9. Hukuk Dairesi 2015/11536 E. , 2018/7779 K.

Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

9. Hukuk Dairesi 2015/11536 E. , 2018/7779 K.


'İçtihat Metni'

MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ

DAVA : Davacı, kıdem tazminatı ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti,yıllık izin ücreti ve fazla mesai ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

YARGITAY KARARI

A) Davacı isteminin özeti:
Davacı vekili, davacının öğrenci yurdunda temizlik görevlisi olarak çalıştığını, davacıya 2012 yılı hariç yaz dönemlerinde 1 ay ücretsiz izin kullandırıldığını, bunun dışında aralıksız çalıştığını, emeklilik nedeni ile işten ayrıldığını,2009 yılı Ocak ayı sonundan itibaren sürekli nöbet usulünde 16:30-07:45 saatleri arasında çalıştığını, belli bir ara dinlenme kullanmadığını, işten çıktığı sabah dinlenerek ertesi gün tekrar çalışmaya devam ettiğini, böylece 1 hafta 3 gün diğer hafta 4 gün olmak üzere 15 gün çalıştığını, bu çalışma şekli içinde ara dinlenmeleri de gözetilince her nöbette 14 saat fiilen çalıştığını, çalışması süresinde yıllık izin kullanmadığını, nöbete denk gelen ulusal bayram genel tatillerde çalıştığını, bir kısım işçilik alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti, ulusal bayram genel tatil ücreti alacaklarını istemiştir.
B)Davalı cevabının özeti:
Davalı Rektörlük vekili, davanın husmetten reddi gerektiğini, taleplerin zamanaşımına uğradığını, davacının hep gündüz çalıştığını, gece çalışmadığını, davacıya fazla mesai ve ulusal bayram genel tatil çalışması için serbest zaman kullandırıldığını, ücret ödenmediğini, iddia ve taleplerin yersiz olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, Mahkeme'nin yetkisiz olduğunu, taleplerin muhatabının müvekkili değil idare olduğunu, davanın husumetten reddi gerektiğini, diğer davalı ile müvekkili araısndaki sözleşmenin muvazaaya dayandığını, iddia ve taleplerin yersiz olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
C)Yerel Mahkeme kararının özeti:
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, davacının davalı şirket çalışanı olarak, şirketin diğer davalı üniversite rektörlüğü ile yaptığı hizmet alım sözleşmesi kapsamında öğrenci yurdunda temizlik görevlisi olarak çalıştığı, davacının iş akdini emekli olma şartlarını taşıdığından dolayı feshettiğinin SGK kayıt ve belgeleri ile tanık anlatımları ve tüm dosya kapması ile ıspatlandığı, davalı işveren ise davacının ibraname verdiğini iddia etmiş ise de; 31/08/2013 tarihli belgede hesaplanan kıdem tazminatının davacı işçiye ödendiği ispatlanamadığından, buna dair kayıt ve belge de bulanamadığından, belgedeki tutar bilirkişice hesaplanan brüt tutardan mahsup edilmediği, ayrıca davacının hapsi geçen ihbarname tarihinde emeklilik nedeniyle iş akdini feshettiğini işverene bildirdiği anlaşıldığından, kıdem tazminatına bu tarihten itibaren faiz yürütüldüğü,davalı tarafından özlük dosyası ibraz edildiği, dosyaya ibraz edilen nöbet listeleri ve davacı tanıkların birbirini doğrulayan beyanları ile davacının fazla mesai yaptığı ispatlandığı, davalının ise fazla çalışma ücretlerini ödediğini ispatlayamadığı, davacının fazla çalışma ücreti talep hakkının doğduğu, tanık anlatımları, bilirkişi raporu ve dosya kapsamı ile sübut bulduğu, tanık anlatımları, ibraz edilen belgeler ve tüm dosya kapsamı ile genel tatillerde, bayram tatillerinde çalıştığını ispatlandığı, davalı işveren ise davacının bu çalışma ücretlerini ödediğini ispatlayamadığı, bu nedenlerle davacının genel tatil çalışması karşılığında ücret alacağı talep hakkının doğduğu, davacının talep ettiği yıllık izin ücretine ilişkin olarak, yıllık izinlerin kullandırıldığının, izin defteri yada eş değer yazılı belgeler ile ispat yükü üzerinde olan davalı işverenin davacının yasal yıllık izinlerini kullandırdığını veya ücretini ödediğini ispatlayamadığı, tanık anlatımları ve tüm dosya kapsamından davacının çalıştığı sürede yıllık izinlerini davalı işverence kullandırılmadığı ve ücretinin ödenmediğinin anlaşıldığı, yüzde 30 oranında hakkaniyet indirimi uygulandığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
D)Temyiz:
Karar süresi içinde davacı vekili, davalı rektörlük vekili ve davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmiştir.
E)Gerekçe:
1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davacı işçinin fazla çalışma yapıp yapmadığı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.

İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı halde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda, ihtirazi kayıt ileri sürülmemiş olması, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerektiği sonucunu doğurmaktadır.
Fazla çalışmanın belirlenmesinde, 4857 sayılı Yasanın 68 inci maddesi uyarınca ara dinlenme sürelerinin de dikkate alınması gerekir.
Fazla çalışmaların uzun bir süre için hesaplanması ve miktarın yüksek çıkması halinde Yargıtay’ca son yıllarda taktiri indirim yapılması gerektiği istikrarlı uygulama halini almıştır (Yargıtay 9.HD. 11.2.2010 gün 2008/17722 E, 2010/3192 K; Yargıtay, 9.HD. 18.7.2008 gün 2007/25857 E, 2008/20636 K.). Ancak fazla çalışmanın tanık anlatımları yerine yazılı belgelere ve işveren kayıtlarına dayanması durumunda böyle bir indirime gidilmemektedir. Yapılacak indirim, işçinin çalışma şekline ve işin düzenlenmesine ve hesaplanan fazla çalışma miktarına göre taktir edilmelidir. Hakkın özünü ortadan kaldıracak oranda bir indirime gidilmemelidir(Yargıtay 9.HD. 21.03.2012 gün, 2009/48913 E, 2012/9400 K .).
Dairemizin önceki kararlarında; fazla çalışma ücretlerinden yapılan indirim, kabul edilen fazla çalışma süresinden indirim olmakla, davalı tarafın kendisini avukatla temsil ettirmesi durumunda reddedilen kısım için davalı yararına avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiği kabul edilmekteydi (Yargıtay 9.HD. 11.02.2010 gün 2008/17722 E, 2010/3192 K.). Ancak, işçinin davasını açtığı veya ıslah yoluyla dava konusunu arttırdığı aşamada, mahkemece ne miktarda indirim yapılacağı işçi tarafından bilenemeyeceğinden, Dairemizce maktu ve nispi vekâlet ücretlerinin yüksek oluşu da dikkate alınarak konunun yeniden ve etraflıca değerlendirilmesine gidilmiş, bu tür indirimden kaynaklanan ret sebebiyle davalı yararına avukatlık ücretine karar verilmesinin adaletsizliğe yol açtığı sonucuna varılmıştır. Özellikle seri davalarda indirim sebebiyle kısmen reddine karar verilen az bir miktar için dahi her bir dosyada zaman zaman işçinin alacak miktarını da aşan maktu avukatlık ücretleri ödetilmesi durumu ortaya çıkmaktadır. Yine daha önceki kararlarımızda, yukarıda değinildiği üzere fazla çalışma alacağından yapılan indirim sebebiyle ret vekâlet ücretine hükmedilmekle birlikte, Borçlar Kanununun 161/son, 325/son, 43 ve 44 üncü maddelerine göre, yine 5953 sayılı Yasada öngörülen yüzde beş fazla ödemelerden yapılan indirim sebebiyle reddine karar verilen miktar için avukatlık ücretine hükmedilmemekteydi. Bu durum uygulamada hakkaniyete aykırı sonuçlara neden olduğundan ve konuyla ilgili olarak Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde de herhangi bir kurala yer verilmediğinden, Dairemizce eski görüşümüzden dönülmüş ve fazla çalışma alacağından yapılan indirim nedeniyle reddine karar verilen miktar bakımından, kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına avukatlık ücretine hükmedilemeyeceği kabul edilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, dosyadaki nöbet çizelgelerinde gece ve gündüz çalışmaları belirtilmekle birlikte çalışma saatleri görünmemektedir. Çalışma programlarında davacının gündüz çalışması da görünmektedir. Davalı Rektörlük vekili davacının 2010 yılından sonra hep gündüz çalıştığını gece çalışmadığını savunmaktadır. Davacının bir kısım gündüz çalışmasını da gösteren çalışma programları neden irdelenmeksizin sadece gece çalışmasının hesaplandığı denetime elverişli şekilde açıklanmamıştır.
Ayrıca, nöbet çizelgelerinin bazılarında davacının adı bulunmamaktadır. Örnek olarak, 22-28/01/2011, 04-17/06/2011, 02-15/06/2012, 30/06/2012-10/08/2012 tarihleri arasındaki nöbet çizelgelerinde davacının adına rastlanmamıştır. Bu sürelerin tamamının bilirkişi raporunda neden dışlanmadığı da anlaşılamamaktadır. Öncelikle taraflardan nöbet çizelgelerinin bir kısmında davacının adının neden bulunmadığı sorularak açıklatılmalı, denetime elverişli bilirkişi raporunda, çalışma belgelerinde davacının adının hangi dönemlerde olup olmadığı net şekilde belirtilerek, davacının adı olmayan dönemler itibari ile bu sürelerin hesaba esas süreden düşülüp düşülmeyeceği irdelenmelidir.
Bir kısım nöbet çizelgelerinin eksik olduğu halihazırda dosyada mevcut bilirkişi raporunun ulusal bayram genel tatil ücretine ilişkinaçıklamalarındaki lafzından anlaşılmaktadır. Halihazırda dosyada mevcut bilirkişi raporunda aynı zamanda fazla mesai hesaplamasını tanıklara ve nöbet çizelgelerine göre yapıldığı da anlaşılmaktadır.
Yeniden alınacak bilirkişi raporunda, denetime elverişli şekilde hangi tarih aralıkları için nöbet çizelgelerinin mevcut olduğu, bu nöbet çizelgelerinin hangilerinde davacının adı olduğu hangilerinde olmadığı, hangi nöbet çizelgelerinde davacının gece veya gündüz çalıştığı, hangi tarih aralıkları için tanıklara göre hesaplama yapıldığı, tanıklara göre tespit edilen hususların tarih aralıkları için mi yoksa nöbet çizelgeleriden çalışma günleri olması sonucu sadece çalışma saatleirne mi ilişkin olduğu ve hangi tarih aralıkları için bu belirlemelerin yapıldığı açıklanmalıdır.
Yukardaki açıklamalar kapsamında, dosyadaki 'çalışma programları' da taraflardan öncelikle sorulmalı ve yukarda açıklanan şekilde denetime elverişli bilirkişi raporunda irdelenmelidir.
Diğer yandan, tarafların dosyada mevcut fazla mesaiye ilişkin iddia ve savunmaları da yeniden alınacak denetime elverişli bilirkişi raporunda tek tek irdelenmelidir.
Gene bilirkiş iraporunda, nöbet çizelgeleri, çalışma programları ve hizmet döküm cetveli karşılaştırılıp, aralarında çelişki var ise taraflara açıklatılıp bu belgelerin neticeye etkisi, hangi belgeye değer verileceği o bakımdan da irdelenmelidir.
Çalışma saatleri ve/veya çalışılan tarihler tanığa göre hesaplanan dönemler, Mahkeme'nin takdiri indirim uygulayabilmesi bakımından denetime elverişli bilirkişi raporu ile ayrı ayrı ve açıkça belirtilmelidir.
Belge ile fazla mesai süresi hesaplanamayan dönemlerde tanık beyanlarına göre hesaplama yapılır iken, davacı tanıklarına göre, davacı tanıklarının bildikleri dönem ile sınırlı olarak ve davacı tanıklarının beyanlarında çelişki olması halinde davacı tanıklarına göre belirlenen en az fazla mesai süresine göre, yani ispatlanan en az fazla mesai süresine göre hesaplama yapılmalıdır.
Bu kapsamada; gece çalışmasında davacı tanıkları ve davalı tanıklarına göre en az ispatlanan çalışma saatleri 16:30-07:30/07:45 olduğundan gece çalışma saat aralığı bu şekilde etespit edilmeli, davacı ve davalı tanıklarının bildikleri dönemlere denk gelen gece çalışmaları için-bu dönemlerdeki çalışma saatlerine dair davacıyı bağlayıcı belge olmaması halinde- bu çalışma saatleri esas alınmalıdır.
Gündüz çalıştığı anlaşılan ve çalışma saatlerinin tanığa göre hesaplanması gerektiği anlaşılan dönem olması halinde ise davalı tanığının daha detaylı ve daha davacı lehine olan beyanına göre hesaplama yapılmalıdır.
Ayrıca, bir kısım davacı tanığı beyanında davacının yazın gündüz çalıştığı yönünde beyanlar mevcuttur. Davalı vekili de gündüz çalışmasını savunmuştur. Bu husus da dosyadaki belgeler ile davacı tanıklarının beyanları , iddialar ve savunmalar karşılaştırılıp değerlendirilerek bilirkiş iraporunda denetime elverişli şekilde ele alınmalıdır.
Fazla mesai karşılığı izin kullandırıldığı davalı tarafından savunulmuştur. Davacıya atfen imza taşıyan ve 'mesai saatleri dışındaki fazla mesailere karşılık izin' talep edildiği gibi açıklamalar içeren bir kısım izin belgeleri taraf vekillerinden ve ayrıca davacı asil bizzat celbedilerek davacı asilden sorulup neticeye etkisi olup olmayacağı denetime elverişli bilirkişi raporunda irdelenmelidir.

Bir başka nokta; Mahkeme kararının gerekçesinde takdiri indirim yapıldığı belirtilmesine rağmen yapılmaması da çelişkidir.
Mahkeme tarafından, saat ve/veya çalışılan günler bakımından tanık beyanına göre hesaplama yapılan kısımdan, hakkın özünü etkilemeyecek makul bir oranda takdiri indirim yapılmalıdır.
3-Ulusal bayram genel tatil ücretinin tespiti bakımından, yukarda fazla mesai için belirtilen hususlar ulusal bayram genel tatil ücreti bakımından da uygulanmalıdır.
Ancak, ulusal bayram genel tatil çalışmasında, çalışma karşılığı olan 1 günlük ek yevmiyeye hak kazanılması için 7,5 saatlik bir çalışma gerekmediği, çok daha az bir çalışma ile de çalışma karşılığı olan ilave 1 yevmiyeye hak kazanıldığı göz önüne alınarak; bir diğer deyişle, ulusal bayram genel tatil çalışma ücretine hak kazanılması için sadece o gün çalışıldığının ispatlanması yeterli olup, kaç saat çalışıldığının bu ilave ücrete hak kazanmada etkili olmaması gözetilerek , belge ile ulusal bayram genel tatilde çalışıldığı ispatlanan dönemler ile çalışmayı gösteren hiç bir belge olmadığından tanığa göre hesaplanan dönemler denetime elverişli bilirkiş iraporunda ayrı ayrı ve açıkça belirtilmelidir.
Mahkeme tarafından, tanık beyanına göre hesaplama yapılan kısımdan, hakkın özünü etkilemeyecek makul bir oranda takdiri indirim yapılmalıdır.
4-Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerliliği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Türk Hukukunda ibra sözleşmesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, kabul edilen Yasanın 132 inci maddesinde “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” şeklinde kurala yer verilmiştir.
İş ilişkisinde borcun ibra yoluyla sona ermesi ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420 inci maddesinde öngörülmüştür. Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420 inci maddesinde, iş sözleşmesinin sona ermesinden itibaren bir ay içinde yapılan ibra sözleşmelerine geçerlilik tanınmayacağı bildirilmiştir. Aynı maddede, alacağın bir kısmının ödenmesi şartına bağlı ibra sözleşmelerinin (ivazlı ibra), ancak ödemenin banka kanalıyla yapılmış olması halinde geçerli olacağı öngörülmüştür. 4857 sayılı İş Kanununun 19 uncu maddesinde, feshe itiraz bakımından bir aylık hak düşürücü süre öngörülmüş olmakla, feshi izleyen bir ay içinde işçinin işe iade davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu noktada feshi izleyen bir aylık süre, işçinin eski işine dönüp dönmeyeceğinin tespiti bakımından önemlidir. O halde feshi izleyen bir aylık sürede işverenin olası baskılarını azaltmak, iş güvencesinin sağlanması için de gereklidir. Geçerli ve haklı neden iddialarına dayanan fesihlerde dahi ibraname düzenlenmesi için feshi izleyen bir aylık sürenin beklenmesi gerekir. Bir aylık bekleme süresi kısmi ibra açısından işçinin bir kısım işçilik alacaklarının ödenmesinin bir ay süreyle gecikmesi anlamına gelse de temelde işçi yararına bir durumdur. Hemen belirtelim ki bir aylık bekleme süresi ibra sözleşmelerinin düzenlenme zamanı ile ilgili olup ifayı ilgilendiren bir durum değildir. Başka bir anlatımla işçinin fesih ile muaccel hale gelen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücreti gibi haklarının ödeme tarihi bir ay süreyle ertelenmiş değildir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun değinilen maddesinde, işverence yapılacak olan ödemelerin banka yoluyla yapılması zorunluluğunun getirilmesi, ibranamenin geçerliliği noktasında sonuca etkilidir. Ancak banka dışı yollarla yapılan ödemelerde de borç ibra yerine tamamen veya kısmen ifa yoluyla sona ermiş olur.
Sözü edilen yasal düzenleme, sadece işçinin alacaklı olduğu durumlar için işçi yararına kısıtlamalar öngörmektedir. İşverenin cezai şart ve eğitim gideri talep ettiği yine işçinin vermiş olduğu zararın tazminine dair uygulamalarda ve hatta sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde işçinin işverene borçlu olduğu durumlarda, taraflar, herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın işçinin borçlarını ibra yoluyla sona erdirebilirler.
Değinilen maddenin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri tazminat ve alacaklar dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün haklar yönünden uygulanır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Ancak 6098 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olmadığı dönemde imzalanan ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. İbranamenin feshi izleyen bir aylık süre içinde düzenlenmesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılmamış oluşu 01.07.2012 tarihinden önce düzenlenen ibra sözleşmeleri için geçersizlik sonucu doğurmaz.
İşçi ve işveren arasında işverenin borçlarının sona erdirilmesine yönelik olarak Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlülüğü öncesinde yapılan ibra sözleşmeleri yönünden geçersizlik sorunu aşağıdaki ilkeler dahilinde değerlendirilmelidir:
a)-Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olup, Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir (Yargıtay 9.HD. 15.10.2010 gün, 2008/41165 E, 2010/29240 K.).
b)-İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez (Yargıtay 9.HD. 5.11.2010 gün, 2008/37441 E, 2010/31943 K).
c)-İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanununun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez.
Öte yandan 818 sayılı Borçlar Kanununun 21 inci maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.
İbranamedeki irade fesadı hallerinin, 818 sayılı Borçlar Kanununun 31 inci maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir (Yargıtay 9.HD. 26.10.2010 gün, 2009/27121 E, 2010/30468 K). Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez.
d)-İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir (Yargıtay 9.HD. 4.11.2010 gün 2008/37372 E, 2010/31566 K).
e)-Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir (Yargıtay 9.HD 21.10.2010 gün 2008/40992 E, 2010/39123 K.). Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz (Yargıtay 9.HD. 24.6.2010 gün 2008/33748 E, 2010/20389 K.).
f)-Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır (Yargıtay 9.HD. 27.06.2008 gün 2007/23861 E, 2008/17735 K.). Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadı haller ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır (Yargıtay HGK. 21.10.2009 gün, 2009/396 E, 2009/441 K).
g)-Yine, işçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir (Yargıtay 9.HD. 4.11.2010 gün 2008/40032 E, 2010/31666 K).
h)-İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir (Yargıtay 9.HD. 24.6.2010 gün, 2008/33597 E, 2010/20380 K). Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir.
İbraname savunması, hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir (Yargıtay HGK. 27.1.2010 gün 2009/9-586 E, 2010/31 K. ; Yargıtay 9.HD. 13.7.2010 gün, 2008/33764 E, 2010/23201 K.).
Somut uyuşmazlıkta, dosya kapsamıdnaki ibraname 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu döneminde düzenlenmiş olup bu Kanun'a tabidir. Bu ibraname 6098 sayılı Kanun'un aradığı koşulları taşımadığı için ibraname olarak geçersizdir. Ancak, üzerinde bir kısım parasal miktarların ödendiği yazılıdır.
İbranamede ödendiği yazılı olan miktarların ödenip ödenmediği davacı asil duruşmaya bizzat celbedilerek bizzat davacı asilden sorulmalıdır. Davacı aşilin ibranamede ödendiği belirtilen parasal miktarların ödenmediğini belirtmesi halinde bu miktarların banka kanalı ile ödenip ödenmediği araştırılmalı, banka kanalı ile ödendiğinin ispatlanamaması halinde bu miktarlara da değer verilmemeli, yani ibraname olarak geçersiz olan bu belgeye makbuz olarak da geçersiz sayılmalıdır.
5-Yıllık izin ücreti bakımından; davacı vekili dosya kapsamındaki yıllık izin belgesini kabul etmediklerini, davacının yıllık izin kullnamadığını, bu belgelerin, işe girişte veya ihale değişiminde veya çalışırken imzalamazsa işten çıkarılacakları denerek tüm işçilere boş olarak imzalatıldığını, sonradan boşluklarının davalı tarafından doldurulduğunu belirtmiştir.
Dairemizin 2015/690 Esas sayılı dosyasında (... 1. İş Mahkemesi 2013/1133 Esas), bir başka işçinin aynı işverenlere karşı açtığı davada yıllık izin belgesi geçersiz sayılmıştır.
Diğer yandan, yıllık izin belgeleri mahkeme tarafından gözetilmiş ise de, örnek olarak, 15/6/2009-29/6/2009 arasında yıllık izin belgesi olmasına rağmen nöbet çizelgesinde davacının 16, 18, 22, 24, 26/6/2009 tarihlerinde çalışması görünmektedir. Aynı durum 10-24/5/2010 tarileri arası için düzenlenmiş yıllık izin belgesi için de geçerlidir. Ancak, 16-30/7/2012 tarih arlığında yıllık izin görünmekte ve davacının nöbet çizelglerinde belirtilen tarihlerde adına rastlanmamaktadır.
Yani dosya kapsamında davacının çalışm düzenini gösteren bir kısım belgeler yıllık izin belgeleri ile çelişiktir, bir kısmı ise yıllık izin belgesi ile aynı yöndedir.
Davacı asil bizzat duruşmaya celbedilerek bizzat davacı asilden ve taraf vekillerinden bu durumların sebebi sorulmalı, yukarda bahsedilen emsal dosya da celbedilip incelenerek eldeki dosya kapsamındaki yıllık izin belgelerine değer verilip verilmeyeceği denetime elverişli bilirkişi raporunda irdelenmelidir.
6-Davalı Rektörlük harçtan muaf olup, ayrıca dosyada 2 adet davalı bulunmaktadır. Hüküm fıkrasında harcın 'davalıdan' alınmasına karar verilmiş, hangi, davalı olduğu belirtilmemiş, bilahare davalı Rektörlük vekilinin tavzih talebi üzerine harç açısından tavzih kararı verilmiştir.
Mahkeme'nin, hükmün harca ilişkin kısmında yaptığı tavzih HMK'nun 305/2 maddesine açıkça aykırıdır. Taraflara yüklenen hak ve brçlarda tavzih adı altında değişiklik yapılamaz.
Mahkemenin gerekçeli kararının hüküm fıkrasında yasaya aykırı şekilde yapılan tavzihten önceki durumda davada birden fazla davalı olduğu halde karar harcından hangi davalının sorumlu olduğu açıklanmadan 'davalıdan' şeklinde karar verilmesi HMK.nın 297/2. maddesine aykırıdır.
7-Davada birden fazla davalı olduğu ve her ikisinin de ayrı ayrı vekili bulunduğu halde davacı lehine hükmedilen vekalet ücretinden hangi davalının sorumlu olduğu belirtilmeden hüküm altına alınması, aynı şekilde davacı aleyhine hükmedilen vekalet ücretinin hangi davalıya verileceği açıklanmadan hüküm kurulması hatalıdır.
F)SONUÇ:
Temyiz olunan kararın yukarda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 05/04/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2018 Yılı Kararları” sayfasına dön