11. Hukuk Dairesi 2016/10043 E. , 2018/3818 K.

Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

11. Hukuk Dairesi 2016/10043 E. , 2018/3818 K.


'İçtihat Metni'



MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada ... Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 26/11/2015 tarih ve 2012/169-2015/338 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalı ile dava dışı ...arasında görülmekte olan maddi tazminat davasında davalının müvekkili nezdindeki mevduatına tedbir kararı konduğunu, müvekkilinin çalışanlarınca mevduatın faiz getirisinin davalının o dönem temsilcisi olan vekil ...'e ödendiğini, bunun üzene dava dışı ...'ın müvekkiline karşı dava açtığını ve açılan dava sonucu vadeli mevduat hesabından çekilen tutarın 11.038,00 TL olduğu, bu miktarın hesaptan çekilmeseydi faiz getirisinin 9.998,92 TL olduğu, bu nedenle toplam 21.036,92 TL'nin tahsiline karar verildiğini, verilen kararın temyiz aşamasında bulunduğunu, ileri sürerek...tarafından müvekkiline açılan dava nedeniyle müvekkilinin uğrayacağı zararın tespiti ile belirsiz alacağın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vasisi, kısıtlı ...'in banka hesabında bloke olduğu ancak buna rağmen kayın pederi ...'in hesaplardan para çektiğini, kayın pederinin daha sonra beyin felci geçirdiğini ve konuşamadığını, hiçbir şey hatırlamadığını açılan bu dava nedeniyle mağdur olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini ,istemiştir.
Mahkemece tüm dosya kapsamına göre, davalının ... Bankası mudilerinden olduğu, vadeli hesabına 28/06/2002 tarihinde mahkeme kararı ile ihtiyati tedbir konulduğu, bakiyenin 9.462.138,724 TL olduğu, ancak bu tedbir kararından sonra işleyen faizlerinin davalının o dönem vasisi ... tarafından çekildiği, ihtiyati tedbir kararından sonra haksız olarak ödenen bu tutarlar ve işleyecek faizi yönünden...tarafından banka aleyhine ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/151 Esas sayılı alacak davası açıldığı ve yapılan yargılama neticesinde 21.036,92 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte bankadan tahsiline karar verildiği, davalının hesabına ihtiyati tedbir konmasına rağmen davacı bankanın davalının o dönem vasisine ödeme yaptığı, bu ödemelerin yapıldığı tarihe davalının kısıtlı olduğu, cezaevinde bulunduğu, parayı kendisinin çekmediği, çekilmesinde bir kusuru bulunmadığı, olayda %75 davacı bankanın, %25 o dönem vasisi ...'in kusurunun bulunması dolayısıyla davalıya atfı kabil bir kusur bulunmadığı, paranın davalının yedine geçtiğine ilişkin herhangi bir delil de bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, mahkemece tedbir kararı konulmuş olan hesaptan sehven yapılan ödemelerin istirdadı istemine ilişkin belirsiz alacak davasıdır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 107. maddesiyle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 107. maddesi; '(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.' hükmünü içermektedir.
Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna yada objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.
Madde gerekçesinde 'Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı yada bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez.' şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesi gereklidir. 6100 sayılı HMK’nın 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de 'karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneği bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)' belirlenebilme hali açıklanmıştır.
Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz.
Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Belirsiz alacak davası, bu davaya ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak belirlenmesi gerekir. Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde (Örn: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md. 50, 51,56), hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir.
6100 sayılı HMK ile birlikte, belirsiz alacak davası açma imkanı tanınmak suretiyle belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı da sınırlandırılmıştır. Zaman zaman, 6100 sayılı HMK ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür. Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanunun 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü belirsiz alacak davası, zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir.
Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun'un 119/1-ğ. maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır. Bunun yanında, şayet açılan davada asgari bir miktar gösterilmişse ve bunun alacağın bir bölümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla birlikte kısmi dava mı olduğu anlaşılamıyorsa, bu durumda 6100 sayılı Kanun'un 119/1-ğ. maddesinin aradığı şekilde açıkça talep sonucu belirtilmemiş olacaktır. Talep, talep türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, aynı kanunun 119/2. maddesi gereğince, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesi istenmelidir. Verilen bu süreden sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmelidir. Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir. Açıklamadan sonra talep belirsiz alacak davası şartlarını taşıyorsa, bu davanın sonuçlarına göre, talep kısmi davanın şartlarını taşıyorsa da kısmi davanın sonuçlarına göre dava yürütülerek karar verilmelidir.

Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde, dava dışı ...'ın işbu davanın davalısı ... hakkında açtığı tazminat davasında, mahkemece davalının ... Bankasındaki hesabına tedbir konulması kararına rağmen, mevduat faizinin davalının vekiline ödendiği, bu nedenle dava dışı...tarafından tedbire rağmen yapılan ödemeler nedeniyle işbu davanın davacısı ... Bankasına karşı alacak davası açıldığı, işbu dava açıldığında dava dışı...tarafından davacı ... Bankası aleyhine açılan davanın kesinleşmemiş olduğu anlaşılmaktır. Bu durumda işbu davanın,...tarafından davacı ... Bankasına yöneltilen dava kesinleşmeden erken açılması ve ayrıca davacı ... Bankasından tahsiline karar verilen miktarın da yargılama sırasında kesinleşen mahkeme ilamı ile belli olması karşısında belirsiz alacak davası şeklinde açılamayacağından, davacının hukuki yararının bulunmadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru değil ise de, sonucu itibariyle doğru bulunan hükmün gerekçesi açıklanan şekilde değiştirilerek onanması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile sonucu itibariyle doğru olan hükmün HUMK 438/son maddesi uyarınca açıklanan değişik gerekçeyle ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 6,70 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 22/05/2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞIOY

HMK 109/2. maddesi 6644 sayılı Ysa ile yürürlükten kaldırılmıştır. Ayrıca HMK 107/3. maddesi uyarınca kısmi eda davasının (md. 109) açılabileceği hallerde tespit davası da açılabilir.
Dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olduğu açıklansa dahi, hukuki niteleme hakime aittir. Dosyada mevcut delil durumu itibariyle HMK 107/3 ve 109. maddeleri davanın hukuki nitelendirmesi mümkün olduğundan, sayın çoğunluğun onama gerekçesine katılamıyorum.

KARŞIOY

6100 sayılı HMK 107/1 maddesinde 'davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde alacaklın hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar yada değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabileceği' düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta;
Davalı ile dava dışı...arasında görülmekte olan davada, davalının banka nezdindeki mevduatına tedbir konulmasına rağmen, hesaptaki paranın faiz getirisinin davacı banka çalışanları tarafından davalının temsilcisine ödenmesi sonucu...tarafından banka aleyhine ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/151 Esas sayılı dosyasında dava açılmış, mahkemenin 26/04/2012 gün ve 2012/45 sayılı kararı ile davanın kabulüne karar verilmiş, davalı bankanın temyiz ve karar düzeltme isteklerinin reddi sonucu karar 15/05/2014 tarihinde kesinleşmiştir.
Eldeki dava ise, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/151 Esas sayılı dosyası temyiz incelemesinde iken 07/12/2012 tarihinde açılmıştır.
Dava tarihi itibariyle ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/151 Esas 2012/45 Karar sayı 26/04/2012 günlü kararı henüz temyiz incelemesinde bulunduğu için davacı banka bu karara istinaden ...'a ne kadar ödeme yapacağını bilememektedir.
Eldeki dava yönünden HMK 107/1 maddesinde ifade edildiği şekilde davacı banka, davalıdan rücuen talep edebileceği alacak miktarını tam ve kesin olarak belirleyebilecek durumda değildir.
Davanın, belirsiz alacak davası olarak açılmasının HMK 107 vd. Maddelerine aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
Bu halde yerel mahkeme kararının esas yönünden temyiz incelemesi yapılması gerekirken, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağı, davacının hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle yerel mahkeme kararının gerekçesi değiştirilmek suretiyle onanmasına ilişkin sayın çoğunluk görüşüne karşıyım.


Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2018 Yılı Kararları” sayfasına dön