9. Hukuk Dairesi 2015/31125 E. , 2019/4996 K.

Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

9. Hukuk Dairesi 2015/31125 E. , 2019/4996 K.


'İçtihat Metni'

MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ


Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraflar vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:



YARGITAY KARARI



A) Davacı isteminin özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı bankada 11/08/1986 - 08/01/2013 tarihleri arasında çalıştığını, en son ... Şubesinde Şube Müdürü olarak görev yaptığını, bir kısım işçilik alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti, hafta tatili ücreti, ulusal bayram genel tatil ücreti alacaklarını istemiştir.
B)Davalı cevabının özeti:
Davalı vekili, davacı taraf iddia ve delillerini kabul etmediklerini, yıllık izinlerini düzenli kullandığını, taraflar arasındaki iş ilişkisinin ibraname ile sonlandırıldığını ve tüm alacak haklarının kendisine ödendiğini açıklayarak taleplerinde haklı olmadığını, iddia ve taleplerin yersiz olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
C)Yerel Mahkeme kararının özeti:
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, davacı tarafın yıllık izin hakkının banka uygulaması kapsamında 30 gün olduğu konusundaki beyanı, davalı banka vekilinin yıllık izinlerin kullanıldığına ilişkin beyanı ve teklif ettiği yemin delili kapsamında davacı asilin mahkememizde yeminli beyanı alınmış ve kendisi gibi Banka Şube Müdürü olanların yıllık izinlerini 30 gün olduğu ve bu hususun banka uygulaması olarak tüm çalışanlarca bilindiği beyan edildiği, tarafların ve tanıkların beyanları ile toplanan delillere göre dosya bilirkişiye tevdi edilmiş, 01/10/2014 ve 12/02/2015 tarihli bilirkişi Av. ... tarafından hazırlanan raporlarda; hizmet süresi, maaş bordroları itibariyle ücret, fazla çalışmaya ilişkin tanık anlatımları da değerlendirilerek davacının yıllık izin ve genel tatil ücreti alacağı miktarları açıklanmış; haftasonu çalışma ücreti ve fazla mesai ücreti bulunmadığı belirtildiği, açılan şekliyle dava; iş akdinin feshinden sonra ödenmeyen yıllık izin alacağı ve diğer işçi alacaklarına yönelik olduğu, taraflar arasındaki uyuşmalık davacının çalışma şekli ve süresiyle davalının feshe bağlı ve dava konusu yapılan diğer alacaklardan sorumlu olup olmadığı noktasında bulunduğu, toplanan deliller ve tüm dosya üzerinde mahkememizce yapılan inceleme neticesinde, davacının davalı bankada 11/08/1986 - 08/01/2013 tarihleri arasında çalıştığı, en son İvedik Şubesinde Şube Müdürü olarak görev yaptığı, incelenen 14/01/2013 tarihli ibranameye istinaden görevinden ayrıldığı, bu ibranamede davacının talep ve dava haklarını saklı tuttuğuna ilişkin kayıt koyduğu, davacının davalı banka nezdinde 26 yıl 4 ay 27 günlük hizmet süresi olduğu, davacının maaş bordroları itibari ile son aylık ücretinin 9.401,69 TL. brüt ücret olduğu; kullandırılmayan yıllık izin sürelerine ait ücret bağlamında yıllık izinlerin kullanıldığının ispatının işverenlikçe ancak yıllık ücret izin defteri veya emsali yazılı belge ile ispat edilmesi gerektiği; davacı tarafın yıllık izin hakkının banka uygulaması kapsamında 30 gün olduğu konusundaki beyanı, davalı banka vekilinin yıllık izinlerin kullanıldığına ilişkin beyanı ve teklif ettiği yemin delili kapsamında davacı asilin mahkememizde kendisi gibi Banka Şube Müdürü olanların yıllık izinlerinin 30 gün olduğu ve bu hususun banka uygulaması olarak tüm çalışanlarca bilindiği şeklindeki beyanı ve bu yönde banka ile sendika arasında imzalanan (2001-2003 tarihli de olsa) TİS örneği bütünlük içerisinde değerlendirildiğinde banka uygulaması olarak yıllık izin hakkının 30 gün olarak hesaplanması gerektiği ve bu hesapla davacının ödenmeyen yıllık izin ücreti alacağının bulunduğu; başka bir dava kalemi olan genel tatil ücreti kapsamında davacının imzasını taşıyan davalı tarafın sunduğu devam çizelgesi ve login-logout kayıtlarından bordrolarla karşılaştırıldığında ödenmeyen genel tatil alacağının bulunduğu ( tanık anlatımları, işyeri koşulları, davacının yaptığı işin niteliği, İş Kanunu gereğince ara dinlenmelerin düşülmesi ile fiili çalışma olgusu, insanın çalışma gücü ve Yargıtay uygulamaları dikkate alınarak hesaplanan), bu süreler takdiri delil niteliğindeki tanık anlatımlarıyla belirlendiğinden bir işçinin günlük normal çalışma süresinin üzerinde sürekli olarak fazla çalışma yapmasının hayatın olağan akışına uymadığı ve hastalık, mazeret, izin gibi nedenlerle çalışılamayan günlerin olmasının kaçınılmazlığı gözetilerek bu sürelerden takdiren indirim yapılmasının hakkaniyete uygun düşeceği; davacı her ne kadar fazla çalışma ücreti ve haftasonu çalışma ücreti alacağı da talep etmişse de devam cetvelleri ve login kayıtlarından hafta tatili alacağının bulunmadığı ve davacı gibi işyerinde üst düzey konumunda çalışan kişinin görev ve sorumluluklarının gerektirdiği ücretin ödenmesi durumunda ayrıca fazla çalışma ücretine hak kazanamayacağının Yargıtay ilke kararlarıyla açıklanması ve davacı bakımından banka yönetimi tarafından fazla çalışma yapması yönünde bir talimat verildiğine dönük bir delil de bulunmaması itibariyle fazla çalışma ücreti alacağına da hak kazanmadığı gerekçesi ile fazla mesai ücreti ve hafta tatili ücreti haricindeki taleplerin kabulüne karar verilmiştir.
D)Temyiz:
Karar süresi içinde davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
E)Gerekçe:
a-)Yıllık izin ücreti bakımından;
Davacı işçi 01/03/2013 tarihinde açtığı bu davada yıllık izin ücreti isteğinde bulunmuştur. Davacının iş sözleşmesi 08/01/2013 tarihinde feshedilmiş, feshin geçersizliğinin tespiti ile işe iadesi yönünde 10/01/2013 tarihinde dava açılmış, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin ilamı ile işe iade kararı 24/05/2013 tarihinde kesinleşmiştir.
Davacı işçinin kesinleşen işe iade kararı sonrası işe başlamak için başvurup başvurmadığı dosya içeriğinden anlaşılamamaktadır. Davacının yasal süresi içinde usulüne uygun başvurusu olmamışsa, 08/01/2013 tarihinde yapılan fesih İş Kanunu’nun 21/5. maddesine göre geçerli feshin sonuçlarını doğuracağından 01/03/2013 tarihinde açılan bu dava ile yıllık izin ücreti talep edilebilecektir.
Davacının yasal süresi içinde işe başlamak için başvurması halinde, işverence işe başlatılıp başlatılmadığının belirlenmesi gerekir. İşçinin işe başlatılması halinde feshe bağlı haklardan yıllık izin ücreti talep edilemez. İşverence işe başlatılmaması halinde ise işe başlatmama anı fesih tarihi olacağından, henüz feshin gerçekleşmediği bir aşamada açılan bu dava ile yıllık izin ücreti talep edilemeyecektir.
Mahkemece açıklanan yönlerden gerekli araştırmaya gidilmeli ve sonucuna göre yıllık izin ücretinin bu dava itibarıyla talep edilip edilemeyeceği belirlenmelidir.
Yıllık izin ücreti bakımından temyiz olunan kararın yukarda yazılı sebeplerden dolayı bozulmasına, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
b-)Tarafların diğer alacak kalemlerine yönelik temyiz itirazları bakımından;
1-Faiz başlangıç tarihleri bakımından, dava dilekçesinde faiz başlangıçları belirtilmeksizin faiz talep edilmiştir. Talep artırım dilekçesinde ise artırılan kısımlar için dava tarihinden itibaren faiz talep edilmiştir. Her ne kadar dava dilekçesinde belirsiz alacak davası olduğu belirtilmiş ise de dava ve talep artırım tarihinden itibaren faize hükmedilmesi yerindedir.
Bununla birlikte, ulusal bayram genel tatil ücreti bakımından hüküm fıkrasında dava tarihinin 01/03/2013 yerine 01/03/2015 şeklinde yazılması mahallinde düzeltilebilir maddi hata kabul edilmiştir.
Ayrıca, ulusal bayram genel tatil ücretine yürütülecek faiz miktarı bakımından “en yüksek banka mevduat faizi” yerine “banka mevduat faizi” şeklinde yazılması mahallinde düzeltilebilir maddi hata kabul edilmiştir.
2-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının tüm, davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
3- Fazla mesai ücreti bakımından;
Somut uyuşmazlıkta, fazla mesai ücreti talebi reddedilmiştir.
Davacının görevinin 23/06/1997 tarihinden ayrıldığı tarihe dek bankada şube müdürlüğü olduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Davacının mesai saatlerini gösteren işyerine giriş ve çıkış kayıtları, bilgisayara/ bilgisayara giriş çıkış kayıtları (log in/out kayıtları), kamera kayıtları gibi tüm kayıtların davalıdan HMK.nın 220 ve devamı maddeleri uygulanarak celbedilip, taraflardan kayıtlara dair diyecekleri sorularak kayıtlar fazla mesai bakımından değerlendirilerek davacının varsa fazla mesai ücreti hesaplanıp hüküm altına alınmalıdır.
4-Fazla çalışmaların yazılı delil yerine tanık beyanlarına dayalı olarak hesaplanması halinde, işçinin normal mesaisinin üzerine sürekli olarak aynı şekilde fazla çalışması mümkün olmadığından, hastalık mazeret izin gibi nedenlerle belirtildiği şekilde çalışamadığı günlerin olması kaçınılmaz olup, bu durumda karineye dayalı makul indirim yapılmalıdır (Yargıtay HGK, 06.12.2017 tarih 2015/9-2698 E.-2017/1557 K.).
Fazla çalışmanın tanık anlatımları yerine doğrudan yazılı belgelere ve işveren kayıtlarına dayanması durumunda böyle bir indirime gidilmemektedir.
Fazla çalışma ücretinden karineye dayalı makul indirime gidilmesi sebebiyle reddine karar verilen miktar bakımından, kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına avukatlık ücretine hükmedilemez.
Somut uyuşmazlıkta, ulusal bayram genel tatil alacağına takdiri indirim uygulanmış ise de Mahkeme kararındaki 'takdiri delil niteliğindeki tanık anlatımlarıyla belirlendiğinden' gerekçesi, ulusal bayram genel tatil ücretinin eldeki dosyada yazılı delile göre belirlenmesi ve dinlenmiş tanık bulunmaması nedeni ile hatalıdır.
Ulusal bayram genel tatil ücreti takdiri indirim uygulanmaksızın hüküm altına alınmalıdır.
F)SONUÇ:
Temyiz olunan kararın yukarda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 28/02/2019 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
(M)


K A R Ş I O Y

Dava işçilik alacakları talebine ilişkin olup davacı dava tarihi itibariyle tam olarak belirlenebilmesi mümkün olmayan istemleri yönünden 6100 sayılı HMK'nun 107'nci maddesi uyarınca belirsiz alacak davası ile tahsil talebinde bulunmuştur.
Yargılama sırasında alacak miktarlarının belirlenmesi için görüşüne başvurulan bilirkişinin sunduğu rapor sonrasında alacak miktarları arttırılırken faiz talebinde bulunulmamıştır.
Uyuşmazlık arttırılan miktarlar dahil alacağın tümü bakımından faiz başlangıç tarihinin dava dilekçesindeki talep gözetilerek mi yoksa dava türünün kısmi eda külli tesbit davası olduğundan bahisle dava ile istenen kısımlar için dava tarihinden faiz işletilip, arttırılan kısımlar için ise faiz işletilmemesi mi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle belirsiz alacak davasının hukuki niteliğinden bahsetmekte yarar bulunmaktadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 107'nci maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 107'nci maddesinde ile;
'1-Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
2-Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
3-Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.' şeklindeki hüküm ile belirsiz alacak davası düzenlenmiştir.
Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Madde gerekçesinde, 'Hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilir. Özellikle, zararın baştan belirlenemediği, ancak bir incelemeden sonra tam olarak tespiti mümkün olan tazminat taleplerinde böyle bir durumla karşılaşılabilmesi söz konusudur. Hukuk sistemimiz içinde, böyle bir durumla karşılaşan kişinin hak araması bakımından birçok güçlük söz konusudur. Öncelikle kendisinden aslında tam olarak bilmediği bir alacak için dava açması istenmekte, ayrıca, daha sonra kendi talebinden daha fazla bir miktar alacağının olduğu ortaya çıktığında da bunu davayı genişletme yasağı çerçevesinde ileri sürmesi mümkün olabilmekteydi. Böyle bir durumda, gerçekten bilinmeyen bir alacak için dava açmaya zorlamak gibi, hak aramanın özüyle izah edilemeyecek bir yol ve aslında tarafın kendi ihmali ya da kusuru olmadığı hâlde bir yasakla karşılaşması gibi de bir engel söz konusuydu. Oysa, hak arama özgürlüğü, böyle bir sınırlamayı ve gerçek dışı davranmaya zorlamayı değil, gerçekten hakkı ihlâl edilen veya ihlâl tehlikesi altında olan kişiyi, mümkün olduğunca geniş şekilde korumayı amaçlamalıdır. Son dönemde, gerek mukayeseli hukukta gerekse Türk hukukunda artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olması da bunu gerektirir. Kaldı ki, miktar ya da değeri belirsiz bir alacak için dava açılması gerektiğinde bir takım sınırlamalar getirmek, dava içinde yeni taleplere veya o davanın dışında yeni davalara yol açarak, usûl ekonomisine aykırı bir durum da meydana getirecektir. Ayrıca, miktarı veya değeri bilinmeyen bir alacak için klasik kısmî davanın da tam bir çözüm üretmediği gerçektir.
Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez. Belirsiz alacak davası veya tespit davası açılması hâlinde, alacaklı, tüm miktarı belirtmese dahi, davanın başında hukukî ilişkiyi somut olarak belirtmek ve tespit edebildiği ölçüde de asgarî miktarı göstermek durumundadır.
Maddenin ikinci fıkrasında, belirsiz alacak veya tespit davası açılabilen durumlarda, miktar ya da değerin tespit edildiği anda, alacaklının iddianın genişletilmesi yasağından etkilenmeksizin talebini artırabileceği belirtilmiştir. Kural olarak, bir davada başlangıçta belirtilen miktar veya değerin artırılması, iddianın genişletilmesi yasağına tâbidir. Bunun amacı, davacının dava açarken hakkını kötüye kullanmaması, daha özenli davranması, yargılamayı gereksiz yere uzatmamasıdır. Oysa, baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacak için, davacının böyle bir ihmal ya da kusurundan söz edilemez. Bu sebeple, belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Davacı, sınırlama ve yasağa tabi olmadan, sadece talepte bulunmak suretiyle yeni miktar üzerinden yargılamaya devam edilmesini isteyebilecektir. Şüphesiz, alacağın belirli hâle gelmesini müteakip ortaya çıkan yeni talep eksik belirtilmişse, bundan sonra yeni bir artırma isteği iddianın genişletilmesi yasağıyla karşılaşacaktır. Çünkü, bu hâlde belirsizlik değil, davacının kendi ihmalinden kaynaklanan bir durum söz konusudur.
“Eda davasının açılabildiği hâllerde tespit davası açılamaz” yollu önermenin hak-arama özgürlüğünün ulaştığı kapasite ve hukuki yarar koşulunun muhtevası karşısında geçerliği yoktur.
Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca tespit yahut kısmi edâ ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir.
Davacı, söz gelimi bir tazminatın tahsili yerine alacağın miktarının ve borçlunun sorumlu olduğunun tespitini hedefleyen bir dava açabilir, açabilmelidir. Bu dava, zamanaşımını kesecek, davada istihsal olunan ilam genel haciz yoluyla takibe konabilecek, itiraz hâlinde borçlunun göze alamayabileceği icra-inkâr tazminatı yaptırımı devreye girebilecektir. Öte yandan tespit davası, dava ekonomisi yönünden eda davasına nazaran taraflar için daha avantajlıdır. Tespit davasının taraf barışını kolaylaştıran bir karakteri de vardır.
Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak-arama özgürlüğünün (Any.m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Model, belirtilen seçenekleri alacaklıya usuli bir hak olarak tanımaktadır.
Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle eda hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur.
Tasarıda öngörülen modelde, tespit davasının hukuki ilişkilerin tespiti yanında hakkın tespitinin de istenebilmesi, eda davasının açılabildiği hâllerde hukuki menfaat koşulunun gerçekleşmiş sayılması kabulü çözümünü (paradigmayı) güçlendirmektedir.
Bir davanın açılması ile doğacak olan maddi ve şekli hukuk sonuçlarının (zaman aşımının kesilmesi ve diğerleri) tespit davalarında aynen geçerli olacağı kuşkusuzdur.
Önerge ile varolması gereken bir usuli imkân hukukumuza kazandırılmış olacaktır.” şeklinde açıklamalar yapılarak, belirsiz alacak davasının Kanuna konuluş amacı ayrıntıları ile belirtilmiştir.
O hâlde davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır. Bu şartların bulunması hâlinde davacının davasını 6100 sayılı HMK'nın 107'nci maddesi kapsamında belirsiz alacak davası olarak açması mümkün olacak; davacı bu dava türü ile getirilen imkânlardan yararlanacaktır.
Dava açılmasının sonuçlarından birisi de zamanaşımının kesilmesidir. Zamanaşımı dava dilekçesinde belirtilen talep sonucu miktar için kesilecektir. Belirsiz alacak davasında zamanaşımının dava dilekçesinde belirtilen geçici talep sonucu için mi yoksa yargılama sonucunda miktarı tam olarak belirlenen kesin talep sonucunun tümü için mi dava tarihinde kesileceği konusunda 6100 sayılı HMK'da açık bir hüküm bulunmamaktadır.
Belirsiz alacak davasının düzenlenme nedeni, davacının dava açarken alacağının tümü için dava açmak istediği hâlde, alacağının miktarını belirlemesi imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek olmasıdır. Davacının belirsiz alacak davası açarken amacı alacağının tümünü dava etmek ve tümü hakkında karar verilmesini sağlamaktır. Kısmî dava açmakta olduğu gibi, alacağının bir kısmını dava etmek değildir. Dava dilekçesinde belirttiği talep sonucu da geçicidir, dava açarken asıl amacı alacağının belirlenir belirlenmez bu miktar üzerinden karara bağlanmasıdır. Belirsiz alacak davasında davacıya alacağını belirlemesinin imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek olduğu istisnai bir durumda böyle bir dava açma olanağı tanınmıştır. Kanun koyucu alacağın belirlenmesinin imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek durumda olması hâlinde belirsiz alacak davası açma imkânı tanıdığına göre, böyle bir davanın sonuçlarının da amaca uygun olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu nedenle talep sonucu hangi tarihte kesin olarak belirtilirse belirtilsin, dava açıldığı tarihte kesin talep sonucu miktarınca zamanaşımı süresi kesilmiş sayılmalıdır (Pekcanıtez, H.: Belirsiz Alacak Davası (HMK m.107), Ankara 2011, s. 59).
Belirsiz alacak davası açan davacı, alacağı belirlenebilir hâle geldikten sonra kesin talep sonucunu mahkemeye bildirecektir. Bu belirleme, dilekçelerin değişiminden yani davalı tarafın delillerini mahkemeye sunmasından sonra söz konusu olabileceği gibi, tahkikat sırasında, özellikle delillerin incelenmesi aşamasında da olabilir. Her hâlde talep sonucunun belirlenmesi tahkikat sonuna kadar yapılabilir ise de, bu belirlemenin daha önceki aşamada yapılmasına da engel yoktur.
Öte yandan yine belirsiz alacak davasının Kanuna konuluş amacı ve davanın niteliği dikkate alındığında, dava tarihinden önce gerçekleşen bir temerrüt olgusunun bulunmadığı durumlarda belirsiz alacak davasında yargılama sonucunda miktarı tam ve kesin olarak belirlenen alacağın tümü için temerrüt, davanın açıldığı tarihte gerçekleşeceğinden faize de dava tarihinden itibaren hükmedilmesi gerekir.
Belirsiz alacak davasında zamanaşımı süresi alacağın tamamı için davanın açıldığı tarihten itibaren kesilmekte, yine temerrüd sebebiyle faiz talebi de davanın açıldığı tarihten itibaren istenebilmektedir. Alacağın geri kalan kısmının talep edilebilmesi için ise davalı tarafın iznine veya ıslah yoluna başvurulmasına gerek bulunmamaktadır ( Pekcanıtez, H.: İşçilik Alacaklarında Belirsiz Alacak Davası, Prof. Dr. Turhan Esener Armağanı, 1. İş Hukuku Uluslarası Kongresi, s. 224).
Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun uygulamaları (örn: Yargıtay HGK'nın 2016/22-1070 E. ve 2018/1392 karar sayılı ilamı) ışığında uyuşmazlık değerlendirildiğinde dava konusu işçilik alacaklarının dava tarihi itibariyle belirlenmesi olanağı bulunmadığından 6100 sayılı HMK'nın 107'nci maddesi uyarınca belirsiz alacak davası olarak açılan bu davada talep arttırım dilekçesi ile talep edilen miktarlara da davanın açılması ile doğacak olan maddi ve şekli hukuka ilişkin sonuçların (zamanaşımının kesilmesi vs.) geçerli olması gerekeçeğinden dava dilekçesinde talep edilen tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekir. Davacı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmedilen tüm alacakların dava tarihinden itibaren faizi ile tahsiline karar verilmesi yönünde karar bozulmalıdır.
Yukarıda açıkladığım nedenlerle Dairemiz sayın çoğunluğunun bozma kararının (b-1) bendindeki açıklamalar ile davacının temyiz isteminin reddine yönelik açıklamalarına katılamıyorum. 28/02/2019





Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2019 Yılı Kararları” sayfasına dön