3. Hukuk Dairesi 2017/4749 E. , 2018/12120 K.


Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

3. Hukuk Dairesi 2017/4749 E. , 2018/12120 K.


'İçtihat Metni'

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; davalı aleyhine, 10.04.2007 başlangıç tarihli kira kontratosunda depozito olarak vermiş olduğu 11.000 $’ın tahsili için icra takibi başlattığını, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu, yapılan itirazın haksız ve yersiz olduğunu ileri sürerek takibe vaki itirazının iptali ile davalının %40 oranında icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
Davalı duruşmalardaki beyanı ile; dosyaya ibraz edilen kira kontratosunun 3. Sayfasındaki tükenmez kalem ile 'depozito olarak 11.000 $ nakit verilmiştir' ibaresinin sonradan yazıldığını, yazı karakterinin farklı olduğunu, kira kontratosunda tahribat olduğundan bahisle savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; dava konusu kira kontratosunun pilot tabir edilen mürekkepli ince kalem ile yazıldığı, kontratoda yazılı bulunan 11000 $ depozito bedelinin ise tükenmez kalem ile farklı yazı karakterlerinde yazıldığı, kira kontratosunun davacı tarafından mahkemeye ibraz edildiği, davalıda aynı kira kontratosunun başka bir örneği bulunmadığı, kira kontratosunda yazılı olan yere eklemelerin her zaman yapılabileceği, depozito olarak yazılan bedelin çok fahiş olduğu, yazı karakterlerinin ve mürekkebin çıplak gözle sonradan yazıldığının anlaşıldığı, davalının kötü niyetli olduğu sözleşme düzenlenirken bu hususun yer almadığı, sonradan kötü niyetli olarak eklendiği, hukuk düzeninin kötü niyeti korumayacağı, bundan başka da delil ibraz edilmediğinden yazı incelemesinin yapılması yargılamaya yeni bir şey katmayacağı, savcılık evrakının beklenmesi de aynı mahiyette sayılacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm; davacı tarafça temyiz edilmiştir.
Bilindiği üzere, ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda (Mülga) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinde düzenlenmiştir.
Borçlar Kanunu'nun 53. maddesine göre; “Hakim, kusur olup olmadığına, yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için Ceza Hukukunun sorumluluğa ilişkin hükümleri ile bağlı olmadığı gibi, Ceza Mahkemesinde verilen beraat kararı ile de mukayyet değildir. Bundan başka Ceza Mahkemesinin kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarının tayini hususunda dahi Hukuk Hakimini takyit etmez.”
Öte yandan, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nu yürürlükten kaldıran ve 01 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Ceza hukuku ile ilişkisinde” başlıklı 74. maddesi de aynı hususu düzenlemektedir.
6098 sayılı Kanunun 74. maddesine göre; “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.
Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.”
Görüldüğü üzere gerek 818 sayılı Kanunun 53, gerekse 6098 sayılı Kanunun 74. maddeleri uyarınca hukuk hakimi ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında esas hukuku bakımından ilke olarak bağımsız kılınmıştır.
B.K.nun 53. maddesiyle Ceza Hukuku ile Medeni Hukuk arasındaki ilişkiye yer verilmiştir. Madde irdelenirken Ceza Mahkemesinin “delil yetersizliğine dayanan beraat kararının” hukuk hakimini bağlamayacağı ancak beraat kararı bir maddi olguyu tespit ediyorsa bu kararın hukuk hakimini bağlayacağı, beraat kararı suçun sanıklar tarafından işlenmediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayanıyorsa, bu kararın hukuk hakimini de bağlayacağı, bundan başka kusurun takdiri ve zararın miktarını tayini hususundaki kararın hukuk hakimini bağlamayacağı hüküm altına alınmıştır (Turgut Uygur-Borçlar Kanunu 1 cilt Sh.844).
Bu durumda, ceza mahkemesi kararının kusurun varlığı ve zarar miktarının belirlenmesi konusunda hukuk hakimini bağlamayacağı kuşkusuzdur (H.G.K. 10.12.1975 T. E.11-406 K, 25.11.1983 T. E.4-261, K.1220).
Ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hakiminin bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir.
Borçlar Kanununun 53. maddesinin uygulanmasında ceza hakiminin, suçun sanık tarafından işlenmediğinin tespit olunması ya da suçun sübut bulmamış olması nedeniyle beraat kararı vermesi ile, sanığın kendisine yüklenen suçu işlediği yolunda kesin delil bulunmaması sebebiyle beraat kararı vermesi farklı sonuçlar doğurur.
Ayrıca, kusurun ve zarar miktarının takdiri hususundaki kararın, diğer söyleyişle fiilin işlendiği sabit olduğu halde kusurluluğa ya da kusursuzluğa ilişkin saptamanın tek başına hukuk hakimini bağlayacağını kabule olanak bulunmamaktadır.
Açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Bu nedenle ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemleri saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hakiminin, hukuk hakiminden çok daha elverişli bir konumda olmasıdır.
Diğer yönüyle ispat hukuku açısından da bakıldığında da; mülga 1086 sayılı HUMK. 237, 295 maddeleri ışığında beraat kararı konusu olduğu vakıanın mevcut olup olmadığını delillerle kesin biçimde tespit etmediği takdirde hukuk mahkemesindeki tazminat davasında bu ceza kararının kesin hüküm ya da kesin delil olarak kabul edilemeyeceği de bir gerçektir.
Özellikle tarafların iddia ve savunmalarını ispat için, ceza mahkemesinde görülmekte olan bir ceza davasına dayanmış olmaları ve ceza kararının hukuk mahkemesini bağlaması ihtimali mevcut ise; hukuk mahkemesinin, ceza davasının sonuçlanmasını bekletici sorun yapması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Yukarıda açıklanan ilkelerin ışığında somut olayda; davalının şikayeti üzerine davacı aleyhine ... C.Başsavcılığı’nın 2010/5865 soruşturma sayılı dosyası ile soruşturma başlatıldığı, karar tarihinde soruşturmanın devam ettiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, ceza mahkemesinde saptanan maddi olguların hukuk hâkimini bağlayacağı düşünülerek, savcılık soruşturmasının akibeti sorularak davacı aleyhine ceza davası açılmış ise davanın sonuçlanmasının bekletici sorun yapılması; o davada belirlenen maddi olgularla dava konusu uyuşmazlıkta yer alan unsurlar karşılaştırılmak suretiyle sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ve araştırma sonucu yukarıdaki gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, peşin alının temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 28.11.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2018 Yılı Kararları” sayfasına dön