9. Hukuk Dairesi 2020/1455 E. , 2020/5493 K.


Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

9. Hukuk Dairesi 2020/1455 E. , 2020/5493 K.


'İçtihat Metni'


MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

YARGITAY KARARI

A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının ihaleyi kazanan taşeron firmaların işçisi olarak Atatürk Havalimanın'da silahlı güvenlik elemanı olarak işe alındığını, ancak güvenlik işlerinin yanı sıra ayrıca apron kartı ve gelen araçlara geçici plaka verme, araç giriş çıkışlarını idare etme gibi davalının yaptığı asıl işlerde çalıştırıldığını, davacının bir başka kamu işçisi ile birlikte, havalimanının kadrolu güvenlik personeli ile birlikte ve aynı işleri yaptığını, davalının havaalanının güvenlik işlerini ihale yoluyla alt işveren taşeronlara verdiğini, yapılan işin davalının alt işverene devredemediği asıl işlerinden olduğunu, davacı işçilerin ihale yoluyla taşeron firmalar üzerinden sigortalı gösterilerek açıkça muvazaa yapıldığını, ücretinin asıl işveren işçilerinden düşük olduğunu, taşeron firmaların sadece davalıya eleman temin eden şirketler konumunda olduğunu, davalı ile ihaleyi alan taşeron firmalar arasında alt işveren-asıl işveren ilişkisinden söz edilemeyeceğini, davacının işe devam cetveli, devamsızlık tutanakları, yıllık izinleri aylık nöbet çizelgelerinin davalı tarafından tutulduğunu, işçilerin iş sözleşmelerinin davalının talimatı ile feshedildiğini veya işçi alımı yapıldığını, bu nedenlerle davacının başlangıçtan itibaren davalının işçisi olduğunun açık olduğunu, davacıya asıl işveren işçisinin yapacağı işlerin yaptırıldığını ancak sendika, toplu sözleşme, ücret ve diğer sosyal haklardan faydalanmaması ve iş güvencesiz çalışması için taşeron şirketler üzerinden işe aldığını, bu nedenle ücretinin asıl işveren işçilerinden düşük olduğunu ileri sürerek dava dışı taşeron şirketler arasında yapılan sözleşmelerin muvazaalı olduğunun ve davacının işe girdiği tarihten itibaren asıl işveren davalının işçisi olduğunun tespiti ile ücret farkı alacağını talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacı taleplerine zamanaşımı yönünden itiraz ettiklerini, davalı DHİM'nin 8.6.1984 tarih ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine tabi olarak bir kamu iktisadi kuruluşu olduğunu, davalı idare bünyesinde işçi statüsünde personel çalışmadığını, bu nedenle davalının işveren statüsünde olmadığını, gerek iş kanuna eklenen düzenlenmeler, gerek Kamu İhale Genel Tebliğinde hizmet alımı amacıyla yapılan sözleşmeler ve yüklenici aracılığıyla çalıştırılanlar için özel düzenleme yapılmış olması durumunun davalı idareye husumet yöneltilemeyeceği savunmalarını kanıtladığını, hangi işçinin işe alınıp çıkarılacağı konusunda fikir dahi beyan edemeyen davalı idarenin asıl işveren olarak kabulüne imkan bulunmadığını, bu nedenlerle davalı idarenin kıdem, ihbar tazminatı ve diğer işçilik haklarından sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, havalimanlarında bir personelin haftalık çalışma süresinin 45 saat olacak şekilde havalimanı baş müdürlerinin belirleyecekleri vardiya değişim saat dilimi ile 4'lü vardiya sistemine göre personel çalıştığını, davacının fazla çalışma iddiasının mesnetsiz olduğunu, davacının maaşının diğer davalı tarafından ödenmesi durumu karşısında kuruluşlarının ücret ödemelerinden herhangi bir sorumluluğu bulunmadığını, davacının 2012 yılı Ocak ayından itibaren ücretinin düşüldüğünü ifade ettiğini, 6 iş günü içinde iş koşullarındaki aleyhe değişikliklere itiraz etmeyen işçinin bu durumu kabul etmiş sayılacağını, davacının 1 yıl sonra bu duruma itiraz etmesinin hukuki bir sonucunun olmayacağını, özel güvenlik hizmeti idamesinin sağlanması amacıyla ihtiyaç duyulan personel eksikliği sonucu ortaya çıkan hizmet ihtiyacının, birim maliyet üzerinden personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımı yöntemi ile giderildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
C) Bozma İlamı ve Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Yerel mahkemenin kararı Dairemizin 12.04.2018 tarih ve 2016/27228 E., 2018/8440 K. sayılı ilamı ile '...Mahkemece, yukarıda belirtilen düzenlemeler ve açıklamalar doğrultusunda gerekli araştırma yapılarak davalı ... ile alt işverenler arasındaki hizmet alımı kapsamında, yapılan alt işverenlik sözleşmelerinin iş hukukunun öngördüğü kamusal yükümlülüklerden kaçınmayı amaçlayıp amaçlamadığı, işçilerin iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi yahut mevzuattan kaynaklanan bireysel veya kollektif haklarını kısıtlamaya ya da ortadan kaldırmaya yönelik yapılıp yapılmadığı, alt işverenin işverenden sözleşme ile üstlendiği mal veya hizmet üretimi için belirli bir organizasyona, uzmanlığa ve hukuksal bağımsızlığa sahip olup olmadığı, işin yapılması için lazım gelen araçları kimin temin ettiği, işçi alım ve çıkarmaya kimlerin yetkili olduğu, alt işveren uygulamasının işçilik teminine yönelik olup olmadığı araştırılmalı, davalı idare ile dava dışı şirketler arasındaki ilişkinin asıl işveren-alt işveren ilişkisi mi, yoksa muvazaalı bir ilişkinin mi bulunduğu açıkça tespit edilip, gerekirse işyerinde bilirkişi marifeti ile keşif yapılarak davacının öncelikle gerçek işvereninin kim olduğu açıklığa kavuşturulmalıdır.' gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak bilirkişi raporu alınmış, davanın kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. Karar tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK'nın 294 ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması, tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi esastır. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır, infaz edilebilir şekilde tesis edilmesi ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın, kısa karara uygun olması gerekmektedir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi, dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına güven sarsılmış olacaktır. Nitekim, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 10/04/1992 tarih ve 1991/7 E., 1992/4 K. sayılı kararında da kısa karar ile gerekçeli kararın çelişkili olmasının bozma nedeni sayılacağı içtihat edilmiştir.

Bu husus 6100 sayılı HMK.nun 298/2. maddesinde de özellikle düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, Dairemizin araştırmaya yönelik bozma kararı üzerine yapılan bilirkişi incelemesi ve dosyadaki tüm bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde davalı ... ile ihbar olunan özel güvenlik şirketleri arasındaki ilişkinin muvazaaya dayanmayıp geçerli bir asıl işveren-alt işveren ilişkisine dayandığı anlaşılmıştır.
Davalının güvenlik işini alt işverene gördürmesinde yasaya engel bir durum söz konusu değildir. Hal böyle olunca davacının muvazaaya dayalı tespit ve buna bağlı ücret farkı alacağı talebinin reddi gerekirken, gerekçe içinde dahi çelişki yaratılarak davanın kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 15.06.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.




Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2020 Yılı Kararları” sayfasına dön