10. Hukuk Dairesi 2016/10763 E. , 2019/1113 K.


Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

10. Hukuk Dairesi 2016/10763 E. , 2019/1113 K.


'İçtihat Metni'

Mahkemesi :İş Mahkemesi

Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı Kurum; 03.09.1999 tarihli iş kazasında yaralanan sigortalıya ödenen gelir, geçici iş göremezlik, tedavi giderinden oluşan kurum zararından bakiye kalan kısmın tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali talebiyle dava açmış, davalı işveren süresinde zamanaşımı def'inde bulunmuş, mahkemece davanın kabulüne, takibin devamına, icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
... 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2006/49 sayılı esasında açılan ilk rücu davasında alınan kusur raporunda işveren davalı %60, ustabaşı Orhan Türktaş %15, apre müdürü Hüseyin Kargın %15, sigortalı %10 oranında kusurlu bulunmuş ve mahkemenin 2009/9 karar sayılı, 14.01.2009 tarihli kararıyla kurum alacağının %30’na hükmedilmiş olup, karar 08.03.2011 tarihinde Dairemizce onanarak kesinleşmiştir.
Somut davada; Mahkemece kurum alacağının bakiye kalan %60’nın tahsiline karar verilmiş ise de, ilk rücu davasında ve iş bu davada sigortalıya bağlanan gelirin artışlarla birlikte değerlendirildiği anlaşılmaktadır.
1) 506 sayılı Kanunda zamanaşımının (özel olarak) düzenlenmediği düşünüldüğünde; genel hükümler çerçevesinde çözüm arama gereği vardır. Gerçekten de olay tarihinde yürürlükte bulunun 818 sayılı Borçlar Kanunun 332/1 'inci maddesinde belirtilen işçi-işveren arasındaki akde aykırılık eylemleri ve bu çevrede maddenin 2'nci fıkrası gereğince işverenin akde aykırı davranışları (işçi sağlığı ve iş güvenliğinin gerektirdiği önlemlerin alınmaması vs.) sonucu, 26/1'inci maddeyle vaki ilişkilendirme, bir bakıma akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabii olmakla; zamanaşımının, işverenler açısından Borçlar Kanununun 125'inci maddesine göre belirlenmesi gerektiği gözetildiğinde on yıldır. Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edebilme özelliği'’ni ortadan kaldırır. Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünden, eğer savunma gerçekleşirse hakkı dava edebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu da incelemesi mümkün değildir. Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ve inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölüme ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamında gelir. Kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kısım için zamanaşımını kesmez. Zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesilir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 23.10.2002 tarih, E: 2002/10-895, K: 2002/838; 05.03.2003 tarih, E: 2003/9-80, K: 2003/130; 12.07.2006 tarih, E: 2006/4-518, K: 2006/526 sayılı kararları)
Dava konusu somut olayda; Davalı işveren tarafından süresinde yapılan zamanaşımı def’i gözetilerek yapılacak değerlendirilme sonucuna göre hüküm kurulması gerekmektedir.
2) 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun “İşverenin sorumluluğu” başlığını taşıyan 26'ncı maddesinin birinci fıkrasında, iş kazası ve meslek hastalığı işverenin kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılabilir bir hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca sigortalıya ve hak sahibi kimselerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirlerinin hesaplanacak sermaye değerleri toplamının, sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere Kurumca işverene ödettirileceği belirtilmiş iken, maddede yer alan “sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere” ibareleri, 21.03.2007 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 23.11.2006 gün ve 2003/10 Esas - 2006/106 Karar sayılı Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmiş, buna göre, sigortalı veya hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (gerçek zarar = dış tavan) tutarı ile sınırlı olan Kurumun rücu alacağı, iptal sonrasında, kanundan doğan, kendine özgü, sigortalı veya hak sahiplerinin hakkından bağımsız, basit rücu hakkına dönüşmüştür.
Şu durumda anılan madde kapsamında teselsül hükümlerine göre açılan rücu davalarında, gelirlerde oluşan artışlar istenilememeli, maddi zarar hesabı yapılmamalı, tazmin sorumlularının toplam kusur oranı, gelirlerin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerlerine uygulanarak hüküm kurulmalı, sorumluların sigortalıya veya hak sahiplerine yaptığı ödemelerin rücu alacağından düşülmesine olanak bulunmadığı gözetilmelidir.
Yukarıda yapılan açıklamalar kapsamında mahkemece sigortalıya bağlanan gelirdeki artışlar dahil edilmeksizin kurum alacağının tespit edilmesi gerekmektedir.
Mahkemece yukarıda belirtilen maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup,bozma nedenidir.
O halde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 13.02.2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.

Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2019 Yılı Kararları” sayfasına dön