10. Hukuk Dairesi 2016/18066 E. , 2019/5759 K.
'İçtihat Metni'
Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraf avukatlarınca temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
İncelemeye konu dosyadaki kayıt, bilgi ve belgelere göre, 01.05.2010 tarihinde müteveffa ...’in bulunduğu inşaat malzeme satışı işyerine gelen demirlerin kamyona yüklenilmesi için davalı ...’ya ait, davalı ...’ın kullandığı iş makinesi ile inşaat demirlerinin kamyona yüklenilmekte olduğu esnada, müteveffa ...’ın vinçle kaldırılan yükün altında durarak eğri gördüğü demiri almak için çekerken, aniden iş makinasının yükün fazlalığından dolayı devrilmesi ile müteveffa ...’ın vefat ettiği, bunun üzerine kurum tarafından dava dilekçesi Ek:9-a belgesinde 5510 sayılı Yasa’nın 39. maddesine göre gerekli işlemlerin yapılmasının belirtildiği, dava dilekçesinde de 5510 sayılı Yasa’nın 21. maddesi yasal dayanak olarak gösterilip kurum zararının davalılardan müştereken müteselsilen talep edildiği, mahkemece olayın iş kazası müteveffa bakımından iş kazası niteliğinde olup olmadığı, kurum tarafından hak sahiplerine aylık mı gelir mi bağlandığı hususlarının ortaya konulmaksızın ve yasal dayanağı belirlemeksizin eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verildiği anlaşılmaktadır.
Olayın olduğu tarih itibariyle olaya uygulanabilecek kanun, 1479 sayılı Kanun veya 506 sayılı Kanun değil, olay tarihinde yürürlükte bulunan ve 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’dur.
1-5510 sayılı Kanun'un anlamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır. Bunlar: a) Çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet akdine dayanması, b) İşin işverene ait yerde yapılması, c) Kanunda açıkça belirtilen sigortalı sayılmayacak kişilerden olunmaması şeklinde sıralanabilir. Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur.
5510 sayılı Kanunun 13. maddesinde ise iş kazası,
'a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b)(Değişik bend:17.04.2008 - 5754 S.K./8.mad) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle, sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
c)Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d)(Değişik bend:17.04.2008-5754 S.K./8.mad) Bu Kanunun 4üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
e)Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özüre uğratan olay olarak tanımlanmıştır.
Olayın, işkazası olarak kabul edilebilmesi için olaya maruz kalan kişinin 5510 sayılı Kanunun 4. maddesi anlamında sigortalı olması, olayın, 5510 sayılı Kanunun 13. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak belirtilen hal ve durumlardan birinde meydana gelmesi koşuldur. Başka bir anlatımla, olayın, iş kazası sayılabilmesi için iki koşulun birlikte gerçekleşmesi zorunludur.
2-Bağ-Kur sigortalılarına yapılan sosyal sigorta yardımları nedeniyle meydana gelen Kurum zararının rücu hakkının yasal dayanağı olan 1479 sayılı Kanunun 63. maddesine göre; “Üçüncü bir kimsenin suç sayılır hareketi ile bu Kanunda sayılan yardımların yapılmasını gerektiren bir halin doğmasında, Kurum, sigortalı veya hak sahiplerine gerekli bütün yardımları yapar. Ancak, Kurum, yapılan bu yardımların ilk peşin değeri için üçüncü kişilere, istihdam edenlere, (...) ve diğer sorumlulara rücu eder...” düzenlemesiyle, üçüncü kişinin sorumluluğu yoluna gidilebilmesi için, “suç sayılır hareketi” ile yardımların yapılmasına neden olma koşulu öngörülmüştür. “Rücu edilebilmesi için üçüncü kişinin suç sayılır hareketinin, 1479 sayılı Kanunda yazılı yardımların yapılmasını gerektirecek nitelikte olması gerekmektedir... Kurumun yapmış olduğu yardımları sorumlulara rücu edebilmesini sağlayan üçüncü kişinin suç sayılır hareketi, Türk Ceza Kanunu kapsamında değerlendirilmelidir. Dolayısıyla bu kavramın içine hem cürüm hem de kabahat suçları girmektedir...”(Levent Akın, Bağ-Kur Sigorta Yardımları, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul 1996, s.197) “Bu yön, zararla üçüncü kişinin eylemi arasında uygun neden-sonuç bağlantısının varlığını zorunlu kılmaktadır. Eğer böyle bir bağlantı yoksa, üçüncü kişinin yardımlardan sorumlu tutulması düşünülemez. Madde hükmünün öngördüğü “suç”la çerçevelenmiş sınırlı bir sorumluluk bulunduğu ortadadır.”(M.Çenberci,T.Uyar, Bağ-Kur Kanunu Şerhi, Olgaç Matbaası, Ankara 1979, s.263)
1479 sayılı Kanununun (83, 84, geçici 10 ve ek geçici 6. maddesi hariç olmak üzere) 63. ve diğer maddeleri 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 106. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış, uzun vadeli sigorta kolları bakımından üçüncü kişinin sorumluluğuna ilişkin olarak 5510 sayılı Kanunun 39. maddesi ile; “Üçüncü bir kişinin kastı nedeniyle malûl veya vazife malûlü olan sigortalıya veya ölümü halinde hak sahiplerine, bu Kanun uyarınca bağlanacak aylığın başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı için Kurumca zarara sebep olan üçüncü kişilere rücû edilir...” şeklinde düzenlenme yapılmıştır.
5510 sayılı Kanunun 39. maddesi, 1479 sayılı Kanunun 63. maddesiyle karşılaştırıldığında; 'suç sayılır hareket' yerine 'kast'; 'ilk peşin değer' yerine 'ilk peşin sermaye değerininin yarısı' ölçütü getirilerek 1479 sayılı Kanuna oranla daha dar kapsamlı bir içerik oluşturmuş olup, bu düzenlemenin amacı; 'kasti' hareketiyle sigortalı veya sigortalının ölümü halinde haksahiplerine aylık bağlanmasına neden olan üçüncü kişiye kısmen de olsa medeni ceza vermek ve Kuruma gelir sağlamaktır. (Resul Aslanköylü, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Şerhi Bağ-Kur Kanunu ile Karşılaştırmalı, s.951)
Öte yandan, iş kazalarında söz konusu olan 5510 sayılı Kanunun 21/4. maddesi hükmüne göre; İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edilir.
İşverenin ve üçüncü kişilerin iş kazasındaki kasıt veya kusurunun tespiti amacıyla; iş kazasının oluşumuna ilişkin maddi olguların eksiksiz biçimde saptanması, sorumluluğu gerektiren her koşulun, kendi özelliği çerçevesinde araştırılıp irdelenmesi, işveren ve diğer ilgililerin kusur oran ve aidiyetlerinin belirlenmesi gerekir.
5510 sayılı Kanunun 39. maddesinin birinci fıkrası hükmüne göre; Kurumun rücu hakkı, üçüncü kişinin sadece kasıtlı fiili haline özgülenmiştir. Yasanın açık ve buyurucu hükmüne göre; üçüncü kişi, kasta dayanmayan fiili sonucunda sigortalının malül kalmasına veya ölümüne neden olmuş ise, sigortalıya veya hak sahiplerine bağlanan aylıkların ilk peşin değerinin yarısından sorumlu tutulması mümkün değildir. Ancak iş kazalarında söz konusu olan 5510 sayılı Kanunun 21. maddesinin dördüncü fıkrası hükmüne göre 3. kişilerin iş kazasının meydana gelmesinde kasıt, kusur veya ihmallerinin olması durumunda sigortalıya veya hak sahiplerine bağlanan aylıkların ilk peşin değerinin yarısından, geçici iş göremezlik ödeneği ve tedavi masraflarından kusur oranına göre sorumlu tutulması mümkündür. Yani üçüncü kişinin rücu alacağından sorumluluğu kusur sorumluluğu esasına dayanır. Bir başka ifadeyle; üçüncü kişi, ancak kusurlu bir hareketinin varlığı halinde rücu alacağından sorumludur.
Yukarıdaki açıklamalar ışığı altında inceleme konusu dava değerlendirildiğinde, mahkemece, yeterince inceleme ve araştırma yapılmadığı, dosya içerisine getirtilen kanıtların hüküm kurmaya elverişli olmadığı belirgindir. Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular ışığında, hak sahiplerine aylık mı gelir mi bağlandığı belirlenmesi üzere ilgili belgeler ile öncelikle zararlandırıcı olaya ilişkin var ise kurum müfettiş raporunun ve müteveffanın şahsi sicil dosyası celbedilmeli, yapılacak araştırma ve irdeleleme ile davanın yasal dayanağının 5510 sayılı Yasa’nın 21/4. maddesi mi yoksa 39. maddesi mi olduğu belirlenmeli ve elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan eksik değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine, 03.07.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.
10. Hukuk Dairesi 2016/18066 E. , 2019/5759 K.
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 13 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 15 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 19 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 22 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 10 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 21 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 15 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 10 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 15 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 15 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat