9. Hukuk Dairesi 2017/15190 E. , 2020/1070 K.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY KARARI
A) Davacı isteminin özeti:
Davacı vekili, davacının Amasya 15. Piyade Eğitim Tugay Komutanlığının asıl işveren olduğu iş yerinde 31/10/2012 tarihinden 15/06/2015 tarihine kadar çalıştığını, 15/06/2015 tarihinde müvekkil işten çıkarıldığını, davacıya 1.500 TL maaş ödendiğini, davacının Amasya 15. Piyade Eğitim Tugay Komutanlığı’nda kasap olarak çalıştığını, bir kısım işçilik alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve yıllık izin ücreti alacaklarını istemiştir.
B)Davalı cevabının özeti:
Davalı vekili, dava dilekçesinde diğer davalı şirket taraf olarak gösterilmediğini, dilekçe ekinde sunulan yüklenici çalışanların ücret ödeme ilanı sonuç tutanağı ve ücret ödeme durumu ilanında yüklenici yemek şirketinden bahsedildiğini, bu sebeple yüklenici şirketin de diğer davalı olarak davaya dahil edilmesini talep ettiklerini, davacı tarafça çalışma saatleri 05.00-15.00 ve 11.00-20.00 olarak belirtildiğini, servis kalkış saatleri 05.00-14.00 ve 11.00-20.00 olduğunu çalışma saatleri 05.30-13.30 ve 11.30-19.30 olduğunu bu çalışma saatleri içinde 30 dakika dinlenme süresi olduğunu, personel haftada 45 ayda 180 saat mesai yaptığını, personal haftalık iznini kullandığını ve maaş bodrolarında belirtildiğini, iddia ve taleplerin yersiz olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
C)Yerel Mahkeme kararının özeti:
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, dava dilekçesi ile davasını HMK'nın 107. maddesine göre belirsiz alacak davası olarak açıldığı, belirsiz alacak davası öncelikle bir tür eda davası olduğu, Yargıtay'ın bu güne kadar ki uygulamalarına göre zamanaşımı kesilmesi, dava dilekçesinde talep edilen miktarla sınırlıdır ve dava edilmeyen kısım için zamanaşımı kesilmeyeceği, ne var ki, bu kuralı HMK m.107 ile hukukumuza yeni giren belirsiz alacak davası bakımından uygulayabilmek mümkün olmadığı, aksinin kabulü, belirsiz alacak davasının kanun koyucu tarafından usul kanununda düzenlenmesine rağmen (daha başlangıçtan) reddi anlamına geleceği, belirsiz alacak davasında, kısmî alacak davasından farklı olarak, dava sırasında belirli hale gelen alacağın davaya sokulmasına izin verildiğinden, geçici talep sonucu ile açılan belirsiz alacak davasında, ileride belirli hale gelecek olan alacağın tamamı için zamanaşımı kesilmesi sonucu ortaya çıktığı, asgari miktar belirtilerek açılan belirsiz alacak davasında mahkemece yapılan araştırma esnasında alacağın miktarının veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına (m.141, 319) tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini arttırabileceği, yapılan bu arttırım zamanaşımına tabi olmadığı, buna göre öncelikle ispat yükünün tespiti önem arz ettiği, davacının iş akdinin feshinde ve kıdem tazminatı alacağı bakımından Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarına göre iş akdinin haklı nedenle feshedilmiş olduğunun (9. HD 1991/12679 Esas 1991/5897 K sayılı kararı) ya da feshin haklı nedene dayandırılmaksızın işçi tarafından gerçekleştiğinin ispat yükü işverene ait olduğu, davacının iş akdinin davalı işveren tarafından haklı nedene dayanılmaksızın fesih edildiğini iddia ettiği, ispat yükü üzerinde olan davalı işverenin fesih ile ilgili beyanda bulunmadığı ve belge sunmadığı, dinlenen davacı tanıklarının davacının davalı tarafından ihalenin yenilendiği devre boşluğunda çıkarıldığını ve tekrar işe çağrılmadığını beyan ettikleri görülmüş ve bu şekilde davacının iş akdinin davalı işveren tarafından haklı nedene dayanılmaksızın fesih edildiği anlaşılmış ve davacının toplam hizmet süresinin 2 yıl, 7 ay, 14 gün olduğu ve ücretin günlük 76,48 TL ücret de baz alınarak toplamda 6,015,20 TL kıdem tazminatı almayı hak kazandığı, yıllık izin konusunda ispat yükü üzerine düşen taraf olan işverenin yıllık izinlerin kullandırıldığı ya da karşılığının ödendiğine dair belge ibraz etmemesi nedeniyle 1,850,52 TL yıllık izin alacağı bulunduğu, ihbar tazminatı alacağı bakımından: Davacının hizmet süresi de dikkate alındığında İş Kanunu madde 17/d maddesi uyarınca davacıyı 6 haftalık ücreti tutarında ihbar tazminatı ödenmesi gerektiği ve davacının toplam 3,212,16 TL ihbar tazminatı alacağının hesaplandığı görüldüğü, davacının dava dilekçesinde pirimlerinin asgari ücretten yatırıldığını ancak asgari ücret üzerinden yüksek maaş aldığını, maaşın asgari ücret tutarının bankaya yattığını geriye kalan kısmın ise elden verildiğini iddia ettiği, davacı tanıklarının ve yapılan emsal ücret araştırmasının davacının iddialarını doğruladığı ve bu şekilde davacının dava dilekçesinde belirtildiği üzere asgari ücretin üzerinde maaş aldığı kanaatine ulaşıldığından bu miktar üzerinden yapılan hesaplamalar hükme esas alındığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
D)Temyiz:
Karar süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
E)Gerekçe:
1-Dava tarihi hükümde 14/09/2015 olarak doğru yazılmış ise de gerekçeli karar başlığında dava tarihinin 14/09/2015 yerine 29/09/2015 şeklinde yazılması mahallinde düzeltilebilir maddi hata kabul edilmiştir.
2- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
3-İşlem dosyası ve sair belgeler bakımından
Davalı vekili cevap dilekçesinde bu belgelerin I,lgili Askeri /idari birimden celbini istemiştir. Bu belgeler için yazılan müzekkere sureti ve PTT alındı küpürü dosyada mevcut olmakla birlikte Askeri birimden gelen herhangi bir cevabi yazı fiziki dosyada mevcut değildir.
Bu müzekkere cevabı gelmiş ise dosya kapsamına alınmalı, cevap gelmemiş ise davalı vekilinin bildirdiği / bildireceği yerlere yeniden müzekkere yazılarak davalı vekilinin celbini istediği bu belgeler dosyaya alınarak neticeye etkileri irdelenerek sonuca gidilmelidir.
4-Yıllık ücretli izin alacağı ve ihbar tazminatı alacağına uygulanacak faiz başlangıç tarihi bakımından
Bu alacak kalemlerinde ıslah ile artırılan kısımlara da dava tarihinden itibaren faiz hükmedilmesi hatalıdır.
Dava, kısmi eda külli tespit talepli belirsiz alacak davası olarak açılmıştır.
Bu tip davada artırılan kısma uygulanacak faiz başlangıcı kısmi eda davasındaki gibi kabul edilir.
Bu nedenle, ıslah / talep artırım dilekçesinin varsa ıslah havale tarihi, harç yatırma tarihi, elektronik imza tarihi ve Uyap sistemine kayıt tarihi tespit edilerek bu tarihlerden hangisi en eski tarih ise o tarihten itibaren faize hükmedilmelidir.
5-Davacının, kabul edilen fesih tarihinden sonra davalı nezdinde çalışmaya devam edip etmediği bakımından
Tanıklarda bu yönde beyan bulunmamaktadır.
Dava dilekçesinde davacının kabul edilen fesih tarihinde işten çıkarıldığı ileri sürülmüştür.
Davacının, hizmet döküm cetvelinde 01/08/2015 tarihinde dosya kapsamından kime ait olduğu belirlenemeyen 17755 SGK sicilli işyerinde girişi ve 21/08/2015 tarihinde bu işyerinden çıkışı ve 27/08/2015 tarihinde “Amasya, General Hikmet Akıncı Kışlası” işyerinde yeniden girişi görünmektedir.
Davacının, kabul edilen fesih tarihinden sonraki çalışmalarını gösteren şekilde hizmet döküm cetveli ve kabul edilen fesih tarihinden sonra çalıştığı işyerlerine ilişkin SGK belgeleri celbedilmelidir. Ayrıca davalının ilgili biriminden de davacının, Mahkeme tarafından kabul edilen fesih tarihinden sonraki bir tarihte / tarihlerde çalışıp çalışmadığı sorulmalıdır. İlgili hizmet alım belgelerinin gönderilmesi istenmelidir.
Aynı hususlar taraflar vekillerinden ve gerekir ise davacı asıl duruşmaya bizzat celbedilerek davacı asıldan da bizzat sorularak açıklatılmalıdır.
Gerekirse, SGK’ndan davacının kapsamında çalıştığı hizmet alım sözleşmeleri / ihaleler/ hizmet alım sözleşmelerine / ihalelere ilişkin belgeler getirtilmelidir.
Yukardaki araştırmalar sonucunda davacının, kabul edilen fesih tarihinden sonra da kabul edilen fesih tarihinden önceki iş aktinin devamı sayılabilecek şekilde kesintisiz bir şekilde çalıştığının anlaşılması halinde feshe bağlı alacaklar olan kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve yıllık izin ücreti alacaklarının reddedilmesi gerektiği göz önüne alınmalıdır.
6-Hesaplamalara esas hizmet süresi bakımından
Hizmet döküm cetvelinde kod 21, 7 gibi kodlarla eksik prim günü bildirimleri mevcuttur.
Hükme esas bilirkişi raporunda bu eksik prim günü bildirimleri gözetilmemiştir.
Davacı asıl duruşmaya bizzat celbedilerek bu durum ve hizmet döküm cetvelinde prim günü bildirilmeyen / eksik prim günü bildirilen dönemler davacı asıla duruşmada açıklanarak bunun nedeni davacıya detaylıca eksik bildirim yapılan her dönem için ayrı ayrı açıklatılmalıdır.
Taraf vekillerinden bu durum hakkında izahat alınmalıdır.
Davalı idareye / ilgili birime bu konuda müzekkere yazılarak izahat ve izahatın dayanağı belgeler istenmelidir. Ayrıca, eksik gün bildirimlerinin dayanağı belgeler ve açıklamalar da ayrıca ve açıkça ilgili idai birimden istenmelidir.
SGK’ndan eksik gün bildirimlerine ilişkin / dayanak belgeler istenmelidir.
Bu şekilde, eksik gün bildirimi yapılan tüm dönemlere ilişkin beyanlar ve belgeler ayrı ayrı toplanarak hizmet süresi yeniden ele alınmalı, bu eksik bildirilen günlerin hizmet süresine dahil edilip edilmeyeceği irdelenmeli, ayrıca, eldeki bozmaya konu hükme esas bilirkişi raporunda, neden hizmet döküm cetvelindeki prim günlerinden daha fazla bir süre için hesaplama yapıldığı ortaya konmalı, neticeten esas alınması gereken hizmet süresi net olarak belirlenmelidir.
F) SONUÇ:
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 23/01/2020 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
K A R Ş I O Y
Dava işçilik alacakları talebine ilişkin olup davacı dava tarihi itibariyle tam olarak belirlenebilmesi mümkün olmayan istemleri yönünden 6100 sayılı HMK'nun 107'nci maddesi uyarınca belirsiz alacak davası ile tahsil talebinde bulunmuştur.
Yargılama sırasında alacak miktarlarının belirlenmesi için görüşüne başvurulan bilirkişinin sunduğu rapor sonrasında alacak miktarları arttırılırken faiz talebinde bulunulmamıştır.
Uyuşmazlık arttırılan miktarlar dahil alacağın tümü bakımından faiz başlangıç tarihinin dava dilekçesindeki talep gözetilerek mi yoksa dava türünün kısmi eda külli tesbit davası olduğundan bahisle dava ile istenen kısımlar için dava tarihinden faiz işletilip, arttırılan kısımlar için ise faiz işletilmemesi mi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle belirsiz alacak davasının hukuki niteliğinden bahsetmekte yarar bulunmaktadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 107'nci maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 107'nci maddesinde ile
'1-Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
2-Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
3-Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.' şeklindeki hüküm ile belirsiz alacak davası düzenlenmiştir.
Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Madde gerekçesinde, 'Hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilir. Özellikle, zararın baştan belirlenemediği, ancak bir incelemeden sonra tam olarak tespiti mümkün olan tazminat taleplerinde böyle bir durumla karşılaşılabilmesi söz konusudur. Hukuk sistemimiz içinde, böyle bir durumla karşılaşan kişinin hak araması bakımından birçok güçlük söz konusudur. Öncelikle kendisinden aslında tam olarak bilmediği bir alacak için dava açması istenmekte, ayrıca, daha sonra kendi talebinden daha fazla bir miktar alacağının olduğu ortaya çıktığında da bunu davayı genişletme yasağı çerçevesinde ileri sürmesi mümkün olabilmekteydi. Böyle bir durumda, gerçekten bilinmeyen bir alacak için dava açmaya zorlamak gibi, hak aramanın özüyle izah edilemeyecek bir yol ve aslında tarafın kendi ihmali ya da kusuru olmadığı hâlde bir yasakla karşılaşması gibi de bir engel söz konusuydu. Oysa, hak arama özgürlüğü, böyle bir sınırlamayı ve gerçek dışı davranmaya zorlamayı değil, gerçekten hakkı ihlâl edilen veya ihlâl tehlikesi altında olan kişiyi, mümkün olduğunca geniş şekilde korumayı amaçlamalıdır. Son dönemde, gerek mukayeseli hukukta gerekse Türk hukukunda artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olması da bunu gerektirir. Kaldı ki, miktar ya da değeri belirsiz bir alacak için dava açılması gerektiğinde bir takım sınırlamalar getirmek, dava içinde yeni taleplere veya o davanın dışında yeni davalara yol açarak, usûl ekonomisine aykırı bir durum da meydana getirecektir. Ayrıca, miktarı veya değeri bilinmeyen bir alacak için klasik kısmî davanın da tam bir çözüm üretmediği gerçektir.
Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez. Belirsiz alacak davası veya tespit davası açılması hâlinde, alacaklı, tüm miktarı belirtmese dahi, davanın başında hukukî ilişkiyi somut olarak belirtmek ve tespit edebildiği ölçüde de asgarî miktarı göstermek durumundadır.
Maddenin ikinci fıkrasında, belirsiz alacak veya tespit davası açılabilen durumlarda, miktar ya da değerin tespit edildiği anda, alacaklının iddianın genişletilmesi yasağından etkilenmeksizin talebini artırabileceği belirtilmiştir. Kural olarak, bir davada başlangıçta belirtilen miktar veya değerin artırılması, iddianın genişletilmesi yasağına tâbidir. Bunun amacı, davacının dava açarken hakkını kötüye kullanmaması, daha özenli davranması, yargılamayı gereksiz yere uzatmamasıdır. Oysa, baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacak için, davacının böyle bir ihmal ya da kusurundan söz edilemez. Bu sebeple, belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Davacı, sınırlama ve yasağa tabi olmadan, sadece talepte bulunmak suretiyle yeni miktar üzerinden yargılamaya devam edilmesini isteyebilecektir. Şüphesiz, alacağın belirli hâle gelmesini müteakip ortaya çıkan yeni talep eksik belirtilmişse, bundan sonra yeni bir artırma isteği iddianın genişletilmesi yasağıyla karşılaşacaktır. Çünkü, bu hâlde belirsizlik değil, davacının kendi ihmalinden kaynaklanan bir durum söz konusudur.
“Eda davasının açılabildiği hâllerde tespit davası açılamaz” yollu önermenin hak-arama özgürlüğünün ulaştığı kapasite ve hukuki yarar koşulunun muhtevası karşısında geçerliği yoktur.
Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca tespit yahut kısmi edâ ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir.
Davacı, söz gelimi bir tazminatın tahsili yerine alacağın miktarının ve borçlunun sorumlu olduğunun tespitini hedefleyen bir dava açabilir, açabilmelidir. Bu dava, zamanaşımını kesecek, davada istihsal olunan ilam genel haciz yoluyla takibe konabilecek, itiraz hâlinde borçlunun göze alamayabileceği icra-inkâr tazminatı yaptırımı devreye girebilecektir. Öte yandan tespit davası, dava ekonomisi yönünden eda davasına nazaran taraflar için daha avantajlıdır. Tespit davasının taraf barışını kolaylaştıran bir karakteri de vardır.
Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak-arama özgürlüğünün (Any.m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Model, belirtilen seçenekleri alacaklıya usuli bir hak olarak tanımaktadır.
Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle eda hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur.
Tasarıda öngörülen modelde, tespit davasının hukuki ilişkilerin tespiti yanında hakkın tespitinin de istenebilmesi, eda davasının açılabildiği hâllerde hukuki menfaat koşulunun gerçekleşmiş sayılması kabulü çözümünü (paradigmayı) güçlendirmektedir.
Bir davanın açılması ile doğacak olan maddi ve şekli hukuk sonuçlarının (zaman aşımının kesilmesi ve diğerleri) tespit davalarında aynen geçerli olacağı kuşkusuzdur.
Önerge ile varolması gereken bir usuli imkân hukukumuza kazandırılmış olacaktır.” şeklinde açıklamalar yapılarak, belirsiz alacak davasının Kanuna konuluş amacı ayrıntıları ile belirtilmiştir.
O hâlde davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır. Bu şartların bulunması hâlinde davacının davasını 6100 sayılı HMK'nın 107'nci maddesi kapsamında belirsiz alacak davası olarak açması mümkün olacak davacı bu dava türü ile getirilen imkânlardan yararlanacaktır.
Dava açılmasının sonuçlarından birisi de zamanaşımının kesilmesidir. Zamanaşımı dava dilekçesinde belirtilen talep sonucu miktar için kesilecektir. Belirsiz alacak davasında zamanaşımının dava dilekçesinde belirtilen geçici talep sonucu için mi yoksa yargılama sonucunda miktarı tam olarak belirlenen kesin talep sonucunun tümü için mi dava tarihinde kesileceği konusunda 6100 sayılı HMK'da açık bir hüküm bulunmamaktadır.
Belirsiz alacak davasının düzenlenme nedeni, davacının dava açarken alacağının tümü için dava açmak istediği hâlde, alacağının miktarını belirlemesi imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek olmasıdır. Davacının belirsiz alacak davası açarken amacı alacağının tümünü dava etmek ve tümü hakkında karar verilmesini sağlamaktır. Kısmî dava açmakta olduğu gibi, alacağının bir kısmını dava etmek değildir. Dava dilekçesinde belirttiği talep sonucu da geçicidir, dava açarken asıl amacı alacağının belirlenir belirlenmez bu miktar üzerinden karara bağlanmasıdır. Belirsiz alacak davasında davacıya alacağını belirlemesinin imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek olduğu istisnai bir durumda böyle bir dava açma olanağı tanınmıştır. Kanun koyucu alacağın belirlenmesinin imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek durumda olması hâlinde belirsiz alacak davası açma imkânı tanıdığına göre, böyle bir davanın sonuçlarının da amaca uygun olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu nedenle talep sonucu hangi tarihte kesin olarak belirtilirse belirtilsin, dava açıldığı tarihte kesin talep sonucu miktarınca zamanaşımı süresi kesilmiş sayılmalıdır (Pekcanıtez, H.: Belirsiz Alacak Davası (HMK m.107), Ankara 2011, s. 59).
Belirsiz alacak davası açan davacı, alacağı belirlenebilir hâle geldikten sonra kesin talep sonucunu mahkemeye bildirecektir. Bu belirleme, dilekçelerin değişiminden yani davalı tarafın delillerini mahkemeye sunmasından sonra söz konusu olabileceği gibi, tahkikat sırasında, özellikle delillerin incelenmesi aşamasında da olabilir. Her hâlde talep sonucunun belirlenmesi tahkikat sonuna kadar yapılabilir ise de, bu belirlemenin daha önceki aşamada yapılmasına da engel yoktur.
Öte yandan yine belirsiz alacak davasının Kanuna konuluş amacı ve davanın niteliği dikkate alındığında, dava tarihinden önce gerçekleşen bir temerrüt olgusunun bulunmadığı durumlarda belirsiz alacak davasında yargılama sonucunda miktarı tam ve kesin olarak belirlenen alacağın tümü için temerrüt, davanın açıldığı tarihte gerçekleşeceğinden faize de dava tarihinden itibaren hükmedilmesi gerekir.
Belirsiz alacak davasında zamanaşımı süresi alacağın tamamı için davanın açıldığı tarihten itibaren kesilmekte, yine temerrüd sebebiyle faiz talebi de davanın açıldığı tarihten itibaren istenebilmektedir. Alacağın geri kalan kısmının talep edilebilmesi için ise davalı tarafın iznine veya ıslah yoluna başvurulmasına gerek bulunmamaktadır ( Pekcanıtez, H.: İşçilik Alacaklarında Belirsiz Alacak Davası, Prof. Dr. Turhan Esener Armağanı, 1. İş Hukuku Uluslarası Kongresi, s. 224).
Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun uygulamaları (örn: Yargıtay HGK'nın 2016/22-1070 E. Ve 2018/1392 karar sayılı ilamı) ışığında uyuşmazlık değerlendirildiğinde dava konusu işçilik alacaklarının dava tarihi itibariyle belirlenmesi olanağı bulunmadığından 6100 sayılı HMK'nın 107'nci maddesi uyarınca belirsiz alacak davası olarak açılan bu davada talep arttırım dilekçesi ile talep edilen miktarlara da davanın açılması ile doğacak olan maddi ve şekli hukuka ilişkin sonuçların (zamanaşımının kesilmesi faiz vs.) geçerli olması gerekeçeğinden dava dilekçesinde talep edilen tarihinden itibaren faiz yürütülmesine ilişkin mahkeme kararı doğrudur.
Yukarıda açıkladığım nedenlerle Dairemiz sayın çoğunluğunun bozma kararının (4) nolu bendine katılamıyorum. 23/01/2020
9. Hukuk Dairesi 2017/15190 E. , 2020/1070 K.
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 22 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 32 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 16 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 13 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 161 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 107 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 99 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 24 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 92 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 19 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat