10. Hukuk Dairesi 2016/14518 E. , 2019/1435 K.


Kilitli
Kullanıcı avatarı
İctihat
Mesajlar: 681327
Kayıt: 30 Mar 2021, 02:46

10. Hukuk Dairesi 2016/14518 E. , 2019/1435 K.


'İçtihat Metni'


Mahkemesi :İş Mahkemesi

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı Kurum, 14.04.2012 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu yaralanan sigortalıya bağlanan sürekli iş göremezlik geliri ve yapılan masrafların 5510 sayılı Kanunun 21. maddesi uyarınca rücuan tahsilini talep etmiştir.
1-Olay tarihinde yürürlükte olan 5510 sayılı Kanunun 12. maddesi hükmüne göre alt işveren, bir işte veya bir işin bölüm veya eklentisinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran 3. kişidir.
Asıl işveren alt işveren ilişkisinin varlığı için, öncelikle, işin başka bir işverenden alınmış olması, bir başka ifade ile asıl işverinin işverenlik sıfatına sahip olması, asıl işyeri ya da işyerinden sayılan yerlerde kendi adına işçi çalıştırıyor olması gerekir.
İşin belirli bir bölümünde değil de tamamının bir bütün halinde ya da bölümlere ayrılarak başkalarına devredildiği, işten bu yolla tamamen el çekildiği, sigortalı çalıştırılmadığı için işveren sıfatının haiz olunmadığı durumda ise, bunları devralan kişiler alt işveren, devredenler de asıl işveren olarak nitelendirilemeyecektir.
Alt işveren sıfatının kazanılmasında diğer koşullar ise, asıl işverenden istenilen işin, asıl iş, ya da işyeriyle ilgili işin bir bölümünde veya işyeri eklentilerinde alınmış olması ve bu işte işi alanın kendi işçilerinin çalıştırılması ve bu nedenle de işveren sıfatına sahip olunmasıdır.
Dosya kapsamında, davalı ... İnş. San.ve Tic. A.Ş. ile diğer davalı ... şirketi arasında 02.01.2010 tarihli sözleşme yapıldığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, davalılar arasındaki sözleşme celp edilerek, öncelikle davalılar arasında hukuki ilişki ve asıl işveren-alt işverenlik ilişkisi olup olmadığı yöntemince araştırılıp irdelenmeli, yapılacak değerlendirme sonucuna göre, aralarında asıl işveren taşeron ilişkisinin mi yoksa başka bir hukuki ilişkinin mi olduğu, hiç bir şüpheye mahal vermeyecek şekilde tespit edilerek sonucuna göre karar verilmelidir. Mahkemece hatalı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm tesisi, yerinde değildir.
2- 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21. maddesi 1. fıkrası ile “iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir.” düzenlemesi getirilmiş olup, 21. maddenin 4. fıkrası ise 3. kişilerin sorumluluğu 'İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edilir.' şeklinde düzenlenmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 74. (818 sayılı Borçlar Kanunu 53.) maddesi hükmü gereğince, hukuk hâkimi kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlıdır. Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle, hukuk hâkiminin, ceza hâkiminin fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağı saptayan maddi vakıa konusundaki kabulü ve ceza mahkemesinin kabul ettiği olayın gerçekleşme şekli diğer bir deyişle maddi vakıanın kabulü konusunda kesinleşmiş olan bir mahkûmiyet veya maddi vakıa tespiti yapan beraat hükmüyle bağlı olacağı hem ilmi (Prof. Dr. Kemal Gözler, “Res Judicata’nın Türkçesi Üzerine”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 56, sayı 2, 2007, s.45-61) hem de kökleşmiş kazai içtihatlarla benimsenmiş bulunmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.02.2012 gün 2011/19–639 Esas, 2012/30 Kararı; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 gün ve 2009/4–13 Esas, 2009/12 Karar; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06.04.2010 gün ve 2010/2–76 Esas, 2010/77 Karar sayılı kararlarında da belirtildiği üzere düşme, takipsizlik, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar kesinleşmiş mahkûmiyet kararları olarak kabul edilemeyecektir.
Borçlar Kanunu'nun 74. maddesi hükmüne göre, kusurun takdiri ve zarar miktarının tayini hususunda hukuk hakimi ceza mahkemesi kararı ile bağlı değil ise de ceza mahkemesinde saptanan maddi olgularla bağlı olduğundan, mahkumiyetin kesinleşmesi halinde mahkum olanlara az da olsa bir miktar kusur verilmesi gerekmektedir.
Sigortalı veya hak sahipleri tarafından tazmin sorumluları aleyhine açılan tazminat davalarında alınan kusur tespitine ilişkin bilirkişi raporları ile ulaşılan sonuçlar, rücu davasında Kurumun taraf olmaması nedeniyle bağlayıcı nitelikte bulunmamakta, işçi sağlığı ve iş güvenliği kuralları yönünden ayrıntılı irdeleme içermesi halinde güçlü delil olarak kabul edilmektedir.
Somut durumda, kesinleşen ceza dosyasında sanık Mehmet Yaşayan’ın asli kusurlu, Şeyda Mutlu ve ...’in tali kusurluluğunun saptandığı, adli para cezasına mahkum oldukları; dosya kapsamında alınan ilk raporda davalı ... İnş. San. ve Tic. A.Ş.’ye %80 kusur (Bu kusurun, %10'unun Mehmet Yaşayan’a, %4 ünün ...’e, %1’inin Şeyda Mutlu’ya ait olduğu), kazalı sigortlıya %20 kusur atfedildiği; diğer davalı ...’ye kusur atfedilmediği, alınan ikinci bilirkişi raporunda ise Şa-ra Enerji İnş. San. ve Tic. A.Ş.’ye %60 kusur (Bu kusurun, %10'unun Mehmet Yaşayan’a, %4 ünün ...’e, %1’inin Şeyda Mutlu’ya ait olduğu), diğer davalı ...’ye %20, kazalı sigortalıya ise %20 kusur atfediliği; Kurum’un inceleme raporunda ...’ye %80 kusur, kazalı sigortalıya %20 kusur verildiği; son olarak hak sahibi dosyasında ...’ye %70 (Nitekim, %30'unun Mehmet Yaşayan, Yaşer Soyer ve Şeyda Mutlu’ya ait olduğu belirtilmişti.) görülmekle, raporlar arasındaki çelişki giderilmeksizin Mahkemece hüküm kurulduğu anlaşılmıştır.
Mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, olayın gerçekleştiği iş kolunda iş güvenliği bakımından uzman kişilerden oluşan bilirkişi heyetinden mevcut raporlar arasındaki çelişki giderilmek suretiyle yeniden kusur raporu alınmalı, alınacak kusur raporunda ceza davasında yargılanan sanıkların mahkumiyetinin kesinleşmesi halinde, mahkum olanlara az da olsa bir miktar kusur verilmesi gerektiği gözetilmeli, sonuca göre tüm kusur oran ve aidiyetleri tespit edilerek bir karar verilmelidir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine, 20.02.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Kilitli
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

“2019 Yılı Kararları” sayfasına dön