11. Hukuk Dairesi 2020/730 E. , 2020/5053 K.

Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

11. Hukuk Dairesi 2020/730 E. , 2020/5053 K.


'İçtihat Metni'

MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce bozmaya uyularak verilen 17.12.2019 tarih ve 2016/81-2019/1159 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesinin davacı vekili tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, taraflar arasında 06.12.2012 tarihinde akdedilen hizmet akdiyle, davalının müvekkili şirket bünyesinde “C” grubu imza yetkilerine sahip genel müdür sıfatıyla göreve başladığını, sözleşmede sürenin 2 yıl olduğu ve 120 gün önceden yazılı olarak adrese tebliğ edilmek şartıyla sözleşmenin feshedilebileceğinin düzenlendiğini, bu usul ve şartlara uyulmadan fesih halinde 50.000.-TL cezai şartın ödeneceğinin kararlaştırıldığını, davalının sürelere riayet etmeksizin 23.01.2014 tarihinde istifa dilekçesi verip aynı gün iş yerinden ayrıldığını ileri sürerek, davalının sözleşme hükümlerini ihlali nedeniyle şimdilik 15.000 TL'nin cezai şartın, verilen 13.403.-TL'nin avansın ve hizmet sözleşmesinin süreli olmasından dolayı sözleşmedeki bakiye süre veya şirketin zararına istinaden şimdilik 1.000.-TL'nin tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, sözleşmenin tamamen işçi aleyhine hükümler içerdiğini, yöneticiler tarafından müvekkiline mobbing uygulandığını, hakaret edildiğini, şirketin isteği üzerine müvekkilin ayrıldığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, yargılama sürecinde bilgi ve görgüsüne başvurulan tanıkların beyanlarından, davacı şirket yöneticileri tarafından davalıya manevi baskı uygulandığı ve rencide edici sözler söylendiğinin tespit edildiği, bu nedenle davalının sözleşmeyi haklı nedenlerle feshettiğinin anlaşıldığı, bu durumda davacının sözleşmeyle kararlaştırılan cezai şartı talep edemeyeceği, davacı yanca dayanılan ve davalının avans aldığını bildiren makbuzdaki imzanın davalının elinden sadır olmadığı bilirkişi raporuyla tespit edildiğinden avansın iadesi talebinin de yerinde olmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Dava, taraflar arasında akdedilen hizmet sözleşmesinin sözleşmeyle öngörülen fesih ihbar süresine riayet edilmeksizin feshedildiği iddiasına dayalı cezai şart istemine ilişkindir.
Mahkemece, davalının sözleşmeyi haklı nedenlerle feshettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. TBK'nın 447/2. maddesi uyarınca, ayrılan işçiye karşı açılan rekabet yasağına aykırılık sözleşmesine istinaden dava açılabilmesi için, işverenin sözleşmeyi haklı olarak veya işçinin sözleşmeyi haksız olarak fesih etmiş olması gerekir. Ancak somut olayda davalı istifa dilekçesinde herhangi bir gerekçe göstermediği gibi, yargılama sırasında davalı tarafa, davacı şirket yetkilileri tarafından kendisine mobbing uygulandığı şeklindeki savunmasını da somutlaştırıp ispat edememiştir. Mahkemece hükme dayanak yapılan tanık beyanları ise soyut nitelikte olup, sözleşmenin haklı nedenlerle feshedildiğini ispata yetersiz olduğu halde mahkemece, hatalı değerlendirmeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 16.11.2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞIOY

Dava, anonim şirket genel müdürünün, taraflar arasındaki 6.12.2012 tarihli olup 2 yıl süreli sözleşmede öngörülen süre ve biçime uymaksızın 23.1.2014 tarihinde istifası nedeniyle, sözleşmede öngörülen cezai şartın tahsili istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki sözleşme, her ne kadar “hizmet akti” başlığını taşımakta ise de, mahkemenin görevsizlik kararının bozulmasına ilişkin Dairemizin 5.10.2015 tarih ve 8681-9883 sayılı ilamında da vurgulandığı üzere, taraflar arasındaki ilişkinin niteliği gereği vekalet sözleşmesi mahiyetinde olup uyuşmazlığa da öncelikle vekalet sözleşmesi hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Bilindiği üzere, vekalet sözleşmesi, karşılıklı güvene dayalı bir sözleşme olup, güven, sözleşmenin temelini oluşturan, olmazsa olmaz önemli bir özelliğini teşkil eder. Bu nedenle taraflardan her biri, sözleşmeyi her zaman feshedebilir yahut olayımızda olduğu gibi istifa suretiyle sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirebilir. Nitekim bu husus, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 512. maddesinde,
“Vekalet veren ve vekil, her zaman sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirebilir.” 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 396. maddesinde de “vekaletten azil ve ondan istifa, her zaman caizdir.” şeklindeki hükümlerde de açıkça belirtilmiştir. Emredici nitelikteki bu hüküm gereğince müvekkil, vekilini her zaman azletmek hakkından, vekil de her zaman istifa edebilmek hakkından önceden vazgeçemez. Bunun aksini öngören sözleşmeler geçersiz olduğu gibi, istifa ve azil hakkını zorlaştıran kararlaştırmalar da geçersizdir (Yargıtay 13. HD'nin 16.6.2015 gün ve 19562-20555 sayılı kararı).
Taraflar arasındaki sözleşmenin 2. maddesindeki 120 günlük ihbar süresine riayet edilmeksizin sözleşmenin sona erdirilmesi halinde cezai şart içeren hüküm, yukarıda açıklandığı üzere, her iki yan bakımından da kural olarak geçersiz olup davacı yanın bu yoldaki talebinin reddi, sonucu itibariyle doğrudur. Davacı yan, TBK'nın 512. maddesi uyarınca ancak uygun olmayan bir zamanda tek taraflı olarak sonlandırıldığını ileri sürerek bu nedenle uğradığı zararın tazminini isteyebilirse de, davadaki talep salt sözleşme maddesinin ihlali ve buna bağlı cezai şartın tahsili isteminden ibaret olduğu gibi davacı yanın davalının sözleşmeyi bu biçimde sonlandırması nedeniyle zarara uğramış bulunduğunu ispata elverişli bir kanıt sunmadığı dosya kapsamıyla sabittir.
Yukarıdaki açıklamalar saklı kalmak kaydıyla, taraflar arasındaki uyuşmazlığa TBK'nın genel hizmet sözleşmesi hükümlerinin uygulanacağı düşünülse dahi, davanın işçinin rekabet yasağına ilişkin hükümlerle bir ilgisi bulunmadığı gibi, davalının durumuna uygun düşen anılan kanunun 439. maddesi uyarınca, davacı işveren, davalıdan aylık ücretinin dörtte birine tekabül eden bir tazminat ile ayrıca ek zararlarının tazminini isteyebilirse de, davalının istifa suretiyle işi bıraktığı tarih ile dava tarihi gözetildiğinde, mezkur yasa maddesinin son fıkrası gereğince, davanın, hak düşürücü nitelikteki 30 günlük süre sona erdikten sonra açıldığı kuşkusuzdur. Bu itibarla, mahkemece davanın reddi sonucu itibariyle yerindedir.
Son olarak değinmek gerekir ki, dinlenen davacı tanıkları, davacı işverenin, genel müdür olan davalının bazı icraatlarından memnun olmamasından ötürü kendisine haksız ve münasip olmayan şekilde davranıldığını, bu halin birden fazla tekrar ettiğini ifade etmişlerdir. Söz konusu tanık beyanları, Dairemiz çoğunluğunca soyut bulunmuş ise de, kanımca, yeterince somut ve kanaate varmaya elverişli nitelikte beyanlar olup, davalının istifa suretiyle sözleşmeyi sonlandırmasının haklı nedenlere dayandığının da kabulü gerekir.
Tüm bu nedenlerle, yerel mahkeme kararının tümüyle onanması görüşünde olduğumdan, Daire çoğunluğunun kararın bozulmasına ilişkin düşüncesine katılamıyorum.

Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2020 Yılı Kararları” sayfasına dön