10. Hukuk Dairesi 2016/2236 E. , 2018/7951 K.
Gönderilme zamanı: 18 Kas 2021, 20:30
10. Hukuk Dairesi 2016/2236 E. , 2018/7951 K.
'İçtihat Metni'
.....
Davacı Kurumca, 13.11.2005 tarihinde meydana gelen trafik kazası nedeniyle vefat ede...... iştirakçisinin hak sahiplerine ödenen dul ve yetim aylığı ile bağlanan gelirin, işlemiş faiziyle birlikte davalılardan tahsili talep edilmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama neticesinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Öncelikle, 17. Hukuk Dairesinin 08.04.2014 tarih ve 2013/5833 Esas, 2014/5368 Karar sayılı ilamıyla..... Mahkemesinde görülen davanın iş mahkemesinde görülmesi gerektiğinden bahisle bozma kararı verildiği ve anılan bozma ilamının kesinleşmesi neticesinde davanın iş mahkemesinde görüldüğü anlaşılmaktadır. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 25/III ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 23/2. maddelerinde; “...kanun yolu incelemesi sonucunda kesinleşen; göreve veya yetkiye ilişkin kararlar, davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar.” hükmü yer almakta olup, Hukuk Genel Kurulu'nun 22.11.2006 gün ve 2006/13-742 E-743 K., 28.03.2007 gün ve 2007/13-191 E.-167 K. sayılı Kararlarında da belirtildiği üzere; temyiz incelemesi sonucu kesinleşen göreve ilişkin kararlar davaya ondan sonra bakacak mahkemeleri olduğu gibi Yargıtay Dairelerini de bağlayacağından, görev konusu incelenmeksizin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi gerekmiştir.
Davanın yasal dayanağı olan, 5434 sayılı .....Kanununun 129. maddesinde;
“ Vazifeleri içinde veya dışında her hangi sebeple zarar görmüş veya tehlikeye düşmüş ve bundan dolayı adi malül durumuna girmiş iştirakçilerin veya bunlardan ölenlerin, dul ve yetimlerinin; sebep olanlar aleyhine açacakları davaları ..... dahi kovuşturmaya ve bu davalara üçüncü şahıs olarak girmeye ve dul ve yetimler tarafından dava açılmamış ise bunu doğrudan doğruya açmaya yetkilidir.
Dava sonunda para tazminatı da alınırsa bundan kovuşturma için yapılan masraflarla birlikte emekli, adi malüllük, dul ve yetim aylıkları bağlanan hallerde bu aylıkların beş yıllığı; (Toptan ödeme) yapılan hallerde de bunların toplamının yarısı Sandıkça alınarak, varsa, geri kalanı ilgililere ödenir. Sebep olanlar iştirakçi ise ve bunlara bu kanuna göre Sandıklarca her hangi adla olursa olsun ödeme yapılacaksa istihkakları dava sonuna kadar hükmolunacak tazminata karşılık olmak üzere ödenmez” hükmü yer almaktadır.
Hukuk Genel Kurulunun; 03.02.2010 tarih ve 2010/10-20 Esas, 2010/58 Karar sayılı ilamı ile, 23.02.2000 tarih ve 2000/4-103 ve 2000/124 sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere; bir borcu yerine getiren kimsenin alacaklının haklarına halef olabilmesi için halefiyetin kanunda açıkça öngörülmüş bulunması gerekir. Kanunda açıkça öngörülmediği sürece bir halefiyetin doğması mümkün değildir. Halefiyet kanununda belirtilmiş belirli durumlarda doğar. Diğer bir anlatımla halefiyet halleri sınırlı sayıda olma (numerus clausus) kuralına bağlıdır. Kanunda açıkça öngörülmediği sürece bir halefiyetin doğması mümkün değildir. Örneğin,.......
Anılan maddenin 2. fıkrasında, sınırlı da olsa bir rücu hakkının tanındığı kabul edilmelidir....
Diğer taraftan, 25 Nisan 1978 gün ve 16269 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 6.3.1978 gün ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurul Kararı üzerinde de durulması gereği vardır. Anılan Kararda, ölenin bakmakta olduğu veya ileride bakacağı sayılan kişilerin yoksun kaldıkları zararın diğer bir deyişle destekten yoksun kalma tazminatının saptanmasında .........bağlanan gelirlerin indirilmemesi görüşü benimsenmiş olup, sözü edilen İçtihadı Birleştirme Kararının, 129. maddenin 2. fıkrasının açık hükmü gereğince Sandığın yaptığı masrafları Kanunda yer alan çerçevede tahsil edebileceği açık olduğuna göre, uygulamada kullanılan “Emekli Sandığı tarafından bağlanan gelirlerin rücuya tabi olmadığına” ilişkin ifadenin, belirtilen Kararda da belirtildiği üzere; zarar veren şahsın Emekli Sandığının ödediği meblağın, kendisinin ödemek zorunda kalacağı tazminattan indirilmesini isteyemeyeceği şeklinde anlaşılması gerekmektedir.
Ayrıca, anılan maddenin 2. fıkrasında, paylaşımın ne şekilde gerçekleşeceği öngörüldüğüne göre, 1. fıkranın incelenmesinde ise, anılan fıkrada; “Vazifeleri içinde veya dışında her hangi sebeple zarar görmüş veya tehlikeye düşmüş ve bundan dolayı adi malül durumuna girmiş iştirakçilerin veya bunlardan ölenlerin, dul ve yetimlerinin; sebep olanlar aleyhine açacakları davaları Sandık dahi kovuşturmaya ve bu davalara üçüncü şahıs olarak girmeye ve dul ve yetimler tarafından dava açılmamış ise bunu doğrudan doğruya açmaya yetkilidir.” denildiğinden, Emekli Sandığının iştirakçisinin uğradığı zarar nedeniyle iştirakçisi veya hak sahipleri adına dava açmaya kanundan dolayı yetkili olduğu şüphesizdir.
04.06.1958 gün ve 15/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca; olayları anlatmak taraflara, hukuki nitelendirme ise hakime aittir. Somut olayda,....... iştirakçisinin uğradığı zarar nedeniyle zarar verenlere yönelttiği davanın destekten yoksun kalma tazminatı davası niteliğinde bulunduğu, bu dava sonucu tazminat alınırsa ne kadarının rücu hakkı kapsamında Sandık tarafından alınacağının Kanunun 2. fıkrasında öngörülmesi karşısında; Mahkemece öncelikle hak sahipleri tarafından açılmış bir dava bulunup bulunmadığı araştırılması ve yukarıda belirtilen hukuki ve fiili değerlendirmeler ışığında değerlendirme yapılması gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme neticesi karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Diğer yandan, dava tarihinin karar başlığında 18.02.2015 olarak gösterilmesine rağmen dava tarihinin 17.10.2007 olduğu dosya kapsamından sabit olmakla birlikte, dava tarihinin hatalı yazımı maddi hataya dayalı olup her zaman düzeltilmesi mümkün olduğundan, bozma nedeni olarak kabul edilmemiştir.
O halde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve sair yönleri incelenmeksizin hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 15.10.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.
........
'İçtihat Metni'
.....
Davacı Kurumca, 13.11.2005 tarihinde meydana gelen trafik kazası nedeniyle vefat ede...... iştirakçisinin hak sahiplerine ödenen dul ve yetim aylığı ile bağlanan gelirin, işlemiş faiziyle birlikte davalılardan tahsili talep edilmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama neticesinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Öncelikle, 17. Hukuk Dairesinin 08.04.2014 tarih ve 2013/5833 Esas, 2014/5368 Karar sayılı ilamıyla..... Mahkemesinde görülen davanın iş mahkemesinde görülmesi gerektiğinden bahisle bozma kararı verildiği ve anılan bozma ilamının kesinleşmesi neticesinde davanın iş mahkemesinde görüldüğü anlaşılmaktadır. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 25/III ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 23/2. maddelerinde; “...kanun yolu incelemesi sonucunda kesinleşen; göreve veya yetkiye ilişkin kararlar, davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar.” hükmü yer almakta olup, Hukuk Genel Kurulu'nun 22.11.2006 gün ve 2006/13-742 E-743 K., 28.03.2007 gün ve 2007/13-191 E.-167 K. sayılı Kararlarında da belirtildiği üzere; temyiz incelemesi sonucu kesinleşen göreve ilişkin kararlar davaya ondan sonra bakacak mahkemeleri olduğu gibi Yargıtay Dairelerini de bağlayacağından, görev konusu incelenmeksizin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi gerekmiştir.
Davanın yasal dayanağı olan, 5434 sayılı .....Kanununun 129. maddesinde;
“ Vazifeleri içinde veya dışında her hangi sebeple zarar görmüş veya tehlikeye düşmüş ve bundan dolayı adi malül durumuna girmiş iştirakçilerin veya bunlardan ölenlerin, dul ve yetimlerinin; sebep olanlar aleyhine açacakları davaları ..... dahi kovuşturmaya ve bu davalara üçüncü şahıs olarak girmeye ve dul ve yetimler tarafından dava açılmamış ise bunu doğrudan doğruya açmaya yetkilidir.
Dava sonunda para tazminatı da alınırsa bundan kovuşturma için yapılan masraflarla birlikte emekli, adi malüllük, dul ve yetim aylıkları bağlanan hallerde bu aylıkların beş yıllığı; (Toptan ödeme) yapılan hallerde de bunların toplamının yarısı Sandıkça alınarak, varsa, geri kalanı ilgililere ödenir. Sebep olanlar iştirakçi ise ve bunlara bu kanuna göre Sandıklarca her hangi adla olursa olsun ödeme yapılacaksa istihkakları dava sonuna kadar hükmolunacak tazminata karşılık olmak üzere ödenmez” hükmü yer almaktadır.
Hukuk Genel Kurulunun; 03.02.2010 tarih ve 2010/10-20 Esas, 2010/58 Karar sayılı ilamı ile, 23.02.2000 tarih ve 2000/4-103 ve 2000/124 sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere; bir borcu yerine getiren kimsenin alacaklının haklarına halef olabilmesi için halefiyetin kanunda açıkça öngörülmüş bulunması gerekir. Kanunda açıkça öngörülmediği sürece bir halefiyetin doğması mümkün değildir. Halefiyet kanununda belirtilmiş belirli durumlarda doğar. Diğer bir anlatımla halefiyet halleri sınırlı sayıda olma (numerus clausus) kuralına bağlıdır. Kanunda açıkça öngörülmediği sürece bir halefiyetin doğması mümkün değildir. Örneğin,.......
Anılan maddenin 2. fıkrasında, sınırlı da olsa bir rücu hakkının tanındığı kabul edilmelidir....
Diğer taraftan, 25 Nisan 1978 gün ve 16269 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 6.3.1978 gün ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurul Kararı üzerinde de durulması gereği vardır. Anılan Kararda, ölenin bakmakta olduğu veya ileride bakacağı sayılan kişilerin yoksun kaldıkları zararın diğer bir deyişle destekten yoksun kalma tazminatının saptanmasında .........bağlanan gelirlerin indirilmemesi görüşü benimsenmiş olup, sözü edilen İçtihadı Birleştirme Kararının, 129. maddenin 2. fıkrasının açık hükmü gereğince Sandığın yaptığı masrafları Kanunda yer alan çerçevede tahsil edebileceği açık olduğuna göre, uygulamada kullanılan “Emekli Sandığı tarafından bağlanan gelirlerin rücuya tabi olmadığına” ilişkin ifadenin, belirtilen Kararda da belirtildiği üzere; zarar veren şahsın Emekli Sandığının ödediği meblağın, kendisinin ödemek zorunda kalacağı tazminattan indirilmesini isteyemeyeceği şeklinde anlaşılması gerekmektedir.
Ayrıca, anılan maddenin 2. fıkrasında, paylaşımın ne şekilde gerçekleşeceği öngörüldüğüne göre, 1. fıkranın incelenmesinde ise, anılan fıkrada; “Vazifeleri içinde veya dışında her hangi sebeple zarar görmüş veya tehlikeye düşmüş ve bundan dolayı adi malül durumuna girmiş iştirakçilerin veya bunlardan ölenlerin, dul ve yetimlerinin; sebep olanlar aleyhine açacakları davaları Sandık dahi kovuşturmaya ve bu davalara üçüncü şahıs olarak girmeye ve dul ve yetimler tarafından dava açılmamış ise bunu doğrudan doğruya açmaya yetkilidir.” denildiğinden, Emekli Sandığının iştirakçisinin uğradığı zarar nedeniyle iştirakçisi veya hak sahipleri adına dava açmaya kanundan dolayı yetkili olduğu şüphesizdir.
04.06.1958 gün ve 15/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca; olayları anlatmak taraflara, hukuki nitelendirme ise hakime aittir. Somut olayda,....... iştirakçisinin uğradığı zarar nedeniyle zarar verenlere yönelttiği davanın destekten yoksun kalma tazminatı davası niteliğinde bulunduğu, bu dava sonucu tazminat alınırsa ne kadarının rücu hakkı kapsamında Sandık tarafından alınacağının Kanunun 2. fıkrasında öngörülmesi karşısında; Mahkemece öncelikle hak sahipleri tarafından açılmış bir dava bulunup bulunmadığı araştırılması ve yukarıda belirtilen hukuki ve fiili değerlendirmeler ışığında değerlendirme yapılması gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme neticesi karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Diğer yandan, dava tarihinin karar başlığında 18.02.2015 olarak gösterilmesine rağmen dava tarihinin 17.10.2007 olduğu dosya kapsamından sabit olmakla birlikte, dava tarihinin hatalı yazımı maddi hataya dayalı olup her zaman düzeltilmesi mümkün olduğundan, bozma nedeni olarak kabul edilmemiştir.
O halde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve sair yönleri incelenmeksizin hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 15.10.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.
........