10. Hukuk Dairesi 2018/5989 E. , 2018/11069 K.

Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

10. Hukuk Dairesi 2018/5989 E. , 2018/11069 K.


'İçtihat Metni'

..........


Murisi eşinin 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalılık başlangıç tarihinin vergi kaydı başlangıç tarihi olan 21.06.1989 olduğunun tespiti istemiyle açılan davada yapılan yargılama sonucu, ........... davanın esastan reddine dair verilen hükme karşı davacı avukatınca istinaf yoluna başvurulması ve........Dairesince, istinaf başvurusunun esastan reddine dair verilen kararın temyizen incelenmesi davacı avukatınca istenilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davacı vekili dilekçesinde özetle; davacının vefat eden eşinin 21.06.1989 tarihinde vergi mükellefi olmasına rağmen kurumca tescilinin yapılmadığını, bu durumun 1479 sayılı Yasanın 26. maddesine aykırı olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2009/21-10 Esas sayılı kararında da aynı hususun belirtildiğini ileri sürerek davacının murisinin 1479 sayılı Yasa kapsamındaki sigortalılık başlangıcının 21.06.1989 tarihi olarak tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II-CEVAP
Davalı Kurum vekili, davacı hakkında 1479 geçici 18. ve 5510 sayılı Yasanın geçici 8. Maddeleri hükümlerine göre yapılan Kurum işlemlerinin yerinde olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Dava, davacının hak sahibi olarak eşinin vergi mükellefiyeti ve esnaf sicil kaydına dayalı 1479 sayılı yasaya tabi sigortalılığın tespiti istemidir.
Dava açmadan önce 5521 sayılı yasanın 7.maddesinin 3.fıkrasına göre davalı kuruma 07/03/2016 tarihinde müracaat ettiği, açılan davada 5521 sayılı yasanın 7/3.maddesi ile aranan şartın bulunduğu anlaşılmakla dava esas yönünden incelenmiştir.
Uyuşmazlık konusu davacının iddia ettiği tarihlerdeki vergi mükellefiyetleri nedeniyle tescil edilmesi gereken 1479 sayılı yasaya tabi zorunlu...... sigortalığının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
5510 sayılı yasanın 4/1-b sigortalılığı yönünde 3 ayrı yasal düzenleme söz konusudur. Bunlardan ilki 20/04/1982 sonrası ikincisi, 04/10/2000 ve sonuncusu da 01/10/2008 tarihidir.
20/04/1982 tarihinde 2654 sayılı yasa ile 1479 sayılı yasanın 24. ve 25 . maddelerinde yapılan değişiklikle sigortalılık vergi esasına bağlandığından, 20/04/1982 tarihinden önce sigortalılık niteliği taşıdıkları halde kuruma kayıt ve tescilini yaptırmayanların sigortalılığının, yasanın yürürlük tarihi olan 20/04/1982 tarihinden başlatılacağı belirtilmiş ancak, 1479 sayılı yasaya eklenen ek geçici 13. maddeye göre 01/10/1972 tarihinden 20/04/1982 tarihine kadar sigortalılık niteliğini taşıdıkları halde tescilini yaptırmayanların yasanın yürürlüğünden itibaren 1 yıl içerisinde borçlanmak ve 2 yıl içerisinde primlerini ödemek koşuluyla borçlanabilecekleri belirtilmiştir.
04/10/2000 tarihinde yürürlüğe giren 619 sayılı kanun hükmünde kararnamenin geçici 18. madde ile aynı düzenleme yeniden öngörülmüştür. Yani 1479 sayılı yasanın geçici 18. maddesi gereği 20/04/1982-04/10/2000 tarihleri arasında sigortalılık niteliklerini taşıdıkları halde kayıt ve tescillerini yaptırmayanların sigortalılıkları 04/10/2000 tarihinden başlatılacaktır.
619 sayılı kanun hükmünde kararnamenin geçici 1. maddesinin...... iptal kararı ile hükümsüz hale gelmesi ile yasada bu konuda boşluk doğmuş, söz konusu boşluk 02/08/2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı yasanın 47.maddesi ile değişik geçici 18. madde ile 20/04/1982-04/10/2000 tarihleri arasında sigortalılık niteliklerini taşıdıkları halde yasanın yürürlük tarihine kadar kayıt ve tescilini yaptırmayanların sigortalılığının 04/10/2000 tarihinden başlatılacağı yönlü düzenleme ile doldurulmuştur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Yargıtay 10. ve 21. Hukuk Dairelerinin yerleşmiş kararları gereği, 20/04/1982-04/10/2000 tarihleri arasında sigortalılık niteliğini taşıdıkları halde kayıt ve tescilini 04/10/2000 tarihinden sonra ve fakat 4956 sayılı yasanın yürürlük tarihi 02/08/2003 tarihinden önce yaptıran sigortalıların, sigortalılık süresi 04/10/2000 tarihinden değil, sigortalılık niteliğini kazandıkları tarihten itibaren başlatılması gerekmektedir.
Ancak, sigortalılık tescilini 02/08/2003 tarihine kadar yaptırmamış olan sigortalılar, ancak 1479 sayılı yasanın 4956 sayılı yasanın 47.maddesi ile değişik geçici 18. maddesi gereği, yasanın yürürlük tarihinden itibaren 6 ay içerisinde borçlanma başvurusunda bulunmak ve 20/04/1982-04/10/2000 tarihleri arasında vergi yükümlülüklerini belgelemek suretiyle vergi yükümlüsü oldukları döneme ilişkin prim borçlarını bulundukları basamağın prim miktarı üzerinden 1 yıl içerisinde ödemeleri durumunda, vergi yükümlüsü oldukları dönemde sigortalı sayılabileceklerdir.

Dosyaya gelen ........29/05/2017 tarihli yazısı ile davacının eşi ......... adına vergi kaydının bulunmadığının bildirildiği görülmüştür.
............. 02/06/2017 tarihli yazısı ile davacının eşi .... 26/06/1989 tarih ve 33/45370 sicil numarası ile Terzi olarak kayıt yaptırdığı, 26/03/2014 tarihinde terk işlemi yapıldığının bildirildiği görülmüştür.
......03/03/2017 tarihli yazısı ile...... 5510 sayılı yasanın 4/1-b maddesine göre kaydının bulunmadığı, davacının eşinin 01/10/2008 tarihi öncesi dönem için borçlan talebinin olmadığının bildirildiği görülmüştür.
Davacı tarafından dava dilekçesi ekinde dosyaya sunulan 08/03/2016 tarihli.......yazısında davacı ...'nun 07/03/2016 tarih ve ......sayılı dilekçesinin ilgi tutuluğu ve ....... 21/06/1989-31/12/1990 ve 15/06/1993-31/12/1995 tarihleri arasında vergi kaydı olduğu ancak vergi kaydının olduğu dönemde şahsen müracaatla ........tescilini yaptırmadığından ve ilgili dönemler 01/10/2008 tarihinden önceki dönemleri kapsadığından 5510 sayılı yasanın 4-7 ve 8.maddeleri gereğince... yapılamadığının' bildirildiği görülmüştür.
........yapılan araştırma ve dosyaya sunulan delillere göre davacının eşinin terzilik mesleği nedeniyle oda ve vergi kaydına dayalı olarak hizmet sürelerinin .......kapsamına alınması ve kayıt tescilinin yapılmasına yönelik davalı kuruma her hangi bir müracaatının olmadığı gibi davalı kurumca da resen tescil işlemi yapılmadığı, dolayısıyla davacının eşinin davalı kuruma tescil edilmiş 1479 sayılı yasaya tabi zorunlu .......sigortalılığının bulunmadığı, davacının 1479 sayılı yasanın 4956 sayılı yasanın 47.maddesi ile değişik geçici 18. maddesinin yürürlük tarihi olan 02/08/2003 tarihinden önce ...... kaydı bulunmadığı gibi geçici 18.madde de belirtilen 6 aylık sürede kuruma borçlanma yönünde müracaat ettiğini gösterir bir kayıt yada delil de bulunmadığı anlaşılmıştır.
Dava açmadan önce davalı kuruma yaptığı 5521 sayılı yasanın 7.maddesinin 3.fıkrası kapsamında kalan müracaatının davalı kurumca 08/03/2016 tarihli yazı ile reddedilmesi üzerine davacının eşinin 21/06/1989-31/12/1990 ve 15/06/1993-31/12/1995 tarihleri arasındaki vergi kaydına ve 26/06/1989 tarih ve 33/45370 sayılı esnaf odası kaydına istinaden eşinin vefat ettiği 06/08/2004 tarihine kadar ki sürelerin 1479 sayılı yasaya tabi sigortalılık olarak tespitine karar verilmesi istemli açtığı davanın esası hakkında tüm dosya kapsamı delillere göre yapılan yargılama neticesinde; Yukarıda açıklanan gerekçeler ile davacının eşinin vergi kaydına ve esnaf odası kaydına istinaden 1479 sayılı yasaya tabi sigortalılık kapsamında kalan sigortalılık tesciline karar verilmesi talebinin, dava tarihi itibariyle ve öncesinde 1479 sayılı yasaya tabi sigortalılık tescili bulunmadığı gibi davacının eşinin söz konusu vergi mükellefiyetine dayalı hizmetleri ile ilgili 1479 sayılı yasanın 4956 sayılı yasanın 47.maddesi ile değişik geçici 18. maddesinin yürürlük tarihi olan 02/08/2003 tarihinden itibaren 6 aylık sürede de borçlanma talebinin ve borçlanmasının da bulunmadığı anlaşılmakla, davanın reddine dair karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI:
.......Hukuk Dairesinin 09.05.2018 günlü ilamı ile; Tüm dosya kapsamına göre; davacının, eşinin davalı kuruma 21/06/1989 tarihli işe giriş bildirgesi bulunduğunu, 1479 sayılı Kanuna 4956 sayıl Kanunla eklenen geçici 18. maddeyle eklenen kanun gereği davacının........... olarak kayıt ve tescilinin 04/10/2000 tarihinde başladığını, ....... 21/06/1989- 31/12/1990- 15/06/1993-31/12/1995 tarihleri arasında vergi kaydının, 03/06/1989-28/04/2006 tarihleri arasında .........kaydının, 26/06/1989-26/03/2014 tarihleri arasında ise esnaf sicil kaydının bulunduğunu, 21/06/1989 tarihinde vergi kaydının açılmış olmasına rağmen, davalı kurum tarafından ........ sigorta sicilinin yapılmadığının, kurumun ihmali davranışlarının hak kaybına yol açamayacağını, yasal boşluğun olmadığını, olsa bile lehe yorumlanması gerektiğini, 1479 sayının kanunun 3165 sayılı kanunla değişik hükmün sigortalılık için aradığı şartlar dikkate alındığında davacının vergi kaydı başlangıç tarihi itibariyle zorunlu sigortalı olarak...... değerlendirilmesi konusunda yasal zorunluluk bulunduğundan, sigortalılık tescil tarihinin vergi kaydı başlangıç tarihi olan 21/06/1989 tarihinden itibaren tespit edilmesini talep ve dava ettiği, ilk derece mahkemesi tarafından davacının eşinin davalı kuruma tescil edilmiş 1479 sayılı yasaya tabi zorunlu Bağ-Kur sigortalılığının bulunmadığı, davacının 1479 sayılı yasanın 4956 sayılı yasanın 47.maddesi ile değişik geçici 18. maddesinin yürürlük tarihi olan 02/08/2003 tarihinden önce ....... kaydı bulunmadığı gibi geçici 18.madde de belirtilen 6 aylık sürede kuruma borçlanma yönünde müracaat ettiğini gösterir bir kayıt yada delil de bulunmadığından bahisle davanın reddine karar verildiği, tüm dosya kapsamına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmadığı anlaşılmakla, davacı tarafından yapılan istinaf başvurusunun esas yönünden reddine karar verilmiştir.
V-TEMYİZ NEDENLERİ:
...........ukuk Dairesince verilen karar, davacı avukatı tarafından, davacı hakkında yapılan işlemlerin yerinde olmadığı sigortalı olması gerektiği gerekçesi ile temyiz edilmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE ESASIN İNCELEMESİ
Ayrıntıları Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2015/21-840 E. 2017/1042 K. Sayılı İlamında belirtildiği üzere, uyuşmazlık; 1479 sayılı ........... kapsamında 04.04.1995 tarihinin davacı için sigorta başlangıcı sayılıp sayılmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle hukuki yarar ve sigortalılık başlangıcı kavramlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır.
Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır ........
Hukuk Genel Kurulunun 24.06.1992 gün ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E., 2001/458 K. sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir.........Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır.
Öte yandan, bu hukuksal yararın, 'hukuki ve meşru', 'doğrudan ve kişisel', 'doğmuş ve güncel' olması gerekir.........
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması “Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır.
Bir davada hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı her türlü duraksamadan uzaktır.
Bu ilkeden hareketle, dava şartı olarak hukuki yararın varlığının mahkemece taraflarca dava dosyasına sunulmuş deliller, olay veya olgular çerçevesinde, kural olarak davanın açıldığı tarihe göre, kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gerekir. Bu sayede iç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme)'nin 6. maddesi ve 1982 Anayasasının 36. maddesinde düzenlenen 'hak arama özgürlüğü” nün dürüstlük kuralına uygun kullanılması sağlanabilecek; bu durum, haksız davalar açmak suretiyle, dava hakkının kötüye kullanılmasına karşı bir güvence oluşturacaktır.
Dava açmaktaki hukuki yarar; hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir yarar olmalı, bu yarar dava açan hak sahibi ile ilgili olmalı ve dava açıldığı sırada halen mevcut bulunmalıdır. Ayrıca açılacak davanın ortaya çıkacak tehlikeyi bertaraf edecek nitelikte olması gerekir. Bir kimsenin hakkına ulaşmak için mahkeme kararının o an için gerekli olması durumunda hukuki yararın olduğundan söz edilebilir. Bir mahkeme kararına ihtiyaç yoksa hukuki yarardan söz edilemez ....
Uyuşmazlığın çözümünde, hukuki yarar kavramının tespit davasındaki yansımasının ne olacağının ayrıca irdelenmesi gerekir.
Tespit davaları, bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının tespitine ilişkin davalar olup, konusunu hukuki ilişkiler oluşturur. Bu dava türü ile bir hukuksal ilişkinin varlığı veya yokluğu saptanmaktadır. Bu davalarda davacının amacı ve dolayısıyla talep sonucu, bir hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun veyahut içeriğinin belirlenmesi olup, istemin kabule şayan olabilmesi için bu davanın konusunu oluşturan hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının menfaatinin (hukuki yararının) bulunması gerekir.
Bir hukuki ilişkinin hemen tespit edilmesinde hukuki yararın bulunması, şu üç şartın birlikte varlığına bağlıdır: 1)Davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalı; 2) Bu tehdit nedeniyle davacının hukuki durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalı; 3) Yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup cebri icraya yetki vermeyen tespit hükmü bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır.
Davacının tespit davası ile istediği hukuki korunma, diğer dava çeşitlerinden biri ile sağlanabiliyorsa, o zaman davacının o konuda tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur......
Davaya konu uyuşmazlıktaki tespit istemi 1479 sayılı Kanun kapsamında sigorta başlangıcı kavramına dayalı olup, istemde hukuki yarar bulunup bulunmadığının irdelenmesi gereklidir.
Sigortalılık başlangıç tarihi, talep eden açısından Kanun kapsamında sigortalı sayılmasını gerektirecek biçimde ilk defa çalışmaya başladığı tarih olmakla birlikte, sigortalı açısından önemi 'sigortalılık süresi' yönünden taşıdığı değerdir.
Sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti davası bir (1) günlük çalışmanın tespiti niteliğinde olduğundan hizmet tespiti davasının bir türüdür. Bu dava türleri hizmet tespiti davaları gibi kamu düzenine ilişkindir.
01.03.1965 tarihinde yürürlüğe giren 17.07.1964 tarih ve 506 sayılı Kanun'unda uzun vadeli sigorta kolları bakımından sigortalılık süresi 108. maddede “Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında nazara alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı Kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihtir.
Tahsis işlerinde nazara alınan sigortalılık süreleri, bu sürenin başlangıç tarihi ile, sigortalının tahsis yapılması için yazılı istekte bulunduğu tarih, tahsis için istekte bulunmuş olmayan sigortalılar için de ölüm tarihi arasında geçen süredir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Ayrıca 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun'da uzun vadeli sigorta kolları bakımından sigortalılık süresi 38. maddede “Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında dikkate alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı; sigortalının, mülga 2.6.1949 tarihli ve 5417 sayılı İhtiyarlık Sigortası Kanununa, mülga 4.2.1957 tarihli ve 6900 sayılı Malûliyet, İhtiyarlık ve Ölüm Sigortaları Hakkında Kanuna, 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı ......, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı ......, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa ve 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı .... 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20 nci maddesi kapsamındaki sandıklara veya bu Kanuna tâbi olarak malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olarak ilk defa kapsama girdiği tarih olarak kabul edilir. Uluslararası sosyal güvenlik sözleşmeleri hükümleri saklıdır.
Bu Kanunun uygulanmasında 18 yaşından önce malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tâbi olanların sigortalılık süresi, 18 yaşını doldurdukları tarihte başlamış kabul edilir. Bu tarihten önceki süreler için ödenen malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primleri, prim ödeme gün sayılarının hesabına dâhil edilir.
Aylık bağlama işlemlerinde dikkate alınan sigortalılık süreleri, sigortalılığın başlangıç tarihi ile sigortalının aylık bağlanması için yazılı istekte bulunduğu, aylık bağlanması için istekte bulunmayan sigortalılar için ise ölüm tarihi arasında geçen süredir. 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamındaki sigortalılar bakımından sigortalılık süresi; sigortalılığın başlangıç tarihi ile 48 inci maddeye göre yetkili makamdan emekliye sevk onayının alınarak görevi ile ilişiğinin kesildiği ayın son günü arasında geçen süredir.” şeklinde düzenlenmiştir.
506 sayılı Kanunun 108. maddesi ve 5510 sayılı Kanunun 38. maddesi değerlendirildiğinde sigorta başlangıcının yaşlılık aylığından yararlanma şartları arasında olan “sigortalılık süresini” doğrudan etkilediği görülmektedir. Ne var ki 2.9.1971 tarihli 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer........ ve 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı...... Kanunu kapsamında sigorta başlangıcının talep eden açısından hukuki sonucu olarak “sigortalılık süresini” belirlemesi yönünden etkisi bulunmamaktadır. Çünkü her iki kanun kapsamında da yaşlılık aylığına hak kazanmak için sigortalılık süresi değil, primi ödenmiş günler asıldır.
Eldeki dava bakımından ise, davacının 21.06.1989 tarihinin 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalılık başlangıç tarihi olduğunun tespiti istemi bakımından, hukuki yararı bulunmamaktadır. Bu nedenle Mahkemece dava şartlarından olan hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine dair karar verilmesi yerine yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Ne var ki; bu aykırılığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, karar bozulmamalı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 370/2. maddesi gereğince verilen karar, düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ :.......Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılması ile........ 05.10.2017 tarihli hükmünde yer alan “davanın reddine” ibaresinin çıkartılarak, yerine “Dava şartı olan hukuki yarar yokluğu nedeniyle, davanın usulden reddine” ibaresinin yazılmasına ve hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz harcının davacıdan alınmasına, dosyanın kararı veren .........gönderilmesine, 25.12.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.



.....
Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2018 Yılı Kararları” sayfasına dön