3. Hukuk Dairesi 2019/3406 E. , 2019/6389 K.


Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

3. Hukuk Dairesi 2019/3406 E. , 2019/6389 K.


'İçtihat Metni'

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ


Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacılar, destekleri ... 'in, 31.05.2005 tarihinde, elektrik direğindeki arızayı onarmak için çevresinde hiç bir engel ve korkuluk olmayan direğe çıktığını, elektrik çarpması sonucu hayatını kaybettiğini, davalının ağır özen yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle 1987 doğumlu desteğin henüz 18 yaşındayken hayata veda ettiğini, geride eşi ve bir çocuğunun kaldığını belirterek; fazlaya ilişkin haklarını saklı tutup, davacı eş ... için 10.000,00 TL manevi, 20.000,00 TL maddi, çocuk ... için 10.000,00 TL manevi, 10.000,00 TL maddi olmak üzere toplam 50.000,00 TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı; davanın 1 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığını, öncelikle davanın zamanaşımından reddi gerektiğini, şirketin ikametgah adresinin Diyarbakır olduğunu, olayın Viranşehir'de meydana geldiğini, davanın yetki yönünden reddi gerektiğini, olayın oluşumunda kusur ve sorumluluğu bulunmadığını, davacıların murisi ...'in, arızaya müdahale etme yetki ve görevi bulunmadığı halde, izni ve bilgisi olmadan, elektrik direğine çıkması sonucu olayın meydana geldiğini, hiç kimsenin kendi kusurundan kaynaklanan zararı başkasına tazmin ettiremeyeceğini savunarak; davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, 01.11.2011 tarihli ilamla davacı vekilinin kesin süreye rağmen bilirkişi ücretini yatırmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş, hükmü, davacılar vekili temyiz etmiştir.
Dosyanın temyiz incelemesi Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından yapılmış, 11.06.2012 tarih, 2012/6712 E., 2012/10107 K. sayılı ilamla, davacılar vekilinin dava dilekçesinde adli yardım isteminde bulunduğu ve mahkemece bu istemin kabul edildiği, adli yardımda yararlanma istemleri kabul edilen davacıların, yargılama harç ve giderlerinden muaf tutulması gerektiği gerekçesiyle yargılama masrafları resmi ödenekten karşılanarak yargılamaya devam edilmesi ve toplanılacak deliller çerçevesinde karar verilmesi gerektiğinden bahisle hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece, bozma ilamına uyulmuş, kusur durumunun belirlenmesi için bilirkişi heyetinden rapor alınmış, rapor doğrultusunda, davacıların murisinin ölümünde davalı elektrik dağıtım şirketinin kusurunun olmadığı, oluşan zarar ile davalı arasında illiyet bağının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş, hükmü; davacılar vekili temyiz etmiştir.
Dosyanın temyiz incelemesi Dairemizce yapılmış, 24.06.2015 tarih, 2014/15454 E.; 2015/11778 K. sayılı ilamla '...Her ne kadar davalı ağır özen yükümlülüğü doğuran hizmet yürütmekte ise de, dosya kapsamına göre olay tarihinde reşit olan ve elektrik işi yapan murisin, olayın meydana geldiği elektrik direğindeki arızayı davalı kuruma bildirerek, arızanın davalı kurum tarafından giderilmesi gerektiğini yaptığı iş gereği bilmesi gerektiği ve bu itibarla somut olayda tamamen kusurlu olduğunun anlaşıldığı' gerekçesiyle, mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmiş; Dairemizin onama kararına karşı, bu kez, davacılar vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur. Dairemizin 2015/13694 Esas – 2016/2152 Karar sayılı ve 18/02/2016 tarihli kabul bozma kararı ile anılan karar;
“Dava; desteğin ölümünden kaynaklanan, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık; davacıların desteğinin ölümünden, davalı elektrik şirketinin sorumlu tutulup tutulamayacağı, buna bağlı olarak da, davacıların, elektrik dağıtım şirketinden tazminat istemlerinin kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki eksikliklerden doğan zararlardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. (TBK m.69; BK m.58) Bir yapı eserinde herhangi bir yapım bozukluğu olmasa bile, ek güvenlik ve koruma tertibatının bulunmaması bir yapım eksikliği sayılır.Koruma kapsamında, tesisatı tetkik ve muayene etmek de vardır.
Yapı malikinin sorumluluğu, niteliği itibariyle kusursuz sorumluluk türlerinden 'olağan sebep sorumluluğu'dur. Bu nedenle, bu tesislerden meydana gelmiş bir zararın bulunması halinde, zararla tesisin faaliyeti arasında uygun illiyet bağı olması ve hukuka aykırılık unsurları gerçekleştiği takdirde, kusur aranmaksızın sorumluluk doğacaktır. Kaldı ki, bu tesisin yapımındaki bozukluk ve bakımındaki eksiklik de tesis sahibinin kusurunu gösterir. Burada malike kurtuluş kanıtı sunma olanağı tanınmamıştır. Malik ancak illiyet bağını kesen sebeplerin (mücbir sebep, zarar görenin tam kusuru, üçüncü kişinin ağır kusuru gibi) varlığı durumunda sorumluluktan kurtulabilir.
Elektrik tesisleri de yapı eseri niteliğindedir. Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği 5. maddesi gereğince; kuvvetli akım tesisleri her türlü işletme durumunda, cana ve mala herhangi bir zarar vermeyecek ve tehlike oluşturmayacak bir biçimde yapılmalıdır. Herhangi bir kimsenin dikkatsizlikle de olsa yaklaşabileceği uzaklıktaki kuvvetli akım tesislerinin gerilim altındaki bölümlerine (aktif bölümler) dokunulması olanaksız olmalı ve ilerideki bölümlerde belirtilen emniyet mesafeleri ile koruma önlemleri sağlanmalıdır.
Ağır özen yükümlülüğü doğuran bir hizmet yürüten davalı, gerekli güvenlik uzaklıklarına uymak, dava dışı şahıslar ya da kurumlarca güvenlik uzaklıklarının ihlal edilmesi halinde gerekli denetim ve koruma önlemlerini almakla yükümlüdür. Buna göre, davalı elektrik dağıtım şirketi, yüksek gerilim iletkenlerine güvenli yaklaşma sınırının aşılmamasını sağlayıcı önlemleri almalı, gerekli uyarı levhalarını herkesin kolaylıkla görebileceği yerlere koymalı, bu tesislerin can ve mal güvenliğine zarar vermemesi için yerleşim yeri dışındaki tesislere oranla çok daha kısa aralıklarla kontrollerini yapmalıdır. Tüm bu bilgiler ışığında somut olay irdelendiğinde; babasıyla birlikte, elektrik işiyle iştigal eden, bir ayağı protezli 01.08.1987 doğumlu ...'in, 31.05.2005 günü, elektrik arızasını gidermek için ... ,...Sokakta bulunan elektrik direğine tırmandığı, şehir şebekesine elektrik kablosunu bağlamaya çalıştığı sırada düşerek, yaşamını yitirdiği, ölümünden bir ay sonra çocuğunun dünyaya geldiği anlaşılmaktadır.
Olay sonrası İlçe Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Büro Amirliği tarafından düzenlenen 31.05.2005 tarihli Olay Yeri İnceleme Raporu ekindeki fotoğraflardan; davaya konu olayın meydana geldiği elektrik direğinde uyarıcı levhanın olmadığı, direğe çıkılmasını engelleyici korkuluğun eğik olduğu, direğin, yerleşim alanın içinde, herkesin kolaylıkla çıkabileceği bir durumda bulunduğu anlaşılmaktadır.
Soruşturma dosyasında elektrik mühendisi ... 'nın hazırladığı bilirkişi raporunda; demir direkte ikaz edici ve uyarıcı ölüm tehlike levhasının bulunmadığı ve korkuluk tertibatının üzerinde kaynaklı bulunan yuvarlak demir çubukların bazılarının aşağıya doğru eğilmiş olduğu, bunların direğe çıkılmasını engelleyecek şekilde düzeltilmediği, periyodik kontrollerin zamanında yapılmadığı tespit edilmiştir. Ceza davasının yargılaması sırasında alınan bilirkişi raporunda da; direkte uyarıcı levhanın olmadığı, direğe çıkılmasını engelleyici korkuluğun eğik olduğu rapor edilmiştir.
Tüm bu rapor ve bilgilere rağmen, hükme esas alınan 14.01.2013 tarihli bilirkişi raporunda; tırmanma engeli ve ölüm tehlike levhası hakkında bir bilgi bulunmadığı, olaydan dört yıl sonra keşif yapıldığı, dört yıl içinde ölüm tehlike levhasının sökülmüş olacağı, olay tarihinde tırmanma engelinin şartnamesine uygun şekilde olabileceği düşünülerek, davalı ...'a kusur izafesinde bulunulmaması gerektiği rapor edilmiş, 31.05.2005 tarihli Olay Yeri İnceleme Raporu ekindeki fotoğraflar ve soruşturma dosyasında alınan bilirkişi raporu göz ardı edilerek, direkte uyarıcı levhanın olmadığı, direğe çıkılmasını engelleyici korkuluğun eğik olduğu, direğin, yerleşim alanın içinde herkesin kolaylıkla çıkabileceği bir vaziyette bulunduğu hususu nazara alınmaksızın, eksik incelemeyle rapor tesis edilmiş; mahkemece de, yetersiz bu rapor doğrultusunda yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir .
Her ne kadar, davacıların murisi, olay tarihinde 18 yaşında yetişkin biri olarak, elektrik direğine çıkmakta kusurlu ise de; davalı elektrik dağıtım şirketi, ağır özen yükümlülüğü doğuran bir hizmet yürütmekte olup, yaptığı iş itibariyle her türlü önlemi alması gerektiğinden, direkte uyarıcı levhanın olmaması, direğe çıkılmasını engelleyici korkuluğun eğik olması, direğin, yerleşim alanı içinde herkesin kolaylıkla çıkabileceği bir vaziyette bulunması nedeniyle; somut olayda, davalının, gerekli güvenlik önlemini alma konusunda üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirmediği açıktır.
Bu bağlamda, davacıların murisinin ölümünden, davalı elektrik dağıtım şirketinin tamamen kusursuz olduğundan söz edilemez. Davacıların murisinin çıkmaması gereken elektrik direğine çıkmış olması davalının sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Bu husus, ancak tazminatın kapsamıyla ilgili olup, belirlenecek miktarın tayininde gözönüne alınmalıdır.
Hal böyle olunca, mahkemece; davalının yaptığı işin mahiyeti gereği yüksek özen yükümlüğü bulunduğunun ve direkte uyarıcı levhanın olmaması, direğe çıkılmasını engelleyici korkuluğun eğik olması, direğin yerleşim alanı içinde herkesin kolaylıkla çıkabileceği bir vaziyette bulunması nedeniyle, davalının özen yükümlülüğüne aykırı davrandığının kabulü ile; desteğin ve davalının kusur oranları bu kapsamda yeniden belirlenerek, hasıl olacak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu, yetersiz bilirkişi raporu doğrultusunda yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir “ gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece, bozma kararına uyulmuş, elektrik mühendislerinden oluşan bilirkişi kuruluna rapor hazırlatılmış, raporda direğe çıkan kablo bağlantısı yapmaya çalışan vefat edenin % 80, işletme ve bakım sorumluluğunu yerine getirmeyen davalının % 20 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş, tazminat hesap uzmanı bilirkişi raporunda davacıların hakettiği tazminat miktarını hesaplamıştır. Davacılar vekili, 05/03/2018 tarihli ıslah dilekçeleri ile maddi tazminata ilişkin talep sonuçlarını ... için 38.482.38.-TL'ye ... için 10.791.53.-TL'ye yükseltmilerdir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulüne ,davacı ... için 38.482,38 TL ve davacı ... için 10.791,53 TL olmak üzere toplam 49.273,91 TL tazminatın olay tarihi olan 31/05/2005 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı taraftan alınarak davacılara verilmesine, davacı ... için 2.000,00 TL ve davacı ... için 2.000,00 TL olmak üzere toplam 4.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 31/05/2005 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı taraftan alınarak davacılara verilmesine karar verilmiş; hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir .
1-) Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz istemlerinin reddi gerekir.
2-)Dairemizin anılan bozma kararından sonra yapılan yargılama sırasında, davacılar davasını ıslah etmiş ve mahkeme de bu ıslahı dikkate alarak hüküm kurmuştur.
Islah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. HMK'nın 176. maddesinde ıslah; “taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir' olarak tanımlanmıştır.
Aynı Kanun'un müteakip 177.maddesinde ise, ıslahın tahkikata tabi olan davalarda tahkikat bitinceye kadar yapılabileceği öngörülmüş olduğundan ve temyiz faslında da, bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya örtülü bir hüküm yer almadığından, Kanunun bu olanağı bir devre ve zaman ile sınırlandırdığı kabul edilmek ve bu nedenle bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur.
Nitekim, 04.02.1948 gün ve 1948-3 Esas, 1944-10 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; 'ıslah'ın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 84. maddesinin (HMK.177.m) açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabileceği, Yargıtay'ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağı açıklanmış, yine; Yargıtay İçtihadı Birleştime Genel Kurulunun 06.05.2016 tarih ve 2015/1 E.-2016/1 K.sayılı ilamı ile 'Her ne sebeple verilirse verilsin, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına dair 04.02.1948 gün ve 1948-3 Esas, 1944-10 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesine gerek olmadığına' karar verilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında ise, Dairemizin 18/02/2016 tarihli bozma ilamı sonrasında mahkemece yapılan yargılamada alınan bilirkişi raporu sonrasında davacı vekilince 05/03/2018 tarihli ıslah dilekçesinin sunulduğu, mahkemece de davacı vekilinin söz konusu ıslah dilekçesi dikkate alınmak suretiyle hüküm tesis edildiği anlaşılmaktadır. Ne var ki, yukarıda ifade edilen yasa hükümleri ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatları da nazara alındığında bozmadan sonra ıslah yapılamayacağından mahkemece bu husus gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
3-)TBK.nın 58. maddesi hükmüne göre; kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir. Hakim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde nesnel (objektif) olarak göstermelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hüküm vereceği Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde belirtilmiştir. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
Somut olaya gelince; olay tarihi, olayların gelişim süreci, tarafların konumu ve yukarıda anılan ilkeler gözetildiğinde her iki davacı yararına takdir edilen manevi tazminat miktarı da azdır. Mahkemece daha yüksek düzeyde manevi tazminat takdir edilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenle davalı yararına, 3. bentte açıklanan nedenle davacı yararına hükmün HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09/09/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.




















Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2019 Yılı Kararları” sayfasına dön