10. Hukuk Dairesi 2020/6964 E. , 2020/7222 K.
'İçtihat Metni'
Bölge Adliye
Mahkemesi : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 41. Hukuk Dairesi
İlk Derece
Mahkemesi : İstanbul 7. İş Mahkemesi
Dava, iş kazasından vefat eden sigortalının hak sahibi eş ve çocuklarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle maddi tazminat istemlerinin kabulüne, manevi tazminat istemlerinin ise kısmen kabulüne dair verilen karara karşı, taraf vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 41. Hukuk Dairesi tarafından istinaf başvurularının değerlendirilerek esastan reddine dair karar verilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 41. Hukuk Dairesince verilen kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olmadığından istinaf mahkemesince temyiz talebini ek karar ile reddedildiği, davacı vekilinin iş bu ek kararı temyiz etmediği, davalı vekilinin temyizinin ise sürede olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: müvekkillerinin eşi ve babaları olan ...'un davalı işverende şoför olarak çalışmakta iken 14/08/2013 tarihinde kalp krizi geçirerek vefat ettiğini, söz konusu olayın iş kazası olup, müteveffanın eşi ve çocuklarının destekten yoksun kaldıklarını, maddi sıkıntı ve manevi üzüntü içinde olduklarını beyanla davacı eş lehine 3.000 TL, çocukların her biri lehine 2.000 TL maddi tazminat ile yine davacı eş lehine 50.000 TL ve çocukların her biri lehine 40.000 TL manevi tazminatın davalıdan kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsilini talep etmiştir.
Davacı vekili ıslah dilekçesi ile müvekkili hak sahibi eş için maddi tazminat istemini neticeten 107.847,31 TL’na, çocuk ...için 7.582,56 TL’na, çocuk İremnur için ise 30.612,84 TL’na artırmış, maddi tazminat taleplerine kaza tarihinden faiz işletilmesine yönelik dava dilekçesindeki talebini tekrar etmekle beraber; manevi tazminat istemleri için dava tarihinden itibaren faiz işletilmesini talep ederek faiz istemini daralttığı anlaşılmıştır.
II-CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: davacının müvekkili işyerinde çalışmakta iken 14/08/2013 tarihinde paydos saatine yakın dinlendiği esnada kalp krizi geçirerek vefat ettiğini, meydana gelen bu olayda müvekkili şirketin kusuru bulunmadığını, davacıların maddi ve manevi tazminat taleplerinin hiçbir haklı dayanağı olmadığını beyanla davanın reddini savunmuştur.
III-MAHKEME KARARI:
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Mahkemece; “Maddi tazminat talepleri yönünden davanın kabulü ile Davacı eş... için 107.847,31 TL'nin, davacı çocuk ... için 7.582,56 TL'nin ,Davacı çocuk İrem Nur için 30.612,48 TL'nin kaza tarihi olan 14.08.2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacılara ödenmesine, manevi tazminat talepleri yönünden davanın kısmen kabulü ile; davacı eş... için 25.000,00 TL'nin, davacı çocuk ... için 20.000,00 TL'nin ve davacı çocuk İrem Nur için 20.000,00 TL'nin kaza tarihi olan 14.08.2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacılara ödenmesine,” şeklinde karar vermiştir..
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; “Somut olayda; davacılar murisinin mikser kamyonunun iç ve dış temizliğini yaptıktan sonra kalp krizi geçirerek vefat ettiği, iş sağlığı ve güvenliği konusunda uzman ehil bilirkişi heyetinden alınan ve dava konusu kazayı yukarıda açıklandığı biçimde irdeleyen 10/03/2016 tarihli hükme esas alınan kusur raporu usul ve yasa ile dosya içeriğine uygun olduğu, Hesap bilirkişi raporunda yaş, bakiye ömür,emsal ücret, işlemiş kazanç dönemi geliri, iskontolu kazanç dönemi geliri ve emeklilik geliri ve kusur durumları gibi tazminat unsurları gözönüne alınmış, SGK tarafından davacıya ödenen ilk peşin sermeye değerinin rücuya tabi işveren kusuruna isabet eden miktarının da raporda düşülerek maddi tazminat belirlendiği görülmüş, AYİM tablosuna göre davacı ...’nın evlenme şansı olmadığı anlaşılmış, liseye gider çocuk ...’in 20 yaşına kadar hesaplama yapılmasının doğru olduğu, ayrıca sendikasız işçinin emsal ücret araştırmasına göre hesaplama yapan hesap bilirkişi raporunun usul ve yasaya uygun olduğu görülmüştür. İhbar olunan sigorta şirketinin dosyaya sunduğu dilekçede poliçe kapsamında olmadığından davacılara ödeme yapılmadığını belirtiği görülmüştür. İş kazasından kaynaklanan tazminat davalarında faiz başlangıç tarihinin iş kazasının meydana geldiği tarih olduğu, zararın haksız fiilin, eş söyleyişle iş kazasının meydana geldiği tarihte oluştuğu bu yönüyle de yerel mahkeme kararının yerinde olduğu görülmüştür. Öte yandan somut uyuşmazlıkta, davacılarının söz konusu olay nedeniyle duyduğu manevi ızdırap ,olayın oluş şekli, olay tarihinden bu yana işleyecek faiz oranları ve tarafların ekonomik durumları dikkate alındığında mahkemece takdir edilen manevi tazminat miktarının yerinde olduğu görülmüştür. Tarafların bu yönleri kapsar istinafları yerinde değildir.” gerekçesiyle “Taraf vekillerinin istinaf başvurularının HMK 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine,” karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle: dava konusu kazaya ilişkin müvekkil şirkete kusur atfedilmesi kabul edilebilir olmadığını, SGK tarafından açılan rücu dava dosyasında işverene kusur verilmediğini, işe başlama raporunda şoför olarak çalışabileceği belirtilmiş olduğunu periyodik muayene zamanı gelmeden sigortalının çalışmaya başladıktan 32 gün sonra vefat ettiğini, kaçınılmazlığın değerlendirilmediğini, sigortalının yaşı sigara ve alkol kullanımı hususlarının değerlendirilmediğini, maddi tazminat hesaplamaları hatalı yapıldığını, hesaplamanın sendikalardan gelen ücret üzerinden yapılmasının hatalı olduğunu, sigortalının net 900TL’lik ücretle çalıştığını, ayrıca vefat edenin eşinin evlenebilme veya iş bulup çalışabilme ihtimalinin değerlendirilmediğini,manevi tazminat miktarı fahiş olduğunu, hükmedilen faiz yönünden ıslahtaki talebin aşıldığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Dava, iş kazası sonucu sigortalının nedeniyle dayalı hak sahibi eş ve çocuklarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
1- Taraflar arasında iş kazasında kusurun aidiyeti ve bünyesel faktörün olaya etkisi noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Eldeki davada, müteveffa sigortalının davalı işyerinde transmikser operatörü olarak çalışmakta iken, 14/08/2013 tarihinde işyerindeki çalışması sırasında, kalp damar rahatsızlığına bağlı olarak vefat ettiği, Sosyal Güvenlik Kurumu'nun olayı iş kazası olarak kabul ettiği, ilk derece mahkemesince hükme esas alınan kusur raporunda, meydana gelen olayda %80 oranında davalı işveren, %20 oranında ise müteveffa sigortalının kusuru olduğu tespit edilmekle beraber bünyesel faktörün kalp krizi sonucu ölüm olayının gerçekleşmesindeki etkisinin tartışılmadığı anlaşılmaktadır.
Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukuki anlamda sorumluluk ise, taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
İşçi ve işverenin hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sıkı iş ilişkisi, işçi yönünden işverene içten bağlılık (sadakat borcu), işveren yönünden işçiyi korumak ve gözetmek borcu şeklinde ortaya çıkar. Gerçekten işçi, işverenin işi ve iş yeri ile ilgili çıkarlarını korumak, çıkarlarına zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak, buna karşı işveren de, işçinin kişiliğine saygı göstermek, işçiyi korumak, iş yeri tehlikelerinden zarar görmemesi için iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak, işçinin özlük hakları ve diğer maddi çıkarlarının gerektirdiği uygun bildirimlerde ve davranışlarda bulunmak, işçinin çıkarına aykırı davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür.
Sanayi ve teknolojideki gelişmeler, yeni işletmelerin açılması, fabrikaların kurulması iş yerlerindeki makinalaşmanın artmasına yol açmış, bu durum iş kazaları ile meslek hastalıklarında artışlara neden olmuştur. Bu gelişme, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin daha etkili şekilde alınması gereğini ortaya çıkarmıştır.
İşveren, gözetme borcu gereği, çalıştırdığı işçileri, iş yerinde meydana gelen tehlikelerden korumak, onların yaşam, bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüklerini korumak için iş yerinde teknik ve tıbbi önlemler dahil olmak üzere bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı tüm önlemleri almak zorundadır.
Anayasanın 17. maddesinde; 'Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.' hükmü getirilerek yaşama hakkı güvence altına alınmış, bu yasal güvencenin yaşama geçirilmesinde İş ve Sosyal Güvenlik Mevzuatında da işçilerin korunması, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu bir takım hükümler getirilmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinde; 'İş sahibi, aktin özel halleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenilebileceği derecede çalışmak dolayısıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı icabeden tedbirleri ittihaza ve münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile, işçi birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur.
İş sahibinin yukarıdaki fıkra hükmüne aykırı hareketi neticesinde işçinin ölmesi halinde onun yardımından mahrum kalanların bu yüzden uğradıkları zararlara karşı isteyebilecekleri tazminat dahi akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabi olur.' hükmü düzenlenmiştir.
Yasa koyucu 818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinin karşılığını 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin 2. fıkrasında düzenlemiştir.
Anılan fıkrada 'İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli olan her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür.' hükmü yer almaktadır. Bu fıkraya göre, işverenin, işçinin yaşam, sağlık ve bedensel bütünlüğünü korumak için gerekli önlemleri alma yükümlülüğü öngörülmektedir. Burada işverenin özellikle iş kazalarına karşı gerekli önlemleri alma yükümlülüğü söz konusudur. Buna göre işveren, hizmet ilişkisinin ve yapılan işin niteliği göz önünde tutulduğunda, hakkaniyet gereği kendisinden beklenen; deneyimlerin zorunlu kıldığı, teknik açıdan uygulanabilir ve iş yerinin özelliklerine uygun olan önlemleri almakla yükümlüdür.
Aynı maddelere paralel olarak, 4857 sayılı İş Kanununun 'İşverenlerin ve İşçilerin Yükümlülükleri' kenar başlıklı 77. maddesinin 1. fıkrasında da benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu fıkraya göre 'İşverenler iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.'
Bundan başka işveren, mevzuatta öngörülmemiş olsa dahi bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak zorundadır. Bilim, teknik ve örgütlenme düşüncesi yönünden alınabilme olanağı bulunan, yapılacak gider ve emek ne olursa olsun bilimin, tekniğin ve örgütlenme düşüncesinin en yeni verileri göz önünde tutulduğunda işçi sakatlanmayacak, hastalanmayacak ve ölmeyecek ya da bu kötü sonuçlar daha da azalacaksa her önlem işverenin koruma önlemi alma borcu içine girer.
Bu önlemler konusunda işveren iş yerini yeni açması nedeniyle tecrübesizliğini, bilimsel ve teknik gelişmeler yönünden bilgisizliğini, ekonomik durumunun zayıflığını, benzer iş yerlerinde bu iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını savunarak sorumluluktan kurtulamaz. Gerçekten, çalışma hayatında süregelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı işverenin önlem alma borcunu etkilemez. Işverenlerce, iş güvenliği açısından yaşamsal önem taşıyan araç ve gereçlerin işçiler tarafından kullanılması sağlandığında, kaza olasılığının tamamen ortadan kalkabileceği de tartışmasız bir gerçektir.
Nitekim, günümüzde gelişen sanayi ve teknoloji karşısında yukarıda açıklanan hükümler yeterli görülmemiş, insan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işverenin, iş yerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu 4857 sayılı İş Kanununun 77. maddesinin açık buyruğu iken, İş Kanununun 77. ve devamı bir kısım maddeler 30/06/2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 37. maddesiyle yürürlükten kaldırılmış olup, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini alma yükümlülüğünü daha ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 'İşverenin Genel Yükümlülüğü' kenar başlıklı 4. maddesine göre;
(1) İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup, bu çerçevede;
a) Mesleki risklerin önlenmesi eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
b) İş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
c) Risk değerlendirmesi yapar ve yaptırır.
ç) Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğu göz önüne alır.
d) Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.
(2) İşyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.
(3) Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluklarını etkilemez.
(4) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz.
Aynı kanunun 'Risklerden Korunma İlkeleri' kenar başlıklı 5. maddesine göre;
(1) İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde aşağıdaki ilkeler gözönünde bulundurulur.
a)Risklerden kaçınmak.
b)Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek.
c) Risklerde kaynağında mücadele etmek.
ç) İşin kişilere uygun hale getirilmesi için işyerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı çalışma şekli ve üretim metodlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek.
d) Teknik gelişmelere uyum sağlamak.
e) Tehlikeli olanı tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek.
f) Teknoloji, iş organizasyonu, çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek.
g)Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine göre öncelik vermek.
ğ)Çalışanlara uygun talimatlar vermek.
Yine 6331 sayılı Kanun 'Risk Değerlendirmesi; Kontrol, Ölçüm ve Araştırma' karar başlıklı 10. maddesinde şu hüküm düzenlenmiştir.
(1) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden risk değerlendirmesi yapmak veya yaptırmakla yükümlüdür. Risk değerlendirmesi yapılırken aşağıdaki hususlar dikkate alınır.
a) Belirli risklerden etkilenecek çalışanların durumu,
b) Kullanılacak iş ekipmanı ile kimyasal madde ve müstahzarların seçimi,
c) İşyerinin tertip ve düzeni,
ç) Genç, yaşlı, engelli, gebe veya emziren çalışanlar gibi özel politika gerektiren gruplar ile kadın çalışanların durumu,
2) İşveren, yapılacak risk değerlendirmesi sonucu alınacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri ile kullanılması gereken koruyucu donanım veya ekipmanı belirler.
(3) İşyerinde uygulanacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri, çalışma şekilleri ve üretim yöntemleri, çalışanların sağlık ve güvenlik yönünden korunma düzeyini yükseltecek ve işyerinin idari yapılanmasının her kademesinde uygulanabilir nitelikte olmalıdır.
(4) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden çalışma ortamına ve çalışanların bu ortamda maruz kaldığı risklerin belirlenmesine yönelik gerekli kontrol, ölçüm, inceleme ve araştırmaların yapılmasını sağlar.
Görüldüğü üzere, işverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümlülüğünün çerçevesi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 4. maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, 'Çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğu belirtildikten sonra, yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı bir takım esaslara yer verilmiştir. Bunun gibi 5.maddede işverenin anılan yükümlülüklerle gerçekleştireceği korunma sırasında uyacağı ilkeler belirlenmiştir. 10. maddede ise işyerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı risk değerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlar belirlenmiştir. (HGK. 09/10/2013 tarih, 2013/21-102 Esas, 2013/1456 Karar)
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu işverenlerin yükümlülüklerini belirlerken aynı zamanda çalışanların da yükümlülüklerini belirlemiştir.
Kanunun 19. maddesine göre;
(1) Çalışanlar, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda, kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşünmemekle yükümlüdür.
(2) Çalışanların, işveren tarafından verilen eğitim talimatları doğrultusunda yükümlülükleri şunlardır.
a) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tehlikeli madde, taşıma ekipmanı ve diğer üretim araçlarını kurallara uygun şekilde kullanmak, bunların güvenlik donanımlarını doğru olarak kullanmak, keyfi olarak çıkarmamak ve değiştirmemek.
b) Kendilerine sağlanan kişisel koruyucu donanımı doğru kullanmak ve korumak.
c) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tesis ve binalarda sağlık ve güvenlik yönünden ciddi ve yakın bir tehlike ile karşılaştıklarında ve koruma tedbirlerinde bir eksiklik gördüklerinde, işverene veya çalışan temsilcisine derhal haber vermek,
ç) Teftişe yetkili makam tarafından işyerinde tespit edilen noksanlık ve mevzuata aykırılıkların giderilmesi konusunda, işveren ve çalışan temsilcisi ile işbirliği yapmak.
d) Kendi görev alanında iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için işveren ve çalışan temsilcisi ile işbirliği yapmak.
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 37. maddesiyle 4857 sayılı Kanunun 2. maddesinin dördüncü fıkrası, 63. maddesinin dördüncü fıkrası, 69, maddesinin dördüncü, beşinci ve altınca fıkraları, 77,78,79,80,81,83,84,85,86,87,88,89,95,105 ve geçici 2. maddeleri yürürlükten kaldırılmış, 4857 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan ' İş Sağlığı ve güvenliği hükümleri saklı kalmak üzere' ifadesi ile 98. maddesinin birinci fıkrasında yer alan ' 85. madde kapsamındaki işyerlerinde ise çalıştırılan her işçi için bin Yeni Türk Lirası' ifadesi metinden çıkartılmıştır.
Yine 6331 sayılı Kanunun 'Atıflar' kenar başlığını taşıyan geçici 1. maddesinde '(1) Diğer mevzuatta iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak 4857 sayılı Kanuna yapılan atıflar bu kanuna yapılmış sayılır' hükmü düzenlenmiştir.
Yukarıda yapılan bu açıklamalardan sonra 818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinin karşılığı olarak çağdaş yaklaşımla düzenlenen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin 2. fıkrasında; 'İşveren, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçilerde iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlü' olacağı belirtilerek, İş Kanununun 77/1. maddesiyle bütünlük sağlandığı gibi 3. fıkrasında; 'İşverenin yukarıdaki hükümler dahil kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabi' olduğu hükme bağlanmak suretiyle, hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluğun hukuki niteliği konusunda tartışmalar sona erdirilmiş, sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan ölüme ve vücut bütünlüğünün zedelenmesine veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmininde sözleşmeden doğan sorumluluk hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür.
4857 sayılı İş Kanununun 77. ve devamı maddelerini yürürlükten kaldıran 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 4. ve 5. maddelerde işverenin yükümlülüklerini, 19. maddede de çalışanların yükümlülüklerinin çağdaş anlaşıyla daha ayrıntılı ve somut olarak ortaya koymuş ve kusur sorumluluğunun sınırlarını kusursuz sorumluluğun sınırlarına yaklaştırmıştır.
6331 sayılı Kanunun 4. ve 5. maddeleri ile buna uygun olarak çıkarılan iş sağlığı ve güvenliği yönetmelikleri hükümleri işverenin sorumluluğunu objektifleştiren kriterler olarak değerlendirilmelidir. Bu sebeple mevzuatta yer alan tenik iş kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır.
Öte yandan objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştüremez. Çünkü, bazı istisnalar dışında işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Ancak Türk Borçlar Kanununun 417/2. maddesi, Anayasa ve 6331 sayılı Kanun hükümleri objektifleştirilmiş kusur sorumluluğu ilkesi gereğince işverenin sorumluluğunu oldukça genişletmiştir.
Öte yandan işvereni, zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluktan kurtaracak olan durum, eylem ile meydana gelen zarar arasındaki uygun illiyet rabıtasının kesilmesidir. Kusursuz sorumlulukta olduğu gibi kusur sorumluluğunda da illiyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin ve üçüncü kişinin ağır kusuru nedenleriyle kesilebilir. Uygun illiyet bağının kesildiğinin ispatı halinde, işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir. (HGK, 20/03/2013 tarih, 2012/21-1121 Esas, 2013/386 Karar)
Bu açıklamalar doğrultusunda mahkemece, sigortalının kaza öncesi ve kaza sonrası dönemlere ait tüm tıbbi belge ve raporlarının dosyaya celp edilmesi, davacının beslenme ve yaşam şekli, ölüm olayından önceki tarihlerde sigortalının bünyesini zorlayacak bir çalışma yaptırılıp yaptırılmadığı, olay günü sigortalıyı işyerinde rutin dışında bir gerginlik ve stres içine sokacak bir olayın cereyan edip etmediği, ile olay günü sigortalının ne kadar süre çalıştırıldığı ve ölüm olayının ne şekilde meydana geldiği gözetilerek, aralarında bir kardiyologun da bulunduğu, iş güvenliği uzmanlarından oluşan bilirkişi heyetinden, meydana gelen iş kazası olayında sigortalı veya davalının kusurunun bulunup bulunmadığını, kusuru bulunanlar varsa her bir taraf için ayrı ayrı açıklanmak suretiyle nedenlerini, iş kazasının meydana gelişinde işyeri koşullarının etkili olup olmadığını, sigortalının kendi bünyesinden ve yaşam alışkanlıklarından kaynaklanan nedenlerin zararlı sonucun meydana gelişinde ne kadar etkili olduğunu da kapsar şekilde tespit eden kusur raporu aldıktan sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik değerlendirmeler içeren kusur bilirkişi raporuna itibarla karar verilmesi hatalı olmuştur.
2- Taraflar arasında hesaba esas alınan ücret noktasında da uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmaktadır.
İş kazası sonucu sürekli iş göremezlik nedeniyle sigortalının veya sigortalının vefatı halinde ise hak sahiplerinin maddi tazminat alacaklarının hesaplanmasında, gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Öte yandan, gerçek ücretin, işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir.
Eldeki davada, davacı işçinin davalı işveren şirkette beton trans mikser operatörü olarak çalıştığı, davacı tarafın sigortalının olay tarihinde aylık ücrete ek olarak sefer ücreti de dahil edilerek aylık 3.000,00 TL net ücret karşılığı çalıştığını iddia ettiği, davalı tarafın ise sigortalının aylık 900,00 TL ücretle çalıştığını savunduğu, sigortalının imzasını taşıyan bordroların dosya kapsamında yer almadığı anlaşılmaktadır.
Sigortalının yaşı ve iş deneyimi ile yapılan işin vasıflı bir iş olması dikkate alındığında, vasıflı işçinin asgari ücretle ya da bu civarda bir ücretle çalışmasının hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmeyeceği açıktır. Bu nedenle yerel mahkemece, sigortalının asgari ücretin üzerinde bir ücret ile çalışacağının kabulü ile olay tarihinde davacının emsali işçilerin ücretinin araştırılması isabetlidir. Ancak sigortalının sendikalı işçi olup olmadığı araştırılıp, açıklığa kavuşturulmadan emsal ücret araştırması noktasında sendikalardan ücret araştırması yapılarak, bu ücretlerin ortalaması alınmak suretiyle davacı sigortalının olay tarihinde asgari ücretin 2,89 katı düzeyindeki ücretin hesaba esas ücret olarak hatalı olmuştur.
Bu açıklamalar doğrultusunda, hesaba esas ücretin tespiti için sigortalı işçinin fiili olarak yaptığı işin özelliği dikkate alınarak, sigortalının yaşı, meslekteki kıdemi ve yaptığı trans mikser operatörlüğü işi için sendikalı olup olmadığı araştırılıp, sendikalı ise ile ilgili sendikadan toplu iş sözleşmlerine göre ücretinin tespiti; aksi halde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TÜİK ve ilgili meslek odalarından sigortalının iş kazası ve bilinen dönemde alabileceği ücretlerin araştırılmak suretiyle, işçinin gerçek ücretinin belirlenmesi, bu hususta davacı iddiası ile davalı kabulünün de gözetilmesi, belirlenen gerçek ücretin mahkemece daha önce hükme esas alınmış ve davacının da ıslahının dayanağını oluşturan 24/01/2018 tarihli hesap raporundaki veriler yönünden oluşan usuli kazanılmış hak gözetilerek, bu hesap raporuna uygulanması, bu raporda esas alınan bilinen (işlemiş) dönem sonu verilerinin gözetilerek ileri bir tarihe çekilmemesi, alınacak kusur raporunun da dikkate alınıp, bağlanan gelirlerin rücuya kabil kısımlarını da gözeterek hak sahiplerinin maddi tazminat alacaklarının tespiti gerekirken, açıklamalara aykırı hesap raporuna itibarla karar verilmesi hatalı olmuştur.
3- Öte yandan taraflar arasında manevi tazminata işletilmesi gereken faiz noktasında da uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmaktadır.
İş kazası nedeniyle tazminat alacağı akde aykırılığa dayalı olup, özü itibariyle haksız fiil niteliğindeki bir eylem olması sebebiyle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 117/2. maddesi gereği faiz başlangıcı tazminatı doğuran zararlandırıcı olay tarihidir. Ancak “Taleple Bağlılık İlkesi” başlığını taşıyan 6100 sayılı HMK’nun 26. maddesine göre Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.
Eldeki davada davacı vekilinin ıslah dilekçesiyle müvekkilleri lehine hükmedilmesini talep ettiği manevi tazminat alacakları için faiz istemini dava dilekçesinde belirtilen kaza tarihinden, dava tarihine çekerek daralttığı dikkate alınarak, taleple bağlılık ilkesi kapsamında manevi tazminat alacakları yönünden dava tarihinden faize hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde kaza tarihinden faize hükmedilmesi hatalı olmuştur.
Mahkemece, açıklanan bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın, eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, bu aşamada davalı vekilinin sair temyiz itirazları incelenmeksizin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 41. Hukuk Dairesinin tarafların istinaf başvurularının esastan reddine ilişkin kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 41. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, davalı tarafından yatırılan harcın istem halinde iadesine 15/12/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
10. Hukuk Dairesi 2020/6964 E. , 2020/7222 K.
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 26 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 25 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 16 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 11 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 11 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 13 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 10 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 13 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 23 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat
-
- 0 Cevaplar
- 25 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Ictihat