9. Hukuk Dairesi 2016/27173 E. , 2020/12057 K.
Gönderilme zamanı: 18 Kas 2021, 20:30
9. Hukuk Dairesi 2016/27173 E. , 2020/12057 K.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının ... Pasajı içinde bulunan davalı şirkete ait restoran-bar iş yerinde 01.05.2001-09.02.2011 arasında garson olarak çalıştığını, iş akdine işveren tarafından haksız olarak ve bir takım belgeler imzalatılarak son verildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla mesai, ulusal bayram ve genel tatil ücret alacaklarına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, zamanaşımı def’inde bulunmuş, davacının alacak taleplerinin haksız olduğunu beyanla, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
Davacının ücretinin belirlenmesi noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu'nda 32. maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanun'un 323. maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
4857 sayılı Yasanın 8. maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı Yasanın 37. maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır.
Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanun'un 8. ve 37. maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta primi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.
Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Somut olayda davacı dava dilekçesinde işyerinin günlük kazancının %10 tutarının işyerinde çalışan 6 garson arasında pay edildiğini, aylık ücretinin ortalama net 2500-3000TL olduğunu ileri sürmüştür. Davalı vekili ise aralarındaki anlaşma gereği davacının garanti ücret tutarı olan asgari ücret altına düşmemek üzere, işyeri kazancının %8 ‘inin çalışanlar arasında paylaştırılması ile payına düşen tutarla çalıştığını, aylık ortalamasının ise davacının iddia ettiği 2500-3000TL tutarları kesinlikle bulmadığını, Şubat 2011 ayında 1.159-TL ye karşılık geldiğini savunmuştur. Mahkemece hükme dayanak alınan 22.02.2016 tarihli bilirkişi raporunda davacının ücretinin asgari geçim indirimi dahil net 2.750,00-TL olması ihtimali ile davalının sunduğu belgelere göre 1.545,79-TL brüt olması ihtimallerine göre ayrı ayrı hesaplama yapılmış, Mahkemece ilk seçeneğe itibar edilerek hüküm kurulmuştur.
Ne var ki, davacının ücretine ilişkin iddiasının yalnızca tanığı ... tarafından doğrulanmış olduğu, ancak söz konusu tanığın Dairemizin 2014/5343 esas 2015/19016 karar sayılı dosyasından daha önce temyiz incelemesi yapılan alacak dava dosyası incelendiğinde, tanığın kendi dava dilekçesinde de aylık ücret tutarının net 2.500,00-3.000,00TL olduğunun iddia edildiği, buna karşın dosyada yapılan ücret araştırması gözetilerek davalı işyerinde 17 yıldan fazla hizmeti bulunan davacının aylık 2.000,00TL ücret aldığı kabulüyle hesaplama yapıldığı ve ücret konusunun bozma kapsamı dışında kaldığı anlaşılmaktadır.
Buna göre, davacının ücretinin yukarıda izah edildiği üzere yapılacak araştırma sonucu ve özellikle tarafların ortak tanığı bulunan ...’in ücret tutarına ilişkin beyanı gözetilerek usule uygun şekilde belirlenmek suretiyle, alacakların yeniden hesaplanması için bozma kararı verilmesi gerekmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 15.10.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
'İçtihat Metni'
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının ... Pasajı içinde bulunan davalı şirkete ait restoran-bar iş yerinde 01.05.2001-09.02.2011 arasında garson olarak çalıştığını, iş akdine işveren tarafından haksız olarak ve bir takım belgeler imzalatılarak son verildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla mesai, ulusal bayram ve genel tatil ücret alacaklarına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, zamanaşımı def’inde bulunmuş, davacının alacak taleplerinin haksız olduğunu beyanla, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
Davacının ücretinin belirlenmesi noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu'nda 32. maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanun'un 323. maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
4857 sayılı Yasanın 8. maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı Yasanın 37. maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır.
Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanun'un 8. ve 37. maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta primi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.
Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Somut olayda davacı dava dilekçesinde işyerinin günlük kazancının %10 tutarının işyerinde çalışan 6 garson arasında pay edildiğini, aylık ücretinin ortalama net 2500-3000TL olduğunu ileri sürmüştür. Davalı vekili ise aralarındaki anlaşma gereği davacının garanti ücret tutarı olan asgari ücret altına düşmemek üzere, işyeri kazancının %8 ‘inin çalışanlar arasında paylaştırılması ile payına düşen tutarla çalıştığını, aylık ortalamasının ise davacının iddia ettiği 2500-3000TL tutarları kesinlikle bulmadığını, Şubat 2011 ayında 1.159-TL ye karşılık geldiğini savunmuştur. Mahkemece hükme dayanak alınan 22.02.2016 tarihli bilirkişi raporunda davacının ücretinin asgari geçim indirimi dahil net 2.750,00-TL olması ihtimali ile davalının sunduğu belgelere göre 1.545,79-TL brüt olması ihtimallerine göre ayrı ayrı hesaplama yapılmış, Mahkemece ilk seçeneğe itibar edilerek hüküm kurulmuştur.
Ne var ki, davacının ücretine ilişkin iddiasının yalnızca tanığı ... tarafından doğrulanmış olduğu, ancak söz konusu tanığın Dairemizin 2014/5343 esas 2015/19016 karar sayılı dosyasından daha önce temyiz incelemesi yapılan alacak dava dosyası incelendiğinde, tanığın kendi dava dilekçesinde de aylık ücret tutarının net 2.500,00-3.000,00TL olduğunun iddia edildiği, buna karşın dosyada yapılan ücret araştırması gözetilerek davalı işyerinde 17 yıldan fazla hizmeti bulunan davacının aylık 2.000,00TL ücret aldığı kabulüyle hesaplama yapıldığı ve ücret konusunun bozma kapsamı dışında kaldığı anlaşılmaktadır.
Buna göre, davacının ücretinin yukarıda izah edildiği üzere yapılacak araştırma sonucu ve özellikle tarafların ortak tanığı bulunan ...’in ücret tutarına ilişkin beyanı gözetilerek usule uygun şekilde belirlenmek suretiyle, alacakların yeniden hesaplanması için bozma kararı verilmesi gerekmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 15.10.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.