9. Hukuk Dairesi 2020/3421 E. , 2020/19213 K.


Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

9. Hukuk Dairesi 2020/3421 E. , 2020/19213 K.


'İçtihat Metni'



BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ : ...Hukuk Dairesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK


Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraflar vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı isteminin özeti:
Davacı, açmış olduğu dava ile işe iadesine karar verildiğini, kararın kesinleştiğini, süresinde işe başlamak için işverene müracaat edilmesine rağmen işe başlatılmadığını, 4 aylık sürenin kıdemden sayılarak fark kıdem ve ihbar tazminatı talep ettiklerini, kullanmadığı yıllık izin ücretinin 5953 sayılı Kanunun 21. ve 29. maddesi hükümlerine göre ödenmesi gerektiğini, yurtdışı hizmet sözleşmesi gereğince, yurtdışında bir yıl süre ile görevlendirildiğini, sürenin sonunda sözleşmenin bir yıl daha uzadığını, sözleşme süresi sonuna kadar yurtdışında ev kiraladığını, ayrıca ev eşyaları satın alındığını, iş akdinin öngörülen süreden önce feshedilmesi nedeniyle, zarara uğradığını, işyerinde uygulanan toplu iş sözleşmesinde öngörülen taşınma bedeli ve kargo masraflarının ödenmesi gerektiğini ileri sürerek 2015/ocak ayı ücreti, ocak ayı ücreti günlük %5 işlemiş faizinin, yurtdışı görev süresi bakiye ücretinin, yurtdışı bakiye ücreti günlük %5 işlemiş faizinin, işe başlatmama tazminatı, boşta geçen süre ücreti, fark kıdem tazminatı, fark İhbar tazminatı, izin ücreti, uçak bilet bedeli, taşınma- kargo bedeli, kira bedeli, kullanılmayan eşya bedelinin davalı taraftan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı, davacının iş akdinin geçerli nedenle feshedildiğini, bu nedenle davacının boşta geçen süre ücreti ve işe başlatmama tazminatı alacaklarını doğmadığını, bakiye kıdem ve ihbar tazminat fark alacaklarının bulunmadığını, davacının işe başlamak gibi bir niyetinin olmadığını, tazminata hak kazanabilmek için kötü niyetli olarak davrandığını, istediği kadar yıllık izinlerini kullandığını, yurt dışı ücret alacağının bulunmadığını, kira parası ve eşya alacağının bulunmadığını, TİS gereği iş akdinin devam ettiği sürece uçak bilet parasının ödendiğini, yurtdışı görevi biten personelin dönüş uçak biletinin ödendiğini, yurt dışı taşınma ve kargo masrafı alacağı bulunmadığını, beyan ederek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İstinaf Başvurusu:
İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı, davacı ve davalı tarafça istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti :
Bölge Adliye Mahkemesince, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine, davalının kargo ve taşıma bedeli masrafı, uçak bileti masrafı ve kira akdinden kaynaklanan alacalara dair istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmuştur.
Temyiz:
Bölge Adliye Mahkemesinin kararına karşı, taraf vekilleri temyiz başvurusunda bulunmuştur.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, belgelere ve tüm dosya kapsamına göre davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Bölge Adliye Mahkemesince dava konusu uyuşmazlıkta, 5953 sayılı Basın İş Kanunu kapsamında gazeteci olarak çalışan davacının, davalı işveren tarafından yapılan feshin sonuçlarına dayanarak istemde bulunduğu, feshin sonuçlarının 5953 sayılı Basın İş Kanunu ve 4857 sayılı İş Kanununda düzenlenmiş olduğu, genel kanun niteliğindeki Türk Borçlar Kanunu'nda düzenlenen tazminatların hüküm altına alınmasının mümkün olmadığı ancak özel kanunda boşluk bulunan hallerde genel kanun hükümlerinin uygulanması yoluna gidilebileceği bu sebeple, Türk Borçlar Kanunu 438. maddesine dayanarak talep edilen bakiye süre ücretinin ve bu kapsamda davacının haksız fesih gerekçesi ile talep ettiği ev eşya bedellerine ilişkin talebinin reddinin isabetli olduğu, kaldı ki taraflar arasında imzalanan yurt dışı iş sözleşmesi objektif unsur bulunmadığından belirli süreli olmadığı, ancak sözleşmenin düzenleniş şekline göre asgari süreli iş sözleşmesi olduğu, bu halde de davacının söz konusu isteklerinin reddi gerektiği değerlendirilmiş ve taraflar arasında asgari süreli iş sözleşmesi olduğunun kabul edilmesi karşısında, davacının fesih tarihinden sonra ödemek zorunda kaldığını belirttiği kira akdinden kaynaklanan kira bedeli talebinin yerinde olmayıp, reddi gerekirken kabulünün hatalı olduğu değerlendirilmiş ise de bu değerlendirme gerekçesi yönünden isabetli olmamıştır. Çünkü asgari süreli sözleşmelerde fesih tarihinden asgari süre sonuna kadar geçen süre için şartları oluştuğu takdirde bakiye süre ücreti kabul edilebileceği gibi 5953 Sayılı Yasa kapsamında çalışan basın işçileri yönünden de yine şartları mevcut olduğu takdirde Türk Borçlar Kanununda düzenlenen bakiye süre ücretine hükmedilebilecektir. Ancak 2007 tarihinde imzalanan belirsiz süreli sözleşmesi, 01.09.2013 tarihinde imzalanan yurt dışı hizmet sözleşmesi, işe iade dosyası içeriği ve tüm dosya kapsamına göre taraflar arasında belirsiz süreli iş sözleşmesinin olduğu açık olup bu gerekçeyle anılan taleplerin reddi isabetli olduğundan açıklanan hususlar bozma sebebi yapılmamıştır.
3-Taraflar arasında davacının 2015 Ocak ayı ücretinin ödenip ödenmediği hususunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Somut olayda, davacı Ocak 2015 ayı ücretinin ödenmediğini iddia ederek ücret alacağı ve ücret alacağının % 5 fazlalığı olan alacağını talep etmiş, davalı ise davacının ücretinin tam olarak ödendiğini savunmuştur. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının 4 günlük ücretinin ödendiği ancak Basın İş Yasasında ücretin peşin olarak ödeneceği düzenlemesi yer aldığından kalan 26 günlük ücretinin de ödenmesi gerektiğinden bakiye 26 günlük ücret hesabı yapılmış ve mahkemece ücret alacağı ve ücret alacağının % 5 fazla alacağı hüküm altına alınmıştır. Dosya içerisinde yer alan ücret bordrosunda 4 günlük ücret tahakkuku yapıldığı ancak davacının Türkiye İş Bankası Berlin Şubesi Hesabına 02.01.2015 tarihinde 5060 Eoru yatırıldığı görülmüş ve davalı vekilince bu ödemenin davacının Ocak ayı ücreti olduğu beyan edilmiştir. Bu itibarla davacıdan banka hesabında yer alan bu ödemenin neye ilişkin olduğu sorulmak sureti ile banka kayıtları ve ücret bordroları birlikte değerlendirilerek 2015 Ocak ayı ücretinin peşin ve tam olarak ödenip ödenmediği araştırılmalıdır. Davacının ücretinin ödendiğinin anlaşılması halinde ücret alacağı ret edilmeli, ücret alacağı ret edildiğinden bu gerekçeyle ücret alacağının %5 fazla alacağı da ret edilmelidir.
Davacının 2015 Ocak ayı ücretinin peşin ve tam olarak ödenmediğinin anlaşılması halinde ise şimdiki gibi ücret alacağının kabulüne karar verilmeli ayrıcs fesihten sonraki 4 aylık dönem için hesaplanan boşta geçen süre ücret alacağı içerisinde de fesihten sonraki döneme denk gelen 2015 Ocak ayı ücreti hesaplandığından mükerrer ödemeye mahal vermeyecek şekilde gereken mahsup işleminin yapılması gerektiği de dikkate alınmalıdır.
Ancak bu halde de ücret alacağına ilişkin %5 fazlalığın tahsili talebi bakımından Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararının somut uyuşmazlığa etkisinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bilindiği üzere, 19/11/2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 19/09/2019 tarih, 2019/48-2019/74 E.K. sayılı kararı ile “13/6/1952 tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’un 4/1/1961 tarihli ve 212 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değiştirilen ek 1. maddesinin sekizinci fıkrasının ikinci cümlesinin ve yine 14/02/2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 25/12/2019 tarih, 2019/108-2019/101 esas-karar sayılı kararı ile “13/6/1952 tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’un 4/1/1961 tarihli ve 212 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değiştirilen 14. maddesinin ikinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE” karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi söz konusu norm denetimini, görülmekte olan bir davada Mahkemenin başvurusu üzerine, bir başka ifadeyle itiraz (somut norm denetimi) yoluyla gerçekleştirmiştir. Anayasa Mahkemesince, ilk incelemede, itiraz yoluna başvuran Mahkemenin bakmakta olduğu davanın konusunun, 5953 sayılı Kanun'a tabi bir basın mensubu olan davacının, çalıştığı dönemde mesai saatleri dışında yapmış olduğu çalışmaları karşılığında kendisine ödenmesi gereken fazla çalışma ücretinin günlük yüzde beş fazlasıyla tahsiline karar verilmesi talebi olduğu, bu talebin dayanağını da Kanun'un 'Çalışma Müddeti ve fazla mesai' başlıklı ek 1. maddesinin sekizinci fıkrasının ikinci cümlesinin oluşturduğu, burada 14 üncü maddede düzenlenen aylık ücretin ödenmediğine ilişkin bir iddia veya bu yönde bir talep de bulunmadığı, dolayısıyla 5953 sayılı Kanun'un 4/1/1961 tarihli ve 212 sayılı Kanun'un 1 inci maddesiyle değişik 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasının itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulama imkânı olmadığı gerekçesiyle bu fıkraya ilişkin başvurunun yetkisizlik nedeniyle reddine karar verilmiş, esas incelemesini de 5953 sayılı Kanun’un 04.01.1961 tarihli ve 212 sayılı Kanun’un 1 inci maddesiyle değişik ek 1 inci maddesinin 8 inci fıkrasının 2 nci cümlesine hasren yaparak bu norm ile sınırlı bir iptal kararı tesis edilmiştir. Dolayısıyla hâlihazırda 5953 sayılı Kanun'un 14 üncü maddesinde düzenlenen ücret alacağının %5 fazlası Anayasa Mahkemesince iptal edilmemiştir.
5953 sayılı Kanun’un ek 1 inci maddesinde, günlük iş süresinin gece ve gündüz devrelerinde sekiz saat olduğu kural altına alındıktan sonra takip eden fıkrada günlük sekiz saati aşan çalışmalarla, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatillerde yapılan çalışmaların “fazla saatlerde çalışma” olduğu açıklanmıştır.
Anayasa Mahkemesinin iptaline konu olan 5953 sayılı Kanun’un ek 1 inci maddesinin 8 inci fıkrasının 2 nci cümlesinde ise “Fazla çalışma ücretlerinin gününde verilmemesi halinde, her geçen gün için %5 fazlasıyla ödenir.” hükmü mevcut idi. Anılan ek 1 inci maddede, günlük sekiz saati aşan çalışmalarla, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil çalışmalarının %5 fazlalıkları ayrı ayrı düzenlenmemiş, fazla saatlerde çalışmalar aynı kurala tabi kılınmıştır.
Anılan Kanun maddesinin düzenleniş şekline göre Anayasa Mahkemesinin iptaline konu olan hüküm, ek 1 inci maddenin kapsamında yer alan günlük sekiz saatlik iş müddetini aşan fazla çalışmalar, ulusal bayram ve genel tatiller ile hafta tatili çalışmalarının tamamı için sonuç doğuran bir düzenleme olup, bu bağlamda Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararı bu alacakların tümünün %5 fazlalıklarına uygulanmasını gerekli kılmaktadır.
İptal kararının kapsamı bu şekilde belirlendikten sonra, bu iptal kararının bağlayıcılığı ile hangi uyuşmazlıklar bakımından hukukî sonuç doğuracağı sorunu ele alınmalıdır.
T.C. Anayasası’nın “Anayasa Mahkemesinin kararları” başlıklı 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasına göre “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” Aynı maddenin beşinci fıkrasına göre ise “İptal kararları geriye yürümez.”
İptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesi, Anayasa Mahkemesi’nin 12/12/1989 tarih, 1989/11-48 E.K. sayılı kararında “Türk Anayasal sisteminde, 'Devlete güven' ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir karmaşaya neden olmamak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır.” şeklinde ifade edilmiştir.
Anayasadaki bu düzenlemeden güdülen amaç, iptal edilen kanuna dayanılarak, daha önce yapılan işlemlerin geçerliliklerini koruyacağıdır. Ancak iptal kararının geriye yürümeyeceğini mutlak olarak anlamak ya da kabul etmek mümkün değildir. Bir kere iptal kararları geriye yürümeyecekse, dava mahkemelerinin davaları durdurarak sorunu Anayasa Mahkemesine havale etmesinin bir anlamı olmayacaktır (Teziç, Erdoğan: Anayasa Hukuku, İstanbul, 2003, s.214).
Nitekim bu mülâhazalarla somut norm denetimi sonucunda Anayasa Mahkemesince iptal kararı verilmesi durumunda, bu kararın geriye yürümesi gerektiği kabul edilmiştir. T.C. Anayasası’nın “Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi” başlıklı 152 nci maddesinin üçüncü fıkrasına göre “Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır.”
Anayasa’da yer alan açık hüküm gereğince, somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesi’nce iptal kararı verilmesi durumunda, iptal kararı, itiraz yoluna başvuran mahkeme bakımından bağlayıcıdır ve geriye yürür. Bununla birlikte, bu kararın henüz kesinleşmemiş ve görülmekte olan benzer nitelikteki diğer davalara etkisi ayrıca değerlendirmeye muhtaçtır.
İptal kararının görülmekte olan benzer nitelikteki diğer davaları etkilemeyeceği kabul edilirse, iptal edilen kanuni düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu sabit duruma geldiğinden, T.C.
Anayasası’nın 152 nci maddesinin birinci fıkrası gereğince benzer nitelikteki davalara bakmakta olan bütün mahkemelerce Anayasa Mahkemesi’ne müracaat edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılır ki, bu ihtimalde de görülmekte olan diğer davalar bakımından nihai olarak iptal kararının geriye yürümesi neticesi ortaya çıkacaktır.
Belirtmek gerekir ki, T.C. Anayasası’nın “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11 inci maddesine göre “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” 138 inci maddeye göre de hâkimler öncelikle Anayasa’ya uygun olarak hüküm verirler.
Bütün bu açıklamalar ışığında, somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesince verilecek iptal kararının, kesin hüküm halini almış yargı kararları saklı kalmak şartıyla, geriye yürüdüğünü kabul etmek zorunludur. Esasen geriye yürümezlik ilkesi hukuk güvenliği amacıyla tercih edildiğine göre, bu ilkenin yalnız kesin hüküm halini almış kararlar bakımından kabul edildiğini söylemek onun amacına daha uygun düşer (Kıratlı, Metin: Anayasa Yargısında Somut Norm Denetimi, Ankara, 1966, s. 180 Kuzu, Burhan: Anayasa Mahkemesinin İptal Kararlarının Geriye Yürümezliği Sorunu, İÜHFM, 1988, C:2, s.214 Teziç, Erdoğan: Anayasa Hukuku, İstanbul, 2003, s.214 Aliefendioğlu, Yılmaz: Anayasa Yargısı ve Türk Anayasa Mahkemesi, Ankara, 1996, s.305 Tunç, Hasan: Türk Anayasa Yargısında İtiraz Yolu, Erzincan, 1992, s.72-73).
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15/06/2011 tarih ve 2011/20-231, 2011/425 E.K. sayılı kararında da “Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır. Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakkın da istisnasını teşkil ederler” hususları belirtilmiştir.
Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin 12/12/1989 tarih, 1989/11-48 E.K. sayılı kararında da “Anayasa'nın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi'nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Aynı durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa'nın, 'Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.' yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur...” hususları ortaya konulmuştur.
Açıklanan bu hukuki olgular ışığında temyiz itirazlarının değerlendirilmesi gerekmektedir
Mahkemece, ücret alacağının %5 fazlalığı hüküm altına alınmış ise de, 14/02/2020 gün ve 31039 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı ile belirtilen alacağın %5 fazlalığının dayanağı olan norm iptal edilmiştir. Ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, bu iptal kararının kesinleşmemiş davalara da tatbiki gerektiğinden, mahkemece davacının 5953 sayılı Yasa kapsamında çalışan olduğunun tespiti halinde bu gerekçe ile ücret alacağının %5 fazlalık talebi yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, ücret alacağının %5 fazlalık talebi, dava tarihinden sonra Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararının gereği olarak reddedileceğinden, Dairemizce bu red nedeniyle oluşan miktar bakımından davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesinin hakkaniyetli olmayacağı ve adaletsizliğe yol açacağı sonucuna varıldığından, bu husus da mahkemece gözetilmelidir
Sonuç: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgililere iadesine, 21/12/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2020 Yılı Kararları” sayfasına dön