilkelerine göre “uyulması gereken bir yargı organı kararı” olduğu için, biz sayın hocamızın görüşüne katılamıyoruz. Ayrıca belirtelim ki, uygulamada, icra memurlarının, tetkik mercii kararlarına -kanunsuz olduğu gerekçesiyle- uymamaları, hatalı da olsa uymalarından daha kötü sonuçlar, daha çok uyuşmazlıklar doğurur…
[16] BELGESAY, M. R. İcra ve İflas Kanunu Şerhi, 1954, s:39 vd.
[17] BERKİN, N. Rehber, s:65 – BERKİN, N. agm. s:233
[18] KURU, B. age. C:1, s:82, dipn. 1 – MUŞUL, T. age. s:111 – ÜSTÜNDAĞ, S. age., s:41
[19] Bknz: 4. HD. 18.12.1997 T. 11505/12087
[20] Bknz: 4. HD. 17.1.2002 T. 12498/464
[21] Aynı görüşte: BERKİN, N. agm. s:231 – KUTAY, İ. İcrada Devletin Sorumluluğu (ABD. 1975/5, s:668)
[22] Bkz: 4. HD. 11.10.1994 T. 2588/8350; 13.11.1952 T. 7053/5204; 7.9.1939 T. 2062/1641
[23] KURU, B. age. C:1, s:83 – TAŞPINAR, S. agm. s:605
[24] Bknz: Yuk. dipn. 22
[25] Ayrıntılı bilgi için bknz: EREN, F. Sorumluluk Hukuku Açısından, Uygun İlliyet Bağı Teorisi, 1975, s:151 vd. – EREN, F. Borçlar Hukuku (Genel Hükümler), 1998, s:502 vd. – OĞUZMAN, K. / ÖZ, T. Borçlar Hukuku, 1998, s:500 vd. – KARAHASAN, M. R. Türk Borçlar Hukuku, 2003, C:1, s:509 vd. – KILIÇOĞLU, A. Borçlar Hukuku (Genel Hükümler), 2001, C:1, s:179 – FEYZİOĞLU, F. Borçlar Hukuku (Genel Hükümler), 1976, C:1, s:509 vd.
[26] Bknz: 4. HD. 22.9.2003 T. 4573/10365
[27] Bknz: 4. HD. 10.7.2003 T. 8034/9170
[28] Bknz: 4. HD. 30.6.2003 T. 3868/8582
[29] Bknz: 4. HD. 16.1.2003 T. 2002-8860/344
[30] Bknz: 4. HD. 11.10.1994 T. 2588/8350
[31] Bu kural, 3222 sayılı Kanun ile 1985 yılında yapılan değişiklik sonucunda kabul edilmiştir. Daha önce, 538 sayılı Kanun ile 1965 yılında gerçekleştirilen değişiklik ile tazminat davası, kusurlu icra memuru (ve icra dairesinin diğer görevlileri) ile birlikte Adalet Bakanlığına karşı açılıyor ve mahkeme kararında “zararın, kusurlu memur ya da hizmetliden alınmasına, ondan alınması mümkün olmazsa, Adalet Bakanlığından alınmasına” diye hüküm veriyordu… 538 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce ise, zarar görenin ilk önce zarar veren kusurlu memur veya hizmetli hakkında dava açıp, zararını bunlardan isteyip, alamaması halinde Adalet Bakanlığına karşı dava açması gerekiyordu… (Bu konuda ayrıntılı bilgi için bknz: UYAR, T. İcra ve İflas Dairelerinin Faaliyetinden Doğan Hukuki Sorumluluk “Tür. Not. Bir Huk. D. 1981, S:31, s:22 – İzm. Bar. D. 1983/1, s:22 vd.)
[32] POSTACIOĞLU, İ. age. s:39
[33] Ancak bir olayda Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tamamiyle farklı görüşü benimseyerek; “icra müdürünün, borçlunun itirazı üzerine takibi durdurmayıp hacze giden icra müdür yardımcısının bu işleminden zarar gören borçlunun Adalet Bakanlığına karşı açtığı tazminat davasını kazanmasından sonra, Adalet Bakanlığının açtığı rücu davasında, hem icra müdürünün ve hem de icra müdür yardımcısının sorumlu olduğuna” karar vermiştir (Bknz: 4. HD. 22.9.2003 T. 4573/10365).
[34] Bknz: 4. HD. 1.5.2003 T. 4732/5621
[35] “Bu hükmün Anayasamızın 125. maddesine aykırı olduğu” hakkında bknz: UMAR, B. “KURU/ARSLAN/ YILMAZ’ın İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı Üzerine Gözlemler” (75. Yaş Günü İçin Prof. Dr. Baki Kuru Armağanı, 2004, s:693 vd.)
[36] Bknz: 4. HD. 25.6.1999 T. 1729/4842
[37] Fed. Mah. Kararı 7.5.1941 JdT 1941 I, 327. (Naklen; BELGESAY, M. R. age. s:39)
[38] 16.12.1994 tarihinde yapılan ve 1.1.1997 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan İsviçre Federal İcra ve İflas Kanunundaki son değişikliğe göre, devletin “yardımcı personel” denilen bu gibi kişilerin işlemlerinden dolayı da sorumluluğu açıkça kabul edilmiştir (TAŞPINAR, S. agm. s:604).
[39] BELGESAY, M. R. age. s:38 – BERKİN, N. agm. s:239 – BERKİN, N. Rehber, s:64
[40] POSTACIOĞLU, İ. age. s:40
[41] Ayrıntılı bilgi için bknz: TANRIVER, S. Konkordato Komiseri, 1993, s:266, dipn. 2
[42] 16.12.1994 tarihinde yapılan ve 1.1.1997 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan İsviçre Federal İcra ve İflas Kanunundaki son değişikliğe göre, devletin konkordato komiserinin işlemlerinden dolayı da sorumluluğu açıkça kabul edilmiştir (TAŞPINAR, S. agm. s:604)
[43] BERKİN, N. İflas Hukukunda Konkordato, 1948, s:51 – BERKİN, N. Konkordato Prosedürü ve Bu Prosedürün Islahı İçin Düşünceler (İBD. 1949/5, s:260) – GÜRDOĞAN, B. İflas Hukuku Dersleri, 1966, s:189 – ALTAY, S. Konkordato Hukuku, 1993, s:235
[44] KURU, B. age. C:4, s:3668
[45] TANRIVER, S. age. s:269 vd.
[46] Bknz: 4. HD. 28.3.1989 T. 10564/2816
[47] Bknz: 4. HD. 22.2.1994 T. 7683/1526
[48] Bknz: 4. HD. 8.4.2002 T. 3/4361
[49] 16.12.1994 tarihinde yapılan ve 1.1.1997 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan İsviçre Federal İcra ve İflas Kanunundaki son değişikliğe göre, iflas idaresinin işlemlerinden dolayı da devletin sorumluluğu açıkça kabul edilmiştir (TAŞPINAR, S. agm. s:604).
[50] ÜSTÜNDAĞ, S. age. s:42
[51] BERKİN, N. İcra Memur ve Müstahdemlerinin Ödeyemedikleri Zararlardan Devletin Mali Mesuliyeti (İBD. 1950/6, s:326) – BERKİN, N. İcra Hukuku Dersleri, s:27 - Aynı görüşte HGK. 2.2.1957 T. 26/224
[52] BELGESAY, M. R. İcra ve İflas Kanunu Değişen Maddeleri Şerhi, 1966, s:7
[53] ÜSTÜNDAĞ, S. age. s:42, dipn. 47
[54] Bknz: İİD. 30.12.1960 T. 6736/7040
İcra ve İflas Dairelerinin İşlem ve Eylemlerinden Devletin Hukuki Sorumluluğu
- Hepsihukuk
- Mesaj Panosu Yöneticisi
- Mesajlar: 2291
- Kayıt: 28 Mar 2021, 13:29
- İletişim:
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 742 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Hepsihukuk
-
- 0 Cevaplar
- 667 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Hepsihukuk
-
- 0 Cevaplar
- 712 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Hepsihukuk
-
- 0 Cevaplar
- 440 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Hepsihukuk
-
- 0 Cevaplar
- 454 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Hepsihukuk
-
- 0 Cevaplar
- 296 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Hepsihukuk
-
- 0 Cevaplar
- 689 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Hepsihukuk
-
- 0 Cevaplar
- 767 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Hepsihukuk
-
- 0 Cevaplar
- 390 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Hepsihukuk
-
- 0 Cevaplar
- 752 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Hepsihukuk