15. Hukuk Dairesi 2019/1630 E. , 2019/5279 K.


Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

15. Hukuk Dairesi 2019/1630 E. , 2019/5279 K.


'İçtihat Metni'

Mahkemesi : Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi


Yukarıda tarih ve numarası yazılı olan Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi’nce verilen kararın temyizen tetkiki davacılar vekili tarafından duruşmalı olarak istenmiş, duruşma talebi kabul edilerek 26.11.2019 tarihinde yapılan duruşmaya davacılar vekili Avukat ... geldi. Davalı vekili gelmedi. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan davacılar avukatı dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmıştı. Bu kere dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:

- K A R A R -

Dava, eser sözleşmesinin bir türü olan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine dayalı olarak açılan tapu iptâl ve tescili istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde, açılan davanın kesin hüküm nedeni ile dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiş, kararın davacı tarafça istinaf edilmesi üzerine bölge adliye mahkemesince istinaf isteminin esastan reddine dair verilen karara karşı arsa sahiplerince süresinde temyiz yoluna başvurulmuştur.
Davacılar taleplerinde özetle; ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2010/408 Esas, 2011/373 Karar sayılı kararı ile, maddi hataya düşülerek kat karşılığı inşaat sözleşmesine aykırı olarak davalı kooperatif adına tescil edilen 4927 ada, 25 parselde inşa edilen ve onaylı mimari projeye göre A Blokun müvekkillerinin murisi olan arsa malikine ait olması gerekirken, davalı yüklenici kooperatif adına tescil edildiğini, taraflar arasındaki kat karşılığı inşaat sözleşmesinde davalı kooperatife verilmesi gereken blokların A-B-C-D-E Blokları olduğunu, ancak onaylanan mimari projede bu blok isimlerinin F-E-B-C ve D olarak değiştirildiğini, buna rağmen ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 30.09.2011 tarih, 2010/408 Esas, 2011/373 Karar sayılı kararı ile davalı kooperatif tarafından açılan dava sonucunda verilen karar ile 5 Blok yerine 6 Bloğun davalı adına tesciline karar verildiğini, bilirkişi raporları ile yükleniciye ait olan blokları belirlendiğini, mahkemece maddi hata sonucu F-B-C-D ve E Blok yanında A Bloğunda
yüklenici kooperatif adına tescil edildiğini, ilgili kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiğini, mahkemeye maddi hatanın düzeltilmesi istemiyle yapılan başvuru sonucunda mahkemece tescil kararı verilen A Bloğun müvekkillerinin murisine ait olduğu kabul edilmiş olmasına rağmen tavzih yoluyla hükmün değiştirilemeyeceği nedeniyle tavzih taleplerinin reddine karar verildiğini, ilgili kararın temyiz edilmiş olmasına rağmen mahkemece verilen kararın onanarak kesinleşmiş olması nedeniyle müvekkillerinin hak kaybına uğradığını belirterek ... 2 . Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2010/408 Esas, 2011/373 Karar sayılı kararına konu 4926 ada, 3 ve 4 parsellerin tevhidi sonucu oluşan 4927 ada 25 parseldeki A Bloka ait tapu kayıtlarının iptâli ile davacılar murisi Turhan Nalbantoğlu mirasçılarının veraset ilamındaki paylarına göre adlarına tescili isteğinde bulunmuştur.
Davalı taraf talebinde özetle; ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 30.09.2011 tarih, 2010/408 Esas 2011/373 Karar sayılı kararının, üç kez Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiğini, kesinleşen kararın 1-c bendi ile dava konusu A blokun ... Konut Yapı Kooperatifi adına tesciline karar verildiğini, kararın yargı denetiminden geçerek kesinleştiğini, sonrasında davacıların tavzih talebinde bulunduklarını, tavzih talebinin de reddine karar verildiğini beyan ederek davanın kesin hüküm sebebiyle reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde; ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/408 Esas, 2011/373 Karar sayılı dosyasında dava konusu A bloğunda bulunduğunu, verilen kararın yasa yollarından geçerek kesinleştiği gerekçesi ile kesin hüküm nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiş, verilen karara karşı yapılan istinaf isteminin reddi üzerine süresinde temyiz yoluna başvurulmuştur.
Davacıların muris... ile davalı kooperatif arasında, 21.10.1996 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalanmış olup, bu sözleşme gereğince; davacıya ait arsalar üzerinde yapılacak inşaattan A, B, C, D, E bloklarının davalı kooperatife verilmesinin kararlaştırıldığı, onaylanan mimari projede ise blok isimlerinin F, E, B, C ve D olarak değiştirildiği anlaşılmaktadır. Bu konuda taraflar arasında bir ihtilâf bulunmamaktadır. Davacı tarafın iddiası, ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/408 Esas sayılı dava dosyasında yapılan yargılama sırasında, maddi hata sonucu F, B, C, D ve E bloklarının yanında A bloğun da yüklenici adına tescil edildiğidir. Davalı tarafça işin esasına itiraz edilmeksizin kesin hüküm itirazında bulunulmuştur. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları dikkate alındığında, uyuşmazlığın ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/408 Esas ve 2011/373 Karar sayılı ilamında, dava konusu taşınmazın da bulunması nedeni ile elimizdeki dava yönünden kesin hüküm oluşturup oluşturmayacağı hususunda bulunmaktadır.
Hem kişiler hem de devlet açısından hukuki istikrarın sağlanması ve adalete güvenin tesisi açısından, mahkemelerce verilen kararların bir noktada kesinleşmesi gerekmektedir. İlk derece mahkemelerinin verdiği kararın yasa yolları tüketilerek kesinleşmesi halinde kesin hükümden bahsetmemiz mümkündür. Kesin hüküm de kendi içerisinde şekli anlamda kesin hüküm ve madde anlamda kesin hüküm olarak ikiye ayrılmaktadır. Şekli anlamda kesin hüküm, kararın şekli anlamda kesinleşmesi ile, yani o karara karşı belirli bir aşamadan sonra olağan kanun yollarına başvurulamayacağı, diğer bir deyişle olağan kanun yollarının tüketilmesi ile ortaya çıkar. Şekli anlamda kesinlik ile taraflar arasındaki uyuşmazlıktan ziyade görünmekte olan davanın sona erdiği anlaşılır. Artık taraflar arasında bu uyuşmazlığa ilişkin görülmekte olan bu davanın kapandığını şekli anlamda kesinlikle söyleyebiliriz. Uyuşmazlığın tümden ortadan kaldırılması için ayrı bir müesseseye ihtiyaç bulunmaktadır. Bunada maddi anlamda kesin
hüküm denilmektedir. Maddi anlamda kesin hüküm ile, yargısal kararlara, kanun koyucu tarafından bir gerçeklik tanınması sözkonusudur (Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Sema Taşpınar Ayvaz, Emel Hanağası; Medeni Usul Hukuku, yetkin yayınları 5. baskı Ankara 2019, S. 688). Maddi anlamda kesin hüküm ile taraflar arasındaki uyuşmazlık tümden sona ermektedir. Artık bu uyuşmazlık, taraflar arasında bir dava konusu yapılamayacak demektir. HMK’nın 303. maddesinde aynen “bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. Madde hükmünden de anlaşıldığı üzere, bir hükmün maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için bu dava ile yeni açılan davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekmektedir. Hür üçünün birlikte bulunması halinde, artık kesin hüküm bulunduğunun kabulü gerekecek, açılan yeni dava kesin hüküm nedeni ile dava şartı yokluğundan redde mahkum olacaktır.
Tüm bu anlatılanlar nezdinde dava konusu olaya döndüğümüzde; davacıların murisi ... ile davalı arasında ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/408 Esas sayılı dosyasında yargılama yapılmıştır. Yargılama neticesinde, davanın kabulüne karar verilmiş, verilen karara karşı temyiz yoluna başvurulmuş, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 07.12.2012 tarih ve 2012/4878 Esas, 2012/7702 Karar sayılı ilamı ile temyiz isteminin reddi ile kararın onanmasına karar verilmiş, davacıların maddi hatanın düzeltilmesi talebi üzerine 11.04.2014 tarihli ek karar ile talebin reddine karar verilmiş, verilen karara karşı temyiz yoluna başvurması üzerine Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 16.11.2015 tarih ve 2014/9941 Esas 2015/7350 Karar sayılı ilamı ile ek kararın onanmasına karar verilmiş, bu onama kararına karşı karar düzeltme yoluna da gidilmemesi üzerine, verilen karar 13.01.2016 tarihinde kesinleşmiştir. Dolayısı ile bu dosya yönünden şekli anlamda kesin hükmün oluştuğu anlaşılmaktadır.
Maddi anlamda kesinlik yönünden değerlendirdiğimizde; taraflara baktığımızda, bu davada davacı olan şahısların murisi diğer davada davalı konumunda, bu davanın davalısı kooperatif ise davacı konumundadır. Dolayısıyla her iki davanın taraflarının aynı olduğu anlaşılmaktadır. İlk davada dava konusuna gelince, taraflar arasında kararlaştırılan sözleşme gereğince, davacıya ait arsalar üzerinde yapılacak inşaattaki B,C, D, F ve E bloklarının dava konusu olduğu, elimizdeki davadaki dava konusu ise A blok olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısı ile her iki davanın dava konusu farklıdır. Dava konusu değerlendirilirken, davacının dava dilekçesindeki talebinin esas alınması gerekir. Zira usul hükümlerinden olan tasarruf ilkesi ve resen getirme ilkeleri gereğince, davacı açısından dava konusunun bağlayıcı olması için kendi talebinin bulunması gerekir. İlk davada davacının dava konusu etmediği bir blok olan A bloğu hüküm kurulurken hükümde yer almıştır. Dava konusu olmayan ve hakkında yargılama da yapılmayan bir taşınmazın yanlışlıkla hükümde yer alması dava konusu haline getirmeyecektir. Hukuk güvenliği açısından maddi anlamda kesinliği aramamızın sebebi, tarafların dava konusu ettikleri bir hususun tekrar dava konusu edilmemesidir. Ancak tarafların dava konusu etmedikleri bir hususun yargılama sırasında da yargılamada bulunmazken talep açılarak, hükümde yanlışlıkla yer alması, tarafın iradesini yansıtmadığı gibi dava konusu edilmeyen bir hususu da dava konusu haline getirmeyecektir. Netice itibari ile her iki davanın konusunun aynı olmadığı açıkca ortadadır. Dava sebeplerine baktığımızda, ilk davadaki dava sebebinin sözleşme gereğince yüklenici tarafından edimin ifa edilmesi nedeni ile yüklenicinin hakettiği taşınmazlardaki tapu kayıtlarının iptâli ve tescil, iken elimizdeki davada dava sebebi ise ilk davada dava konusu olmayıp hüküm kurulurken yanlışlıkla A bloğunda hükümde yer olması
nedeni ile tapu iptâli ve tescil istemine dayanmaktadır. Dolayısı ile dava sebebinin de her iki davada farklı olduğu anlaşılmaktadır.
Tüm bu hususlar dikkate alındığında, eldeki dava ile ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/408 Esas ve 2011/373 Karar sayılı ilamındaki dava konularının farklı olduğu, bu hali ile maddi anlamda kesin hüküm oluşturmayacağı, bu husus dikkate alındığında, davanın esası incelenerek bir karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan değerlendirme ile kesin hüküm nedeniyle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi ve bu karara karşı yapılan istinaf isteminin de aynı gerekçe ile esastan reddedilmesi doğru olmamış, ... Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nin 22.02.2019 tarih ve 2017/1653 Esas 2019/216 Karar sayılı ilamının kaldırılarak ilk derece mahkemesi kararının davacılar yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacılar yararına BOZULMASINA, 2.037,00 TL duruşma vekâlet ücretinin davalıdan alınarak Yargıtay'daki duruşmada vekille temsil olunan davacılara verilmesine, ödenenden 5766 sayılı Kanun'un 11. maddesi ile yapılan değişiklik gereğince Harçlar Kanunu 42/2-d maddesi uyarınca alınması gereken 218,50 TL Yargıtay başvurma harcının mahsup edilerek, varsa fazla alınan harcın temyiz eden davacılara iadesine,
6100 sayılı HMK 373. madde hükümleri gözetilerek dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğin ise Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, 26.12.2019 gününde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.








Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2019 Yılı Kararları” sayfasına dön