1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

Üçüncü bir kişi tarafından rıza olmaksızın kayda alınan ses ve görüntünün delil sayılamaz

Gönderilme zamanı: 16 Kas 2021, 13:21
gönderen Hepsihukuk
TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ
(Başvuru Numarası: 2014/1970)
Karar Tarihi: 22/11/2017
BİRİNCİ BÖLÜM

KARAR
Başkan :
Üyeler :
Raportör Yrd. :
Başvurucu :
Vekili :

I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, üçüncü bir kişi tarafından rıza olmaksızın kayda alınan ses ve görüntünün ceza soruşturmasında delil olarak sunulması üzerine yapılan şikâyet hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Bir müştekinin 2010 yılındaki şikâyeti ile başlayan soruşturma kapsamında (TMK 10. maddesi ile görevli) Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, aralarında başvurucunun da bulunduğu toplam elli üç kişi hakkında çeşitli suçlardan dolayı iddianame düzenlemiştir. 14/2/2013 tarihli iddianamede başvurucu hakkında "suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma" suçu isnat edilmiştir.
10. İddianamenin "müşteki K.M.'nin operasyon aşamasında alınan ek ifadesinde" başlıklı kısmının ilgili yerleri şu şekildedir:
"...Ayrıca yukarıda belirttiğim gazete haberleri ve telefon mesajından önce A. B.' in korumalığını yapan ve sürekli yanında gezen soyismini bilmediğim Orhan isimli sahıs beni telefon ile arayarak görüşmek istediğini söylemesi üzerine bende kendisine buyur telefonda söyle ne söyleyeceksen demem üzerine bana "Telefonda olmaz ziyaretine gelmek istiyorum" demesi üzerine bende kendisini daha önceden sürekli A. B. ile birlikte görmem nedeni ile herhangi bir sakınca görmediğim için ofisime davet ettim, Orhan isimli şahıs bu görüşmeden yaklaşık 2 saat kadar sonra tek başına geldi, o esnada ofiste çalışanlarım ... bulunuyordu, Orhan isimli şahıs benim yanıma odama geldi, odada yalnız ikimiz vardık, Orhan isimli şahıs bana "A. B. çok iyi insandır sizin ikinizi birbirinize düşürmeye çalışıyorlar bu oyuna gelme, akıllı ol, " dedi ben yukarıdaki ifademde belirttiğim olayları kendisine sorduğumda ise "E. Ş. ile beraber İstanbul ilinde A. B.' in kendilerini işyerimin kurşunlanması olayından önce misafir ettiğini, orada birlikte eğlendiklerini daha sonra da E. ile Ankara iline döndüklerini" söyledi, yine kendisine E. R.' nun yazmış olduğu gazete haberini göstererek bu şahsı tanıyıp tanımadığını sorduğumda "E. R.' nun A. B.' in arkadaşı olduğunu ve en az 20 kere yanında gördüğünü" söyledi bende bu görüşmeye ilişkin isyerimde kurulu bulunan güvenlik kamera kayıtlarını CD ortamına aldım ve soruşturmada kullanılmak üzere kendi rızam ile size teslim ediyorum..."
11. 14/2/2013 tarihli iddianamede; başvurucunun şikâyetçi olduğu K.M.ye karşı çeşitli zamanlarda iki kere yağma suçunun işlendiği, K.M.nin dükkânın kurşunlandığı, ailesinin tehdit edildiği belirtilmektedir. Bu kapsamda K.M. bu eylemleri işleyen kişilerden ve yapılacak soruşturma sonucu bu şahıslarla birlikte hareket ettiği tespit edilen diğer kişilerden şikâyetçidir.
12. İddianamenin başvurucuya 10/5/2013 tarihinde tebliğ edilmesinden sonra başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak "kişiler arasındaki konuşmaların dinlenilmesi ve kayda alınması" suçunun işlendiğini ve K.M.nin cezalandırılması gerektiğini belirtmiştir.
13. Başvurucunun şikâyetçi olduğu ve suç duyurusu üzerine hakkında soruşturma yapılan kişi olan K.M., Ankara'da bulunan bir ofiste ikrazatçılık işi ile uğraşmaktadır. Başvurucu şikâyet dilekçesinde, iddianamede belirtilenin aksine kendisinin K.M. tarafından ofisine davet edildiğini belirtmektedir.
14. Şikâyet üzerine başlatılan soruşturma kapsamında 13/5/2013 tarihinde başvurucunun ifadesi Cumhuriyet savcısı tarafından alınmış, iddia ve şikâyetler yinelemiştir.
15. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 21/5/2013 tarihli yazıyla şüpheli K. M.nin ifadesinin alınması istenmiştir.
16. Şüphelinin 10/6/2013 tarihinde bir polis merkezinde vermiş olduğu ifadede, ilgili dosya hakkında bilgi sahibi olduğunu ve suçlamaları kabul etmediğini belirtmiştir. Şüpheli ifadesinin ekine ayrıca ofisinde bulunan kamera sistemini ve kameraların görünürlüğünü ispat eden üç adet fotoğraf ve şikâyetçinin ileri sürdüğü iddialara karşı daha önceden hazırlamış olduğu anlaşılan iki sayfa ifade metni ile var olduğu ileri sürülen örgüt şeması sunulmuştur.
17. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 16/9/2013 tarihli kararıyla "kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etme" suçu kapsamında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Gerekçede; görüşme yapılan işyerindeki kameranın tavanın üst tarafından açık, görünür ve sabit vaziyette olduğu, gizli bir kameranın söz konusu olmadığı, K.M.nin sürekli kayıt yapan kameradaki kayıtları Mahkemede delil olarak kullandığı, suçun unsurlarının oluşmadığı belirtilmiştir.
18. Başvurucu tarafından belirtilen karar aleyhine yapılan itiraz Sincan 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/11/2013 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
19. İtirazın reddi kararı 15/1/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucu 14/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. Başvuru yapıldıktan sonraki süreçte başvurucu hakkında yürütülen yargılama sonucunda Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/2/2015 tarihli kararıyla "suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma" suçundan dolayı başvurucu ile beraber bir kısım sanıklar hakkında beraat kararı verilmiştir.
22. Başvurucu hakkında verilen beraat kararı temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
23. Anayasa’nın 20. maddesi şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
(Ek fıkra: 12/9/2010-5982/2 md.) Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir."
24. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 133. maddesi şöyledir:
“(1) Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları, taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın bir aletle dinleyen veya bunları bir ses alma cihazı ile kaydeden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Katıldığı aleni olmayan bir söyleşiyi, diğer konuşanların rızası olmadan ses alma cihazı ile kayda alan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(3) (Değişik: 2/7/2012-6352/80 md.) Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaların kaydedilmesi suretiyle elde edilen verileri hukuka aykırı olarak ifşa eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve dörtbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur."
B. Uluslararası Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”
26. Sözleşme’nin 8. maddesi esasen, kamu makamlarının keyfî müdahalelerine karşı bireyi korumayı amaçlasa da söz konusu madde sadece devletin bu tür müdahalelerde bulunmasından kaçınmasını sağlamayı amaçlamamakta, bununla birlikte maddenin bahsedilen temel negatif yükümlülükleri devletin özel hayata ve aile hayatına etkin bir saygının sağlanması amacıyla birtakım pozitif yükümlülükleri de ihtiva eder. Bu yükümlülükler, kişilerin birbirleri ile olan ilişkilerini de kapsayacak şekilde, özel hayata saygı gösterilmesine yönelik bir takım tedbirler alınmasını gerektirebilir (Fernández Martínez/İspanya [BD], B. No: 56030/07, 12/6/2014, § 114).
27. “Özel hayat” kavramı, kişinin fiziksel ve ruhsal bütünlüğünü kapsayan eksiksiz bir tanımı yapılamayacak kadar geniştir ve nitekim görüntü hakkıyla ilgili unsurları veya isim gibi bireyin fiziksel ve sosyal kimliğine dair birçok unsuru kapsayan bir kavramdır. Bu kavram bir bireyin yasal olarak rızası olmadan yayınlanmamasını bekleyebileceği kişisel bilgileri içermektedir. Dolayısıyla bir resmin yayınlanması bir kişinin özel hayatı ile ilintilidir. Görüntü kaydı için de aynı şey geçerlidir (De La Flor Cabrerac/İspanya, B. No: 10764/09, 27/5/2014, § 30).
28. Dolayısıyla kamu makamlarının, kişisel nitelikteki verilerin veya haberleşme kayıtlarının ifşa edilmesini önleme; bu kayıtların gizliliğine müdahale edilmesi durumunda ise etkili bir soruşturma yürütülmesi ve sorumluların cezalandırılmasının sağlanması konusunda pozitif nitelikte usul yükümlülüğü bulunmaktadır (Craxi/İtalya (2), B. No: 25337/94, 17/7/2003, § 73; Apostu/Romanya, B. No: 22765/12, 3/2/2015, § 118).
29. Bir kişinin diğer kişilerle etkileşime geçtiği alan, kamuya açık bir alan olsa bile kişinin "mahremiyet meşru beklentisine" sahip olduğunu gösteren koşulların var olması hâlinde "özel hayat" kapsamına girebilecektir (P.G. ve J.H./Birleşik Krallık, B. No: 44787/98, 25/9/2001, § 56; Peck/Birleşik Krallık, B. No: 44647/98 , 28/01/2003, § 57).
30. AİHM, görsel verileri kaydetmeyen bir cihazla görüntü alınarak kişinin hareketlerinin ve yaşadıklarının kamuya açık alanda izlenmesinin özel hayatın kendisine bir müdahale teşkil etmediğinin belirtmektedir (Perry/ Birleşik Krallık, B. No: 63737/00, 17/7/2003, § 38). Ancak kamu alanındaki bu tür bilgilerin düzenli veya kalıcı olarak kaydı söz konusu olunca özel hayatla ilgili konular ortaya çıkabilir. Yani eğer izleme sistemli bir şekilde yapılıyorsa ve kayıt altına alınıyorsa bireyin özel yaşamına müdahale söz konusu olabilmektedir (Rotaru/Romanya [BD], B. No: 28341/95, 4/5/2000, §§ 43, 44).
31. AİHM'e göre bir kişinin evinin veya özel mülkünün dışında alınan önlemlerin, kişinin özel hayatına dâhil olup olmadığının belirlenmesinde gözönünde bulundurulması gereken birkaç unsur vardır. İnsanlar bazen kamuya açık bir biçimde kaydedilebilen veya rapor edilebilen faaliyetlere bilerek veya kasten dâhil oldukları için kişinin mahremiyet hakkındaki makul beklentileri, kararı belirleyen etken olmasa da önemli olabilir. Sokakta yürüyen bir kişi, kaçınılmaz olarak orada bulunan diğer kişiler tarafından görünür olacaktır. Teknolojik yöntemlerle aynı kamusal mekânın izlenmesi de (örneğin kapalı devre televizyon ile güvenlik görevlilerinin izlemesi) benzer özelliktedir. Ancak kamu alanındaki bu tür bilgilerin düzenli veya kalıcı olarak kaydı söz konusu olunca özel hayatla ilgili konular ortaya çıkmaktadır. İşte bu nedenle güvenlik görevlileri tarafından belirli bir birey hakkında toplanan dosyalar, söz konusu bilgi müdahaleci veya gizli bir yöntemle toplanmamış olsa bile Sözleşme'nin 8. maddesi kapsamına girer (P. G. ve J. H./Birleşik Krallık, § 57).
32. Yine AİHM kararına konu olan bir başka olayda başvurucu, elinde bir bıçakla intihar etmek üzere trafik kavşağında yürümekteyken haberi olmadan kendisini kaydeden kameralar ile tespit edilerek polisler tarafından hastaneye götürülmüştür. Ancak başvurucunun görüntüleri daha sonra yazılı ve görsel basına dağıtılmıştır. Görüntüler başvurucunun yüzü kapatılmadan yayımlanmıştır. AİHM bu olayda başvurucunun kamusal bir mekânda herhangi bir kamusal etkinlik içinde bulunmadığını, başvurucunun kamuya mal olmuş/kamuoyu tarafından tanınan bir kişi olmadığını belirtmiş ve söz konusu görüntülerin ilgilinin beklentisini aşacak şekilde topluma yayılıp yayılmadığını gözönünde bulundurarak başvurucunun özel hayatına müdahale olduğunu kabul etmiştir (Peck/Birleşik Krallık, B. No: 44647/98, 28/1/2003, § 62).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 22/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
34. Başvurucu -diğer iddialarının yanında- Cumhuriyet Başsavcılığının eksik araştırma sonucunda takipsizlik kararı verdiğini, maddi gerçeğin araştırılması için dosyada delil olarak gösterilen ses kayıtlarının istenmediğini, etkin soruşturma yapılmadığından dolayı adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu tarafından adil yargılanma hakkının da ihlal edildiği belirtilmiş olmakla birlikte, iddiaların mahiyeti gereği başvurunun sadece özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.

35. Başvurucu özel hayata saygı hakkı kapsamında; 5237 sayılı Kanun'da kişiler arasındaki konuşmaların dinlenilmesi ile kayda alınmasının suç olarak düzenlendiğini, özel hayatın gizliliği açısından kameranın gizli olup olmamasının değil kanunda kişinin rızası dışında kayıt altına alınmasının suç sayıldığını, şüphelinin kendisini arayıp görüşmek istediğini, yetkili makamlar tarafından verilen herhangi bir yazılı yahut sözlü emrin söz konusu olmadığını ileri sürerek yeniden soruşturma yapılmasını ve tazminat ödenmesini talep etmiştir.
36. Bakanlık görüşünde kabul edilebilirlik yönünden yapılan değerlendirmede, elde edilen kayıtların ibraz edildiği iddia edilen yargılamanın hâlihazırda derdest olduğu belirtilmiştir. Diğer taraftan başvurunun esası hakkında yapılan değerlendirmede ise özel hayatın gizliliği ilkesine yönelik genel ilkeler belirtildikten sonra söz konusu süreç kapsamında dikkate alınacak olaylar belirtilmiştir.
37. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında kabul edilebilirlik yönünden yapılan değerlendirmeye katılmadığını ve bireysel başvuruya konu soruşturmanın ayrı ve bağımsız olduğunu belirtmiştir. Esas hakkında yaptığı değerlendirmede ise Ağır Ceza Mahkemesinde söz konusu kayıtların delil olarak kullanılmasının elde edilen kayıtları yasal hâle getirmediğini, etkin soruşturma yapılmadığını, suçun unsurlarının oluştuğunu ileri sürmüştür.
38. Anayasa'nın 20. maddesinde özel hayatın gizliliği hakkı düzenlenmiştir. Özel hayat geniş bir kavram olup bu kavramın kapsayıcı bir tanımının yapılması oldukça zordur. Bununla beraber bu kavram; kişinin maddi ve manevi bütünlüğü, fiziksel ve sosyal kimliği, bireyin ismi, cinsel yönelimi, cinsel yaşamı gibi unsurları korumaktadır. Kişisel bilgiler ve veriler, kişisel gelişim, aile hayatı vb. konular da bu hakkın içinde yer almaktadır (Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, § 30).
39. Özel hayata saygı hakkı kapsamında korunan hukuksal çıkarlardan biri de bireyin mahremiyet hakkıdır. Ancak mahremiyet hakkı sadece yalnız kalma hakkından ibaret olmayıp bu hak, bireyin kendisi hakkındaki bilgileri kontrol edebilme hukuksal çıkarını da kapsamaktadır. Bireyin; kendisine ilişkin herhangi bir bilginin kendi rızası olmaksızın açıklanmaması, yayılmaması, bu bilgilere başkaları tarafından ulaşılamaması ve rızası hilafına kullanılamaması, kısaca bu bilgilerin mahrem kalması konusunda menfaati bulunmaktadır. Bu husus, bireyin kendisi hakkındaki bilgilerin geleceğini belirleme hakkına işaret etmektedir (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, § 32). Özel hayata saygı hakkının kapsamında olan bireylerin kişisel verilerinin korunması hakkı, Anayasa'nın 20. maddesinde açık olarak düzenlenmiştir.
40. Anayasa Mahkemesi kararlarında da belirtildiği üzere kişisel veri -belirli veya kimliği belirlenebilir olmak şartıyla- bir kişiye ait bütün bilgileri ifade etmekte olup adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgilerin değil telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, öz geçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, sağlık bilgileri, genetik bilgiler, IP adresi, e-posta adresi, alışveriş alışkanlıkları, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm verilerdir (AYM, E.2014/74, K.2014/201, 25/12/2014; E.2013/122, K.2014/74, 9/4/2014; E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014; E.2013/84, K.2014/183, 4/12/2014; E.2014/180, K.2015/30, 19/3/2015; Bülent Kaya [GK], B. No: 2013/2941, 11/5/2016, § 49).

41. Başvurucu ile şüphelinin, 2011 yılı Haziran ayına ait olduğu anlaşılan konuşmalarının kaydı ve görüntüleri video olarak CD ortamında (TMK 10. maddesi ile görevli) Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında teslim edilmiştir. Kullanılan vasıta, şüphelinin işyerinde güvenlik amacıyla kurdurduğu anlaşılan kapalı devre kamera sistemidir (CCTV).

42. Başvurucunun görüntü ve ses kayıtlarının kamuya açık olmayan bir yerde, şüphelinin ofisinde ve başkalarının olmadığı bir ortamda yapıldığı gözönüne alındığında; söz konusu görüntü ve ses kayıtlarının kişisel verilerinin korunması hakkı kapsamında olduğu sonucuna varılmıştır.
43. Anayasa’nın 20. maddesi esas itibarıyla bireyi kamu makamlarının keyfî müdahalesine karşı korumakla birlikte, devletin sadece böyle bir müdahalede bulunmaktan kaçınmasını gerektirmemekte, belirtilen negatif yükümlülüğün yanı sıra özel ve aile yaşamına etkili bir şekilde saygı gösterilmesi noktasındaki pozitif yükümlülükleri de kapsamına almaktadır. Bu yükümlülükler, bireylerin kendi aralarındaki ilişkiler alanında olsa dahi özel yaşama saygıyı sağlamayı hedefleyen tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar. Anayasa’nın 20. maddesi, “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte ele alındığında, belirtilen pozitif yükümlülüklere işaret etmekte olup özel hayatın gizliliği ve korunması hakkına ilişkin bu pozitif yükümlülükler, bireyin özel hayat unsurlarının korunması konusunda etkili soruşturma yükümlülüğünü de kapsamına almaktadır. Özel şahısların eylemleri karşısında, belirtilen unsurların korunması noktasında Anayasa’nın 20. maddesine uygunluğu sağlamak için gerekli vasıtaların seçimi, kural olarak kamu makamlarının takdir alanı içinde kalmakla birlikte, yukarıda ifade edildiği üzere, temel değerlerin ve özel yaşamın esaslı yönlerinin tehlikeye girdiği ağır eylem biçimlerinin söz konusu olması durumunda, Anayasa’nın 20. maddesi kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün gereği olarak devletin belirtilen eylemleri etkili bir şekilde cezalandıran hükümleri ihdas etme ve bunları etkili soruşturma ve kovuşturma suretiyle uygulamaya geçirme yükümlülüğü bulunduğunun kabulü gerekir (Mehmet Arif Kılınç, B. No: 2013/1656, 16/7/2014, § 27).
44. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı özel hayatın gizliliğini koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde tatbiki ile sorumluların tespiti ve etkili müeyyidelerin uygulanmasını sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan belirtilen yükümlülük, Anayasa'nın 20. maddesinin başvurucuya üçüncü tarafları bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırılmalarını talep hakkı, kamusal makamlara ise tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza hükmüyle sonuçlandırma ödevi yüklediği şeklinde yorumlanamaz. Zira bireylerin cezai sorumluluğuna ilişkin hukuki sorunların incelenmesi, cezai takibatın bir mahkûmiyet kararı ile sonuçlanması ve bu hâlde takdir edilecek cezanın miktar ve mahiyetinin belirlenmesi Anayasa Mahkemesinin görevi dâhilinde olmayıp bu husus esasen derece mahkemelerinin takdirindedir (Mehmet Arif Kılınç, § 28).
45. Olayların geçtiği tarihten önce ikrazatçılık işi ile uğraşan şüphelinin iki kere yağmalandığı ve tehdit edildiği iddia edilmiş ve bu kapsamda birtakım kişiler hakkında soruşturma açılmıştır. Söz konusu soruşturma devam ederken olayla ilgisi olmayan üçüncü kişilerin de şikâyetleri dikkate alınarak ve suçun bir örgüt kapsamında işlendiği düşünülerek soruşturma derinleştirilmiştir. Bu kapsamda soruşturmanın üç yıl sürdüğünü belirtmek gerekir. Başvurucunun şikâyetçi olduğu şüpheli de bu soruşturma kapsamında müşteki olarak yer almış ve olayın aydınlaması için çeşitli deliller sunmuştur.
46. Başvurucu, iddianamenin kendisine tebliğ edildikten sonra söz konusu kaydın yapıldığını öğrendiğini belirterek şikâyetçi olmuştur. Şikâyet üzerine başlatılan soruşturma kapsamında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca önce başvurucunun, daha sonra başvurucunun şikâyetçi olduğu kişinin ifadesine başvurulmuştur. Şüphelinin vermiş olduğu ifade kapsamında gösterdiği deliller değerlendirilmek suretiyle takipsizlik kararı verilmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair verilen kararın gerekçesi; kameranın gizli olmamasına, dışarıdan çıplak gözle görülebilmesine, kaydın sürekli olarak yapılıyor olmasına ve elde edilen kayıtların Mahkemede delil olarak kullanılmasına dayandığı anlaşılmaktadır. Başvurucunun Sincan 3. Ağır Ceza Mahkemesi nezdindeki itiraz dilekçesinde özetle suçun yasal unsurların oluştuğu ve 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 140. maddesi gereğince hâkim kararının bulunması gerektiği, konuşmaların içeriğinde tehdit içeren bir cümle bulunmadığı, kendisinin tuzağa çekildiği, maddi gerçeğe aykırı karar verildiği, meşru müdafaanın bulunmadığı ileri sürülmüştür.
47. Genellikle belli bir alanda, sadece ilgili kişilere görüntü ve ses izleme yetkisine izin veren sistem olan ve daha çok güvenlik amacıyla kullanılan kapalı devre kamera sistemi (CCTV); görüntü ve ses kaydı, uzaktan görüntüleri izleme, kayıtları oynatma ihtiyacı duyulan hâllerde her yerde kullanılabilmektedir. Somut olayda şüpheli, ikrazatçılık işi ile uğraşmaktadır. Bu kapsamda güvenliği amacıyla şüphelinin işyerindeki odalarında 7/24 kayıt yapan güvenlik kamerasının bulunuyor olması şüphelinin kendi inisiyatifinde olup kayıt yapılması makul bir nedene dayanmaktadır.
48. Söz konusu kameranın soruşturma dosyasından anlaşıldığı üzere dışarıdan görülebiliyor olması, sürekli kayıt yapması, kameranın gizli bir yerde bulunmaması ve başvurucunun da bunlara ilişkin olarak Sincan 3. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde herhangi bir itirazda bulunmadığı dikkate alındığında görüşmelerin gizli olarak kayıt edildiğini söylemek mümkün değildir. Dolayısıyla önleme amaçlı güvenlik kamerası aracılığıyla yapılan kayıtlara ilişkin incelemede 5271 sayılı Kanun'un 140. maddesindeki şartların oluşup oluşmadığının araştırmaya gerek görülmemesi soruşturmanın eksik yürütüldüğünü göstermemektedir.

49. Diğer taraftan başvurucu hakkında düzenlenen iddianameye bakıldığında, olaylarda geçen diğer sanıkların bir kısmını başvurucu tanımaktadır. Şüpheli ise daha önceden yağmalandığını iddia etmekte ve olayların devam ettiği süreçte başvurucu ile yaptığı görüşme sırasında kendisinin tehdit edildiğini düşünmektedir. Dolayısıyla yargılanan diğer kişiler hakkındaki isnatlar ve konuşmaların içeriği dikkate alındığında, başvurucunun da örgüt üyesi olarak değerlendirilme ihtimali sebebiyle konuşmaların sadece Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca söz konusu kaydın yapıldığı sırada başvurucunun yanında herhangi bir kişi de bulunmamaktadır. Bu durumda başvurucunun şikâyet ettiği kişinin başka bir şansı bulunmamaktadır.
50. Somut olayda yaşanılan süreç bir bütün olarak dikkate alındığında, "kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etme" suçunun işlendiği iddiasıyla yaklaşık altı ay devam eden soruşturma kapsamında, kovuşturmaya yer olmadığına dair verilen karara temel teşkil eden gerekçelerin tarafların çakışan menfaatleri arasında adil bir denge kurmadığı ve soruşturmanın etkili olarak yürütülmediği söylenemez. Dolayısıyla yukarıda yer alan değerlendirmeler dikkate alındığında özel hayata saygı hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
51. Açıklanan nedenlerle başvuru konusu olayda Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının korunması noktasındaki pozitif yükümlülüklerin ihlal edilmediğinin açık olduğu anlaşılmakla, başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 22/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.