3. Hukuk Dairesi 2018/7032 E. , 2018/11666 K.


Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

3. Hukuk Dairesi 2018/7032 E. , 2018/11666 K.


'İçtihat Metni'

MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı ile davalılar ... ve ... tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, davalı ... aracılığı ile görüp beğendiği davalı ...'e ait evi satın almak istediğini, bu nedenle orada bekçi olarak çalışan davalı ... aracılığıyla görüştüğü davalı ... ile satım hususunda anlaştığını, satım bedeli olarak belirlenen 320.000 Eurodan 32.000 Euroyu davalı ...'ın isteği üzerine davalılar ... ve ...'a 22.08.2008 tarihinde ödediğini, yine davalı ...'a satım bedelinden 20.000 Euroyu 06.09.2008 tarihinde ödediğini, ancak davalı ...'ın evi satmaktan vazgeçtiğini bildirdiğini ileri sürerek; davalılara ödemiş olduğu 52.000 Euronun fiili ödeme tarihindeki TL karşılığından, 32.000 Euronun davalılardan müştereken ve müteselsilen, 20.000 Euronun ise davalı ...'dan dava tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı kanun uyarınca yabancı mevduata uygulanacak en yüksek faiz oranı ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Davalı ...; maliki bulunduğu evi 320.000 Euro karşılığında satmak için davacı ile anlaştığını, akabinde evin zilyetliğinin davacıya devredildiğini, ancak Eurodaki artış ve ekonomik krizi gerekçe gösteren davacının satıştan vazgeçtiğini, iddia edildiği gibi müvekkilinin satış bedeline mahsuben bir bedel almadığını savunarak davanın reddini dilemiş, davalı asil isticvab edildiği duruşmada; gösterilen 06.09.2008 tarihli belgede yer alan imzanın kendisine ait olduğunu, bu belgede geçen 20.000 Euronun kendisine verildiğini, ancak davacı tarafından başka ödeme yapılmadığını beyan etmiştir.Davalı ...; Davacının, davalı ... ile birlikte eve bakmak için gelmesi üzerine davalı ...'ı telefonla aradığını, davacı ile davalının evin 320.000 Euro karşılığında satışı hususunda anlaştıklarını, 22.08.2008 tarihli belgede yer alan imzanın kendisine ait olduğunu, ancak kendisinin 28.000 Euro aldığını ve davalı ...'a verdiğini savunarak, davanın reddini dilemiştir.Davalı ..., davaya cevap vermemiştir.Mahkemece; Tapulu taşınmazın satışına ilişkin taraflarca yapılan sözleşmenin resmi biçimde yapılmaması nedeniyle hukuken geçersiz olduğu, bu nedenle geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmayacağından tarafların verdiklerini haksız iktisap kuralları gereğince geri isteyebileceği, davalı ...'in evin satışı için 20.000 Euro aldığını ikrar etmiş bulunması nedeniyle bu parayı dava tarihindeki efektif satış kuru üzerinden yapılacak hesaplama ile davacıya iade etmesi gerektiği, davaya konu 32.000 Euroluk ödeme ile ilgili olarak, davalı ...'nin bu paranın kendisi ve ... tarafından alındığını kabul ettiği, ancak bu paranın davalı ...'e verildiğinin kanıtlanamadığı, bu nedenle 32.000 Euronun davalılar ... ve ... tarafından dava tarihindeki efektif satış kuru üzerinden yapılacak hesaplama ile davacıya iade edilmesi, bu miktar yönünden davalı ...'e karşı yöneltilen istemin ise reddine karar verilmesi gerekteğinden bahisle; Davanın kısmen kabulüne, 41.280 TL nin davalı ...'ten, 66.048 TL nin ise davalılardan ... ve ...'tan dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ile davalılardan ... vekili ve davalı ... tarafından tarafından temyiz edilmiştir.Anılan karar Dairemizin 2014/3782 Esas – 2014/ 8801 Karar sayılı ve 03/06/2014 tarihli kararı ile bozulmuştur, gerekçesi şu şekildedir; ' Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalılardan ...'in tüm, davacı tarafın sair temyiz itirazları yerinde değildir.Dosyadaki bilgi ve belgelerden; davacı ile davalılardan Kenan'ın ev satışı hususunda şifahi olarak anlaştıkları, zilyetliği davacıya devredilen evin satış bedelinin 320.000 Euro olarak kararlaştırıldığı, davacının satış bedeline mahsuben 32.000 Euroyu davalılar ... ve ...'ya 22.08.2008 tarihinde, 20.000 Euroyu ise davalı ...'a 06.09.2008 tarihinde ödediği, ancak sonradan gelişen olaylar nedeniyle tarafların satıştan vazgeçtiği ve evin boşaltılarak davalı ...'a teslim edildiği anlaşılmaktadır. Esasen, taraflar arasında bu konularda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, davacı tarafından ödenilen 32.000 Euronun, davalılar ... ve ... tarafından davalı ...'a teslim edilip edilmediği, dolayısıyla bu miktar yönünden hangi davalının sorumlu olduğu noktasında toplanmaktadır.Uyuşmazlığın çözümü için, davacı tarafça dosyaya sunulan ödeme belgelerinin incelenmesinde yarar bulunmaktadır. Davalılar ... ve ... tarafından imzalanmış olan 22.08.2008 tarihli belgede, 32.000 Euronun kapora olarak alındığı, kalan 288.000 Euronun ise tapudaki işlemler sırasında alınacağı yazılıdır. Davalı ... tarafından kabul edilen 06.09.2008 tarihli belgede ise; 20.000 Euro alındığı, kalan 268.000 Euronun ise tapu işleminden sonra alınacağı yazılıdır.Bu durumda; 32.000 Euroluk ödemenin, daha sonradan yapılan 20.000 Euroluk ödeme ile birlikte toplam satış bedelinden düşüldüğü, dolayısıyla davalı ...'ın davalılar ... ve ...'ya yapılan 32.000 Euroluk ödemeyi kabul ettiği, bu itibarla davalı ...'ın 20.000 Euro ile birlikte 32.000 Euroyu davacıya iade ile mükellef olduğu ortadadır.Bundan ayrı, davacı; davalılara yabancı para olarak yaptığı ödemenin, fiili ödeme günündeki TL karşılının tahsilini ve bu miktara dava tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun 4/a maddesi uyarınca faiz yürütülmesini talep etmiştir. Mahkemece; TBK. nun 99. (BK. nun 83.) maddesine aykırı olarak, yabancı paranın dava tarihindeki TL karşılığının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline hükmedilmesi, usul ve yasaya aykırıdır.O halde mahkemece; 52.000 Euronun fiili ödeme günündeki TL karşılığının ve bu miktara dava tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun 4/a maddesi uyarınca işletilecek faizin davalı ...'dan tahsiline, davalı ... hakkındaki davanın ise reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.'
Mahkemece, bozma kararına uyulmuş , yargılamaya devam edilmiştir .Mahkemece, davacının davasının kısmen kabul kısmen reddine, davacının ...'ye karşı açtığı davanın reddine, davacının davalı ...'e karşı açtığı davanın kısmen kabul kısmen reddi ile 91.837,00 TL'nin, 56.387,00 TL'sinin dava tarihinden itibaren 3095 Sayılı Kanunun 4/a maddesi uyarınca işleyecek faiziyle birlikte davalılar ... ve ...'dan müşterek ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, geri kalan kısmının ...'den alınarak davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine karar verilmiş ,hüküm davacı , davalılar Kenan ve Rıfat tarafından temyiz edilmiştir .
1-) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2-) Kural olarak bozma kararına uyan mahkeme, artık bozma kararı gereğince işlem yapmak ve hüküm vermek zorundadır. Çünkü, mahkemenin bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli müktesep (kazanılmış) hak doğmuştur. Bu kazanılmış hak yeni bir hükümle ortadan kaldırılamaz. Bozulan bir hükmün, bozma sebepleri dışında kalan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uyan mahkeme, bozma kararının kapsamı dışında kalmış olması nedeniyle; kesinleşen kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak farklı bir karar veremez. Zira, kesinleşmiş olan kısımlar, lehine olan taraf yararına bir usuli müktesep hak teşkil eder. Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen ilkelere aykırı bulunması, usule uygun olmadığından bir bozma nedenidir. Bozma kararı ile dava, usul ve yasaya uygun bir hale sokulmuş demektir. Bozmaya uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve yasaya uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki, böyle bir sonuç kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturur. Buna göre, Yargıtay’ın bozma kararına uymuş olan mahkeme, bu uyma kararı ile bağlıdır. Bozma kararında gösterilen biçimde inceleme yapmak, yada gösterilen biçimde yeni bir hüküm vermek zorundadır.Somut olayda, bozmaya uyularak oluşturulan hükümde bozma gereği yerine getirilmemiş, davacı davalılara yabancı para olarak yaptığı ödemenin fiili ödeme günündeki TL karşılığının tahsilini ve bu miktara dava tarihinden itibaren 3095 sayılı kanunun 4/a maddesi uyarınca faiz yürütülmesini istediği ve bu konuda davacı yararına bozma kararı verildiği halde, mahkemece, davacının yaptığı ödemelerin fiili ödeme günündeki yabancı paranın TL karşılığının mahkeme tarafından resen hesaplandığı gerekçe gösterilerek; '91.837,00 TL'nin, 56.387,00 TL'sinin dava tarihinden itibaren 3095 Sayılı Kanunun 4/a maddesi uyarınca işleyecek faiziyle birlikte davalılar ... ve ...'dan müşterek ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, geri kalan kısmının ...'den alınarak davacıya verilmesine' karar verilmiştir. Diğer anlatım ile davacı yararına kazanılmış hak oluştuğu halde mahkeme bu hususu gözardı etmiştir. Davalılar ... ve ...'nun fiili ödemeyi ne zaman yapacakları bilinemeyeceğinden hüküm bozma ilamında açıklandığı şekilde oluşturulmalıdır. Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde; mahkemece bozma ilamına uyulmuş olmakla davacı yararına usuli müktesep hak oluştuğu nazara alınmak sureti ile, bozma ilam gereği yerine getirilecek şekilde hüküm tesisi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
3-) Mahkemece yargılama sırasında kendisini vekil ile temsil ettiren davalı ... yararına vekalet ücretine hükmedilmemesi de isabetli bulunmamış, bozmayı gerektirmiştir .
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte yazılı nedenlerle sair temyiz itirazlarının reddine , ikinci ve üçüncü bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince sırası ile davacı ve davalı Rıfat yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19/11/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.Başkan








Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2018 Yılı Kararları” sayfasına dön