3. Hukuk Dairesi 2016/19901 E. , 2018/6345 K.


Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

3. Hukuk Dairesi 2016/19901 E. , 2018/6345 K.


'İçtihat Metni'

MAHKEMESİ :AİLE MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın zamanaşımı nedeniyle ereddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacılar; davalının oğlu...ın çocukları ...’ı cama iterek yaralanmasına sebebiyet verdiğini, bu nedenle beden gücü kaybına uğradığını, olay nedeniyle davalının oğlunun cezalandırıldığını, davalının ev başkanı sıfatıyla oluşan zarardan sorumlu olduğunu belirterek; 6100 sayılı HMK’nın 107. maddesi uyarınca toplanacak delillere göre 1.000,00 TL bedensel zarar tazminatına, 4.375,00 TL hastane masrafı ve gider tazminatına ve 10.000,00 TL manevi tazmimata olay tarihinden faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı; zamanaşımı süresinin geçtiğini, ev başkanı sıfatıyla sorumluluğunun bulunmadığını, ihmali olmadığını, dava konusu olayın çocukların oyun oynamaları sırasında meydana geldiğini, ceza mahkemesi kararının gerçeği yansıtmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; olay tarihinden itibaren 1 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde dava açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Zamanaşımı, bir talep ve dava hakkının kanunda belirtilen süre içinde kullanılmaması halinde usul hukukunca öngörülen şekilde ileri sürülmek koşuluyla borçluya borcunu ödememe imkanı veren bir hukuki müessesedir. Zamanaşımı bir itiraz olmayıp, def'i olduğundan ileri sürülmedikçe hakim tarafından doğrudan doğruya (re'sen) gözönünde tutulamaz
Zamanaşımı savunması, cevap süresi içinde verilecek cevap dilekçesi ile ileri sürülmesi gerekir. Zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile süresinde ileri sürülmemişse, savunmanın genişletilmesi itirazı ile karşılaşır. Eğer davacı buna karşı koymaz ise süresinde savunmanın genişletilmesine zımni olarak onam vermiş sayılır.
Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 47. maddesinde ise hâkimin, bir kimsenin hukuka aykırı olarak cismani zarara uğraması veya ölmesi durumunda, zarar görene yahut kişi öldüğü takdirde ölenin ailesine manevi zarar adıyla 'adalete muvafık tazminat' verilmesine karar verilebileceği belirtilmiştir.
Maddi ve manevi tazminat istemlerinin bağlı olduğu zamanaşımı süreleri ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 72. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 60.) maddesinde özel olarak düzenlenmiştir.
Tazminat ilişkisinden doğan talepler de hukuki nitelikleri itibariyle bir alacak hakkı olmakla birlikte, kanun koyucu bunları tabi oldukları zamanaşımı süresi yönünden, alacak haklarına ilişkin zamanaşımı süresini düzenleyen TBK'nın 146 ve devamı hükümlerinden ayırmıştır. Ancak, bu ayırma yalnız süreler ve bunların başlangıç anı yönünden olup, zamanaşımının durması, kesilmesi gibi konularda genel hükümler uygulanır (Eren, F.; Borçlar Hukuk Genel Hükümler, ... 2017, s.852).
TBK'nın 72/1. maddesinde 'Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.' denilerek mülga 818 sayılı BK'nın 60. maddesinde olduğu gibi üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüştür.
Görüleceği üzere, kanunda düzenlenen bu üç çeşit zamanaşımı süresi, sübjektif/nispi nitelikteki iki yıllık 'kısa zamanaşımı süresi', objektif /mutlak nitelikteki on yıllık 'uzun zamanaşımı süresi' ile olağanüstü nitelikteki 'ceza zamanaşımı süresi'dir. Mülga BK'da zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren bir yıl olarak düzenlenen kısa süreli zamanaşımı, yeni TBK'da iki yıl olarak hüküm altına alınmıştır.
Haksız eylemden kaynaklanan tazminat davalarında, özel kanunlarda başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça uygulanacak olan zamanaşımı süreleri bu süreler olup, bunlar hem maddi hem de manevi tazminat istemi ile açılan davalar hakkında uygulanır.
TBK'nın 72/1. (BK'nın 60/1.) maddesi, özellikle zamanaşımının başlangıç anını belirleyen bir düzenlemedir. Bu düzenlemeye göre tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Burada, uygulamada 'kısa süreli zamanaşımı' olarak adlandırılan süre söz konusu olup, sürenin başlangıcı sübjektif bir koşula bağlanmıştır. Çünkü, sürenin başlaması zarar görenin zararı ve tazminat sorumlusu kişiyi öğrenmesi gibi sübjektif bir koşulun gerçekleşmesi ile mümkündür.
Mutlak nitelikteki 'uzun süreli zamanaşımı'nın başlangıç tarihi ise zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir. Buna göre, tazminat istemi her halde eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren on yılın geçmesi ile zamanaşımına uğrar. Burada on yıllık sürenin başlangıç anı, zarar verici eylemin gerçekleştiği tarih gibi objektif bir koşula bağlanmıştır. Bu noktada kısa zamanaşımı süresi ile uzun/mutlak zamanaşımı süresi arasındaki ilişkiye de değinmek gerekir. Olağan zamanaşımı süresi iki yıllık olan kısa zamanaşımı süresidir. Diğer bir anlatımla iki yıllık zamanaşımı süresi on yıllık süre ile sınırlıdır. Zarar ve zararın sorumlusu olan kişi öğrenildiği takdirde davanın kısa zamanaşımı süresi içerisinde açılması gerekir. Zarar veren eylemin işlenmesinden itibaren on yıl geçtikten sonra zarar ve zararı veren kişi öğrenilmiş olsa bile tazminat istemi, zamanaşımı def'î ile karşılaştığında reddedilir.
TBK'nın 72/1. (BK'nın 60/2.) maddesinde düzenlenen üçüncü süre ise 'ceza zamanaşımı süresi'dir. Zarara neden olan eylem, aynı zamanda ceza kanunları uyarınca suç teşkil eden bir eylem oluşturuyor ve bu eylem için ceza kanunlarının öngördüğü zamanaşımı süresi daha uzun bir süre ise bu takdirde uygulanacak olan zamanaşımı süresi, o suçun bağlı olduğu ceza zamanaşımı süresidir. Ceza zamanaşımı süresinin başlangıç anı da zarar verici eylemin gerçekleştiği tarihtir.
Dosyanın incelenmesinde, zarar verici eylemin 08/07/2009 tarihinde gerçekleştiği, davanın mutlak zamanaşımı süresi olan on yıllık süre dolmadan 04/04/2014 tarihinde açıldığı, dava dilekçesinin davalıya 22/04/2014 tarihinde tebliğ edildiği, davalı tarafından 07/05/2014 tarihinde süresinden sonra zamanaşımı definde bulunulduğu, davacıların zamanaşımı süresinin geçmediğine yönelik karşı beyanda bulundukları görülmektedir.
Ne var ki, ev başkanının sorumluluğunda ceza zamanaşımı süresi uygulanmasa dahi davacının zararını tam anlamıyla öğrenememesi söz konusu olabilir. Uyuşmazlığa ilişkin zararı öğrenme ile amaçlanan hukuki durumun ne olduğu ve buna göre zamanaşımı süresinin hangi tarihte başlayacağı hususlarının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Belirtilmek gerekir ki, kısa süreli zamanaşımının işlemeye başlaması için zarar görenin, zarar veren eylem veya olayı değil, zararı öğrenmesi gerekir.
Bazı hâllerde, gerek zararı doğuran eylem veya işlemin ne olduğu ve kim tarafından gerçekleştirildiği ve gerekse zararın kapsam ve miktarı aynı anda ve tam bir açıklıkla belirlenebilir. Böyle durumlarda, zarar görenin uğradığı zararın varlığını, zarar verenin kim olduğunu, kapsam ve miktarının neden ibaret bulunduğunu öğrendiği andan itibaren, zarar verenden bunun tazminini isteme hakkının doğacağı ve bu hakkına ilişkin yasal zamanaşımı süresinin de o tarihte başlayacağı açıktır.
Buna karşılık, ortaya çıkan zarar, kendi özel yapısı içerisinde sonradan değişme eğilimi gösteriyor, zararı doğuran eylem veya işlemin doğurduğu sonuçlarda (zararın nitelik veya kapsamında) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise artık 'gelişen durum' ve dolayısıyla gelişen bu durumun zararın nitelik ve kapsamı üzerinde ortaya çıkardığı değişiklikler (zarardaki değişme) söz konusu olacaktır. Böyle hâllerde zararın kapsamını belirleyecek husus, gelişmekte olan bu durumdur ve bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz tamamen gerçekleşmiş olmayacağı için zamanaşımı süresi bu gelişen durumun durduğunun veya ortadan kalktığının öğrenilmesiyle birlikte işlemeye başlayacaktır.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.11.2002 gün ve 2002/4-882 E., 2002/874 K.; 01.03.2017 gün ve 2014/21-2372 E., 2017/382 K. sayılı kararlarında da aynı hususlar kabul edilmiştir.
Önemle belirtilmelidir ki, burada sözü edilen “gelişen durum” kavramı, uygulamada çoğu kez yanlış anlaşıldığı şekilde zararın kapsamının zarar görence tam olarak öğrenilmesinin herhangi bir nedenle geciktiği (örneğin buna ilişkin bilirkişi raporunun geç alındığı) durumlara ilişkin olan, böylesi bir durumu ifade eden bir kavram değildir. Eş söyleyişle gelişen durum kavramı, salt zarar doğuran işlem ya da eylemin sonuçlarının gelişmesini ve bu nedenle zarar görenin bu konularda bilgi sahibi olabilmesinin zorunlu olarak bu gelişmenin tamamlanacağı ana kadar gecikmesini ifade eder.
Özellikle somut olayda olduğu gibi bedensel bütünlüğün zarar gördüğü durumlarda, oluşan zararın miktarı tıbbi bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belirli bir açıklığa kavuşmaktadır. Yukarıda anlatılan şekilde gelişen durumun bulunduğu, zararın niteliği ve kapsamının bu nedenle sonradan öğrenildiği hallerde zamanaşımının zararın kesin miktarının öğrenildiği tarihten başlayacağı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bir çok kararında (21.03.2001 gün ve 2001/4-258 E., 2001/276 K.; 05.06.2002 gün ve 2002/4-470 E., 2002/477 K.; 15.05.2015 gün ve 2013/21-2035 E., 2015/1345 K. ve 01.03.2017 gün ve 2014/21-2372 E., 2017/382 K.) belirtilmiştir.
Kaldı ki, henüz tedavinin tamamlanmadığı, zararın kapsam ve miktarı konusunda belirsizliğin devam ettiği bir aşamada, zarar göreni süre aşımı kaygısıyla dava açmaya zorlamak hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkına da zarar verecektir.
Bu açıklamalar doğrultusunda somut olaya dönüldüğünde; davalının oğlunun davacıların çocuğu itmesi nedeniyle cama çarptığı ve yaralanmasına neden olduğu, dosya kapsamında alınan ... Üniversitesi ... Anabilimdalı tarafından ibraz edilen 13/07/2015 tarihli raporda davacıların çocuğu ...’ın olay nedeniyle meslekte kazanma gücü kaybının % 6 olarak belirlendiği, raporun davacılara 14/08/2015 tarihinde tebliğ edildiği, bu tarihte davacıların beden gücündeki kaybın oranını, diğer bir anlatımla zararın kapsamını öğrendikleri sabittir.
O hâlde; mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler ışığında davalının süresinde ileri sürmediği zamanaşımı define karşı davacının karşı koyduğu gözönüne alınarak, zamanaşımı def'ine itibar edilmemesi, kaldı ki davacıların yaralanmadan kaynaklanan zararın nihai sonucunu malüliyet raporu ile öğrendikleri ve tazminat istemine ilişkin davanın da öğrenme tarihinden itibaren yeni TBK gereği iki yıllık süre içerisinde açıldığı gözetilerek, zamanaşımı definin reddi ile davanın esasının incelenmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'nun 428.maddesi gereğince davacılar yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05/06/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2018 Yılı Kararları” sayfasına dön