11. Hukuk Dairesi 2016/10961 E. , 2018/3744 K.

Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

11. Hukuk Dairesi 2016/10961 E. , 2018/3744 K.


'İçtihat Metni'



MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada Ürgüp Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 14/10/2015 tarih ve 2015/256-2015/507sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı bankadan 23.000 TL araç kredisi, 115.000 TL ve 85.000 TL işletme kredisi, 40.000 TL turizm kredisi olmak üzere toplam 263.000 TL tutarında kredi kullandığını, bankanın, müvekkilinden, kredi tahsis ve istihbarat ücreti, BSMV, kredi açılış masrafı, ipotek tesis ve fek ücreti, erken kapatma komisyonu adı altında toplam 16.990,74 TL tutarında yaptığı tahsilatın haksız olduğunu, bu kesintilere dayanak sözleşme maddelerinin haksız şart niteliği taşıdığını ileri sürerek 16.990,74 TL'nin tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, kesintilerin imzalanan Genel Kredi Sözleşmesi kapsamında alındığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, ticari nitelikte olan krediler yönünden taraflar arasında 4077 sayılı Yasa kapsamına giren bir ilişki bulunmadığı, bunlara dayalı olarak yapılan kesintilerin iadesine ilişkin davanın tefriki ile ayrı bir esasa kaydedilip ticaret mahkemesi sıfatıyla bakıldığı, davacıdan, ticari kredilere istinaden tahsis ücreti, kredi açılış ve kullandırım ücreti vb. adlar altında toplam 16.172,13 TL kesildiği, bakiye kalan 509,52 TL kesintinin ise tefrik suretiyle ayrılmış dosyada incelenen araç kredisine istinaden yapıldığı, bu suretle toplam 16.681,65 TL tahsilat bulunduğu, davacı ile müzakere edilmeden tek taraflı olarak sözleşmeye eklenen ve kredi kullanan davacıya ilave külfet getiren hükümlerin genel işlem koşulu niteliği taşıdığı, bu koşulların 6098 sayılı Kanunun 21. maddesi uyarınca yazılmamış sayılacağı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 16.172,13 TL'nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davalı banka tarafından davacıya kullandırılan kredi nedeniyle komisyon, kredi tahsis ve değerlendirme ücreti vs. adı altında tahsil edilen ücretlerin iadesi istemine ilişkin olup, mahkemece, yukarda özetlendiği gibi davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bir sözleşmenin 6098 sayılı TBK’nın m. 20 vd. uyarınca genel işlem koşulları denetimine tabi tutulması için kanunda belirtilen ölçütlerin uygulanması gerekir. 818 sayılı BK.' da olduğu gibi 6098 sayılı TBK’da da sözleşme serbestisi ana kural olmakla birlikte, sözleşmelerin geçerliliği için
6098 sayılı TBK’na, sözleşmenin hukuka aykırı genel işlem koşulları içermemesi unsuru getirilmiştir. Hem tüketiciler hem de tacirler için geçerli olan genel işlem koşulları denetimi, sözleşmelerin imzalanması aşamasında daha olumsuz durumda bulunan sözleşmenin tarafını dürüstlük kuralları kapsamında korumaktadır.
Bir sözleşme hükmünün genel işlem koşulları nedeniyle yazılmamış sayılabilmesi için öncelikle, o hükmün genel işlem koşulu niteliğinde olup olmadığı tespit edilmelidir. Bu anlamda sözleşmenin tipi, türü ve niteliği önem taşımaz. Sözleşme eşya hukukuna, usul hukukuna veya ticari bir alım satıma, sigorta hukukuna, bankacılık hukukuna vs. ilişkin olabilir. Bir sözleşme hükmünün genel işlem koşulu niteliğinde olabilmesi için ise, anılan hükmün genel işlem koşulunu kullanan tarafça, sözleşmenin kurulmasından önce, tek taraflı olarak, sadece o sözleşme için değil, çok sayıdaki benzer sözleşmelerde kullanmak amacıyla hazırlanmış ve karşı tarafın getirilen bu hükmü müzakere etmesine imkan tanımadan sözleşmenin imzalanmış olması gereklidir. Bir sözleşmedeki genel işlem koşulunun niteliğinin, objektif unsurlara göre belirlenmesi gerekmekte olup, bu hususta tarafların icra ettikleri meslekleri ve sıfatları, tacir veya tüketici olup olmadıkları önem taşımaz.
Bir sözleşmenin önceden ve çok sayıda kullanım amacıyla oluşturulup oluşturulmadığını tespitte değişik ölçütler kullanılabilir. Söz gelimi ortada matbu bir metin var ve kullanılan ifadeler soyut ve genel ise, birden fazla sözleşmede kullanma niyetiyle önceden oluşturulduğu kabul edilebilecektir. Diğer sözleşme metinleriyle özdeş ifadeler içermemesi tek başına, o sözleşmenin genel işlem koşulu denetimine tabi tutulmasını engellemez. Bu noktada aranılacak en temel unsurlardan birisi de, genel işlem koşulunu kullanan tarafın, karşı tarafa bu hükmü, değiştirilmesini engelleyecek tarzda ve o niyetle sunmuş olmasıdır. Mamafih, tek seferlik bir anlaşma için hazırlanan sözleşme metni için genel işlem koşulundan söz etmek mümkün değildir.
Genel işlem koşulu niteliğindeki bir hüküm, sözleşmenin taraflar arasında müzakere ve pazarlık sonucu imzalanmış ise, artık ortada hukuka aykırı bir sözleşme hükmünden değil, sözleşme özgürlüğü çerçevesinde, sözleşmede yer alan bireysel bir anlaşma hükmünden söz etmek gerekir. Ancak, bir sözleşmede, bütün hükümlerin tartışılarak sözleşmeye konulduğuna ilişkin kayıt konulması, TBK m. 20/3 uyarınca, onları tek başına genel işlem koşulu olmaktan çıkartmayacaktır.
Bir sözleşme hükmünün genel işlem koşulu niteliğinde olup olmadığını hangi tarafın ispat etmesi gerektiğine ilişkin TBK da açık bir düzenleme olmamakla birlikte, 6502 sayılı TK 5/3 maddesinden yola çıkılarak, önceden ve çok sayıda kullanmak amacıyla hazırlanmış belirli bölümleri boş olan ve sonradan doldurulan sözleşme hükümlerinin kural olarak müzakere edilmemiş olduğu, aksinin sözleşmeyi hazırlayan tarafça ispat edilmesi gerektiği kabul edilmeli, gerektiğinde bu konuda ticari ve eposta yazışmaları, fakslar, sözleşme taslaklı vs. ispat vasıtalarından yararlanılmalıdır.
Bir sözleşme hükmünün genel işlem koşulu niteliğinde olduğunun anlaşılması halinde, genel işlem koşullarının üç aşamalı denetime tabi tutulması gerekir. Söz konusu denetim aşamaları; yürürlük (kapsam) denetimi, yorum denetimi ve içerik denetimidir.
Yürürlük denetiminde, genel işlem koşulunun karşı tarafın bilgisi dahilinde sözleşmeye konulup konulmadığına bakılmalı, müşterinin sözleşmeye genel işlem koşulu konulduğunu açıkça biliyor olması halinde diğer denetim aşamalarına geçilmelidir. Aksi halde diğer aşamalara geçilmeksizin genel işlem koşulu niteliğindeki hükmün sözleşmeden çıkarılması gerekmektedir. TBK m. 21 uyarınca, bir müşterinin önceden sözleşmedeki genel işlem koşulundan açıkça haberdar edilmesi, tek başına o hükmün geçerli hale geldiğini göstermez. Önceden müşteriye bildirilmemiş olan hükümler, genel işlem koşulu denetimine gerek kalmaksızın, sözleşmenin bir hükmü dahi sayılmamalıdır.
Şayet sözleşme, o sözleşmenin niteliğine ve işin özelliğine yabancı bir genel işlem koşulu taşıyorsa, yani şaşırtıcı hüküm içeriyorsa, bu nitelikteki hükümler yönünden, müşterinin önceden ve açıkça bilgilendirilmiş olup olmadığı, bu hükmün müzakere edilip edilmediği önem taşımaksızın, o sözleşme hükmü TBK m. 21/2 uyarınca sözleşmeye yazılmamış sayılmalıdır.
Yürürlük denetimi kapsamında, genel işlem koşulu niteliğindeki hükümlerden müşterinin önceden ve açıkça bilgilendirilmemiş ve onun tarafından kabul edilmemiş olması halinde veya şaşırtıcı hüküm içermesi halinde o hükümler sözleşmeye yazılmamış sayılır. Böyle bir durumda, sözleşmeyi düzenleyen taraf, sözleşmede yer alan genel işlem koşulu niteliğindeki hükümler olmasaydı, o sözleşmeyi yapmayacak olduğunu söyleyerek, sözleşmenin geçersiz olduğu ileri süremez.
Yürürlük denetiminin aşılması halinde yapılması gerekli denetim aşaması “yorum” denetimidir. Belirsizlik ilkesi de denilen bu denetim modelinde, sözleşmede yer alan genel işlem koşulu niteliğindeki hüküm içeriğinin ne olduğu konusunda bir anlaşmazlık bulunuyorsa, bu hükmün düzenleyen taraf aleyhine yorumlanması gerekir.
Sözleşmede, yürürlük denetiminin aşılması ve yorumu gerektirecek bir belirsizliğin bulunmaması veya bulunsa bile düzenleyen aleyhine yorum yapılmış olmasından sonra, sözleşmenin bir de “içerik” denetimine tabi tutulması gerekmektedir. İçerik denetimi yapılırken, genel işlem koşulu olduğu ileri sürülen hükmün “dürüstlük kuralı” na aykırı olup olmadığı, karşı tarafın aleyhine ve onun şartlarını ağırlaştırıcı nitelikte olup olmadığına bakılacaktır. Hangi tür sözleşme hükümlerinin dürüstlük kuralına aykırı ve diğer tarafın şartlarını ağırlaştırıcı nitelikte olduğu hususu kanunda düzenlenmemiş olup, mahkemece her somut olayda bu durumun tartışılması ve değerlendirilmesi gerekir.
İçerik denetimi aşamasında, sözleşme hükmünün dürüstlük kuralına aykırı olduğu ve karşı tarafın şartlarını ağırlaştırdığının tespiti halinde, genel işlem koşulu niteliğindeki bu hükmün, yürürlük denetiminden farklı olarak, kanunun emredici hükmüne açık aykırılık sebebiyle kesin hükümsüz sayılması gerekir.
Genel işlem koşulu nedeniyle yazılmamış veya kesin hükümsüz sayılan sözleşme hükmünün, sözleşmenin uygulanmasında boşluk doğurması halinde, ortaya çıkan sözleşme içi boşluğun, hakim tarafından öncelikle yedek hukuk, bu yoksa MK m. 1. uyarınca örf ve adet hukukuyla, bu da yoksa hakimin hukuk yaratması yöntemiyle doldurulması gerekir.
Mahkemece, dava konusu kredi sözleşmesinin 03.09.2012 tarihli olması karşısında davalının kredi sözleşmesinden önceki bir tarih olan 01.09.2012 tarihli 'Ön Bilgi Formu' ile bilgilenndirilmiş olduğu da kabul edilerek yukarda açıklanan 6098 sayılı TBK'nın m. 20 vd.'daki genel işlem koşullarına ilişkin hükümlerinin uygulanmasına dair ilkeler doğrultusunda sözleşmenin genel işlem koşulu denetimine tabi tutulması ve sözleşme hükmünün bu nitelikte olduğunun tespiti halinde, bu hükmün yazılmamış veya kesin hükümsüz sayılması ile ortaya çıkacak boşluğun gerektiğinde miktar ve tahsis tarihi itibariyle emsal krediler için alınan masraf, komisyon ve ücretlerin diğer bankalardan sorularak davacıdan talep edilebilecek ortalama miktar bu hususta mevcut bilirkişi heyetinden ek rapor veya yeni bir heyetten rapor alınarak, alınan masraflar konusunda 5411 sayılı Bankacılık Kanunu 144. maddesinin vermiş olduğu yetkiye istinaden, Bakanlar Kurulunun 16.10.2006 tarih ve 2006/11188 sayılı kararına istinaden Merkez Bankasının çıkarmış olduğu 09.12.2006 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 2006/1 sayılı tebliğin 4. maddesi hükmü de dikkate alınmak suretiyle belirlenerek doldurulması, varsa davacıdan kesilen fazla masrafların iadesine karar verilmesi gerekirken, mahkemece eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olarak yazılı gerekçeyle hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 21/05/2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Sorun, davalı bankanın, Merkez Bankasının tebliği uyarınca ilanını ve yayınını yaptığı masraf vb ücretlerin genel işlem koşulu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Sözleşmelerde pazarlık sonucu oluşan ücret (faiz) dışında tüm masraf vb. ücretler, sözleşmenin ileride çok sayıda benzer sözleşmede kullanmak amacıyla önceden, tek başına hazırlanarak karşı tarafa sunulması durumunda genel işlem koşuludur (TBK.m.20/1).
Bu durum karşısında, Merkez Bankasının tebliği uyarınca davalı banka tarafından ilan edilen ve internet sitesinde yayınlanan ve faiz dışında kalan masraf ve benzeri ücretler genel işlem koşulu denetimine tabidir. Bunların Merkez Bankası tebliği uyarınca ilanı ve yayımlanması genel işlem koşulu olmamaları sonucu doğurmaz. Bu nedenle Merkez Bankası tebliği uyarınca ilanı ve yayımı yapılan masraf vs. ücretlerin genel işlem koşulları bakımından yürürlük (kapsam), yorum ve içerik denetimine tabi tutulması gerekir.
Bu nedenle Merkez Bankası tebliği uyarınca ilan edilen ve yayınlanan masraf vb. ücretlerin, genel işlem koşulu denetimine tabi olmaksızın doğrudan uygulanacağına ilişkin çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.





Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2018 Yılı Kararları” sayfasına dön